KISA BİR DEĞERLENDİRME VE HÂTİME

2062 Kur'ân-ı Kerîm'de: "İnsanlar (Yalnız) inandık demeleriyle bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun, biz onlardan evvelkileri de imtihan etmişizdir. Allah elbette sâdık olanları bilir, elbette yalancı olanları bilir. Yoksa kötülük yapanlar bizden (Kaçıp) savuşacaklarını mı sandılar? Ne fenâ hükmediyorlar. Kim Allah'a kavuşmayı umarsa, şüphe yok ki Allah'ın tâyin ettiği o vakit, herhalde gelecektir. O hakkı ile işiten, kemâliyle bilendir. Kim cihad ederse; ancak kendisi için cihad etmiş olur. Zira Allah, elbette alemlerden müstağnidir. İman edip de, sâlih amellerde bulunanların kötülüklerini herhalde (afv ile) örteriz ve her halde o işlemekte olduklarının daha güzeliyle onları mükâfatlandırırız"(231) hükmü beyan buyurulmuştur.
2063 Resûl-i Ekrem (sav)'in tebliğe başladığı ilk yıllarda; Mekke müşrikleri, müslümanlara, akıl almaz işkenceleri revâ görüyorlardı. Nitekim Hz. Bilal-i Habeşi (ra) korkunç derecede sıcak olan kumların üzerine yatırılmış, göğsünün üzerine ağır kayalar konulmuş ve Allah (cc)'a şirk koşması istenmiştir. Onların akıl almaz işkencelerine rağmen Hz. Bilâl (ra) "Allah bir, Allah bir" diyerek haykırmış ve "Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki: sizi bundan daha fazla kızdıracak bir kelime bilseydim, hiç çekinmeden onu da söylerdim"(232) diyerek meydan okumuştur. Bilindiği gibi Mekke'de mü'minler; bütün tağutları reddediyor ve yalnız Allah'a kulluk edilmesi gerektiğini haykırıyorlardı. Bugün tağuti güçlerle işbirliği yapan ve onlardan dünyalık koparabilmek için dalkavukluğu esas alan kimselerin; iman iddiaları bir vehimden ibarettir.
2064 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "İnsanların en çok sıkıntıya uğrayanları Peygamberlerdir. Sonra sâlihler, sonra ard arda gelen iyilerdir. Kişi dinine göre belâlarla imtihan edilir. Eğer selâbet-i diniyesi varsa, belâsı daha da artırılır. Eğer dininde (imanında) zayıflık varsa; ona göre belâsı da azalır"(233) buyurduğu bilinmektedir. Sadakatle bağlı olanlarla, iki yüzlülerin ortaya konulması için Allahû Teâla (cc) insanları fitne ve belâlarla imtihan etmektedir. Muhâkak ki Allahû Teâla (cc) imtihana tabi tutmadan önce de, kimin kalbinde sadâkat, kimin kalbinde iki yüzlülük bulunduğunu iyi bilir. Zira kalblerin mâhiyetini en iyi bilen ve kalbleri değiştirebilen Allahû Teâla (cc)'dır. Bu imtihanla; Allah (cc) tarafından bilinen, fakat insanlar tarafından bilinmeyen gerçeklerin ortaya çıkarılması murad edilmiştir. Şartların ağırlığına rağmen; imanında sebat eden ve salih ameller işleyenler (hangi halde bulunursa bulunsun) hiçbir şey kaybetmezler. Aksine göstermiş oldukları sabır ve metânetleri sâyesinde; imtihanı kazanarak, ebedi saadete ererler. Kat'i nasslarla sâbittir ki sadece "İman ettik, inandık" demek kâfi değildir. Ehliyet sâhibi bir mü'min; Allahû Teâla (cc)'nın bütün emirlerini (Her türlü sıkıntıya rağmen), emrettiği şekilde yerine getirmeye memurdur. İşkence ve zulüm olsa dâhi; metânetle "Sırat-ı Müstakiym'de" ilerlemek mecburiyetindedir. Zira "Zerre miktarı iyiliğin de, zerre miktarı kötülüğün de, hesabının sorulacağı güne" adım adım yaklaştığını bilir!.. Nitekim bir Âyet-i Kerîme'de: "Her nefis ölümü tadacaktır!.. Sizi bir imtihan olarak hayr ile de, şer ile de deniyoruz. (Nihâyet yine) Ancak bize döndürüleceksiniz"(234) hükmü beyan buyurulmuştur. Resûl-i Ekrem (sav)'in ve Sahabe-i Kiram'ın; işkence ve zulme rağmen, İslâm'ı nasıl tebliğ ettiği malûmdur. Makamı ve ünvânı ne olursa olsun; hiç kimse, İslâm'ı onlardan daha iyi bildiğini iddia edemez.
Bu eserin te'lifi; Allahû Teâla (cc)'nın kullarının en zayıfı ve O'nun rahmetine en çok muhtaç olan bir kulu elinde; 24 Şubat 1986 Pazartesi günü tamamlandı. Te'lif kararı; 22 Şubat 1980 tarihinde, bir istişâre sonucu alınmıştı!.. Allahû Teâla (cc) şâhiddir ki; müctehid imamların kavillerini incelemede ve maksadlarını kavramada bütün gücümü sarfettim. Zahir'ür-rivâye ve fetvâ olan kavilleri tesbit hususunda titizlik gösterdim.
Dürri'l Muhtar'da: "Ben bu tahkikatı, büyük ulemâdan aldım. Ama Allah (cc) kendi kitabından başka hiçbir kitabın hatasızlığını kabul etmez. İnsaf sâhibi çok sevabın yanında az hatayı affedendir" hükmü kayıtlıdır.
İbn-i Abidin bu metni izâh ederken şunları zikrediyor: "Allah (cc) kendi kitabından başka, hiçbir kitabın hatasızlığını kabul etmez. Bu ifâde ile şarih merhum özür dilemektedir. Demek istiyor ki, bu kitap her ne kadar müteehhirûn ulemânın yazdıklarını ve adı geçen tahkikatını içine alıyorsa da mâsum değildir. Yani hatadan sâlim değildir. Çünkü Allahû Teâla (cc) kendi kitabından başka, hiçbir kitabın hatâsız olmasını takdir buyurmamıştır. Kendi kitabı içinse: "- O'na önünden ve arkasından batıl gelemez" buyurmuştur. Başka kitaplarda hatâ ve kusur olabilir. Bu onların şiârıdır. Çünkü onları insan te'lif etmiştir"(235)
Şurası muhakkaktır ki müctehid imamlar; Allahû Teâla (cc)'nın kitabının hükmünü ve Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetinin mâhiyetini, izaha gayret etmişlerdir. Bütün müctehid imamlara ve onların usûlünü tâkip eden ulemâya ne kadar dua etsek azdır. Bize düşen herhangi bir mâzeret ileri sürmeden; Allahû Teâla (cc)'ya emrettiği şekilde kulluk etmeye gayret etmektir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allahû Teâla (cc)'ya yemin olsun ki, arzusunu İslâm'a tâbi kılmayan kimse iman etmiş olmaz"(236) buyurduğu bilinmektedir. Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya kadar cihad edilmesi emredilmiştir. Duâm şudur:
"Allah'ım!..Tağuti güçler; hakâret ve işkence ederek, benden râzı olmadıklarını ortaya koydular. Ben de; kat'iyyen onlardan râzı değilim. Onlar bu dünya'da benim yüzümü görmekten bile tiksiniyorlar!.. Allah'ım!.. Ben de âhirette onların yüzünü görmek istemiyorum. Tağut'un, Bel'am'ın ve hased ehlinin şerrinden sana sığınırım."
Bu eserde; ortaya koyabildiğimiz bütün doğrular İslâm'a âittir. Hatalarımızdan; esirgemesi ve bağışlaması bol olan Allahû Teâla (cc)'ya sığınırız. Amellerimizin başı ve sonu Allah'a (cc) hamdetmektir. Verdiği nimetleri; icmâlen dâhi, saymaya gücümüz yetmez.