Ramazan ayı

Ramazan ayına adım adım yaklaşıyoruz

Yüce ALLAH'ın lütfu ile sağlık ve esenlik içinde, Müslümanlar olarak arınma ve yenilenme bilincimizin tazelendiği, ferdi hayatta dindarlığın, sosyal hayatta huzur, dayanışma, kaynaşma ve paylaşmanın yoğunlaştığı, maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığı, manevi derecesi çok yüksek ve kazancı pek büyük olan af, mağrifet ve bereket mevsimi, oruç ibadeti ile iradelerin merhametle eğitildiği ve özgürleştiği, Kur'an-ı Kerim'in evrensel mesajını anlamak ve içselleştirmek için daha çok okunduğu müstesna bir zaman dilimi yeni bir Ramazan ayına yaklaşmış bulunuyoruz, elhamdulillah... Hepimize mübarek olsun!

Maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığı ve yapılan amellerin mükafatlarının sınırsız olarak verildiği Ramazan ayına tekrar yaklaşmanın sevincini yaşıyoruz. Kendi ailemizin nafakası ile birlikte ihtiyaç içerisinde bulunan insanların yokluklarıyla da ilgilenmenin verdiği hazzı tadıyoruz. Rahmet ve merhamet ayı olan Ramazan'da hem gönül soframızı, hem ocağımızı insanlara açmak suretiyle paylaşmanın ve yoklukta var olmanın mutluluğunu taşıyoruz.

Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (4)

Bu mes'ut gecelerde ALLAH Teâlâ'nın bütün inanan kullarına va'di var. Tevhîd safındaki ümmetine Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin şefaati var. Bu gecelerde gönüller îmân feyziyle dolarak Hakikat-i Muhammediyye mihrabına yönelmiş olurlar. Bu mihraba yönelenlere karşı, ALLAH Teâlâ'nın mağfireti sınırsız, merhameti sonsuz, acıması bitmez, rahmeti asla tükenmez. Bu mübarek gecelerde mü'min ve muhlis kullar ALLAH Teâlâ'ya yönelip saf tutarlar. Ve tek ağızdan ve tek kalpten:

"İyyâke ne'büdü ve iyyâke neste'în. İhdines-sırâte'l-müstakîm. Sırâtallezîne en'amte aleyhim ğayri'l-mağdûbi aleyhim ve leddâllîn.= Rabbimiz sadece, yalnız ve ancak Sana ibadet, kulluk ederiz. Ve bütün işlerimizde yalnız, sadece ve ancak Sen'den yardım isteriz, medet bekleriz. Bizi bütün işlerde dosdoğru, sana doğru varan yola hidayet eyle, eriştir, yönelt. Kendilerine nimet verdiğin; ihsanda, lütuf ve ikramda bulunduğun o mesut bahtiyar kimselerin Peygamberlerin, salihlerin yoluna. Ne o kötü amelleri sebebi ile senin tarafından kendilerine gazap olunmuş, kızılmış ve ne de haktan yüz çevirerek yolunu sapıtmış dalalete düşmüşlerin yoluna değil.4 Âmin, kabul et ya Rabbi" diye dua ederler.

Mübarek Üç Ayların Fazileti

Cenâb-ı Hakk (c.c.) biz mü’minler için rahmeti, feyiz ve bereketi bol olan günler ve aylar halketmiştir. Nasıl ki haftanın günleri arasında Cuma günü faziletli bir gün ise, “üç aylar” olarak bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları da fazileti büyük, feyiz ve bereketi bol, mübarek aylardır. Zira Receb ayı girince Peygamberimiz (s.a.v.): “Allahım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan’a ulaştır!"(1) diye dua ederlerdi.

Bu ayların Müslümanlarca değerli addedilmesinin sebeplerinden birisi de Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu aylar hakkında verdiği haberlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz; “Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır.”(2) buyurmuştur.

Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (3)

Üçüncüsü: Receb ayının yirmiyedinci gecesi, Mîrac gecesidir. Bu gece, âlemlerin rahmetçisi, mü'minlerin şefaatçisi o yüce Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin "Mîrac Mu'cizesi'nin" tahakkuk ettiği, Yaradan'ın Cemâl-i bâ kemâliyle müşerref olduğu, Cenâb-ı zülcelâl Hazretlerinden biz ümmetlerinin afvını dilediği bir gecedir.

Dördüncüsü: Şaban ayının onbeşinci gecesi, Berat gecesidir. Bu gece, Cenâb-ı Hakk'ın; tevbe eden Muhammed ümmetinin günahlarını affederek, mağfiret beratlarını verdiği bir gecedir.

Beşincisi: Ramazan ayının yirmiyedinci gecesi Kadir Gecesi'dir. Bu gecenin, içerisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha faziletli olduğu, ALLAH Teâlâ tarafından haber verilmiştir.

Üç aylar ve faziletleri

Cenâb-ı Hakk (c.c) kulları için rahmeti, feyiz ve bereketi diğerlerinden daha bol olan günler ve aylar halk etmiştir. Nasıl ki haftanın günleri arasında Cuma günü faziletli bir gün ise, “üç aylar” olarak bilinen Receb, Şaban ve Ramazan ayları da fazileti büyük, feyiz ve bereketi bol, mübarek aylardır.

Receb ayı girince Peygamberimiz (s.a.v); “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan’a ulaştır!" (Ahmed b. Hanbel; Beyhakî) diye dua ederlerdi.

Diğer bir hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.v.); “Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır.” (Camiü's-Sağîr, Deylemî) buyurmuştur.

Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (2)

O bakımdan ALLAH Teâlâ'nın kullarına tevbe kapısını, affetme, mağfiret eyleme kapısını açmış olduğu bir ayın kapısından geçmiş oluyoruz. Demek ki, Receb ayında tevbe edeceğiz, ALLAH Teâlâ'nın affını, mağfiretini isteyeceğiz. Şaban ayında Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimizin has ümmeti olmağa çalışacağız. Ramazan ayında da ALLAH Teâlâ'nın lütfuna ermeye, ümmet olarak mükâfatları kazanmaya gayret edeceğiz. Enes b. Malik (R.A.) den rivayete göre Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, Receb ayına girdiği zaman: "ALLAHümme bârik lenâ fî Recebe ve Şaban ve belliğnâ Ramazan. = Ey ALLAH'ım! Receb ve Şaban ayını bize mübarek kıl. Ve bizi Ramazana ulaştır." diye dua ederlerdi. (Taberani, el-Mucemu'l-Evsat, No: 3951; 4/558, Beyhaki, Şuabu'l-Îman, Sıyam:23, No: 3815; 3/375)

Mübarek Üç Aylar'ı Nasıl Değerlendirmeliyiz?

İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamber Efendimiz, saâdet meclisinde oturuyordu. Mescide bir esir grubu getirildi. O sırada Allah Resûlü (sas), bir kadının yana yakıla bir şeyler aradığını gördü. Kadın yakaladığı her çocuğu sinesine basıyor, kokluyor sonra bırakıyordu.

Sonra kendi yavrusunu buldu, bağrına bastı. Doyma bilmeden onu öpüyor, kokluyor, tekrar bağrına basıyordu. Allah Resûlü (sas) bu manzara karşısında iyice doldu. Hıçkıra hıçkıra ağlayarak parmağıyla yanındakilere bu kadını gösterdi ve: “Şu kadını görüyor musunuz?” dedi. Sahabe cevap verdi: “Evet Ya Rasulallah!” Allah Resûlü (sas) tekrar: “Bu kadın şu kucağındaki çocuğunu cehenneme atar mı?” diye sordu. Sahabe “Hayır ya Rasulallah!” karşılığını verdi. Ve işte bunun üzerine İki Cihan Serveri şu hikmet dolu sözleri söyledi: “Allah o kadından daha şefkatlidir, kullarını cehenneme atmak istemez.”

Biraz Açlık, Daha Çok Takva: Oruç

İslam'ın emrettiği bütün ibadetlerin sebep ve gayesi “takva”yı kazanmaktır. Oruç da bunlardan biridir. Oruç kavramından “takva” unsuru çıkarıldığında, elde kalan yalnızca bir aylık açlıktır. Geleneksel bir davranış olarak, ya da bir takım kişisel gerekçelerle katlanılan bir açlık.

Orucun farz kılınışını bildiren ayet şöyledir:“Ey iman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere farz kılındığı gibi oruç, -korunasınız/takvayı elde edersiniz diye- size de farz kılındı.” (Bakara/183) Ayetin “takvayı elde edesiniz diye” şeklinde biten son kısmı, orucun gayesini bildirmektedir.

Takva, Allah'a ve O'nun buyruklarına karşı kalpteki derin hassasiyettir.

Takva sahibi olmak, Kur'an'ın hidayetinden faydalanabilmenin de şartıdır. Allah, Bakara Suresi ikinci ayette, “içinde hiç bir şüphenin bulunmadığı bu kitap, takva sahiplerini hidayete ulaştırır” buyuruyor. Anlaşılıyor ki İlahi Kitabın hidayet nurlarından faydalanmak isteyen herkes, takvayı elde etmek zorundadır. O hassasiyeti kalbinde hissedebilmenin yoluna girmekle mükelleftir.

Zaman Anlayışımız ve Ramazan

Ramazan kendi başına mübarek ve değerli bir aydır, oruç da kendi başına önemli bir ibadettir. Bu iki müstesna kudsiyet bir araya geldiğinde ortaya çıkan “Ramazan orucu” olgusu, müminler için hem emsalsiz bir lütuf, hem de emsalsiz bir fırsat olarak anlam kazanmaktadır.

Her milletin ve kültürün kendine göre değerli ve anlamlı zaman dilimleri vardır. Bağımsızlığına kavuşmak, tarihî bir zafer kazanmak yahut bir felaketten kurtulmak gibi o milletin tarihinde dönüm noktası niteliğindeki olayların cereyan ettiği günleri sembolize ettiği için anlamlıdır, önemlidir onlar.

Ancak her milletin kendisi için son derece önemli olsa da, bu zaman dilimleri başka milletler ve kültürler için ayrıcalıklı bir anlam ifade etmeyebilir. Din’in “mübarek” dediği zaman dilimleri ise böyle değildir. Onların milletler ve kültürler üstü bir anlamı ve kuşatıcılığı vardır. İdrakiyle müşerref olduğumuz Ramazan ayı da Yüce Dinimizin “mübarek” olduğunu bildirdiği bu müstesna zaman dilimlerindendir.

Rahmet Mevsimi Ramazan

Ramazan ayı ganimet ayıdır. Bu ayda ibadetlerine ağırlık veren, günahlardan kaçınan, gayretine gayret katan müminlere ilâhi ihsanların ardı arkası kesilmez.

Ramazan ayı ilâhi rahmetin mahlukatı kuşatıp kucakladığı, feyz ve muhabbet ırmaklarının çağlayıp gönül pınarlarına dolduğu, kulluk şuurunun yeniden alevlendiği büyük ve bereketli bir aydır.

Bu mübarek ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ateşten kurtuluştur. Kur’an bu ayda indirilmiş, oruç bu aya özel olarak farz kılınmıştır. Bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilen Kadir Gecesi onun tılsımlı gecelerinde gizlenmiştir.

Bu ay içerisinde yapılacak her ibadete fazlasıyla mükafat verilir. Sevgili Peygamberimiz s.a.v., bu ayda bir nafile ibadet ile Allah’a yaklaşanın, Ramazan dışında bir farzı yerine getirmiş gibi olacağını, bir farzı yerine getireninse, bu ayın dışındaki yetmiş farzı yerine getirmiş gibi olacağını bildirmektedir. (İbn Huzeyme;Beyhakî)

Oruçla Kucaklaşmak

Orucun, şekil bakımından dikkat edilmesi gereken pek çok yönü vardır. Bu yüzden, mümin kişi orucu dinin temel rükünlerinden biri olarak kabul edip benimsedikten sonra, geriye sadece bir husus kalır: Orucu Rasulullah s.a.v.’in yaptığı şekilde yerine getirmek için elden gelen çabayı harcamak.

Oruç tutmak, gerek Allah’ın kitabı ve gerekse Hz. Peygamber s.a.v.’in hadisleri ile şartlarını taşıyan herkese farz olan bir ibadettir. Namaz, hac ve zekat gibi uyulması gereken kuralları vardır. Bu nedenle, diğer ibadetler yerine getirilirken istenen şartlara nasıl riayet ediliyorsa, oruçta da aynı hassasiyetin gösterilmesi gerekmektedir.

Mesela namaz kılan bir insan tekbir almak, rükû ve secdeye gitmek zorundadır. Bunlar kişinin kendi tercihine bırakılmış değildir. Her fert namazı Hz. Peygamber s.a.v.’in öğrettiği şekilde, ondan geldiği şekilde kılmak durumundadır. Namazı kendi anlayışına göre yeni bir kalıba sokarak içine bir şeyler katamaz veya içinden bir şey çıkaramaz. Bu nedenle ibadetlerin ruhsal boyutu kadar şekil boyutu da çok önemlidir.

Orucu nasıl tutmalıyız?

Muhterem Müslümanlar!

Cenab-ı Hak, insanı, zât-ı ilâhisine ibadet etmek için yaratmış ve birtakım kulluk vazifeleriyle mükellef tutmuştur. Bu ibadetler­den bir kısmı, içte başlayıp dışa doğru genişleyen; bir kısmı da mu­hitten merkeze doğru daralan hususiyetler arzetmektedir.

Nefse hakimiyetin en kesin çaresi, en emin yolu oruç tutmaktır. Cenab-ı Hak, okumuş olduğumuz âyet-i kerimede buyuruyor ki:

«Ey iman edenler, sizden evvelki (ümmet) lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz edildi). Tâ ki konmasınız» (1).

Gün sayısında, mevsim ve zamanlarda bazı farklar bulunmakla beraber bizden evvelki ümmetlere oruç farz kılınmıştı. Allahü Teâlâ onlara ihsan ettiği bu lütfü bize de ikram etti ve takva mertebesine ersinler diye, hicretin ikinci senesi, ümmet-i Muhammed'e orucu farz kıldı.