DAVA'NIN SIHHATININ ŞARTLARI
1841 Dava'nın sahih olabilmesi için bazı şartların bulunması gerekir.
Birincisi: Davâ edenin (Müddei) ve dava edilenin (müddei aleyh) akıllı olması gerekir. Delinin, mecnunun ve aklı ermeyen çocuğun davası sahih değildir. Bunların delilleri de dikkate alınmaz.
İkincisi: Dava edilen kimsenin huzurda olması lâzımdır. Kendisinden hak talebinde bulunulan kimse duruşmada hazır olmadığı müddetçe; dava açanın iddiası ve beyyinesi dinlenemez. Zira Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Ali (ra)'yi Yemen'e Kadı olarak gönderirken: "İki taraf senin karşında yerini alınca; her iki tarafı da iyice dinlemedikçe, aralarında hüküm verme"(142) tavsiyesinde bulunmuştur. Hz. Ömer b. Abdülaziz (rha) bir kadı'ya davasının mücerred iddiasına dayanana hüküm vermemesini tavsiye ederken: "Sana gözünün çıkartıldığı iddiasıyla gelen davacı hakkında "-Ona işkence edilerek göz çıkarılmış" diye hüküm verme. Belki diğer şahsın iki gözü birden çıkarılmıştır" diyerek, gâib hakkında hüküm verilmemesini belirtmiştir. Hanefi fûkahası; gâib hakkında hüküm verilemeyeceğini esas almıştır.(143) İmam-ı Şafii (rha) bu hususta muhâliftir.
Üçüncüsü; İddia edilen hususun belirli olmasıdır. Bir kimse; herhangi bir hak hususunda ben fulânın vekiliyim dese, davacı da bunu red etse, dava dinlenemez.
Dördüncüsü: Dava'nın; kadı tarafından, dava meclisinde (mahkemede) hükme bağlanmasıdır. Mahkeme hâricinde verilen hüküm geçerli değildir. Zira bunda davalıya karşı haksızlık sözkonusudur.
Beşincisi: Davacının özürü yoksa, davasını bizzat kendisinin anlatmasıdır. Ancak davalı râzı olursa, onun adına bir başkası vekâleten konuşabilir. İmameyn'e göre rızâsı olmasa da vekil tutması sahihtir.
Altıncısı: Dava'da tenâkuz olmamalıdır. Ancak "Neseb'in ve Hürriyet'in tesbiti konusundaki davalar" müstesnâdır. Meselâ: Bir adam önce "Kendi mülkü" olduğunu iddia eder, sonra da "Sattığını" söylerse ve satma işleminin sonradan değil, önceden olduğunu beyan ederse bu bir tenâkuzdur. Bahru'r Raik'te de böyledir.
Yedincisi: Davacının, davasının (Dava ettiği konunun) sükût bulma ihtimâli olmalıdır. Bir kimse hakkında davacı: "-Bu benim oğlumdur, bunun bir benzeri daha doğrulmadı" derse, davası dinlenilemez. Bedai'de de böyledir.(144)
1842 İslâm fıkhında; kamu adına dava açacak "Savcılık Makamı" yoktur. Zira herhangi bir suçta; ya Allahû Teâla (cc)'nın hukuku ihmal edilmiştir veya kul hukuku sözkonusudur. Bazı suçlarda ise; hem Allahû Teâla (cc)'nın hukuku, hem kul hukuku bir arada bulunur. Meselâ; Hadd-i Kazf gibi!.. Dolayısıyla "Kamû Hakkı" diye ayrı bir hak sözkonusu değildir. Hz. Osman (ra)' Kûfe Vâlisi Velid b. Ukbe'nin şarab içtiği ihbar edilmiş; bunun üzerine Halife (Hz. Osman) hâdise ile ilgili olarak gerekli soruşturma ve tahkikatı yaptırmıştır.(145) Bunun gibi bir-çok misâli zikretmek mümkündür. Allahû Teâla (cc)'nın hukukunun çiğnendiği durumlarda; her müslüman'ın, Kadı'ya mürâcaat etme hakkı vardır!.. Mürâcaat eden şahıs, dava açmış sayılır. Ayrıca kamu adına dava açacak "Savcı'ya" ihtiyaç yoktur.
Birincisi: Davâ edenin (Müddei) ve dava edilenin (müddei aleyh) akıllı olması gerekir. Delinin, mecnunun ve aklı ermeyen çocuğun davası sahih değildir. Bunların delilleri de dikkate alınmaz.
İkincisi: Dava edilen kimsenin huzurda olması lâzımdır. Kendisinden hak talebinde bulunulan kimse duruşmada hazır olmadığı müddetçe; dava açanın iddiası ve beyyinesi dinlenemez. Zira Resûl-i Ekrem (sav) Hz. Ali (ra)'yi Yemen'e Kadı olarak gönderirken: "İki taraf senin karşında yerini alınca; her iki tarafı da iyice dinlemedikçe, aralarında hüküm verme"(142) tavsiyesinde bulunmuştur. Hz. Ömer b. Abdülaziz (rha) bir kadı'ya davasının mücerred iddiasına dayanana hüküm vermemesini tavsiye ederken: "Sana gözünün çıkartıldığı iddiasıyla gelen davacı hakkında "-Ona işkence edilerek göz çıkarılmış" diye hüküm verme. Belki diğer şahsın iki gözü birden çıkarılmıştır" diyerek, gâib hakkında hüküm verilmemesini belirtmiştir. Hanefi fûkahası; gâib hakkında hüküm verilemeyeceğini esas almıştır.(143) İmam-ı Şafii (rha) bu hususta muhâliftir.
Üçüncüsü; İddia edilen hususun belirli olmasıdır. Bir kimse; herhangi bir hak hususunda ben fulânın vekiliyim dese, davacı da bunu red etse, dava dinlenemez.
Dördüncüsü: Dava'nın; kadı tarafından, dava meclisinde (mahkemede) hükme bağlanmasıdır. Mahkeme hâricinde verilen hüküm geçerli değildir. Zira bunda davalıya karşı haksızlık sözkonusudur.
Beşincisi: Davacının özürü yoksa, davasını bizzat kendisinin anlatmasıdır. Ancak davalı râzı olursa, onun adına bir başkası vekâleten konuşabilir. İmameyn'e göre rızâsı olmasa da vekil tutması sahihtir.
Altıncısı: Dava'da tenâkuz olmamalıdır. Ancak "Neseb'in ve Hürriyet'in tesbiti konusundaki davalar" müstesnâdır. Meselâ: Bir adam önce "Kendi mülkü" olduğunu iddia eder, sonra da "Sattığını" söylerse ve satma işleminin sonradan değil, önceden olduğunu beyan ederse bu bir tenâkuzdur. Bahru'r Raik'te de böyledir.
Yedincisi: Davacının, davasının (Dava ettiği konunun) sükût bulma ihtimâli olmalıdır. Bir kimse hakkında davacı: "-Bu benim oğlumdur, bunun bir benzeri daha doğrulmadı" derse, davası dinlenilemez. Bedai'de de böyledir.(144)
1842 İslâm fıkhında; kamu adına dava açacak "Savcılık Makamı" yoktur. Zira herhangi bir suçta; ya Allahû Teâla (cc)'nın hukuku ihmal edilmiştir veya kul hukuku sözkonusudur. Bazı suçlarda ise; hem Allahû Teâla (cc)'nın hukuku, hem kul hukuku bir arada bulunur. Meselâ; Hadd-i Kazf gibi!.. Dolayısıyla "Kamû Hakkı" diye ayrı bir hak sözkonusu değildir. Hz. Osman (ra)' Kûfe Vâlisi Velid b. Ukbe'nin şarab içtiği ihbar edilmiş; bunun üzerine Halife (Hz. Osman) hâdise ile ilgili olarak gerekli soruşturma ve tahkikatı yaptırmıştır.(145) Bunun gibi bir-çok misâli zikretmek mümkündür. Allahû Teâla (cc)'nın hukukunun çiğnendiği durumlarda; her müslüman'ın, Kadı'ya mürâcaat etme hakkı vardır!.. Mürâcaat eden şahıs, dava açmış sayılır. Ayrıca kamu adına dava açacak "Savcı'ya" ihtiyaç yoktur.
Konular
- Zaman Anlayışımız ve Ramazan
- Biraz Açlık, Daha Çok Takva: Oruç
- Efendimiz (s.a.v.)'in hicreti
- Mahremiyet ve Tesettür
- Kul Hakkı Kimin Hakkı?
- Din, nasihat üzere kaimdir
- İnsan Olmaya Doğru
- Hayat âhiret hayatıdır
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar
- Mübarek Üç Aylar'ı Nasıl Değerlendirmeliyiz?
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (2)
- Üç aylar ve faziletleri
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (3)
- Mübarek Üç Ayların Fazileti
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (4)
- Berat gecesinde yapılan ibadetin fazileti büyüktür
- Camide “Tevrat dersi vereceğim” diyen imam
- Ramazan ayına adım adım yaklaşıyoruz
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (5)
- Mümin, iyi ve değerli kabul ettiği şeyleri infak etmeli!
- ‘İnsanları cehenneme sürükleyen yalnızca dilleridir’
- Helal çizgisinde hayat
- Kazançta helal duyarlılığına sahip olabilmek
- KUR'ÂN: EN MUHTEŞEM, EN MÜKEMMEL KİTAP
- BATI, MEDENİYETİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ
- ABD hapishanelerinde 93 kişinin hidayetine vesile oldu
- gitanes brunes filter cheap cigarettes online, buy one pack cigarettes online qq
- nat sherman naturals original discount cigarettes online, buy additive free cigarettes online nx
- 20 yıllık papaz Müslüman oldu ülke karıştı
- Kur'an'ı Bulgarca'ya çevirirken Müslüman oldu