Yol Kesmenin Cezası

Harabe´nin Mânâsı

Şeriat ıstılahında harabe ´bir malı almak veya öldürmek veya gurur ve korkutmak için kuvvete dayanarak bir işi, yardım etmenin mümkün olmadığı bir mesafede iken yapmak´ anlamına gelir. Hükümleri kendisine lazım kılan mükelleften sadır olursa -ister zımmî, ister mürted olsun- aynı hükümler geçerlidir.

Tarifte geçen kuvvete dayanarak ibaresi, kuvvete dayanmadan yapılanları, harabe´nin (yol kesmenin) tarifinden çıkarır. Meselâ kişinin gafletinden istifade ederek ansızın üzerine atılırsa veya malını alıp ka­çarsa veya kişinin zayıflığı nedeniyle bu işi yaparsa, buna harabe (yol kesme) denilmez. Bu, bir işi dağıtmak, kaçırmak kabilinden bir du­rumdur. Bunun özel bir hükmü vardır.

Tarifte geçen yardım mesafesinden uzak olmak ibaresi, şehir veya köye yakın bir yerde birisinin malını almayı veya öldürmeyi, harabe (yol kesme) tarifinin dışırîa çıkarır. Çünkü şehir veya köye- yakın olan bir yerde, kendisine veya malına saldırılan kişi bağırdığında sesi, kendisine yardıma gelecek kişilere yetişir. Yardım edilebilecek bir mesafede olduğu müddetçe buna harabe (yol kesme) denilmez.

Tarifte geçen hükümleri iltizam etmek kaydı, harbî kâfiri tarifin dışına Çıkarır. Harbî kâfir öldürülüp malı alınsa dahi bu bahsin çerçevesi dışında kalır. Harbî kâfirin kanı ve malı her durumda kıymetsizdir. Ancak müslüman olursa, İslâm´dan önceki suçları nedeniyle cezalandırılmaz. Çünkü İslâm, kendisinden öncekileri siler.

Köle, kadın veya sarhoş olup sınırı aşan herkes harabe´nin tarifi kapsamına girer. Çünkü hepsi de mükelleftir. Bu tarifin kapsamına fert girdiği gibi toplum da -harabe´nin diğer sıfatları tahakkuk ettiğinde- girer. "u durumdaki insanlara yol kesen de denilir. Bunlara yol kesen denilir, Çünkü bunlar halkın o yoldan gitmesine mâni olurlar. Sanki onlar, gerçek anlamda yol kesmişlerdir.

Yol Kesmenin Kısımları

Yol kesme dört kışıma ayrılır:

1. Yanından geçenleri öldürüp malını almak.

2. Yanından geçenleri öldürüp mallarına dokunmamak.

3- Yanından geçenlerin mallarını alıp canlarına dokunmamak.

4. Yanından geçenleri korkutmak, fakat canlarına ve mallarına do­kunmamak.

Bu dört kısmın en şiddetlisi, en tehlikelisi adamı öldürüp malını almaktır. En hafifi ise insanları korkutmaktır. Ancak kişi bu korkutma ile cana kasdetmemiş, sadece kafasındaki cebbarlığı icra etmeye kalkışmış olmaktadır. Bu bakımdan yol kesenlerin cezası (bu dört kısım yol kesmenin cezası) farklıdır. Bunları şu şekilde açıklayabiliriz:

1. Hem Öldürüp Hem de Malını Almanın Hükmü

Kişiyi hem öldürüp hem de malını alan şahıs öldürülür, ağaç ve benzeri birşeye üç gün asılır. Bu, onların tenkil edilmesini artırmak, durumlarını herkese göstermek içindir. Fakat o kişi yıkanıp, kefenlenip, namazı kılındıktan sonra asılır. Çünkü o kişi yol kesip adam öldürmekle İslâm´dan çıkmış sayılmaz. Müslümanın yıkanması, kefenlenmesi, namazının kalınması ve defnedilmesi vacibdir.

2, Kişiyi Öldürüp Malına Dokunmamanın Hükmü

Yol kesip kişiyi öldüren, fakat malına dokunmayan kişi de öldürülür, ancak asılıp teşhir edilmez. Burada, öldürülen kişinin velîsinin yol kesip adam öldüren şahsı affetmesi, kısası düşürmez. Çünkü bu, Allah Teâlâ´nın hududlarından olmuştur.

Kısası gerektiren kati ile yol kesip adam öldürmenin arasındaki fark şudur: Yol kesip adam öldüren kişi kati ile beraber etrafa korku ve dehşet saçar. Kuvvetine dayanarak yolu keser, oradan geçen herkesi öldürmek için bekler. Onun belli bir kişi ile alıp veremediği yoktur. Bu bakımdan o kişiye verilecek ceza, Allah Teâlâ´nın haklarından olmuştur; yani Allah´a ait bir haktır. Bu sebeple öldürülen kişinin velîsi, affetse dahi o şahıs kısastan kurtulamaz.

3. Yol Kesip Mal Almanın, Fakat Cana Dokunmamanın Hükmü

Yol kesip sadece mal alan kişinin cezası, el ve ayağının çapraz olarak kesilmesidir; yani sağ eli ile sol ayağının mafsaldan kesilmesidir.

Eğer ikinci defa yol kesip mal alırsa diğer eli ile ayağı da kesilir. Ancak aldığı malın en az bir dinarın dörttebir kıymetinde olması gerekir. Eğer aldığı mal bir dinarın dörttebirinin kıymetinden daha az olursa ceza tatbik edilmez. Fakat kadı, uygun gördüğü bir tâzir cezası verebilir.

Yol kesiciler ile hırsızlar arasındaki fark şudur: Hırsız, malı gizlice alır. Yol kesici ise, kişinin yardım mesafesinin uzak olmasından yararla­nıp kuvvete dayanarak malı alır, yol keserek etrafa korku ve dehşet saçar.

4. Yol Kesip İnsanları Korkutmanın, Fakat Can ve Malları­na Dokunmamanın Hükmü

Bu kişiler, insanları öldürmek veya mallarını almak için değil, sadece korkutmak için yol kesenlerdir. Bunlar ya sürgün edilir veya hapsedilir veya uygun görülen başka bir ceza verilir. Bu yetki imama (devlet başkanına) aittir. Devlet başkanı, onları affetmekte bir yarar görürse

affedebilir.

Yol kesmenin hükümlerindeki asıl delil şu ayettir:

Yeryüzünde fesad çıkaranların cezaları ancak öldürülmek veya asılmak veya elleriyle ayakları çaprazlama kesilmek veyahut da yeryüzünden sürülmek (hapsedilmektir. İşte bu ceza, onlar için dünyada rezil ve rüsvay olmaktır. Onlar için ahirette de büyük bir azap vardır. (Mâide/33)

Kati sadece ikinci hale râcidir ki bu takdirde kati sözkonusu ise de mahn gasbı yoktur. Mal almakla beraber katle gelince, o birinci hale râcidir, yani hem kati vardır hem de malın gaşbı. El ve ayağın kesilmesi ise üçüncü hale râcidir. Bu takdirde mal gasbedilmiş ama cana kastedilmemiştir. Ülkeden sürgüne, gelince, bu dördüncü hale râcidir, yani kati ve malın gasbı sözkonusu olmaksızın sadece korkutma vardır.

Yol Kesme Cezası´nın Düşmesi

Yol kesmenin cezası, yol kesen kişinin yakalanmadan önce tevbe etmesiyle düşer. Bunun delili şu ayettir:

Ancak kendilerini yenip ele geçirmeden önce tevbe edenler müs­tesnadır. (Bilin ki) Allah çok merhametli ve affedicidir. (Mâide/34)

Yol kesen kişi yakalanmadan önce tevbe ettiğinde, yol kesme cezası düşer. Ancak yol kesme esnasında işlediği kati ve gasb suçundan ötürü cezalandırılır. Yol kesen kişinin tevbe etmesi, tevbeden önce işlediği kati veya gasb suçunun cezasını düşürmez. Yol kesip adam öldüren kişi, yakalanmadan önce tevbe etse dahi kısas hükmünden kurtulamaz. Ancak maktulün velîsi isterse kısastan vazgeçip diyet alabilir veya hem kısastan hem de diyetten vazgeçebilir. Bu durumda o kişi cezalandırıl­maz. Yol kesip ma! gasbeden kişi, yakalanmadan önce tevbe etse dahi, gasbettiği mal kendisine ödetilir. Ayrıca hâkim ona uygun gördüğü bir tâzir cezası verebilir.

Böylece anlaşılmıştır ki yol kesen kişi, daha önce içki içmiş, hırsızlık yapmışsa veya yol kesiciliği yaptığı zamanda bu suçları işlemişse, onun tevbesi onu hırsızlık ve içki içmenin cezasından kurtarmaz. Çünkü bu cezalar tevbe ile düşmezler.

Tevbe ile Düşen ve Düşmeyen Cezalar

Cezanın tevbe ile düşüp düşmemesi, cezanın Allah´ın hakkı ile ku­lun hakkı olmasına bağlıdır. Bazı haklar katıksız bir şekilde Allah´ın hakkıdır. Bazı haklar ise katıksız bir şekilde kulun hakkıdır. Katıksız bir şekilde Allah´ın hakkı olan cezalar bazen tevbe ile düşerler. Fakat katıksız bir şekilde kulun hakkı olan cezalar ne tevbe ile ne de caniyi affetmekle düşer. Şimdi tevbe ile düşen ve düşmeyen cezalan beyan edelim.

Tevbe veya Af ile Düşen Cezalar

1. Namazı terketmenin cezası tevbe ile düşer.

Namazı terkeden kişi gerçekten tevbe ettiğinde -bundan ötürü hâ­kimin huzuruna çıkarılmış olsa dahi- namazı terketmenin cezası kendi­sinden düşer. Çünkü cezayı gerektiren husus, namazı terketmekte ısrar etmektir. Yoksa daha önceki terkten ötürü değildir.

2. Zina isnadının cezası, af ile düşer.

Kendisine zina isnad edilen kişi, zina isnad eden kişiyi hâkimin önünde affederse, kazf haddi o kişiden düşer. Çünkü, Allah Teâlâ, insanın kendi hakkını düşürmesini meşru kılmıştır. İnsan kendi hakkını düşürdüğünde, o hakka terettüb eden ceza da düşer.

3. Yol kesmenin cezası tevbe ile düşer.

Yol kesen kişi, yakalanmadan önce tevbe ederse, yol kesme cezası o kişinin üzerinden düşer. Fakat kulun ve Allah´ın haklarından olan katlin, hırsızlığın, içki içmenin, gasb yapmanın ve benzerlerinin cezalan -daha önce de geçtiği gibi- düşmez.

Tevbe ile Düşmeyen Cezalar

Hırsızlığın, içki içmenin, zina etmenin ve benzerlerinin -sabit olduk­tan sonra- cezası tevbe ile düşmez.

Hz. Aişe şöyle rivayet etmektedir: Kureyş´in Mahzum soyundan olup da hırsızlık yapmış bulunan bir kadının durumu Kureyş´e hayli endişe vermişti. Onlar ´Kadının affedilmesi hususunda Rasûlullah ile kim konuşabilir? Bu hususta Peygamber ile konuşmaya onun dostu olan Usame b. Zeyd´den başka kim cesaret edebilir ki?´ diye söyleştiler. Nihayet Usame bu hususta Peygamber´le konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle dedi:

- Allah´ın tayin ettiği cezalardan biri hususunda1 şefaat mı ediyorsun? Rasûlullah daha sonra ayağa kalkıp bir hutbe îrad etti:

- Ey insanlar! Sizden önceki (ümmet)leri ancak şu helak etmiştir: On­lar, aralarında şerefli bir kimse hırsızlık yaptığı zaman onu bırakırlardı da zayıf olan kişi hırsızlık yaptığı zaman ona (el kesme) cezasını tatbik eder­lerdi. Allah´a yemin ederim ki eğer Muhammed´in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsaydı, muhakkak onun elini de keserdim.

Sonra o hırsızlık eden kadınla ilgili emrini verdi de kadının eli kesildi.[1]

Safvan b. Umeyye´den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, Safvan´m hırkasını çalan bir kişinin elini kesilmesini emrettiğinde, Safvan ´Ey Allah´ın Rasûlü! Ben onu affediyorum´ dediğinde, Hz. Peygamber ´Öyleyse niçin onu bana getirmeden önce affetmedin?´ buyurdu.[2]

Yani hırsız, hâkimin huzuruna götürüldükten sonra affedilse dahi cezadan kurtulamaz. Bu hadîsi daha önce de zikretmiştik. Bu, tafsil ve istisna olmaksızın haddlerin delillerinin umumuna aittir. Çünkü bu hu­susta Allah´ın hakkı daha galiptir.

- ´Tevbe ile ceza düşmez´ sözünden maksat, o suçun cezası dünyada mutlaka uygulanır demektir. O kişinin rabbi ile arasındaki duruma gelince, eğer o kişi katıksız bir şekilde tevbe ederse günahları silinir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;

Ben (şirkten ve günahtan) tevbe eden, iman eden ve salih amel iş­leyen, sonra da doğru yolda sebat eden kimseye karşı elbette çok bağışlayıcıyım.

Oaha/82)

(Ey Rasülüm!) De ki: ´Ey nefisleri aleyhinde aşırı giden kullarım! Al­lah´ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü O bütün günahları affedi­cidir.

(Zümer/53)

Ubâde b. Sâmit şöyle rivayet ediyor: Biz bir mecliste Rasülullah ile beraber bulunuyorduk. Rasülullah şöyle buyurdu: ´Allah´a hiçbir şeyi or­tak koşmamak, zina etmemek, hırsızlık yapmamak, haklı olmak müstesna Allah´ın haram kıldığı bir canı (nefsi) öldürmemek üzere bana biat edeceksiniz. İçinizden sözünde duran olursa ecr ve mükâfatı Allah´ın zimmet, fadl ve keremindedir. Bu dediklerimden birini yapıp da ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bu ceza ve ikab ona bir kefarettir. Bunlardan birini yapıp da yaptığı fiili Allah Teâlâ setrederse işi Allah´a kalır: İsterse onu affeder, dilerse ona azap eder´.[3]

Cezanın dünyada iken affedilmeyip uygulanmasının sebebi, dün­yada hakların ve nizamın korunması içindir. Burada tevbenin yapacağı birşey yoktur. Suç ve günahların uhrevî cezasının sebebi ise Allah´ın emir ve yasaklarının çiğnenmesidir. Daha önce belirttiğimiz gibi gerçek tevbe bu günahları siler.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/6406, Müslim/l688

[2] Sünen sahipleri

[3] Buharî/18, Müslim/1709