Ceale
Ceâle´nin Tarifi
.
Lugatta ceâ/e, kişinin herhangi birşeyi yapma karşılığında herhangi bir kişiye tayin etiği mal demektir.
Ceâle´nin ıstılahı mânâsı ise kişinin, belli bir çalışma karşılığında malum olan bir parayı vermeyi kendisine vacib kılmasıdır.
Bu çalışma, belli bir kişi tarafından da, belli olmayan bir kişi tarafından da gerçekleştirilebilir. İleride celâle´nin rükünlarından bahsederken bunlar daha açık olarak izah edilecektir.
Ceâle´nin Meşruiyeti
Ceâle meşrudur, Ebu Said eî-Hudrî´nin rivayet etiği şu hadîs-i şerif de buna delâlet etmektedir: Hz. Peygamber´in ashabından bir grup yolculuğa çıktılar, bir Arap kabilesinin yanında gecelediler. Onlardan kendilerini misafir etmesini istediler, fakat onlar misafir etmedi. O gece kabilenin reisini yılan ısırdı, her ne yapütarsa bir faydası olmadı. Onlardan bazıları dediler ki: ´Yakınımızda geceleyen şu gruba gidelim, belki onların bildiği bir tedavi yolu vardır´.
Bunun üzerine ashabın yanma gelerek reislerinin yılan veya akrep tarafından ısınldığım, ellerinden gelen herşeyi yaptıkları halde hiçbir netice elde edemediklerini söylediler ve onlardan reislerini tedavi edip edemeyeceklerini sordular. Sahabîlerden biri dedi ki; ´Evet, tedavi edebiliriz. Ancak bizi misafir etmediğiniz için karşılığında bir mal vermedikçe tedavi etmem´..
Böylece bir bölük koyun üzerinde anlaştılar. O sahabî, onlarla beraber gitti, Fatiha Sûresi´ni okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı yere tü-kürdü. O kişi, sanki bağh bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam oldu, hiçbir acısı kalmadığı halde yürüyüp gitti. O kişiler, üzerinde anlaşılan koyunları (ceâlelerini) verdiler. Sahabîlerden bir kısmı dedi ki: ´Bunu aramızda taksim, edelim´. Bu işi yapan kişi ise şöyle dedi: ´Hayır!
Peygamber´e gidip hâdiseyi anlatıp onun ne diyeceğine bakmadan olmaz´.
Rasûlullah´a gelerek hâdiseyi anlattıklarında, Rasûlullah (s.a) şöyle dedi: ´Fatiha´nın böyle bir faydası olduğunu nereden öğrendin?´ Daha sonra Hz. Peygamber söyle buyurdu: ´İsabet etmişsin. Koyunları aranızda taksim edin, bana da bir pay ayırın´.[1]
Hz. Peygamber´in bu sözü, onların yaptıklarını kabul ettiğine ve ceâle´nin meşruiyetine delildir.
Şu ayet-i kerime de bunu teyid etmektedir:
Dediler ki: ´Melikin su tasım kaybettik, onu getirene bir deve yükü (mükâfat) var. Ben buna kefilim´.
(Yusuf/72)
Her ne kadar bu hüküm bizden önceki şeriatlarda vârid olmuşsa da bizim şeriatımızda bunu destekleyen deliller vardır. Nitekim yukarıda naklettiğimiz hadîsten bu mânâ anlaşılmaktadır.
Ceâlenin Meşruiyetinin Hikmeti
Ceâle´nin meşru kılınmasının sebebi, insanların zor durumda kaldıklarında ona ihtiyaç duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp bulup kendisine getirecek kimseye de rastlamaz. İnsanlar mecburiyet nedeniyle ve üstesinden gelemedikleri bu tür işler karşısında kalabilirler. O işin üstesinden gelmeleri muhtemel kişilerin ise paraya ve mala ihtiyaçlarının olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve maslahat nedeniyle ceâle meşru kılınmıştır.
Ceâle´nin Rükûnları
Ceâle´nin dört rüknü vardır:
1 Akid yapanlar
2. Siga .
3. Çalışma
4.Çalışmanın karşılığı olarak verilen para veya mal
1. Akid Yapan İki Kişi
Onlardan biri, çalışma karşılığında ceâleyi kendisine vacîb kılan kişidir. Bu kişinin âkil, baliğ ve reşid olması şarttır. Diğer kişi ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O kişi işi yaptığında ceâle´yi haketmiş olur. Bu kişinin, belirli bir kişi olması şart değildir. Meselâ malı çalınan kişi ´Çalınan arabamı getirene şu kadar mal vereceğim´ dediğinde, arabayı kimin getireceğini bilmemektedir. Arabayı kim getirirse -meçhul de olsa- ceâle´yi hakeder.
2. Siga
- ´
Siga., para karşılığı yapılması istenen işe izin verilmesine delâlet eden lafızdır. Meselâ kişinin ´Çalınmış olan arabamı geri getirene şu kadar para vereceğim´ demesi, veya kişinin, bir doktora ´Hastamı tedavi edip sağlığına kavuşturursan sana şu kadar para veririm´ veya bir öğretmene ´Oğluma okuma vey yazmayı öğretirsen sana şu kadar para vereceğim´ gibi lafızlar kullanması sigadır. İşi yapan kişinin bunu kabul etmesi şart değildir. Zira işi yapan kişi meçhul olsa da ceâle geçerlidir. İşin yapılması, ceâle´nin geçerli olması için yeterlidir.
3. Çalışma
Bu çalışma, mal sahibinin ceâle´ye hak kazanmak için şart koştuğu çalışmadır ki bu da yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalman malı geri getirmek veya çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip sağlığına kavuşturmaktır. İcare´deki menfaat gibi amelin malum olması şart koşulamaz ve.amel meçhul olsa da, yani zaman ve çalışmayla sınırlanmamış olsa da ceâle sahihtir.
Ceâle, bir fiil veya bir zamanla sınırîandırılsa da, sınırlandırılmasa da sahihtir. Zira çalınan malı geri getirmek, çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek bazen uzun, bazen kısa, bazen zor ve külfetli, bazen de kolay olabilir. Bütün bunlar, yapılan işin kıymeti bakımından meçhul olablir. Ancak ihtiyaç nedeniyle affedilmiştir (hoşgörülmüştür).
4. Mal Sahibinin, Çalışmanın Karşılığı Olarak Kendisine Vacib Kıldığı Para veya Mal
Çalışmanın karşılığı olarak tayin edilen malın malum olması şarttır. Çünkü bu akid, karşılıklı ivaz akdidir. Bu akid, meçhul bir ivazla caiz olmaz. Mal sahibi, kaybolan malını geri getiren kişi için meçhul bir ceâle şart koşarsa, akid fasid olur. Ancak işi yapan kişi, ücretin mislini hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir malın vacib olduğa her akdin, fasid olması durumunda misli vacib olur.
Ceâle´nin Hükümleri
1. Bu akid, caiz olmakla birlikte lâzım değildir.
Çünkü hem mal sahibi, hem de işi yapacak olan kişi dilediği anda -diğer taraf razı olsa da olmasa da, bilse de bilmese de- bu akdi feshedebilir. İvaz sebebiyle akid meçhul bir amel üzerinedir ve bu nedenle taraflardan herbiri için akdin feshi caizdir. Eğer âmil akdi feshederse -birşey yapmış olsa da- hakkını kaybetmiş olur. Çünkü ceâle, iş bitirildiğinde hakedilir. İşi yarıda bıraktığı için hakkı sakıt olmuştur. Zira kişi, ancak işi yaptıktan sonra ceâle´yi haketmiş olur. Şayet iş sahibi -işe başlamadan önce- akdi feshederse, birşey vermesi gerekmez. Çünkü fesh çalışanın menfaatine zarar vermeden önce gerçekleşmiştir. Ancak işe başlandıktan sonra feshederse, yapılan işe mukabil ücret-i misil vermesi gerekir. Çünkü şart-ı ivaz sebebiyle çalışanın menfaatinin bir kısmına zarar vermiştir ve ücretini de ödemesi gerekir.
2. Kişi, ceâle´yi ancak mal sahibinin izninden sonra hakeder.
Meselâ mal sahibi ´Kaybolan falan malımı bulup getirene şu kadar para vereceğim1 dese, bir kişi onun iznini almadan aramaya başlasa Ve kaybolan malı bulup getirse, ceâle´yi almaya hak kazanamaz. Nitekim kayıp bir malı bularak sahibine teslim eden veya birisinin çocuğuna kendiliğinden okumayı-yazmayı öğreten kişi hiçbir ücret talep edemez; zira menfaatini bir bedel olmaksızın bağışlamış olacağından birşey haketme-miştir. Mal sahibi, bir kişiye çalışma izni verirse, o işi çalışma izni almayan bir başkası yaparsa -o kişi halk arasında böyle işleri yapmakla tanınsa bile- hiçbir karşılık talep edemez. Çünkü mal sahibi ona herhangibir şey vermeyi tekeffül etmemiş, o da herhangibir şey alacağını söylememiştir. Bu bakımdan onun çalışması teberru kabul edilir.
3- Çalışan kişi, ceâle yoluyla tayin edilen ücrete ancak işi bitirdikten sonra müstahak olur.
Meselâ bulunup sahibine teslim edilmesine bağlı olan ceâle, kişinin maiı bulup sahibine teslim etmesinden sonra veya bir çocuğa okumayı-yazmayı öğretmeye bağlı olan ceâle, kişinin çocuğa okumayı-yazmayı öğretmesinden sonra hak edilir.
Çalışmaya birden fazla kişi katılırsa, -bazıları diğerlerinden fazla çalışmış olsa da- ücret, aralarında eşit şekilde taksim edilir. Zira herbirinin yaptığı işe nisbeüe ceâle tevzi edilene kadar, amel tesbit edilemez.
4. Çalışma sona ermeden önce ceâle´de artırma veya eksiltme yapmak caizdir.
Meselâ mal sahibi, bir kişiye ´Şöyle şöyle yaptığın takdirde sâna on dinar vereceğim´ dedikten sonra ´Bu işi yap sana 20 dinar vereyim´ veya ´Bu İşi yaptığında sana 5 dinar vereceğim´ derse, yaptığı eksiltme veya artırma geçerli olur. Ancak bu eksiltme veya artırmanın, kişi çalışmaya başlamadan önce yapılması şarttır. Mal sahibi, kişi çalışmaya başladıktan sonra eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışan kişiye ücret-i misil verilir. Çünkü ikinci, birincisini feshetmiştir. Çalışma esnasında ceâie akdi fes-holduğunda ücret-i misil´e dönülür. Mal sahibi, işe başlanmadan önce eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışacak muayyen kişi de bundan haberdar olmazsa veya ilgili kişiye bildirilmemişse -en kuvvetli görüşe göre- çalışan kişiye ücret-i misil verilir.
5. Mal sahibi ile çalışan kişinin ihtilaf etmesi.
Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle´nin şartında ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Şu iş karşılığı şu kadar paranın ceâle olarak verileceği hususunda anlaşLık´ derse, mal sahibi de ´Ben böyle bir şart koşmadım´ derse, burada yeminie beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü aslolan. şartın olmamasıdır. Zira çalışan kişi, hem tazminat iddia ediyor, hem de ihtilaf ediyor.. Asi ise mal sahibinin yanındadır. Dolayısıyla da yeminle beraber onun sözüne itibar edilir. Ceâle´nin şart olduğu bir çalışmada ihtilaf etmeleri halinde de durum böyledir. Meselâ mal sahibi ´Ben ücreti, çalınmış olan otomobilimin geri getirilmesi şartıyla tekeffül ettim´ dese, çalışan kişi de ´Hayır, sen zayi olan falan malının geri getirilmesi şartıyla ücreti tekeffül ettin´ dese veya kişi ´Bu İşi ben yaptım´ dese, mal sahibi de ´Hayır, sen yapmadın, falan kişi yaptı´ dese, her iki durumda da yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü çalışan kişi, aslı meydanda bulunmayan birşey üzerine yapılan akidde ceâle´nin şart koşulduğunu, kişinin zimmetinin bu şartla meşgui olduğunu iddia etmektedir. Oysa aslolan beraat-ı zimme´dir. Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle´nin miktarında veya cinsinde ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Bana 1000 dirhem vermeyi şart koştun´ dese, mal sahibi de ´Ben 500 dirhem vermeyi şart koştum´ dese veya çalışan kişi ´10 dinarı şart koştun´ dese, mal sahibi de ´10 dirhemi şart koştum´ dese, her ikisi de yemine davet edilir, yemin ettiklerinde ikisinin sözü de düşer.
Mal sahibi ile çalışan kişi, çalışma hususunda ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Sadece çalışma karşılığı olarak bana şunu şart koştu´ dese, mal sahibi de ´Bu çalışma üzerine şu şartı koştum´.dese, yine aynı şekilde her ikisine yemin teklif edilir, yemin ettiklerinde ikisinin de sözü düşer.
Ceâle´nin İcare´den Ayrıldığı Hususlar Ceâle birkaç noktada icare´den ayrılır:
1. Ceâle´de, meçhul bir çalışma caizdir. İcare´de ise çalışmanın belli olması gerekir.
2. Ceâle´de muayyen olmayan işçiyle çalışma caizken, icare´de değildir.
3- Ücretle çalışan kişinin işi-kabul etmesi gerekir. Fakat ceâle´de, çalışanın kabul etme şartı yoktur.
4. Kişi, ancak işi bitirdikten sonra ceâle´yi hak eder. Ceâle´nin, iş bitmeden önce verilmesi şart koşulursa, akid fasid olur. İcare´de ise, ücretin iş bitmeden önce verilmesini şart koşmak caizdir.
5. Ceâle -yukarıda da belirttiğimiz gibi- caiz olan bir akiddir. (Yani taraflardan biri istediği anda onu feshedebilir). Ücret karşılığı yapılan çalışma akdi (icare) ise lüzumlu bir akiddir. (Yani taraflardan biri, diğerinin rızasını almadan akdi feshedemez).
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buharî/2156, Müslim/2201
.
Lugatta ceâ/e, kişinin herhangi birşeyi yapma karşılığında herhangi bir kişiye tayin etiği mal demektir.
Ceâle´nin ıstılahı mânâsı ise kişinin, belli bir çalışma karşılığında malum olan bir parayı vermeyi kendisine vacib kılmasıdır.
Bu çalışma, belli bir kişi tarafından da, belli olmayan bir kişi tarafından da gerçekleştirilebilir. İleride celâle´nin rükünlarından bahsederken bunlar daha açık olarak izah edilecektir.
Ceâle´nin Meşruiyeti
Ceâle meşrudur, Ebu Said eî-Hudrî´nin rivayet etiği şu hadîs-i şerif de buna delâlet etmektedir: Hz. Peygamber´in ashabından bir grup yolculuğa çıktılar, bir Arap kabilesinin yanında gecelediler. Onlardan kendilerini misafir etmesini istediler, fakat onlar misafir etmedi. O gece kabilenin reisini yılan ısırdı, her ne yapütarsa bir faydası olmadı. Onlardan bazıları dediler ki: ´Yakınımızda geceleyen şu gruba gidelim, belki onların bildiği bir tedavi yolu vardır´.
Bunun üzerine ashabın yanma gelerek reislerinin yılan veya akrep tarafından ısınldığım, ellerinden gelen herşeyi yaptıkları halde hiçbir netice elde edemediklerini söylediler ve onlardan reislerini tedavi edip edemeyeceklerini sordular. Sahabîlerden biri dedi ki; ´Evet, tedavi edebiliriz. Ancak bizi misafir etmediğiniz için karşılığında bir mal vermedikçe tedavi etmem´..
Böylece bir bölük koyun üzerinde anlaştılar. O sahabî, onlarla beraber gitti, Fatiha Sûresi´ni okuyarak yılanın veya akrebin ısırdığı yere tü-kürdü. O kişi, sanki bağh bulunduğu ipten kurtulmuş gibi sapasağlam oldu, hiçbir acısı kalmadığı halde yürüyüp gitti. O kişiler, üzerinde anlaşılan koyunları (ceâlelerini) verdiler. Sahabîlerden bir kısmı dedi ki: ´Bunu aramızda taksim, edelim´. Bu işi yapan kişi ise şöyle dedi: ´Hayır!
Peygamber´e gidip hâdiseyi anlatıp onun ne diyeceğine bakmadan olmaz´.
Rasûlullah´a gelerek hâdiseyi anlattıklarında, Rasûlullah (s.a) şöyle dedi: ´Fatiha´nın böyle bir faydası olduğunu nereden öğrendin?´ Daha sonra Hz. Peygamber söyle buyurdu: ´İsabet etmişsin. Koyunları aranızda taksim edin, bana da bir pay ayırın´.[1]
Hz. Peygamber´in bu sözü, onların yaptıklarını kabul ettiğine ve ceâle´nin meşruiyetine delildir.
Şu ayet-i kerime de bunu teyid etmektedir:
Dediler ki: ´Melikin su tasım kaybettik, onu getirene bir deve yükü (mükâfat) var. Ben buna kefilim´.
(Yusuf/72)
Her ne kadar bu hüküm bizden önceki şeriatlarda vârid olmuşsa da bizim şeriatımızda bunu destekleyen deliller vardır. Nitekim yukarıda naklettiğimiz hadîsten bu mânâ anlaşılmaktadır.
Ceâlenin Meşruiyetinin Hikmeti
Ceâle´nin meşru kılınmasının sebebi, insanların zor durumda kaldıklarında ona ihtiyaç duymalarıdır. Zira kişi bazen bir şeyini kaybeder ve kendiliğinden onu arayıp bulup kendisine getirecek kimseye de rastlamaz. İnsanlar mecburiyet nedeniyle ve üstesinden gelemedikleri bu tür işler karşısında kalabilirler. O işin üstesinden gelmeleri muhtemel kişilerin ise paraya ve mala ihtiyaçlarının olması ise gayet tabiidir. İşte bu ihtiyaç ve maslahat nedeniyle ceâle meşru kılınmıştır.
Ceâle´nin Rükûnları
Ceâle´nin dört rüknü vardır:
1 Akid yapanlar
2. Siga .
3. Çalışma
4.Çalışmanın karşılığı olarak verilen para veya mal
1. Akid Yapan İki Kişi
Onlardan biri, çalışma karşılığında ceâleyi kendisine vacîb kılan kişidir. Bu kişinin âkil, baliğ ve reşid olması şarttır. Diğer kişi ise, işi (çalışmayı) yapacak olan kişidir. O kişi işi yaptığında ceâle´yi haketmiş olur. Bu kişinin, belirli bir kişi olması şart değildir. Meselâ malı çalınan kişi ´Çalınan arabamı getirene şu kadar mal vereceğim´ dediğinde, arabayı kimin getireceğini bilmemektedir. Arabayı kim getirirse -meçhul de olsa- ceâle´yi hakeder.
2. Siga
- ´
Siga., para karşılığı yapılması istenen işe izin verilmesine delâlet eden lafızdır. Meselâ kişinin ´Çalınmış olan arabamı geri getirene şu kadar para vereceğim´ demesi, veya kişinin, bir doktora ´Hastamı tedavi edip sağlığına kavuşturursan sana şu kadar para veririm´ veya bir öğretmene ´Oğluma okuma vey yazmayı öğretirsen sana şu kadar para vereceğim´ gibi lafızlar kullanması sigadır. İşi yapan kişinin bunu kabul etmesi şart değildir. Zira işi yapan kişi meçhul olsa da ceâle geçerlidir. İşin yapılması, ceâle´nin geçerli olması için yeterlidir.
3. Çalışma
Bu çalışma, mal sahibinin ceâle´ye hak kazanmak için şart koştuğu çalışmadır ki bu da yukarıdaki örneklerde olduğu gibi çalman malı geri getirmek veya çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek veya hastayı tedavi edip sağlığına kavuşturmaktır. İcare´deki menfaat gibi amelin malum olması şart koşulamaz ve.amel meçhul olsa da, yani zaman ve çalışmayla sınırlanmamış olsa da ceâle sahihtir.
Ceâle, bir fiil veya bir zamanla sınırîandırılsa da, sınırlandırılmasa da sahihtir. Zira çalınan malı geri getirmek, çocuğa okumayı-yazmayı öğretmek bazen uzun, bazen kısa, bazen zor ve külfetli, bazen de kolay olabilir. Bütün bunlar, yapılan işin kıymeti bakımından meçhul olablir. Ancak ihtiyaç nedeniyle affedilmiştir (hoşgörülmüştür).
4. Mal Sahibinin, Çalışmanın Karşılığı Olarak Kendisine Vacib Kıldığı Para veya Mal
Çalışmanın karşılığı olarak tayin edilen malın malum olması şarttır. Çünkü bu akid, karşılıklı ivaz akdidir. Bu akid, meçhul bir ivazla caiz olmaz. Mal sahibi, kaybolan malını geri getiren kişi için meçhul bir ceâle şart koşarsa, akid fasid olur. Ancak işi yapan kişi, ücretin mislini hakeder. Zira sahih olması halinde belli bir malın vacib olduğa her akdin, fasid olması durumunda misli vacib olur.
Ceâle´nin Hükümleri
1. Bu akid, caiz olmakla birlikte lâzım değildir.
Çünkü hem mal sahibi, hem de işi yapacak olan kişi dilediği anda -diğer taraf razı olsa da olmasa da, bilse de bilmese de- bu akdi feshedebilir. İvaz sebebiyle akid meçhul bir amel üzerinedir ve bu nedenle taraflardan herbiri için akdin feshi caizdir. Eğer âmil akdi feshederse -birşey yapmış olsa da- hakkını kaybetmiş olur. Çünkü ceâle, iş bitirildiğinde hakedilir. İşi yarıda bıraktığı için hakkı sakıt olmuştur. Zira kişi, ancak işi yaptıktan sonra ceâle´yi haketmiş olur. Şayet iş sahibi -işe başlamadan önce- akdi feshederse, birşey vermesi gerekmez. Çünkü fesh çalışanın menfaatine zarar vermeden önce gerçekleşmiştir. Ancak işe başlandıktan sonra feshederse, yapılan işe mukabil ücret-i misil vermesi gerekir. Çünkü şart-ı ivaz sebebiyle çalışanın menfaatinin bir kısmına zarar vermiştir ve ücretini de ödemesi gerekir.
2. Kişi, ceâle´yi ancak mal sahibinin izninden sonra hakeder.
Meselâ mal sahibi ´Kaybolan falan malımı bulup getirene şu kadar para vereceğim1 dese, bir kişi onun iznini almadan aramaya başlasa Ve kaybolan malı bulup getirse, ceâle´yi almaya hak kazanamaz. Nitekim kayıp bir malı bularak sahibine teslim eden veya birisinin çocuğuna kendiliğinden okumayı-yazmayı öğreten kişi hiçbir ücret talep edemez; zira menfaatini bir bedel olmaksızın bağışlamış olacağından birşey haketme-miştir. Mal sahibi, bir kişiye çalışma izni verirse, o işi çalışma izni almayan bir başkası yaparsa -o kişi halk arasında böyle işleri yapmakla tanınsa bile- hiçbir karşılık talep edemez. Çünkü mal sahibi ona herhangibir şey vermeyi tekeffül etmemiş, o da herhangibir şey alacağını söylememiştir. Bu bakımdan onun çalışması teberru kabul edilir.
3- Çalışan kişi, ceâle yoluyla tayin edilen ücrete ancak işi bitirdikten sonra müstahak olur.
Meselâ bulunup sahibine teslim edilmesine bağlı olan ceâle, kişinin maiı bulup sahibine teslim etmesinden sonra veya bir çocuğa okumayı-yazmayı öğretmeye bağlı olan ceâle, kişinin çocuğa okumayı-yazmayı öğretmesinden sonra hak edilir.
Çalışmaya birden fazla kişi katılırsa, -bazıları diğerlerinden fazla çalışmış olsa da- ücret, aralarında eşit şekilde taksim edilir. Zira herbirinin yaptığı işe nisbeüe ceâle tevzi edilene kadar, amel tesbit edilemez.
4. Çalışma sona ermeden önce ceâle´de artırma veya eksiltme yapmak caizdir.
Meselâ mal sahibi, bir kişiye ´Şöyle şöyle yaptığın takdirde sâna on dinar vereceğim´ dedikten sonra ´Bu işi yap sana 20 dinar vereyim´ veya ´Bu İşi yaptığında sana 5 dinar vereceğim´ derse, yaptığı eksiltme veya artırma geçerli olur. Ancak bu eksiltme veya artırmanın, kişi çalışmaya başlamadan önce yapılması şarttır. Mal sahibi, kişi çalışmaya başladıktan sonra eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışan kişiye ücret-i misil verilir. Çünkü ikinci, birincisini feshetmiştir. Çalışma esnasında ceâie akdi fes-holduğunda ücret-i misil´e dönülür. Mal sahibi, işe başlanmadan önce eksiklik veya fazlalık yaparsa, çalışacak muayyen kişi de bundan haberdar olmazsa veya ilgili kişiye bildirilmemişse -en kuvvetli görüşe göre- çalışan kişiye ücret-i misil verilir.
5. Mal sahibi ile çalışan kişinin ihtilaf etmesi.
Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle´nin şartında ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Şu iş karşılığı şu kadar paranın ceâle olarak verileceği hususunda anlaşLık´ derse, mal sahibi de ´Ben böyle bir şart koşmadım´ derse, burada yeminie beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü aslolan. şartın olmamasıdır. Zira çalışan kişi, hem tazminat iddia ediyor, hem de ihtilaf ediyor.. Asi ise mal sahibinin yanındadır. Dolayısıyla da yeminle beraber onun sözüne itibar edilir. Ceâle´nin şart olduğu bir çalışmada ihtilaf etmeleri halinde de durum böyledir. Meselâ mal sahibi ´Ben ücreti, çalınmış olan otomobilimin geri getirilmesi şartıyla tekeffül ettim´ dese, çalışan kişi de ´Hayır, sen zayi olan falan malının geri getirilmesi şartıyla ücreti tekeffül ettin´ dese veya kişi ´Bu İşi ben yaptım´ dese, mal sahibi de ´Hayır, sen yapmadın, falan kişi yaptı´ dese, her iki durumda da yeminle beraber mal sahibinin sözüne itibar edilir. Çünkü çalışan kişi, aslı meydanda bulunmayan birşey üzerine yapılan akidde ceâle´nin şart koşulduğunu, kişinin zimmetinin bu şartla meşgui olduğunu iddia etmektedir. Oysa aslolan beraat-ı zimme´dir. Mal sahibi ile çalışan kişi ceâle´nin miktarında veya cinsinde ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Bana 1000 dirhem vermeyi şart koştun´ dese, mal sahibi de ´Ben 500 dirhem vermeyi şart koştum´ dese veya çalışan kişi ´10 dinarı şart koştun´ dese, mal sahibi de ´10 dirhemi şart koştum´ dese, her ikisi de yemine davet edilir, yemin ettiklerinde ikisinin sözü de düşer.
Mal sahibi ile çalışan kişi, çalışma hususunda ihtilaf ederlerse, meselâ çalışan kişi ´Sadece çalışma karşılığı olarak bana şunu şart koştu´ dese, mal sahibi de ´Bu çalışma üzerine şu şartı koştum´.dese, yine aynı şekilde her ikisine yemin teklif edilir, yemin ettiklerinde ikisinin de sözü düşer.
Ceâle´nin İcare´den Ayrıldığı Hususlar Ceâle birkaç noktada icare´den ayrılır:
1. Ceâle´de, meçhul bir çalışma caizdir. İcare´de ise çalışmanın belli olması gerekir.
2. Ceâle´de muayyen olmayan işçiyle çalışma caizken, icare´de değildir.
3- Ücretle çalışan kişinin işi-kabul etmesi gerekir. Fakat ceâle´de, çalışanın kabul etme şartı yoktur.
4. Kişi, ancak işi bitirdikten sonra ceâle´yi hak eder. Ceâle´nin, iş bitmeden önce verilmesi şart koşulursa, akid fasid olur. İcare´de ise, ücretin iş bitmeden önce verilmesini şart koşmak caizdir.
5. Ceâle -yukarıda da belirttiğimiz gibi- caiz olan bir akiddir. (Yani taraflardan biri istediği anda onu feshedebilir). Ücret karşılığı yapılan çalışma akdi (icare) ise lüzumlu bir akiddir. (Yani taraflardan biri, diğerinin rızasını almadan akdi feshedemez).
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Buharî/2156, Müslim/2201
Konular
- Zaman Anlayışımız ve Ramazan
- Biraz Açlık, Daha Çok Takva: Oruç
- Efendimiz (s.a.v.)'in hicreti
- Mahremiyet ve Tesettür
- Kul Hakkı Kimin Hakkı?
- Din, nasihat üzere kaimdir
- İnsan Olmaya Doğru
- Hayat âhiret hayatıdır
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar
- Mübarek Üç Aylar'ı Nasıl Değerlendirmeliyiz?
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (2)
- Üç aylar ve faziletleri
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (3)
- Mübarek Üç Ayların Fazileti
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (4)
- Berat gecesinde yapılan ibadetin fazileti büyüktür
- Camide “Tevrat dersi vereceğim” diyen imam
- Ramazan ayına adım adım yaklaşıyoruz
- Günahlardan arınma mevsimi: Üç aylar (5)
- Mümin, iyi ve değerli kabul ettiği şeyleri infak etmeli!
- ‘İnsanları cehenneme sürükleyen yalnızca dilleridir’
- Helal çizgisinde hayat
- Kazançta helal duyarlılığına sahip olabilmek
- KUR'ÂN: EN MUHTEŞEM, EN MÜKEMMEL KİTAP
- BATI, MEDENİYETİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ
- ABD hapishanelerinde 93 kişinin hidayetine vesile oldu
- gitanes brunes filter cheap cigarettes online, buy one pack cigarettes online qq
- nat sherman naturals original discount cigarettes online, buy additive free cigarettes online nx
- 20 yıllık papaz Müslüman oldu ülke karıştı
- Kur'an'ı Bulgarca'ya çevirirken Müslüman oldu