Vekilin Tasarrufunun Sınırı

Vekalet, rükün ve şartlan tam olarak tahakkuk edip sabit olduktan sonra, vekil, vekil tutulduğu hususta tasarruf etme hakkına sahip olur. Ancak bu tasarrufun sınırı nereye kadardır? Bunu vekil´e isnad edilen vekalet konusuna göre tesbit etmeye çalışacağız.

teker ölü olarak.bulunan kişiyi öldürmediklerine dair yemin etmeleridir. Yemin´in sekli

ÖIdürmed? ve k?* öldürdüğünü de

yin etmeleridir. Yeminin sekli ÖIdürmed? ve k?* öldürdüğünü de

1. Husumetlerde Vekil Tayin Etmek

Husumetlerde vekil tutmak, hâkim huzurunda murafaa davasında vekil tayin etmektir. Bu, günümüzde avukatların müvekkillerini sa­vunması gibidir. Eğer kişi husumet konusunda bir avukata veya başka birisine vekalet verirse, avukat müvekkilinin hakkını isbat etmek için her yola başvurabilir veya avukat, husumeti müvekkilinden uzaklaşurmak için her çareye başvurabilir.

Vekil, müvekkili üzerinde bulunan bir hakkı ikrar etme yetkisine sahip midir?

Bu soruya şöyle cevap verilebilir: Vekil´in böyle bir yetkisi yoktur. Çünkü vekil, sadece münazaa hususunda vekil tayin edilmiştir. İkrar ise başka bir konudur. İkrar, musalahadır (sulh yapmaktır). Bu bakımdan husumet hususunda verilen vekalet, ikrarı (sulh yapmayı) kapsamaz. Dolayısıyla vekil, böyle bir yetkiye sahip değildir. Mal husumetinde vekil tayin edilen kişi, müvekkili için hakkı isbat eder de hâkim de karar verirse, vekil, müvekkili yerine o hakkı kabzedebilir mi?

Buna da şöyle cevap verilir: Burada vekil, müvekili adına o malı kabzedemez. Çünkü vekil, sadece hakkın isbat edilmesi için tayin edilmiştir. Dolayısıyla o malı kabzetme yetkisine sahip değildir. Böyle bir yetki, ne şer´an, ne de örfen bulunmamaktadır; zira örfen kişi, hakkı isbat etmek için avukat´ tutar, fakat avukatın malı kabzetmesine razı olmaz; zira o insanlar genellikle hakkını en iyi şekilde savunacak . avukatları tutarlar. Tutulan bu avukat ise din ve ahlâk bakımından in­sanların en zayıfı olabilir. İnsanlar avukat tutarken genellikle avukatın din ve ahlâkının güzel olmasına dikkat etmezler. Bu bakımdan husumet için tutulan avukat, kabz için elverişli olmayabilir. Husumet için avukat tutmak, avukatın malı kabzetmesine rıza göstermek anlamına gelmez.

2. Kabz İçin Vekil tayin Etmek

Bir kişi, başka bir şahısta bulunan hakkını kabzetmek için vekil tayin ederse, o şahıs da bunu inkâr ederse, vekil, hakkı isbat etmek için muhaseme yapabilir mi?

Burada iki görüş vardır:

Birincisine göre vekil muhaseme yapabilir. Çünkü ancak muhaseme ile hakkı isbat ettikten sonra malı veya alacağı kabzedebilir. Kabz´a izin vermek, o hususta muhaseme etmeye- de izin vermek sayılır.

İkinci görüşe göre vekil, hakkı isbat etmek için muhaseme edemez. Çünkü izin, sadece kabz için verilmiştir. Kabz için verilen izin, lafzen de örfen de muhaseme etmeye delâlet etmez; zira insan bazen birine kabz için vekalet verir, fakat aynı kişinin hakkı isbat hususundaki vekaletine razı olmaz. Çünkü insanlar kabz için dindar, muttaki ve emin kişileri vekil (avukat) tayin ederler. Fakat bu kişiler hakkı isbat hususunda çok zayıf olabilirler. Buna binaen eğer vekil, hakkı isbat etmek için kendiliğinden dava açarsa, hâkim de onun ve müvekkilinin aleyhine karar verirse, bu hüküm geçerli olmaz. Bu hususta muhtemelen ikinci görüş daha doğrudur. Allah hakikati daha iyi bilir.

3- Almak ve Satmak Hususunda Vekil Tayin Etmek

A. Satış Hususunda Vekil Tayin Etmek

Kişi, bir başkasını herhangibir şeyi satmak üzere vekil tayin ettiğinde bu vekalet ya mutlak, ya da kayıtlı olur. Bunların herbirinin de ayrt hükümleri vardır:

Satış Hususunda Mutlak Vekalet Vermek

Satış hususunda mutlak vekalet vermek, bir kişiyi herhangibir malı satmak üzere hiçbir kayıt koymaksızm vekil tayin etmektir. Kendisine mutlak vekalet verilen kişinin şu hususlara dikkat etmesi gejekir:

a. O malı, memleketin parasından başka bir para ile satamaz.

. Zira satış konusunda mutlak vekalet verilmesi, örfen o memleketin parasına bağlıdır. Memlekette iki çeşit para kullanılıyorsa, alışverişlerde daha geçerli olan para ile satmalıdır. Eğer her iki para da eşit oranda geçerli ise daha yararlı olanla satmalıdır. Yarar hususunda da eşitseler, hangisiyle satabiliyorsa, onunla satar.[1]

b. Malı borca satamaz.

Peşin satması halinde az paraya gitse bile borca satamaz. Çünkü vekaletin mutlak olması, paranın derhal alınmasını gerektirir; zira satışta esas olan paranın peşin alınmasıdır. Eğer mal sahibi, malı belli bir zamana kadar borca satmasına izin verirse, vekil´in izin verilen zamana kadar borca satması caiz olur. Ancak izin verilen zamandan daha fazlası için malı borca satamaz. Fakat malın peşin satılmasında müvekkilin zararı varsa veya paranın gasbedilmesi sözkonusu ise borca satılabilir. Müvekkil ´Mallarımı borca satabilirsin´ dese ve belli bir zaman tayin etmese -en sahih görüşe göre- vekalet sahih olur. Bu durumda zaman

örfe göre takdir edilir. Eğer bu hususta Örf yoksa müvekkil için en yararlı olan gözetilir.

c. Malı fahiş bir zararla satamaz. Fiyat -çoğunlukla- muhtemel olan miktardır ve bu miktar eksperlerin takdirlerinden çıkan Ölçüyle tesbit edilir. Meselâ alışverişte uzman olan kişiler (eksperler) malın yedi ile. onu arasında gideceğini tahmin ederler de vekil malı beş veya altıya satarsa, bu satış sahih olmaz. Bu üç şarta uymazsa -en sahih görüşe göre- satış caiz olmaz. Eğer malı müşteriye teslim etmişse vekil zâmin olur. Çünkü tasarruf sınırını aşmıştır. Satılan mal müşterinin elinde ise parası verilerek mal geri alınır. Aksi takdirde müvekkil, malın kıymetini isterse vekilden, isterse de müşteriden talep eder. Malın tazminatı müşterinin üzerine olur. Vekil, malın parasını daha önce vermiş olsa da geri alır.

Satışa Bağlı Olan Vekalet

Satışa bağlı olan vekalet şöyle olur: Kişi, mülkünde olan bir malı, bir şahsa satmak veya belli bir zaman içinde satmak veya belli bir para karşılığında sstmak üzere bir vekil tayin eder.

Kişi, malını belli bir şahsa satmak üzere vekil tayin ederse, meselâ ´Benim şu malımı falan adama sat´ derse, vekilin o malı o şahsa satması vacib olur. Çünkü müvekkilin özel bir amacı olabilir. Meselâ satmasını istediği adamın malı şüpheden uzak olabilir. Mal sahibi, malının falan adama satılmasını isterken özel bir amacı yoksa, karineler mal sahibinin kâr etmeyi kasdettiğine delâlet ederse, tayin edilen şahıstan başkasına da satılabilir.

Mal sahibi, malın satışını" belli bir zamanla kayıtlandırırsa, meselâ ´Malımı Cuma günü sat´ derse, Cuma günü satılması gerekir; daha önce veya daha sonra satmak caiz olmaz. Çünkü mal sahibinin tayin ettiği günde bir ihtiyacı olabilir.

Mal sahibi, malın satışını belli bir mekânla kayıüandınrsa, meselâ ´Mahmt falan pazarda sat´ derse, bunda da meşru bir hedefi olursa, meselâ.mal orada daha fazla ediyorsa veya mal orada peşin para ile satılıyorsa veya o pazarın parası daha kaliteli ise (bu hüküm eski za -manlara aittir) o pazardan başka yerde satmak caiz olmaz. Mal sahibinin, belli bir pazar tayin etmesinin özel bir nedeni yoksa, meselâ oradaki para ile diğer pazarlardaki para aynı ise -en kuvvetli görüşe göre- diğer pazarlarda da satılabilir. Çünkü hangi pazarda satılırsa satılsın maksat hasıl olmaktadır. Bu durumda mal sahibinin bir mekânda satış izni vermesi, başka yerlerde de satış izni vermesi anlamına gelir.

Mal sahibi, malının belli bir fiyata satılmasını şart koşarsa, meselâ ´Malımı 100 liraya sat´ derse, vekil, malı 100 liradan daha aşağıya sata -maz. Vekil, o malı semen-i misil veya 100 liradan daha aşağıya satarsa, satış akdi sahih olmaz. Çünkü müvekkilin iznine muhalefet etmiş olur. Ancak vekil, o malı -en sahih görüşe göre- belirtilen fiyattan daha fazlasına satabilir. Çünkü malın belli bir fiyata satılmasını istemek, örf de o fiyattan daha düşük bir fiyata satmamayı istemek anlamına gelir. Eğer belirtilen fiyattan daha fazlasına almak isteyen bir müşteri olursa, o zaman 100 liraya satılması caiz olmaz. Çünkü vekil, müvekkili için en yararlı olanı yapmak mecburiyetindedir. Hatta vekil malı muhayyer olarak satmışsa (muhayyerlik müddeti içinde satıştan vazgeçme şartıyla satmışsa), muhayyerlik müddeti dolmadan o mala daha fazla para veren bir müşteri çıkmışsa alışveriş feshedilir. Vekil alışverişi feshetmese bile alışveriş akdi kendiliğinden fesholur.

Mal sahibi vekil´e, ´BelirtLiğim fiyattan daha fazlaya satma´ derse, vekil, belirtilen fiyattan daha fazlaya satamaz. Çünkü sarahat olduğunda örfün delâletine bakılmaz; zira sarih söz, örfün delâletini iptal eder.

Vekil´in Yakınlıkla İtham Olunacağı Kimselere Mal Satması

Bir malı satmak üzere vekil tayin edilen kişi o malı kendisine sa­tamaz (o malın parasını vererek kendisi alamaz). Ayrıca vekil o malı küçük çocuğu için de himayesinde ve velayetinde bulunan kişiler için de satın alamaz. Çünkü bir malı satmak üzere vekil tayin edilen kişi, örf ve âdete göre o malı ancak başkalarına satabilir. Kendine, küçük çocuğuna, himayesinde veya velayetinde bulunan kimselere satamaz. Eğer bunlara satarsa, alışveriş akdi sahih olmaz. Hatta müvekkil vekil´e, bu hususta izin vermiş olsa dahi satamaz. Çünkü satıcı ile alıcının gayeleri değişiktir. Alıcı daima en ucuz fiyatla almak ister, vekil ise o malı en yüksek fiyatla satmaya gayret etmek zorundadır. Eğer vekil, malı kendisine alırsa, alıcı ile satıcı aynı kişi olur ve alışverişten kasdedilen hedef tahakkuk etmez. Yukarıda saydığımız kişilerin dışındaki yakınlarına satmasında herhangibir sakınca yoktur. Vekil o malı, hanımına, kardeşlerine ve diğer akrabalarına satabilir. Çünkü burada alışveriş akdi yapan tek kişi değildir, alışverişten kasdedilen hedef de ortadan kalmaz. En sahih görüş şudur ki vekil malı, babasına, dedesine, asılları olan herkese, baliğ olan oğluna ye diğer ferlerine -müstakil oldukları takdirde-satabilir. Ancak öyle bir fiyatla satmalıdır ki o malı başkalarına sattığında ..da yine aynı kârı elde edebilmelidir. Bu durumda sevgi ithamı ortadan kalkar, alışveriş akdi sahih olur.

Fasid Bir Alışveriş İçin Vekil Tutmak

Fasid bir alışveriş için, meselâ bir ölçek buğday verip iki ölçek buğday almak için veya aralarında riba cereyan eden mallardan birini verip diğerini fazlasıyla almak için veya lehv (oyun) aletleri karşılığında malını satmak için vekil tutmak caiz değildir. Çünkü Allah Teâlâ bunları yasaklamıştır. Müvekkil bunları yapmaya yetkili değil ki vekil tutabilsin de vekil yetkili olsun.

Kişi, fasid bir alışveriş için birini vekil tayin ederse, o vekilin mü­vekkilinin malını meşru bir şekilde satması caiz olur mu?

Buna şu şekilde cevap verilir: Hayır! Satması caiz olmaz. Çünkü müvekkil ona bu hususta izin vermemiştir.

B. Satınalma Hususunda Vekalet Verme

Satınalma Hususunda Mutlak Vekalet Verme

Kişinin, belli vasıflara sahip bir malı almak üzere bir kişiyi vekil tayin etmesi veya belli bir para ile sınırlamadan muayyen bir malı satınalmak üzere bir kişiyi vekil tayin etmesi, meselâ ´Bir araba almak üzere seni vekil tayin ettim´ demesi halinde, vekil´in şu hususlara riayet etmesi gerekir:

1. Kusurlu bir mal almamalıdır. Çünkü kişinin mutlak olarak ´Bana araba al´ demesi, alınacak arabanın kusursuz olmasını gerektirir; yani kişinin mutlak olarak ´Bana araba al´ demesi, ´Bana kusursuz bir araba al´ mânâsına gelir. Buna rağmen vekil, kusurlu bir araba alırsa ve ara­banın da kusurlu olduğunu biliyorsa, alınan araba vekil´in kendisine ait olur. En sahih görüşe göre vekil´in aldığı kusurlu mal para etse dahi müvekkile değil, kendisine ait olur. Çünkü müvekkil, kusurlu araba alması için izin vermemiştir. Vekil o arabayı almak suretiyle kusur iş­lemiştir. Dolayısıyla bunun cezası da kendisine ait olur; zira müvekkil arabayı, satan kişiye iade etme imkânına sahip olmayabilir, meselâ adam arabayı sattıktan sonra kaçıp gitmiş olabilir. Bu durumda müvekkil zarara girmiş olur. Hele alınan arabanın kıymeti ödenen paradan çok düşük olursa müvekkilin zararı daha da artar.

Vekil, aldığı arabanın kusurlu olduğunu bilmiyorsa, araba da verilen paraya denk ise, araba müvekkile ait olur. Çünkü müvekkilin zarara uğraması sözkonusu değildir. İsterse arabayı alıkoyar, isterse de satıcıya iade eder. Vekil burada kusur işlemiş sayılmaz, zira arabanın kusurlu olduğunu bilmemektedir. Ayrıca benzerlerinin fiyatından daha fazlaya da almamıştır. Satınahnan kusurlu araba, verilen paraya denk değilse ?en sahih görüşe göre- araba yine müvekkile ait olur. Bu tıpkı müvekkilin, kusurunu bilmeden o arabayı almasi gibidir. Bu durumda malın kusurlu olması nedeniyle sadece müvekkilin cayma hakkı vardır. Ancak araba peşin para ve peşin mal ile alınmışsa cayabilir. Çünkü zarar gören odur. Eğer kusura razı olursa vekil onu geri verme hakkına sahip değildir; zira akid vekil için vâki olmadığı gibi, zarar gören de vekil değildir. Ancak vekil malı borca almışsa, vekil´in onu iade etmeye hakkı vardır. Çünkü bu vekil´in hakkıyla meydana gelmiş bir durumdur, dolayısıyla vekil bunu ortadan kaldırma yetkisine sahiptir. Vekil burada o malı kendisi için almış gibidir. Eğer vekil´in iade hakkı olmasa, mal sahibi razı olmadığında malın mülkiyeti vekile geçer ve malı iade etmek zorlaşır. Çünkü mal, kusuru görüldüğünde hemen iade edilmeyi gerektirir. Buna müvekkil de razı olur.

2. Semen-i misille veya herkesin aldanabileceği az bir artışla alabilir. Vekil, normal, olmayan bir aldanma ve fazlalık ile satın alırsa, aldığı mal müvekkile değil, kendisine ait olur.

? Satmalmakla Kayıtlı Olan Vekalet

Meselâ Zeyd, Amr´ı bir malı belli bir para ile almak üzere vekil tayin etse, Amr´ın bu kayıtlara riayet etmesi gerekir. Bu kayıtlara muhalefet ederse, yaptığı tasarruf müvekkil için değil, kendi için olur. Ancak müvekkilin yararına olmak şartıyla müvekkilin şartlarına muhalefet ederse, yaptığı tasarruf müvekkil için olur.

Satın alınacak malın nevini belirtmek suretiyle kayıtlandırmaya misal şudur: Müvekkil, vekiline Bana şu model mercedesten bir tane al´ dese, vekil de belirtilen modeldeki mercedesi olsa, bu müvekkil için alınmış olur. Eğer vekil belirtilen modelden başka bir model alırsa, aldığı müvekkil için değil, kendisi için olur. Çünkü muteber olan, bazen de müvekkil için maslahatlı olan bir kayda muhalefet etmiştir.

Paranın sınırlandırılmasına misal İse şudur: Müvekkil, vekiline ´Bana 100.000 dirheme bir araba al1 veya ´Bana 100.00Ö dirheme bir ev al1 dese, vekil de gidip 200.000 dirheme satın alsa, alınan mal müvekkil için değil, kendisi için olur. Çünkü para için tayin edilen sınırı aşmıştır.

Müvekkil için daha yararlısını yapmak için müvekkilin şartlarına muhalefet etmeye misal şudur: Müvekkil, vekiline ´Falan malı 1000 dirheme satın al´ dese, vekil de aynı malı 800 dirheme satın alsa, alınan . mal müvekkil için olur. ne kadar vekil, müvekkilin şartlarına riayet etmemişse de bu muhalefet müvekkilin yararına olduğundan alınan mal müvekkile ait olur.

Meselâ Zeyd, Arnr´ı belli vasıflara sahip olan bir malı belli bir paraya satın alma hususunda vekil kılsa, Amr da o para ile müvekkilin belirttiği vasıflara sahip maldan iki tane alsa, alınan mallar müvekkile ait olur; zira vekil her ne kadar müvekkilin söylediğine muhalefet etmişse de onun için en yararlı olanı yapmıştır. Bütün bunlara, daha önce geçen Urve hadîsi delâlet etmektedir.

Vekil´in Muhayyerlik Şartı Koşması

Almak ve satmak için vekil tayin edilen kişi, alışverişte muhayyerlik şartı koşmaya yetkili değildir. Çünkü her iki halde de müvekkilin yararına olmayan bir şarttır. Eğer müvekkil buna izin verirse, vekil´in muhayyerlik şartı koşması caizdir. Vekil hem kendi, hem de müvekkili için şart koşabilir. Çünkü bu şartta müvekkil için yarar vardır. Ayrıca böyle bir şart ihtiyata daha uygundur.

Vekalet Akdinin Hakları ve Hükümleri

Vekalet akdinin haklarından maksat, vekalet akdinden kasdedilen amaca ulaşmak için yapılan tasarruflardır. Bunlar sattığı malı teslim et­mek, malın parasını almak, nikâha mehir istemek gibi tasarruflardır.

Vekalet akdinin hükümlerinden maksat da akidden beklenen ga­yenin tahakkuk etmesidir. Bunlar da satılan malda müşteri için mülki­yetin sabit olması, nikâhta kadınla cinsî münasebetin helâl olması gibi hükümlerdir.

Şimdi akdin hakları ve hükümlerinin vekil için mi, müvekkil için mi sabit olacağını inceleyeceğiz.

Vekalet akdinin hükmüne gelince, fakihler, akdin hükmünün vekil için değil, müvekkil için sabit olduğunu belirtmişlerdir. Çünkü vekil bir vasıtadır, müvekkilin adına konuşur, akdi onun için yapar. Vekilin akid üzerindeki velayeti müvekkilinden ötürüdür. Bu nedenle gerçekte akdi yapan vekil değil, müvekkildir. Dolayısıyla akdin hükmü de müvekkil için sabit olur.

Akdin Hukuku

Bunlar akdin üzerine terettüb eden akidler hasebiyle iki kışıma ayrılır. Çünkü vekil´in yerine getirmek imkânına sahip olduğu akidler iki çeşittir:

? Vekil´in kendisine izafe ettiği akidler.

? Vekil´in müvekkiline izafe ettiği akidler.

Vekil´in Kendisine İzafe Ettiği Akidler

Bunlar satmak, almak, icare ve benzeri akidlerdir ki vekil akid ya­parken ´Sattım, satın aldım, kiraya verdim´ der de ´Müvekkilim için sattım, müvekkilim için satın aldım, müvekkilim için kiraya verdim´ demez. İşte bu tür akidlerin hükümleri müvekkile değil, vekile bağlanır. Vekil´in burada alıp sattığı malı akidden önce görmesi gerekir. Onun meclisten ayrılmasıyla akidler lüzumluluk vasfına sahip olur. Aldığı malın parası ondan istenir, sattığı malın teslimi ondan talep edilir. Sattığı malın bedelini kendisi alır. Buna benzer işler onun sorumluluğundadır.1 (Bu haklar vekile râcidir). Çünkü artık o asıldır ve akdi müvekkiline izafe etmek mecburiyetinde değildir.

Vekil´in Müvekkiline İzafe Ettiği Akidler

Bunlar nikâh, musalaha (sulh yapmak) ve benzeri akidlerdir ki vekil burada ´Senin kızının nikâhını müvekkilim olan falan kişi için kabul ettim´ der. Kadının vekili olarak da kadının kocasına ´Hanımın adına onu şu kadar para karşılığında boşaman şartıyla seninle sulh yaptım´ der. Bu tür akidlerde hükümler vekil´e değil, müvekkil´e bağlanır. Çünkü mehir vekilden değil, müvekkilden istenir, boşanma için yapılan musalaha´nm parası da vekilden değil, müvekkilden istenir.

Vekalete Bağlı Olan Hükümler

1. Vekil´in Vekil Tutması

Vekil, vekil olduğu işi yapabilecek durumdaysa vekil tutma yetkisine sahip değildir. Ancak müvekkil izin verirse vekil´in vekil tutması sahih olur. Çünkü müvekkil sadece kendisinin tasarruf etmesine müsaade etmiştir. Ayrıca vekil´in vekil tutması için ortada bir zaruret de yoktur, zira kendisi o işi yapabilecek durumdadır. Ancak vekil, vekil olduğu işi . yapabilecek durumda değilse ve işi iyi bilmiyorsa vekil tutabilir. Çünkü böyle bir işi ona tevfiz etmek, o işi yapabilecek birini vekil tutmasına izin vermek anlamına gelir.

Vekil, vekil olduğu işi en güzel şekilde yapabilecek durumda olduğu halde işin çokluğundan ötürü işin tümünü yapamıyorsa, gücü haricinde kalan ulaşamadığı hususlarda -en sahih .görüşe göre- vekil tutabilir. Çünkü burada zaruret vardır. Ancak şunu belirtelim ki vekil´in vekil tutmasının caiz olduğu hususlarda vekil´in, emin bir kişiyi, müvekkilin yararını gözetecek bir kişiyi vekil tutması şarttır. Fakat müvekkil emin olmayan bir kişiyi vekil tayin etmişse, vekil de müvekkile ittibaen başka birini vekil tayin edebilir. Bu durumda ikinci vekil, birinci vekilin mi, yok­sa müvekkilin mi vekili olur?

Buna şöyle cevap verilir: Eğer müvekkil birinci vekile ´Kendine bir vekil tut´ demişse, ikinci vekil birinci vekil´in vekil´i olur. Birinci vekil istediği zaman ikinci vekili azledebilir. Ayrıca birinci vekilin azledilme-siyle veya birinci vekilin kendini- azletmesiyle ikinci vekil de azlolunmuş sayılır.

Müvekkil birinci vekile ´Benden ötürü bir vekil tut´ demişse veya mutlak şekilde ´Bir vekil tut´ demişse, ikinci vekil, müvekkilin vekili olur, iki vekilden hiçbiri diğerini azledemez, birinci vekilin azledilmesiyle de ikinci vekil azledilmiş sayılmaz. Ancak müvekkil isterse, vekillerin ikisini de azledebilir.

2. Bir Bedel Karşılığında Vekil Olmak

Bir bedel karşılığında vekil tayin etmek de vekil olmak da caizdir. Çünkü Hz. Peygamber´in hem bedel karşılığında, hem de bedelsiz olarak vekil tayin ettiği sabit olmuştur; zira Hz. Peygamber, zekât me murlarını bir bedel karşılığında vekil tayin etmiştir. Eğer vekalet bir bedel karşılığında olursa bedelin belli olması şarttır. Günümüzde avukatlara, davadan kazanılacak mal veya paranın % 10´nun, daha fazla veya daha azının bedel olarak verilmesi sahih değildir. Vakıf ve dernekler için makbuz karşılığı para toplayan kişilere, topladıkları paradan belli bir yüzde vermeleri de sahih değildir. Bir bedel karşılığında vekil tayin etmenin ve vekil olmanın meşru olması için bedelin (ücretin) malum olması şarttır; yani müvekkil ile vekilin vekalet akdini yaparken belli bir ücret belirlemeleri gerekir. İş bittikten sonra vekil, tayin edilen ücreti alır.

3. Vekilin Elinin Durumu

Vekilin, vekil olduğu konulardaki eli, emanet elidir. Ancak saldır-gmhk yapar da malın telef olmasına sebep olursa sorumlu olur. Vekilin, bir bedel karşılığında veya bedelsiz vekil olması durumu değiştirmez. Çünkü vekil, tasarruf hususunda müvekkilin naibi, vekilidir. Vekil, vekil olduğu konularda tasarruf edebilir. Onun eli, tıpkı müvekkilin eli gibidir. Nasıl ki mal, sahibinin elinde heder olduğunda sahibi zâmin olmuyorsa, vekil de zâmin olmaz. Ayrıca, vekalet, vekilden müvekkile bir yardım, bir şefkattir. Tazminat ise buna ters düşer, insanları vekaletten ürkütür. Eğer vekalette tazminat sözkonusu olursa, halk vekaletten imtina eder. Bu da zorluk ve sıkıntıya yol açar. Eğer vekil, eli altında bulunan mallara saldırgınlık yaparsa, meselâ kendisine alışverişte kullanmak üzere verilen malları kendisi kullanırsa, malları zayi eder de nasıl zayi olduğunu bilmezse, mallan bir yere koyup unutursa, müvekkilin şartlarına muhalefet ederse, vekil zâmin olur; yani zayi olan malın parası kendisinden tahsil edilir.

4. Vekil Olduğunu İddia Etmek

Bir kişi, borçlu bir şahsa gidip ´Ben alacaklının vekiliyim, beni alacağını tahsil etmek üzere gönderdi1 dese, borçlu olan şahıs parayı ona teslim etmek zorunda mıdır?

Buna şu şekilde cevap verilir; Borçlu, vekil.olduğunu iddia eden kişiye -alacak sahibini görünceye kadar- parayı teslim etmek zorunda de­ğildir. Çünkü borçlunun parayı, vekil olduğunu iddia eden kişiye veme-si, borçluyu haktan ibra etmez. Vekil olduğunu iddia eden kişi borçluyu, borcunu ödemesi için zorlayamaz. Ancak vekil olduğunu iddia eden kişi, bu iddiasını isbat edecek bir delil getirirse, borçlu boicunu ona ödemeye mecburdur. Borçlu borcunu verirse, o da kabzederse caiz olur. Alacaklı gelip onun vekaletini tasdik ederse, borçlunun zimmeti haktan beri olur. Fakat alacaklı o kişiyi vekil tayin etmediğini iddia ederse, yeminle beraber alacaklının sözüne itibar edilir. Çünkü bu işlerde aslolan vekil tayin etmemektir. Alacaklı yemin ettikten sonra alacağın durumuna bakılır: Alacak, bir mal ise ve vekil olduğunu iddia eden kişinin yanında da duruyorsa alacaklı o malı alır, mal telef olmuşsa onun bedelini alır. Alacaklı kişi, isterse vekil olduğunu iddia edenden, isterse de borçludan hakkım isteme yetkisine´ sahiptir. Çünkü borçlu, vekil olduğunu iddia eden kişinin gerçekten vekil olup olmadığını araştırmadan, onun vekil olduğu kesinleşmeden malı ona vermiştir. Bu nedenle da sorumludur. Vekil olduğunu iddia ederek malı kabzeden kişi de hakkı olmayan bir malı kabzettiği için sorumludur. Mal sahibi bunlardan birini zâmin kıldıktan sonra, artık diğerini zâmin kılamaz. Çünkü her ikisi de mal sahibinin kendisinden almasını haksızlık kabul etmektedir. Bu bakımdan tazminata çarptırılan kişi, haksızlık kabul ettiği şeyi kendi nefsinden uzaklaştırıp başkasının üzerine atamaz.

*

Eğer alacak bir mal değil de para ise, alacaklı onu sadece borçludan isteyebilir. Vekil olduğunu iddia ederek o parayı alandan isteyemez. Çünkü alacak sahibi borcun hâlâ borçlunun zimmetinde olduğunu, vekil olduğunu iddia eden kişinin zimmetine intikal etmediğini düşünür. Âlimlerin çoğunun görüşü budur. Çünkü vekil olduğunu iddia eden kişinin borçludan aldığı paranın, alacaklının parası olduğu kesin değildir. Bu nedenle alacaklı -çoğunluğun görüşüne göre- alacağını, vekil olduğunu iddia eden kişiden isteyemez. Çünkü kabzettiği şeyin kendi hakkı olduğu taayyün etmediğinden o şeyi taleb edemez.

5. Borç Ödemek Üzere Vekil Tayin Etmek

Kişi, bir şahsı borcunu ödemek üzere vekil tayin ederse, vekilin borcu ödediğine dair şahit tutması gerekir. Çünkü vekil, müvekkili için en yararlı olanı yapmakla mükelleftir. Borcu öderken şahit tutmak da

müvekkilin yararınadır. Böylece alacaklı alacağını tahsil, ettiğini inkâr edemez. Vekil, borcu şahitsiz olarak ödediğinde alacaklı ´Ben alacağımı almadım´ dese, vekilin borcu ödediğini söylemesine itibar edilmez, borç müvekkilin zimmetinde kalmaya devam eder.

Müvekkil, vekilin şahitsiz olarak ödediği, alacaklının da inkâr ettiği parayı vekilden alabilir mi?

Buna şöyle cevap verilir: Vekil o parayı müvekkilin bulunmadığı bir yerde vermişse, vekil o paraya zâmin olur. Çünkü borcu öderken şahit tutmamakla kusurlu davranmıştır. Vekil borcu müvekkilin yanında ödemişse zâmin olmaz; zira para ödenirken müvekkil şahit tutabilirdi. Şahit tutmak hem Hakkıdır, hem de maslahatı icabıdır.

6. İki Kişiyi Vekil Tayin Etmek

Kişi, tasarrufta bulunmak üzere iki vekil tayin ederse, vekillerden biri vekil olduğu konuda tek başına hareket edebilir mi?

Eğer müvekkil vekalet akdi yaparken her vekilin müstakil olarak tasarrufta bulunmasına izin vermişse, vekillerden birinin diğeri olmadan tasarrufta bulunması caizdir. Müvekkil, vekilleri sıra ile veya tek başlarına tasarrufta bulunmak üzere -bir tek lafızla olmasa da- vekil tayin etmişse, tasarrufları yine sahih olur; yani onların herbiri diğerinden bağımsız olarak tasarruf edebilir.

Vekalet akdi tek lafızla yapılmışsa, şu hususlara bakılarak karar verilir:

? İçinde malî bir bedel bulunan konularda tasarruf etmek.

İçinde malî bir bedel bulunan bir hususta ise, meselâ satmak, satın almak, borcu kabul etmek, nikâh yapmak, mal karşılığında boşanmak gibi hususlarda vekillerden biri diğerinden bağımsız olarak tasarrufta bulunamaz.

Eğer diğerinin haberi olmadan tasarrufta bulunursa tasarrufu dur­durulur. Yapılan tasarruf, ancak diğer vekilin de kabul etmesiyle geçerli olur. Çünkü içinde malî bir bedel olan tasarruflar, daha fazla görüşe ihtiyaç duyarlar. Ayrıca müvekkil de onların birlikte tasarruf etmelerine izin vermiştir ve onların da bir araya gelmeleri mümkündür. Bu bakımdan onlardan -biri olmadan diğerinin tasarrufu geçerli olmaz.

? İçinde malî bir bedel bulunmayan hususlarda tasarruf etmek.

Yapılan tasarruf içinde malî bir bede! bulunan hususlarda değilse, meselâ yapılan tasarruf para karşılığı olmayan boşanmada, borcu ödemede, hibeyi teslim etmede olursa, her vekil tek başına tasarrufta bulunabilir. Çünkü bu tür tasarruflarda iki kişinin görüşüne gerek yoktur. Bu bakımdan müvekkilin onlara vekâlet vermesi, tek başlarına tasarrufta bulunmak izni vermesi anlamına gelir. Husumet sebebiyle tayin edilen iki vekil için de aynı hüküm geçerlidir. Çünkü burada maksat, müvekkilin hakkını kadı´ya bildirmek ve onun hakkım müdafaa etmektir. Bazen iki vekil birlikte hareket ettiğinde savunma daha zor olur.

7. Vekil ile Müvekkilin İhtilaf Etmesi

Bazen vekil ile müvekkil birtakım işlerde ihtilafa düşerler. Şimdi ihtilaf durumundaki hükümlerin neler olduğunu inceleyelim. İhtilaf konusu olacak hallerin en önemlilerini şöyle sayabiliriz:

a. -Vekilin Elinde Olan Malın Telef Olması Durumunda Vekil ile Müvekkilin İhtilaf Etmeleri

Vekilin emin olduğunu, elinde telef oîan -mal hususunda zâmin olmayacağını, ancak malın telef olmasında kusur gösterirse veya mala karşı saldırgınlık yaparsa zâmin olacağını söylemiştik.

Vekil, satmak üzere vekil kılındığı malın veya malın parasının telef olduğunu iddia ederse veya kendisine mal alması için verilen paranın telef olduğunu veya kabzettiği paraların telef olduğunu iddia ederse, müvekkil de onun iddiasını reddederse, yeminle beraber vekilin sözüne itibar edilir. Çünkü vekil emindir, aslolan onun zâmin olmamasıdır. Ayrıca telef olan mal veya paranın gerçekten telef olduğunu isbat etmek de zordur. Bu bakımdan vekil, malların gerçekten telef olduğunu isbat etmek için zorlanamaz. Ancak vekil, mal veya paranın yangın, sel, yağma gibi herkes tarafından bilinecek bir sebeple telef olduğunu iddia ederse, bunu isbat etmeye zorlanabilir. Çünkü eğer bu şekilde telef olmuşsa, isbat edilmesi zor olmaz. Eğer vekil isbat edemezse, telef olan malın zâmini olur.

b. Vekil İle Müvekkilin Mala Yapılan Saldırgınlık veya Tefrit Nedeniyle İhtilaf Etmeleri

Vekil ile müvekkil malın telef olduğunda değil, telef olmanın se­bebinde ihtilaf ederlerse, meselâ müvekkil vekiie ´Sen benim şartlanma muhalefet ettin´ veya ´Malı korumakta kusur gösterdin´ veya ´Malı şahsî işlerinde çalıştırdın´ şeklinde suçlamada bulunursa, vekil de bunları inkâr ederek ´Mala saldırganlık yapmadım´ veya ´Malın telef olması hususunda kusur işlemedim´ derse, yeminle beraber vekilin sözüne itibar edilir. Çünkü burada müvekkil iddiacı, vekil ise iddiayı inkâr eden kişidir. Bu

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bu hükümler daha önceki asırlarla ilgilidir. Günümüzde paranın geçerli olmaması sözkonusu değildir.