Rehin

Rehin´in Tarifi

Rehin lugatta, hapsetmek anlamına gelir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;

Her nefis kazandığına karşılık olmak üzere bir rehindir (mahbustur).

(Müddessir/38)

Yani her nefis dünyada yaptıklarının hesabını vermedikçe, cennete, girmekten menedilmiştir. Rehin kelimesi, bazen sübut ve devamlılık mâ­nâsında da kullanılır.

Istılahta ise rehin akdine rehin denir ki aslolan da budur. Fakihler rehin kelimesini kullandıklarında geneljikle bunu, bazen de borçlunun alacaklıya güvence olarak verdiği malı kasdederler. Şu ayet-i kerime´de bu mânâda kullanılmıştır:

Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız, alınan rehin (yeterlidir). (Bakara/283)

Ayette geçen nhan kelimesi, rehin´in çoğuludur. Çünkü kabzedilmek-Ie vasıflandırılmıştır ki, kabz mânâda değil mal´da olur. Akid için kullanı­lan rehinde ise kabz sözkonusu değildir. Bu bakımdan akid mânâsına gelen rehin, şeriat nazarında malî bir değeri olan bir malı, borç için güvenceye almaktır ki alacaklı alacağını alamadığı zaman veya alması zor olduğu zaman onu satıp hakkını alabilsin.

Ca´J kılmak akidle olur. Câil rehin veren kişidir. Mec´ul rehini kabul eden, rehin olarak yanma ma! bırakılan alacaklı demektir. Mec´ul kılınan nesne, rehin olarak bırakılan maldır. Mal ise mânâya değil, hacmi olan nesnelere ıtlak olunur.

Rehin tevsik için verilir; yani borç veren kişi ´malım boşa gitti, zayi oldu´ demesin diye verilir. Böylece borç veren kişi alacağı hususunda mutmain olur. Bu bakımdan rehine olarak bırakılan mal, alacak karşılığı­dır; yani borç veren kişi, alacağını almakta zorluk çekerse veya hiç ala­mazsa, rehine olarak aldığı malı satarak hakkını alabilir. Görüldüğü gibi rehinin tarifi kısa olmasına rağmen, akdin bütün hükümlerini kapsadığı gibi, hikmetlerini de kapsamaktadır.

Rehin´in Meşruiyeti

Kur´an ve Sünnet rehin´in meşruiyetine delâlet etmektedir. Müslü­manlar da rehin´in meşru olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız, alman rehin (yeterlidir).

(Bakara/283)

Bu ayet, şu ayetten sonra gelmiştir:

Ey iman edenler! Birbirinize belirli bir zaman için borç verdiğinizde onu yazın.

. - (Bakara/282)

Bu ayetlerden, rehinenin borcu tevsik hususunda yazı yerine geçtiği anlaşılır.

Rehin´in meşruiyetine delâlet eden hadîslere gelince, Hz. Aişe şöyle söylemektedir: ´Allah´ın Rasûlü vefat ettiğinde onun zırhı, bir yahudiden aldığı 30 sa1 arpa karşılığında rehinde bulunmaktaydı´.[1]

Konuyu işlerken -Allah´ın izniyle- rehin´in meşruiyetine delâlet eden birçok delil zikredilecektir.

Hazer´de ve kâtibin bulunduğu bir yerde de yazı yerine rehin ver­mek caizdir. Yukarıda zikrettiğimiz ayette geçen ´Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız1 ibaresinin zahirine bakıldığında rehin vermenin, ancak yolculuk esnasında ve kâtip bulunmadığı zaman meşru olduğu anlaşılır. Fakat burada ayetin zahirinden anlaşılan mânâ kasded i İme mis­tir. Rehin vermek seferde de, hazerde de, kâtip bulunsun bulunmasın,

caiz ve meşrudur. Hz. Aişe´den rivayet edilen sözkonusu hadîs de buna delâlet etmektedir. Zira Hz. Peygamber, bir yahudiden yiyecek maddesi almış ve rehin olarak da zırhını bırakmıştır.[2]

Bu hususta zahir olan hem Hz. Peygamber´in, hem de yahudinin se­ferde bulunmayıp Medine´de bulunduklarıdır. Bundan anlaşıldığına göre rehin vermenin sahih olması için seferde olmak veya kâtibin bulun­maması şart değildir. Âlimler burada seferin zikredilmesinin, kâtibin bu­lunmamasının hikmetini şöyle açıklamışlardır: Bu ayet vakıaya göre sev-kedilmiştir. Çünkü insanlar seferde rehin almaya ihtiyaç duyarlar. Zira seferde genellikle kâtip ve şahitler bulunmaz. Özellikle de okur yazarın çok az bulunduğu zamanlarda. Bu ifade, Arapça´nın üstün özelliklerin-dendir ki Kur´an da bu üslûbun en yüksek tabakasındadır.

Rehin´in Hükmü

Ayetin zahiri, rehin´in meşruiyetine delâlet etmekle kalmıyor, bunun vacib olduğuna da delâlet ediyor. Zira Allah Teâlâ rehin vermeyi, emir sigasıyla bildirmiştir ki bu da vücûba delâlet eder. Fakat âlimler rehin vermenin vacib olmadığında ittifak etmişler, bunu cevaza hamletmişler-dir; yani alacaklı kişi isterse rehin alır, isterse almaz. Çünkü rehin, hakkın tevsiki için meşru kılınmıştır. İnsan hakkını almak hususunda bazen vesikaya ihtiyaç duyar, bazen de duymaz. Rehin´in hükmünün vacib değil, caiz olduğuna şu ayet delâlet etmektedir:

Şayet birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse emaneti (almış ol­duğu borcu) iade etsin. (Bakara/283)

Yani borçlu olan kişi bu hususta emin sayılır da kendisinden rehin alınmazsa, borcunu ödesin. Ancak rehin alınmazsa, emin sayma sözko­nusu olabilir. Çünkü rehin talep etmek, borçlunun eminliğinden şüphe fetmenin delilidir. Yine âlimler rehin´in, yazıya karşılık olduğunu, yazının da vacib olmadığını söyleyerek şu ayeti delil göstermişlerdir.

(Borç) büyük olsun, küçük oîsun onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin. Bu sizin için Allah katında adalete en uygun, şahitlik için en sağlam ve şüpheye düşmemenize daha yakın bir durumdur. (Bakara/282)

Âlimler, borcu yazmanın vacib olmadığını, bu emrin irşad için oldu­ğunu söylemişlerdir. Bununla beraber biz deriz ki yazmak ve rehin vermek vacib değilse de bu ´bu hususta gevşeklik gösterin, birbirinizi mahkemeye verin, dinî hisleri zayıf olan kişiler bunu halkın mallarını yemek hususunda vesile edinsinler´ anlamına gelmez. Âlimlerin söyle­diği, borcu yaz emrinin irşad için olduğu ve borcu yazmanın müstehab olduğudur. Öyleyse borcu yazmak, her halükârda daha iyidir. Yazmak mümkün değilse rehin vermek en güzelidir. Böylece halk, mallarının zayi olacağı korkusuyla hayır işlemekten kaçınmaz. Ancak din ve ahlâkına güvenilen bir kişiye rehin olmadan, şahit tutup yazı yazmadan borç verilebilir. Tevfik Allah´tandır.

Rehin´in Meşruiyetinin Hikmeti

Daha önce Allah Teâlâ´nın insanlar için kolaylık dilediğini onlardan zorluğu kaldırdığını, maslahatlarını gözettiğini söylemiştik. Halk birbirle­riyle alışveriş yapmaya muhtaçtır, fakat her zaman paraları bulunmaz. Oysa birtakım İhtiyaç maddelerini mutlaka almaları lazımdır. Bu durum­da ihtiyaç duyduğu malı borca almaktan başka çare yoktur. Mal sahipleri rehin almadan mallarını borca vermediklerinden, mahkemeye gidip uğ­raşmak istemediklerinden, şahit ve kefile de razı olmazlar. Mallarının kar­şılığını rahatça alabilmek için rehin isterler. Ancak rehin karşılığında mal­larını borca verirler. Böylece hem ihtiyaç sahibi ihtiyaç duyduğu malı alabilir, hem de mal sahibi hakkını kolay alır ve bu muamele sayesinde insanların maslahatı gözetilmiş olur.

Rehin Akdinin Rükûnlan

Yukarıda geçen ibarelerden rehin akdinin de -diğer akidlerde olduğu gibi- rükûnlan olduğu anlaşılmıştır. O rukûnların da birtakım şartları var­dır ki akid ancak onlarla sahih olur ve üzerine terettüb eden hükümler tahakkuk eder. Rehin akdinin rükûnlan şunlardır:

1. Akid yapan iki kişi

Bunlar rehin isteyen ve rehin veren kişilerdir.

2. Siga

Akdin yapılmasına delâlet eden lafızdır. ? ,

3- Borç

Bu, akdin sebebi olan borçtur ki rehin veren kişinin ödemesi gereken miktardır. Rehin alan kişinin de malıdır.

4. Rehin bırakılan mal

Bu da alacaklıya, borcun garantisi olarak verilen maldır.

Bunları -Allah izin verirse- hüküm ve şartlardan bahsederken mufas­sal bir şekilde izah edeceğiz.

1. Akid Yapan İki Kişi

Bunlar, rehin veren ve alan kişidir. Rehin veren kişi, rehin alan kişiye borçludur. Mürtehin de (rehin alan kişi de) malını borca veren kişidir, bu nedenle kendisine rehin verilir. Rehin veren ve alan kişilerde bulunması gereken şartları şöyle sıralayabiliriz:

a, Mükellef (âkil-bâliğ) olmaları ve mâlî tasarruflarında hacr altında bulunmamaları gerekir.

Çocuk -mümeyyiz olsa dahi- rehin veremez ve alamaz. Eğer çocuk­tan borca mal alıp karşılığında rehin verilirse, sahih olmaz. Mürtehin za-min olur; mal telef olursa onun bedelini ödemek zorunda kalır. Bir çocuğun yanma rehin bırakılan mal, rehin olarak kabul edilmez; rehinin hükümleri onun üzerine tahakkuk etmez. Zaman zaman aklı gidip gelen kişi de çocuk gibidir. Çünkü rehin, üzerine birtakım hüküm ve mesuliyet­lerin terettüb ettiği bir akiddir. Çocuk da deli de akid ehli değildir; yani şeriat, onların akid hususundaki sözlerine ve tasarruflarına itibar etmez. Çünkü onlar muhafaza etmeye ehil değildirler. Bunu daha önce birçok kere söylemiştik. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kalem, üç kişiden kaldırılmıştır: Akıllanıncaya kadar deliden. Uyanın-caya kadar uyuyandan. Baliğ oluncaya kadar çocuktan.[3]

Kaiem´in kaldırılmasından maksat, mesuliyetlerinin olmamasıdır.

Malî tasarruflarında hacr altına alınan kişi ise şeriat nazarında sefih olan kişidir ki malında güzel tasarruf yapamamaktadır. Bu, malını haram olan hususlarda harcamak veya mubahlarda israf etmek gibi tasarruflarla .cerayan eder veya o kişilerde delilik (dengesizlik) daman vardır. İşte bu tür kişilerin malî tasarrufu yasaklanmıştır. Rehin alıp vermek de malî bir tasarruftur.

b. Rehin veren ve alan kişi zorlanmış olmamalıdır.

Rehin veren de alan da bunu kendi nzalanyla yapmalıdır. Rehin ve­ren kişi rehin vermek, rehin alan kişi de rehin almak hususunda zorla­nırsa, rehin sahih olmaz ve o rehinin üzerine -ileride zikredilecek olan-hükümler terettüb etmez. Akid yapanın zorlanması ortadan kalkarsa, du­rum, zorlanmadan önceki .hâle döner. Bu durumda -zorlanan, rehin alan kişi ise- rehin veren kişinin, verdiği rehin´i alması vacib´dir. Eğer zorla­nan, rehin veren kişi olursa, rehin alan kişinin, aldığı rehin´i vermesi vacib olur. Bundan sonra akid yapmak isterlerse, tekrar rehin verip ala­bilirler. Çünkü rehin, şer´î ve inşâı tasarruflardandır; zorlanma durumun­da hükmü kalmaz; Bunu -Allah izin verirse- İkrah babında izah edece­ğiz.

c. Rehin verdiği veya rehin aldığı malda teberru ehliyetine sahip ol­malıdır.

Meselâ rehin veren kişi rehin verdiği malın sahibi olmalıdır, rehin alan kişi de karşılığında rehin aldığı malın sahibi olmalıdır.

Velî´nin, Vâsî´nin Rehin Vermesi ve Rehin Alması

Velî veya vâsî, velayeti altında bulunan kişinin malından herhangibir şeyi rehin olarak bırakamaz, velayeti altında bulunan kişinin alacağından ötürü rehin alamaz.

Çünkü velî ve vâsî, velayetleri ve vesayetleri altında bulunan kişinin malından herhangibir şeyi teberru olarak vermek yetkisine sahip değil­lerdir. Çünkü rehin vermede ve rehin almada teberru mânâsı vardır.

Rehin alan kişi de rehin olarak aldığı malda tasarruf etme yetkisine . sahip değildir. Ancak ileride zikredilecek şartlar dahilinde tasarruf edilebilir. Kusurlu bir kişinin malına el koyup onun menfaatini karşılıksız olarak elden kaçırmak teberrudur ki velînin teberru´ yetkisinin olmadığını daha önce de söylemiştik. Nitekim rehin almak suretiyle, bir anlamda kişi malında tasarruftan menedilmektedir. Dolayısıyla rehin alan, aldığı mal­dan yararlanamaz. Bu nedenle fakihler şöyle demişlerdir: ´Velî, velayeti altında bulunan çocuğun malını, normal durumlarda satmaya yetkili değildir. Ancak satılan malı teslim etmeden önce parasını alabilirse satabilir. Madem ki velî´nin böyle bir yetkisi yoktur, öyleyse hacr altında olan çocuğun parası karşılığında rehin aima yetkisi de yoktur´.

Bununla beraber fakihler iki hâli bundan istisna etmişlerdir. Bu iki durumda velî ve vâsi rehin verebilir, rehin alabilir. Çünkü burada vela­yetleri altında bulunan kişinin yaran sözkonusudur. Bu iki durum ise za­ruret hâli ile rehin bırakılan malın, alman maldan aşağı olmasıdır.

I Zaruret hâli

Mesela velayeti altında bulunan ihtiyaç sahibi bir kişiye infak etmek istediği halde yanında infak edecek malı bulunmasa, onların nafakası için alacağı bir mal karşılığında onların malından rehin verebilir. Ancak bu mal, çıkacak mahsulden veya onların ödenme vakti yaklaşmış alacaklarından veya hâl-i hazırda para etmeyen, ileride para edip borçlan ödeyeceği ümit edilen mallardan olmalıdır. Veya velayeti altında bulunan kişinin, çalınmasından veya yağma edilmesinden.korktuğu bir malı varsa, onu bir zamana kadar satabilir veya malı korumak için borç alıp aldığı borcun garantisi olarak da onların malından rehin bırakabilir.

ıı. Rehin bırakılan mal ile karşılığında alınan mal arasında -velayeti altında bulunan kişinin maslahatına olmak üzere- büyük bir fark bulun­malıdır.

Meselâ değeri 200 dirhem olan bir mal, 100 dirheme satılıyor, onların da bunu peşin olarak almaları mümkün değilse, onların malın­dan, 100 dirhem borç karşılığında rehin bırakılabilir ve o mal 100 dirhe­me alınır. Ancak rehin bırakılan mal, emin ve zengin bir kişinin yanma bırakılmalı ve şahit tutulmalıdır. Müddet de örfen uzun sayılmayan bir zaman olmalıdır. Bu şartlardan biri eksik olursa, velayeti altında bulunan kişinin malından rehin bırakmak sahih olmaz.

Rehin almak da rehin vermek gibidir. Meselâ velî, velayeti altında bulunan çocukların 100 dirhem değerindeki malını 200 dirheme satarsa, buna karşılık da rehin alırsa, bu caizdir. Çünkü burada çocukların menfaati sözkonusudur.

2. Siga

Siga, icab ve kabul demektir. İcab ve kabul ise rehin veren ile alanın, bunu kabul ettiklerine delâlet eden lafızdır. Meselâ rehin veren kişi ´Bendeki alacağına karşılık şu evimi sana rehin olarak bıraktım´ veya ´Elimdeki şu malı, bendeki alacağına karşılık rehin olarak al´ dese, alacaklı da ´Rehin olarak kabul ettim1 dese, icab ve kabul gerçekleşmiş olur. Diğer akidlerde olduğu gibi rehinde de siga´nm şart olmasının sebebi, rehin´in de bir akid olup onda malî bir bedelin bulunmasıdır. Çünkü bir kişinin malı başka birine, rızası olmadıkça helâl olmaz. Rıza ise gizli birşey olduğundan, ona delâlet eden bir lafız gerekir. Bu da akid yapan iki kişiden sadır olan lafızdır ki icab ve kabul ile olur.

Rehin akdi yapan taraflardan birinin lafzı, diğerinin fiili yeterli olur mu? Meselâ alıcı ´Şu eşyayı bana şu kadar zaman zarfında ödemek üzere sat, şu saatimi de rehin olarak kabul et´ dese, satıcı da ´Onu sana sattım1 deyip malı vâsiye teslim etse, saati de rehin olarak alsa -en sahih görüşe göre- rehin akdolunmuş sayılmaz. Zira burada rehin vermeye ve almaya delâlet eden bir siga kullanılması gerekirdi. Bu hüküm dilsiz olmayanlar için sözkonusudur. Dilsiz olan kişilerin ise rehin vermeye veya almaya delâlet eden işaretleri yeterlidir. Dilsizin işareti, zaruret sebebiyle lafız yerine kabul edilir. Çünkü dilsizin işareti de akde razı olduğuna veya olmadığına delâlet eder. Dilsizin yazması da bunun gibidir.

3. Rehin Bırakılan Mal

Bu, alman malın ödenmesinin garantisi olarak satıcının yanına bırakılan maldır. Fakihler, rehin almanın sahih olması için şu şartlan ileri sürmüşlerdir:

a. Rehin bırakılan nesne ayn olmalıdır.

Bu bakımdan bir menfaatin rehin bırakılması sahih olmaz. Meselâ bir evin gelirini veya evden mesken olarak menfaatlenmeyi rehin olarak bırakmak sahih değildir. Çünkü menfaat, zamanın geçmesiyle yok olur, alacaklı için bir garanti, bir vesika teşkil etmez.

b. Rehin bırakılan mal, satılabilen mallardan olmalıdır.

Yani daha önce belirttiğimiz gibi, satılan malda bulunması gereken , şartlar onda da bulunmalıdır. Bunlar, akid esnasında mevcut olması, şer´an mal sayılması, mal sahibinin malı teslim etme kudretine sahip ol -ması, malın akid sırasında teslim edilmesi gibi şartlardır. Bu bakımdan re­hin bırakan kişi ´Koyunlarımın doğuracağı yavruları rehin olarak , bırakıyorum´ dese, rehin akdi sahih olmaz. Köpek veya domuz´u rehin bırakmak da sahih olmaz. Zira köpek ve domuz, şer´an kıymeti olan mallardan değildir. Hac veya umre için ihrama giren kişinin avladığı hayvan da, Harem (Mekke) sınırları dahilinde avlanan hayvan da köpek ve domuz gibidir. Çünkü ihramlınin avladığı hayvan ile Harem (Mekke) sınırları dahilinde avlanan hayvan, ölü (murdar) hükmündedir, şer´an mal sayılmazlar. Havadaki bir kuşu da rehin olarak bırakmak sahih olmaz, zira onu teslim etme kudreti kişide yoktur. ´Falan adamdaki alacağımı, borcuma karşılık rehin bırakıyorum1 demek de böyledir, çünkü onu teslim etme kudretine sahip değildir. Satın almak üzere pazarlığı yapılan bir malı da rehin bırakmak sahih olmaz. Mülkü dahilinde olmayan odun ve ot gibi şeyleri toplayıp rehin bırakmayı va´delmek de sahih değildir. Çünkü onlar henüz onun mülküne girmemiştir.

Rehin veren kişinin, rehin verdiği malın sahibi olması gerekir mi meselesine gelince, rehin bırakılan malın rehin bırakan kişinin mülkü ol­ması şart değildir. Başkasından âriye olarak alman bir mal, şartlan ve hükümleri gözetildiği takdirde rehin olarak bırakılabilir. Bu şart ve hükümler müstâkil olarak Âriye Yoluyla Rehin İçin Alman Ayn başlığı altında izah edilecektir. Yine rehin oarak bırakılan malın, tümünün sahibi olmak da şart değildir; onun bir kısmına sahip olması yeterlidir. Bu bakımdan kişi mülkünde olan bir malı rehin bırakabildiği gibi, ortak olduğu bir araba- . daki, bir evdeki, bir arazideki hissesini de borcu karşılığında rehin olarak bırakabilir. İşte buna fakihler Rehn´ul-Muşâa diyorlar. Bunun nedeni, sahipleri arasında şayi olan bir malın satışa kabiliyeti olmasıdır. Bu ne­denle bir malda şayi bir hisseye sahip olan kişi, o mal taksim edilmemiş olsa bile hissesini satabilir. Hissesini satabildiğine göre, rehin de bırakabi­lir. Çünkü rehin bırakmanın ve rehin almanın amacı, bir vesika vermek, bir garanti sağlamaktır. Böylece kişi alacağını almakta zorlanırsa, rehin al­dığı malı satarak alacağını tahsil etme şansına sahip olur. Bu ise şayi olan bir rehinde de gerçekleşir.

Şayi olan rehineyi kabzetmenin keyfiyeti, Rehin´in Kabzedilmesi bahsinde izah edilecektir.

4. Kendisi İçin Rehin Bırakılan Mal

Bu, rehin bırakanın, bıraktığı rehine karşılık aldığı maldır. Bu malda da bulunması gereken şartlar şunlardır:

a. Borç olmalıdır.

Dirhem, dinar ve mütedavil olan diğer paralar gibi zimmette sabit olan ve malların kendisiyle kıymetiendirildiği şeylerden olmalıdır. Çünkü rehin almaktan maksat, alacağını garantiye almaktır; yani borçlu borcunu ödemediği takdirde, alman rehin satılarak alacaklının hakkı ödenir. Bu da ancak borca verilen malda mümkün olur. Bu borcun sebebine bakılmaz; rehin veren kişi malı ister belli bir zaman içinde ödemek üzere alsın, ister karz-ı hasen olsun, ister tazminat olsun, ister rehin alanın birşeyi itlaf etmesinden ötürü olsun, mesele değişmez. Buna binaen kendisi için rehin bırakılan hakkın ayn olması sahih olmaz. Meselâ gasbedilmiş malına karşılık gasıbdan rehin istenmesi veya malını âriye olarak veren kişinin, karşılığında rehin istenmesi caiz değildir. Günümüzde bu şekilde rehin İstemek çok yaygınlaşmıştır.

Muğni´l-Muhtaç sahibi şöyle demiştir-. ´Bazı insanlar bir kitabı vakfe­der, fakat kitabın âriye olarak verilmemesini, kütüphaneden çıkarılmama­sını, çıkarıldığı veya âriye olarak verildiği takdirde de karşılığında rehin alınmasını şart koşar ki bu muamele bâtıldır1.

Aynlar karşılığında verilenin sahih olmamasının nedeni, borçlu bor­cunu ödeyemediği takdirde rehin bırakılan ayn satıldığında o aynları karşılayamamasıdır. Sözgelimi rehin bırakılan bir saat, alınan para ve ben­zeri şeyleri nasıl karşılayacaktır? Eğer rehin bırakılan saatin kıymetli birşey olduğu söylenecek olursa, onun kıymetinin kıymet verenlerin fikirlerine göre değiştiği için, münazaa ve münakaşaya1 sebep olur. Bunu sahih kabul etmemek ise ihtilaf kapısını kapatır. Bununla beraber rehin meşru kılınmış ve Allah´ın Kitabı´nda borç muvacehesinde zikredilmiştir. Nitekim rehin´in meşruiyetinden bahsederken bunu belirtmiştik. Öyleyse borç dışında sabit olmaz.

b. Borç, rehin veren kişinin zimmetinde sabit olmalıdır.

Borcun sübûtundan önce rehin sahih olmaz. Meselâ bey´ kesinleştikten sonra satılan malın parası gibi. Mal teslim alınmadan önce rehin verilirse veya kadının geçmiş zamandan kalan nafakası karşılığında veya rehin verenin borç aldığı bir malı -onu kabzettikten sonra veya önce- rehine vermesi gibi. Bu durumlarda rehin vermenin sahih olmasının nedeni, hakkın sabit olmasıdır ki bu da bir garanti, bir vesika alınmasını gerektirir. Yine borcu vacib kılan akidle beraber vaki olursa rehin sahih olur. Meselâ kişi ´Şu elbiseyi bana bir ay içinde ödemek üzere 100 liraya sat, buna karşılık ben de sana şu saatimi rehin olarak bırakayım´ dese, mal sahibi de ´Kabul ettim´ veya ´Elbiseyi sana sattım´ dese akid sahih olur veya kişi ´Bir sene sonra ödemek üzere bana 1000 lira borç ver, bunun karşılığında ben de sana seccademi rehin olarak vereyim´ dese, para sahibi de ´Kabul ettim1 dese, akid sahih olur. Zira ihtiyaç, insanları bu tür muamelelere mecbur etmektedir. Eğer bu şekilde akid yapılmazsa, borcun sübûtu şart koşulursa, müşteri malı aldıktan sonra genellikle rehin vermekten kaçınır veya rehin vermeden´ borç alınır. Borç aldıktan sonra.rehin verilmeye kalkışılırsa borç veren kişinin, borcunu alma garantisi yok olur. Ancak hakkın sabit olmasından önce rehin hakkı sabit olursa veya rehin gerektiren akid sabit olursa, o zaman sahih olmaz. Meselâ istikbaldeki nafakasına karşılık kişinin karısına mal vermesi veya ileride vereceği borca karşılık rehin alması veya ileride alacağı bir mala karşılık rehin vermesi sahih değildir. Çünkü rehin vermek ve almak, hakların korunmasının garantisidir. Dolayısıyla hakkın sübûtundan önce garanti/vesika verilmez, bu vesika hakka tâbidir -tıpkı şahitlikte olduğu gibi- haktan önce olmaz. ´Aleyhinde şahitlik yapılacak kişi ortaya çıkmadan önce şahitlik yapılmaz!´ .

c. Miktarı ve vasfı belli olmalıdır.

Meselâ borç verilen paranın Mısır parası mı, Suriye parası mı, Amerikan parası mı olduğu bilinmezse veya bu paranın 1000 lira mı, 2000 lira mı olduğu malum değilse, bu paraya karşılık olarak rehin vermek sahih olmaz. Rehin verilen malın miktarının, vasfının bilinmesi hükmü değiştirmez. Zira borcun miktarı, vasfı veya cinsi bilinmezse, borcun ödenmemesi durumunda, rehin bırakılan malın borcu karşılayıp karşılamayacağı da bilinmez.

Rehin Akdinin Lüzumu.

Rükün ve şartları mevcut olan rehin akdi, sahih bir şekilde akdolun-muş demektir. Fakat bu akid, lüzumlu akidlerden midir? Yani rehin veren kişi, akidden vazgeçebilir mi, vazgeçemez mi?

el-Cevap: Rehin akdi, kabzdan önce caiz bir akiddir; rehin verecek olan kişi ister verir, ister vazgeçer. Kabz ise onun tamamlayıcı bir şartıdır ki rehin akdi ancak onunla lüzumlu olur. Rehin verilecek mal, rehin verenin elinde olduğu müddetçe, rehin vermekten vazgeçebilir. Fakat onu rehin olarak verdikten, rehin alan kişi de onu kabzettikten sonra, rehin akdi lüzumlu hale gelir; rehin veren kişi artık rehin vermekten vazgeçmez, rehin verdiği malı geri alamaz. Artık o mal, rehin alan kişiye ait olur. Ancak rehin alan kişinin rızasıyla rehin verdiği malı geri alabilir. Bunun delili Allah Teâlâ´nın şu ayetidir:

Eğer yolculukta olur, kâtip de bulamazsanız, alınan rehin (yeterlidir). (Bakara/283)

Fe-Rihân kelimesinin başındaki fe harfi şartın cevabı ve aynı za­manda ceza şartı olur. Böyle bir siga, emir sigalarındandır. Buna binaen bu siga, rehin verilmesini -hem de kabz ile vasıflandırılan rehin veril­mesini- emretmektedir. Vasıflı birşeyi emretmek, o vasfın onun tamamla­yıcısı ve şartı olmasını gerektirir. Çünkü bir vasıf nedeniyle meşru olan nesne, ancak o vasıf mevcut olursa, var sayılır. Bu da kabz gerçekleşme­den rehin akdinin tamam olmayacağına delâlet eder. Kabz gerçekleşti­ğinde akid tamam olur, akid tamam olunca da lüzumlu olur. Eğer kabz gerçekleşmeden rehin akdi lüzumlu olursa, ayette geçen mekbûdatun ke­limesinin bir anlamı kalmaz. Oysa şeriatı vaz´eden Allah Teâlâ´nın kelâmı, fuzûli sözlerden ve faydasızhktan uzaktır. Bu vasıf, rehin´in kaydı olduğundan dikkate alınmalıdır ki akid lüzumlu olsun. Ayrıca rehin akdinde, rehin veren açısından teberru mânâsı vardır. Nitekim akid yapan kişilerde bulunması gereken şartlardan bahsederken buna işaret etmiştik. Çünkü rehin alan kişiye, aldığı rehin karşılığında herhangibir bedel vacib olmaz. Teberru akdi de bu akdi yapan için mecburi değildir. Rehin, sadece mücerred akidle lüzumlu olursa, kişi onu devam ettirmeye mecbur olur. Bu yüzden akdin geçerli olması için kişinin kendi isteğiyle yapması gerekir ki bu da rehin verenin malı teslim etmesiyle, rehin alanın da kabzetmesiyle sabit olur. Böylece akid lüzumlu olur; rehin veren kişi bundan sonra rehin vermekten vazgeçemez.

Rehin´i Kabzetmenin Keyfiyeti

Rehin akdinin tamamlanması ve lüzumlu olması için rehin´in kabze-dilmesi şart olduğuna göre, rehin nasıl kabzedüir?

Rehin bırakılan mal, bazen arazi gibi gayr-ı menkul, bazen de oto­mobil ve benzerleri gibi menkul mallardan olur. Rehin bırakılan mal, gayr-ı menkul olursa, rehin veren kişi, mal ile rehini alacak olan şahıs arasından çekildiğinde; malı teslim etmiş ve kabz gerçekleşmiş olur. Gayr-ı menkulü teslim etmekten maksat, rehin alacak kişinin araziyi teslim almasına mâni olacak engelleri ortadan kaldırmaktır. Meselâ kişi evini rehin olarak verdiğinde, evinde eşya veya kiracı varsa onları çıkarmalıdır. Evi rehin olarak kabzettirmek ve kabzetmek, evi boşaltmak ve rehin ala­cak kişinin onu teslim almasına mâni olacak engelleri ortadan kaldırmak, ´ ev İle kişi arasından çekilmekle gerçekleşir.

Rehin bırakılan mal menkul mallardansa, onu boşaltmak yeterli olmaz. Onun, örf ve âdete göre getirilip teslim edilmesi gerekir. Eğer geti­rilip teslim edilmezse, kabz gerçekleşmiş sayılmaz.

Bu hükümler, menkul veya gayr-ı menkulün tamamının rehin bıra­kılması halinde geçerlidir. Ancak malın bir kısmı rehin bırakılacaksa -ki buna da rehin deniliyor, rehin bırakılan mallardan bahsederken buna işaret etmiştik- kabz nasıl gerçekleşir?

Buna şöyle cevap verilebilir: Rehin verilecek mal, ortak bir menkul ise -diğer ortak, malın tümünün rehin olarak verilmesine razı olursa- onu rehin alan kişiye götürüp teslim etmekle kabz gerçekleşir. Diğer ortak, . malın tümünün rehin olarak verilmesine razı olmazsa, rehini alacak olan kişi malın tümünün diğer ortağın eline bırakılmasına ve onun kendisine vekil olmasına razı, olduğu takdirde rehin akdi sahih ve tamamlanmış sayılır. Rehini alacak olan kişi malın tümünün diğer ortağın eline bırakılmasına razı olmazsa, mesele kadı´ya götürülür. Kadı adil bir kişi tayin eder, mal onun yanına bırakılır, yansı rehin alan kişiye, yarısı da diğer ortağa ait olur. Kendi hissesini rehin olarak veren kişi, hâkimden veya rehin alan kişiden izin almak şartıyla kendi hissesinden faydalanabilir.

Rehin Akdinin Hükümleri

Şer´î akidlerin birtakım hükümleri olduğunu söylemiştik. Bu hüküm­ler, akid yapan taraflar arasındaki tasarrufun üzerinde şâri´nin tertip ettiği eserlerdir. Akdin sahih olması için rükün ve şartlarının tahakkuk etmesi gerekir. Rehin akdi de diğer akidlerde olduğu gibi sahih olarak akdedilip lüzumlu kılındıktan sonra, onun için de birtakım hükümler sabit olur. Şimdi rehin akdinin hükümlerini inceleyeceğiz, kolay olması için de onları dört kışıma ayıracağız:

Birinci Kısım: Rehin alanın elinde bulundukça rehin bırakılan mal ile ilgili hükümler.

İkinci Kısım: Rehin bırakılan malın telef olmasıyla ilgili hükümler.

Üçüncü Kısım-. Rehin bırakılan malın, rehin alanın elinde artmasıyla ilgili hükümler.

Dördüncü Kısım: Rehin´e bağlı olan birtakım fer´i hükümler.

Birinci Kısım

Rehin Alanın Elinde Bulundukça Rehin Bırakılan Mal ile İlgili Hükümler

Rehin verilen mal, rehin alana teslim edildikten sonra, bunun üzerine birtakım hükümler terettüb eder. Bunlar, rehin bırakılan malın hapsedilmesiyle, korunmasıyla, masrafıyla, rehin alan kişinin rehin bırakılan mal hususundaki durumuyla, rehin alan kişinin rehin alman maldan faydalanmasıyla, rehin bırakılan malda tasarruf yapılmasıyla, rehinin teslim alınmasıyla, borcun ödenmesi durumunda sahibine verilmesiyle, rehin alman malın ne zaman ve nasıl satılacağı ile ilgili hükümlerdir. Şimdi bu hükümleri izah edelim.

1. Rehin Bırakılan Malın Rehin Alanın Yanında Kalması

Rehin akdinin, rehin bırakılan malın kabzedilmesiyle tamamlana­cağını belirtmiştik. Bu bakımdan rehin alan kişi, rehin bırakılan malı kab-zettiği zaman akid tamam ve lüzumlu olur; artık rehin veren kişi bundan vazgeçemez, rehin bıraktığı malı ancak borcunu ödedikten sonra alabilir. Bu münasebetle rehin alan kişi, rehin aldığı malı hapsetme (yanında bekletme) hakkına sahiptir. Rehin veren kişi onu, rehin alanın elinden çı­karamaz. Rehin akdinin tamam olması için birinci kabz yeterlidir, rehin akdinin devam etmesi için bu kabzın devam etmesi şart değildir. Tıpkı rehin akdinin daimi olması için, rehin bırakılan malın rehin alanın ya­nında devamlı kalmasının şart olmadığı gibi. Bu yüzden rehin alan kişi, isterse rehin aldığı malı sahibine geri verir, rehin akdi bununla bâtıl ol­maz, sona ermez. Rehin alan kişi istediği zaman onu sahibinden geri ala­bilir. Zira rehin almaktan maksat, alacağım tahsil etmektir, rehin bırakılan mal kendisinin yanında olmasa bile alacağı tahsil etmek mümkündür. Rehin veren kişi, rehin verdiği maldan yararlanabilir. Bu daha ileride izah edilecektir. Rehin veren kişi, rehin alan kişinin müsadesiyle o maldan istifade edebilir. Bu da rehin bırakılan malı alıp çalıştırmak suretiyle olur.

2. Rehin´in Korunması ve Masrafı

Rehini muhafaza edip korumak; onun zarar görmesini, telef ol­masını engellemektir. Meselâ çalınmaması için dikkat etmek bu kabil­dendir. Rehin alman malın korunması, rehin alanın yararınadır, zira onun maslahatı rehin alınan malın sağlam kalmasmdadır. Rehin aldığı mal sağlam kalmalıdır ki alacağını almakta zorluk çıktığı zaman onu satıp alacağını tahsil edebilsin. Bu nedenle rehin alınan malı korumak, rehin alanın vazifesidir ve kendi maslahatınadır. Ayrıca mal, onun gözetimi ve eli altında bulunmaktadır, her kimin eli altında birşey varsa, örf ve âdetlere göre onu korumak mecburiyetindedir. Çünkü o akdin mukte-zasıyla bu malı korumakla kendini mecbur tutan akid hükmündedir. Rehin bırakılan malı korumak için bir emanetçiye bırakılması gerekiyorsa, emanetçinin ücreti rehin alan kişiye ait olur. Rehin bırakılan malın bir ka­sada korunması gerekiyorsa, rehin .alan kişi aldığı malı kasada koru­malıdır.

Rehin alman malın masrafı ise, o malın muhtaç olduğu herşeydir. Meselâ rehin alınan mal bir hayvan ise onun yemi, ağaç ise onun sulan­ması, ev ise onun tamiri gibi masraflardır. Bu masraflar, rehin bırakan ki­şiye aittir, zira rehin bırakılan malın yaşamasını devam ettirmek gerekir, rehin bırakılan mal da rehin bırakan kişinin mülkü olduğuna göre malının telef olmaması, rehin alan kişinin hakkının korunması ve malının yaşaması için ona masraf etmek zorundadır. Şu hadîs-i şerif buna delâlet etmektedir:

Rehin alınan mal kilitlenmez. Rehin bırakılan mal, rehin bırakanındır; o malın artışı da masrafı da ona aittir.[4]

3- Rehin Alanın, Rehin Aldığı Mal Hususundaki Durumu

Rükün ve şartlan tahakkuk ettiğinde, rehin, rehin alan kişiye teslim edildiğinde, rehin akdinin sahih olarak akdolunduğunu söylemiştik. Rehin alan kişi, rehin bırakılan malı kabzetmişse, alacağını tahsil edin­ceye kadar onu yanında tutmaya (hapsetmeye) yetkilidir. Rehin veren kişinin o malı -onun izni olmadan- onun elinden çıkarması sözkonusu değildir. İşte rehin alanın rehin üzerindeki durumu budur. Buna göre rehin alan kişinin eli, aldığı rehin için emanet eli midir, yoksa tazminat eli midir? Emanet eli olduğu takdirde, rehin olarak yanma bırakılan mal zayi olduğunda -onu korumada kusur göstermemiş, saldırgan davran-mamışsa- zamin olmaz. Onun eli tazminat eli olduğunda ise -malın ko­runmasında herhangibir kusuru olmasa bile- mal zayi olduğunda zamin olur. Sahih olan, rehin alan kişinin elinin, rehin aldığı mal hususunda emanet eli olmasıdır. Rehin aldığı mal zayi olduğunda sorumlu olmaz; zayi olan rehin malına karşılık alacağından düşmez. Rehin aldığı malın tümünün veya bir kısmının zayi olması durumu değiştirmez. Rehin alan kişi, rehin aldığı malın zayi olması hususunda bir kusur işlemiş olursa veya saldırganlığından ötürü mal zayi olursa, o zaman zamin olur. Bu mesele, rehin bırakılan malın telef olmasından bahsederken ayrıntılı bir şekilde izah edilecektir. Bunun delili şu hadîstir:

Rehin bırakılan malın artması da eksilmesi de rehin bırakan kişiye

aittir.

Rehin bırakılan malın eksilmesinden maksat, telef olmasıdır. Rehin malındaki fazlalık ve eksiklik, rehin veren kişiye ait olduğuna göre, rehin malının helak olması durumunda, rehin alan kişi zamin olmaz. Çünkü . onun eli emanet elidir. Ancak malın korunmasında bir kusuru olursa za­min olur.

4. Rehin Bırakılan Maldan Yararlanmak

A. Rehin Bırakılan Maldan Rehin Bırakan Kişinin Yarar­lanması

Rehin akdinin devam etmesi için, rehin bırakılan malın sürekli olarak rehin alan kişinin yanında bulunmasının şart olmadığını söylemiştik. Rehin veren kişi rehin alanın izniyle o malı götürüp ondan istifade ede­bilir. Yukarıda rehin bırakılan malın yararının sahibine ait olduğunu belirtmiştik. Çünkü Hz. Peygamber ´Rehin bırakılan maldaki artış sahibine aittir´ buyurmuştur. Ancak o mal sahibinden haczedilmiştir, çünkü rehin alan kişinin hakkı ona bağlıdır. Rehin bırakılan mal, rehin alanın elinde bulunduğu müddetçe, mal sahibi ancak onun izniyle ondan yararlana-- bilir. Zira Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

´ Rehin bırakıldığında bineğe nafakasıyla binilir, rehin bırakıldığında süt nafakasıyla içilir. Rehin malının nafakası, ona binen ve sütünü içen kimseye aittir.

. Rehin malına binen ve onun sütünü içen, onu rehin olarak bırakan kişidir. Rehin bırakan kişi ondan yararlanabilir, onun nafakası da ona ait­tir. Ancak burada şu hususlara riayet edilmesi gerekir:

a. Rehin malından yararlanırken ona herhangibir zarar verilme­melidir.

b. Rehin malından yararlanmak için izin alıp götürüldüğünde, o mal sefere götürülmemelidir. Çünkü sefere götürülen malın zarar görmesi sözkonusudur. Ayrıca rehin malını sefere götürmek için bir zaruret de yoktur. Rehin alan kişi, rehin bırakılan maldan istifade edilmesine izin verdiğinde mal sahibi ondan istifa eder, rehin bırakılan maldan, rehin alanın yanında bulunduğu halde yararlanmak mümkün ise, onu rehin alan kişiden alıp götürmeye gerek yoksa, bulunduğu yerde ondan yarar­lanılır. Ancak alıp götürmeden ondan istifade etmek mümkün değilse, rehin alan kişinin izniyle onu alıp götürmek ve ondan yararlanmak ge­rekir. Bu hususta en güzeli, rehin bırakılan malt istifade etmek için rehin alan kişiden alıp götürürken iki erkek şahit veya bir erkek iki kadın şahit tutmaktır. Çünkü bu malî bir muameledir ve şahitlere ihtiyaç vardır. Bıraktığı rehini alıp ondan yararlandıktan sonra geri götürüp teslim etme­lidir.

B. Rehin Bırakılan Maldan, Rehin Alan Kişinin Yararlanması

Alınan rehin´in, alacak için bir garanti, bir vesika olduğunu söylemiş­tik. Ancak rehin, alacaklının elinde olduğunda böyledir. Rehin, alacak­lının elinde olduğu zaman, alacağını alamadığında onu satarak hakkını tahsil eder. Bu bakımdan rehin bırakılan mal, rehin alan kişinin mülkü sayılır. Ancak rehin alan kişi o malın menfaatinden istifade edemez. Zira malın esas mülkiyeti, rehin verene ait olduğu gibi, menfaatleri de ona ait­tir. Dolayısıyla rehin veren kişinin izni olmadan rehin alan kişi rehin ma­lından yararlanamaz. Rehin alan kişi, rehin verenin iznini almadan rehin malından yararlanırsa, rehin malına saldırganlık etmiş olur. Dolayısıyla mal telef olduğunda zamin olur.

Rehin bırakan kişinin rehin mahnan istifade etmek için izin vermesi durumunda rehin alan kişi rehin malından istifade edebilir mi?

Burada şu iki durum arasında bir fark gözetmek uygun olur: Rehin veren kişinin akid yapıldıktan sonra akid lafzından ayrı olarak rehin alan kişiye rehin malından yararlanma izni vermesi ile rehin akdinde maldan istifade etme şartı koşulması ayrı şeydir. Eğer izin akid ile beraberse ve akidde şart koşulmuşsa, bu şart fasid olduğu gibi -en sahih kavle göre-rehin- akdi de fasid olur. Çünkü bu şart, akdin muktezasma aykırıdır. Zira akdin muktezası tevsiktir; yani alacağı vesikalandırmaktır. Nitekim bunu daha önce belirtmiştik. Rehin akdi, rehin bırakılan maldan İstifade etmeyi mubah kılmak İçin yapılmamıştır. Ayrıca böyle bir şart, rehin verenin zararına, rehin alanın da faydasınadır. Zayıf olan görüşe göre de bu şart fasiddir, ancak akid bâtıl olmaz. Eğer rehin alan kişi´ için akidde maldan yararlanma şartı koşulmuşsa bu caizdir.ve o menfaati rehin alan kişi elde etmiş.olur. Çünkü rehin bırakan kişi malın sahibidir ve -diğerlerinin haklarının zayi olmaması ve mal sahibinin izin vermesi şartıyla- istediği kişiye mülkünde tasarruf etme yetkisi verebilir. Burada rehine lahık ola­cak bir ziyan sözkonusu değildir. Çünkü rehin alan kişinin ondan yarar­lanması, bunu rehin alanın elinden çıkarmaz ve onun yanındaki hakkı muhtesiben baki kalır.

5. Rehin Bırakılan Malda Tasarruf Etmek

Rehin bırakılan malda tasarruf etmekten maksat, iltizamı bir hüküm meydana getiren hibe, satış ve benzeri bir tasarruftur. Bu tasarruf rehin bırakan tarafından veya rehin alan tarafından yapılır, bir tarafın izniyle veya izinsiz olur.

A. Rehin Bırakılan Malda, Rehin Bırakan Kişinin Tasarruf Etmesi

Rehin bırakan kişinin rehin bıraktığı malda, satış, hibe, vakıf gibi o malda mülkiyetini izale edecek bir tasarrufta bulunması -rehin alanın izni olmazsa- bâtıldır. Onun üzerine şer´î bir hüküm terettüb etmez; rehin eski hâli üzere kalır. Çünkü rehin bırakılan mal rehin alan kişinin elinde, alacağına karşılık verilmiş bir garantidir, bir vesikadır. Eğer rehin alan kişi, rehin bırakana rehin malında tasarruf etme yetkisi verirse, rehin malı, alacağın garantisi, vesikası olmaktan çıkar, rehin alanın hakkı zâyİ olur. Bu nedenle böyle bir tasarruf bâtıldır. Mülkü izale edecek bir tasarruf sahih olmadığı gibi, rehin malının maddî ve manevî eksilmesine sebep olan bir tasarruf da sahih değildir. Meselâ rehin malını, çüreterek, istifade edecek bir kimseye âriye olarak vermek veya borcun ödenme zamanından daha uzun bir zaman için kiraya vermek sahih olmaz. Zira bu tür tasarruflar, rehin bırakılan malda manen eksiklik meydana getirir. Çünkü kiralanan bir malın satın alınmasına bazı kimseler rağbet ederler. Ayrıca alacağın zamanı geldiğinde bu mal ya satılmaz, ya da ucuz bir fiyatla satılır. Ancak rehin malı borcun ödenme zamanından daha az bir zaman için veya ona denk bir zaman için kiraya verilirse, sahih ve caizdir. Çünkü bu durumda zarar sözkonusu değildir.

Rehin bırakan kişi, rehin bıraktığı malı başka bir kişiye daha rehin bı­rakamaz. Zira bu, yeni bir hak daha doğurur; birinci hak ile ikinci hak çarpışır. Bu durumda rehinden kasdedîlen mânâ ortadan kalkar.

Eğer tasarruf bu tür mahzurlara yol açmıyorsa -iare ve benzerleri gibi- sahihtir. Ancak bu hükümler, rehin alanın izni olmaksızın yapılan tasarruflar hususundadır. Eğer tasarruf için izin verilmişse, bu tasarruflar sahih ve caizdir. Bunların üzerine şer´î hükümler terettüb eder. Çünkü bu tasarrufların sahih olması rehin alanın hakkına bağlıdır. Rehin alan kişi izin vermekle hakkından feragat etmiş olur. Fakat rehin alan kişi, rehin veren rehin malında tasarruf etmeden önce verdiği izinden vazgeç­me hakkına sahiptir. Çünkü rehin malında tasarruf yapılmadıkça, rehin verenin izin verme hakkı bakidir, Rehin alan kişi tasarruf izninden vaz­geçmezse, rehin veren kişi de rehin malında mülkü izale edecek şekilde tasarruf ederse tasarruf geçerli, rehin ise bâtıl olur. Eğer yapılan tasarruf, mülkü izale etmeyen icare ve benzeri gibi tasarruf ise, tasarruf geçerli olduğu gibi rehin akdi de fasid olmaz. Rehin eski hâli üzere bırakılır.

B. Rehin Alan Kişinin Rehin Aldığı Malda Tasarruf Etmesi

Rehin alan kişi rehin aldığı malda tasarruf ederse, bu ya rehin vere­nin izniyle olur, ya da izinsiz olur. Rehin alan kişi izinsiz olarak rehin aldığı malda tasarruf ederse -tasarrufun çeşidi ne olursa olsun- onun üzerine şer´î bir yasak terettüb etmez. Rehin alan kişinin rehin malında tasarruf etmesi saldırganlık sayılır, rehin malı. telef olduğunda zamin olur. Çünkü mülkü olmadığı ve mülk sahibi de izin vermediği halde rehin malında tasarruf etmiştir. Oysa rehin alan kişi rehin aldığı maldan istifade edemeyeceği gibi, onu mülk de edinemez. Ancak rehin veren kişi, rehin alana tasarruf etme hususunda izin verirse yapılan tasarruf geçerli ve sahih olur. Çünkü bu durumda, sahibinin izniyle o malda tasarruf yapmış olmaktadır. Ancak bu tasarruf, mülkü izale edecek bir tasarruf olursa rehin akdi bâtıl olur. Çünkü bu şekildeki bir tasarruf rehini, bor­cun garantisi, vesikası olmaktan çıkarır. Yapılan tasarruf; âriye, icare ve benzeri gibi mülkiyeti izale etmeyen bir tasarruf olursa, rehin akdi bâtıl olmaz. Çünkü rehin, rehin alan kişinin elinde bulunduğu müddetçe ve­sika demektir.

6. Borcun Ödenmesiyle Rehin Akdi Sona Erer

Rehin bırakan kişi borcunu tam olarak ödediği takdirde, verdiği rehini kurtarmış, rehin akdi sona ermiş olur. Rehin alan kişinin o malı, sahibine teslim etmesi gerekir. Rehin veren kişi borcunu ne zaman öderse, -ister zamanında ödesin, ister zamanından önce ödesin- rehin alan kişi de rehin malını o zaman iade etmek zorundadır. Rehin alan kişi, alacağını tahsil ettiği halde rehin malını vermeyi geciktirir veya vermekten imtina ederse -bu hususta herhangibir mazereti de yoksa-zamin olur. Çünkü malı teslim etmemekle gasıb durumuna düşmektedir. Zira o malı elinde tutma yetkisi kalmamıştır. Rehin alan kişinin bu hususta bir mazereti varsa, meselâ ma lın bulunduğu yer uzak olduğu için hemen teslim edemiyorsa, zamin olmaz veya malı sahibine teslim ettiğinde bir kişinin onu gasbedeceğini bliyor ve bundan dolayı malı sahibine teslim etmiyorsa yine zamin olmaz. Allah hakikati daha iyi bilir.

Rehin bırakan kişi, borcunu taksitle ödüyorsa, son taksiti ödemeden önce mal rehin olmaktan çıkmaz. Veya rehin alan kişi onu geri kalan taksitlerden affetmedikçe rehinlikten kurtulamaz. Rehin bırakılan mal bö-lünebilen mallardan olsa bile mal sahibi, ödediği taksitlerin oram nisbe-tinde rehin malının rehinlikten kurtulacağını iddia edemez. Çünkü rehin, bir vesika, bir garantidir; borcun tümüne karşılıktır. Bu bakımdan borcun bîr kısmının ödenmesiyle rehin malının bir kısmı rehin olmaktan çıkmaz. Ancak borcun tümü ödendikten sonra, rehin sona erer. Tüm fakihler bu hususta icrna etmiştir. Rehin veren kişi, rehin akdini yaparken ´Ödediğim her taksit için, rehin verdiğim malın bir kısmı rehinlikten çıkacaktır1 şeklinde bir şart koşarsa rehin akdi fasid olur. Çünkü bu şart, rehin akdinin amacına aykırıdır.

7. Rehin Bırakılan Malın Satılması

Rehin veren kişi, borcunu ödeme zamanı geldiği halde borcunu ödemez/ödeyemez ise, rehin alan kişi de alacağını isterse, rehin bırakılan mal satılır, alacaklı olan kişi alacağını ondan alır.

Rehin Bırakılan Malın Satılması, Rehin Bırakan Kişiye ve­ya Onun Vekiline Aittir.

Çünkü malı rehin bırakan kişi onun sahibidir, onun vekili de onun gibidir, Rehin malının satılması için, rehin alan kişinin izni alınmalıdır, zira onun alacağını tahsil etme hususunda o malın bedelinde hakkı vardır. Rehin alan kişi rehin malının satılması için izin vermezse, mesele kadıya götürülür. Kadı ona malın satılması için izin vermesini veya onu ibra etmesini emreder. Rehin alan kişi razı olmazsa, kadı, malı satarak onun alacağını verir, rehin veren kişi de zarardan kurtulur. Eğer rehin veren kişi rehin malını satmaktan imtina ederse kadı, ona borcunu öde­mesini emreder veya rehin malının satılmasını emreder. Rehin bırakan kişi bunlara yanaşmazsa, hâkim, ona rağmen malı satar ve alacaklının parasını öder. Böylece alacaklı zarardan kurtulur. Rehin bırakan kişinin, satılıp borcunu ödeyecek başka bir malı varsa, rehin bırakan kişi de re­hin bıraktığı malın dışındaki malını satarak borcunu ödemek istiyorsa, rehin bırakılan malı satmaya zorlanamaz. Çünkü borcun ödenmesi için ille de rehin bırakılan malın satılması şart değildir. Zira vacib olan, borçlunun malından alacaklının alacağının verilmesidir. Bu hususta rehin bırakılan mal ile başka bir mal arasında hiçbir fark yoktur, Bu tıpkı, rehin olmadan borcun ödenmesi, borcun ödenmesi için belli bir mal tayin edilmemesi gibidir. Rehin bırakan kişi, rehin alana ´O malı sat, paranı ondan al´ diye izin verirse -en sahih görüşe göre- rehin alan kişinin re­hin malını satması sahih ve caizdir. Çünkü rehin bırakan kişi, akid, müb-rem ve lüzumlu olmadan önce -akidde bir aldatma görürse- verdiği izin­den vazgeçebilir. Rehin alan kişinin rehin malını, rehin verenin bulun­madığı bir yerde satması caiz değildir. Çünkü onu kendi parasını almak için satmaktadır ki bu durumda rehin veren kişinin maslahatını gözet­memesi, malı satmak hususunda acele etmesi ve malı değerinden düşük satması sözkonusudur.

İkinci Kısım

II. Rehin Bırakılan Malın Telef Olmasıyla İlgili Hükümler

Rehin bırakılan mal, bazen kendiliğinden, bazen de semavî bir afetle zayi olur. Bazen de rehin bırakan veya rehin alan veya başkası tarafından zayi edilir.

1. Rehin Bırakılan Malın Kendiliğinden Zayi Olması

Rehin bırakılan malın kendiğinden zayi olmasından maksat, herhan-gibir kişinin kusuru veya saldırganlığı sebebiyle helak olmamasıdır. Rehin bırakılan mai herhangibir kişinin kusuru veya saldırganlığıyla helak ol­muşsa, onun helak olmasına sebep olan kişi onu tazmin etmekle yüküm­lüdür. Bunun mal sahibi veya rehin alan kişi veya bir başkası olması du­rumu değiştirmez. Çünkü malın helak olmasına sebep olan kişi her halü­kârda zâmindir, tazminatla mükelleftir. Tazminat ise -helak olan mal buğ­day gibi misli bulunan mallardansa- helak olan malın mislidir. Helak olan mal, hayvanlar gibi kıymeti takdir edilen mallardansa, helak olan malın kıymeti ödenir. Ödenen misil veya kıymet, helak olan malın bedeli olarak rehin alan kişinin yanında esas rehin yerine rehin olarak kalır. Rehin bırakılan mal, rehin alan kişinin kusur veya saldırganlığı sebebiyle telef olmaz da kendiliğinden telef olursa, rehin alan kişi zamin olmaz. Çünkü rehin alan kişinin rehin malı üzerindeki eli, emanet elidir. Bunun delili Hz. Peygamber´in şu sözüdür:

Rehin kapatılmaz, rehin bırakılan mal sahibinindir, onun yararı ve zararı sahibine aittir.[5]

Rehin bırakılan malın, sahibinin olmasından maksat, telef olması ha­linde zararının da sahibine ait olmasıdır. Çünkü Hz. Peygamber ´Onun yaran da zararı da sahibine aittir´ buyurmuştur. Öyleyse rehin bırakılan mal telef olursa, sahibinin malından telef olmuş gibidir. Onun sahibi onu rehin bırakan kişidir. Ancak rehin bırakılan mal telef olursa, mal sahibi onun yerine başka bir malı rehin olarak bırakmak mecburiyetinde değil­dir. Çünkü onun telef olmasına, kendisi sebep olmamıştır. Şu husus da hadîsten anlaşılan hükmü teyid eder: Rehin, alacağın vesikasıdır, dola­yısıyla bir tecavüz olmaksızın rehin helak olsa, meselâ borcun yazıldığı vesika (senet), borcun şahitleri, vekili yok olsa, bu vesikaların yok olma­sıyla rehin bırakılan maldan ötürü borçtan herhangi birşey düşmez.

2. Rehin Bırakılan Malın Telef Edilmesi

Rehin bırakılan malın telef edilmesi, ya rehin bırakan kişi, ya rehin alan kişi, ya da başkası tarafından olur. Malı telef eden kim olursa olsun zamin olur. Ancak bunun hükümleri malı telef eden kişiye göre farklılık gösterir:

A. Malı Helak Eden Rehini Bırakan Kişi Olursa Şu Hüküm­ler Terettüb Eder

a. Eğer borcun ödenme zamanı gelmişse, rehin bırakan kişiden bor­cun ödenmesi istenir, telef ettiği rehin malını tazmin etmesi talep edilmez.

b. Rehin malını borcun ödenme zamanı gelmeden önce telef etmişse, rehin malının mislini veya kıymetini ödemesi istenir. Ödenen tazminat rehin malı yerine rehin alan kişinin yanına bırakılır.

c. Rehin bırakan kişinin rehin´malını telef etmesi durumunda rehin alan kişi davacı, rehin bırakan mal sahibi ise davalı konumundadır. Çünkü rehin bırakılan malın kıymetinde hak sahibi olan rehin alan kişidir. Rehin aian kişi, rehin malını yanında tutma hakkına sahiptir. Böylece alacağını alamadığı zaman, o malı satarak alacağını tahsil eder.

B. Malı Telef Eden Rehin Alan Kişi Olursa Şu Hükümler Terettüb Eder

a. Malı telef eden, rehin alan kişi olursa, malın mislini veya kıymetini tazmin etmek zorundadır. Çünkü o malı kabzetmekle onu zimmetine almış olmaktadır. Ayrıca alacağının garantisi için o malı kabzetmiştir. Onun mal üzerindeki eli, her ne kadar emanet eliyse de mal kendi kusuru nedeniyle helak olduğu için zamin olur.

b. Rehin malını, alacağının ödenme zamanı gelmeden önce telef et­mişse, telef olan malın misli veya kıymeti, rehin alan kişinin yanında ka­bul edilir. Zira bu bedel, rehin bırakılan mal hükmündedir. /

c. Rehin malını, alacağının ödenme zamanında telef etmişse, malın tazmini de borç ile aynı cinstense, alacağına karşılık kabul edilir. Eğer alacak, malın tazmin bedelinden az ise, fazlası rehin bırakana iade edilir. Eğer alacak, malın tazmin bedelinden fazla ise, malın tazmin bedeli ala-, caktan düşülür, geriye kalan miktar rehin bırakan kişiden alınır. Alacak ile rehin malının tazmin bedeli eşit İse mesele yoktur; rehin bırakan ile rehin alan kişinin birbiri üzerinde hiçbir hakkı kalmaz.

C. Malı Telef Eden Başkası Olursa Şu Hükümler Terettüb Eder

a. Malı telef eden başka birisi olursa, telef ettiği günkü kıymetini öder, eğer mal misli olan mallardansa mislini öder.

Ödenen bedel veya misil, telef olan malın yerine rehin alan kişinin yanında rehin olarak kalır.

b. Malı telef eden kişinin başkası olması durumunda davacı rehin veren kişi otur.

Çünkü telef olan malın da, onun menfaatinin de sahibi odur. Rehin alan kişi de davada bulunabilir. Zira malın bedeli onun alacağının vesikasıdır. En sahih görüşe göre bu durumda rehin veren kişi dava açmazsa, rehin alan kişi dava açamaz.

Üçüncü Kısım

Rehin Bırakılan Malın Artışıyla İlgili Hükümler

Rehin bırakılan malın artışı -ister mala bitişik, ister maldan ayrı olsun- mala tâbidir. Meselâ rehin bırakılan malın yavrusu olursa veya meyvesi olursa veya kazancı olursa veya rehin bırakılan mal hayvan olur da etlenirse, bütün bu artışlar rehin bırakan kişiye ait olur. Zira bu artışlar onun mülkünün artışlarıdır. Rehin mahndaki artış, aslına tâbi olarak rehin akdine girer mi? Yani rehin alan kişi maldaki artışı da mal gibi -alacağını alıncaya kadar- yanında tutabilir mi? Yoksa rehin veren kişi malın artışını alıp götürebilir mi? Zira rehin akdi bunun üzerine cereyan etmemiştir.

el-Cevap: Mala bitişik olan fazlalıkların rehine tâbi olacağı açıktır. Çünkü mala bitişik olan fazlalıkların maldan ayırılması mümkün değildir. Yavru, süt, meyve ve benzeri gibi fazlalıklar ise rehine dahil değildir. Rehin alan kişi bu tür artışı yanında tutamaz. Çünkü bu tür artış rehin bı­rakan kişinin mülküdür ve rehin akdi de bunun üzerine cereyan et­memiştir. Hz. Peygamber´in şu sözü de buna delâlet eder: ´Rehin bırakılan malın zararı da yararı da sahibine aittir´.[6]

Dördüncü Kısım

Rehinle İlgili Fer´î Hükümler

Rehinle ilgili sözkonusu hükümlerin dışında birtakım fer´î hükümler daha bulunmaktadır ki onları şöyle sıralayabiliriz:

I. Rehin Malının Adil Bir Kişiye Teslim Edilmesi

. Borca mal satan kişi rehin istediğinde, müşteri bazen ona rehin ver­mek istemez. Onlar rehin malının adil bir kişiye teslim edilmesi husu­sunda anlaşırlarsa bu, şer´an caiz ve meşrudur. O adil kişinin rehin malını kabzetmesi sahihtir, akid bununla tamamlanır. Rehin malını kabzeden adil kişi, kabzetme hususunda malını borca satan kişinin vekili sayılır.

Rehin malının adil bir kişiye teslim edilmesiyle ilgili hükümler şun­lardır:

a. Rehin malının kendisine teslim edildiği adil kişi, rehin malını on­lardan birine, diğerinin izni olmadan veremez. Çünkü onlar, rehin malını birbirlerine bırakmaya razı olmamışlardır. Rehin malında ikisinin de hakkı vardır. Rehin bırakanın hakkı, o malın adil bir kişinin yanında muhafaza edilmesi, malını borca satanın hakkı da alacağının vesikası, garantisi olması için o mah rehin almaktır. Bu bakımdan rehin malının kendisine teslim edildiği adil kişi, onlardan birinin izni olmadan malı diğerine teslim etmek suretiyle onlardan birinin hakkını iptal etmeye yetkili değildir. Eğer onlardan biri, rehin malının diğerine verilmesine razı olursa bu caizdir. Malın kendisine teslim edildiği adil kişi, izinsiz olarak mah onlardan birine verirse, malın zayi olması durumunda zamin olur.

b. Rehin bırakılan mal, adil kişinin bir kusuru veya saldırganlığı ol­maksızın telef olursa, adil kişi zamin olmaz. Çünkü onun mal üzerindeki eli, emanet elidir. Onun eli rehin alan kişinin eli sayılır. Rehin alanın elide emanet elidir. Rehin malı, adil kişinin kusuru ve saldırganlığı nedeniyle telef olursa -tıpkı rehin alan kişi gibi- zamin olur.

c. Rehin malının kendisine teslim edildiği adil kişi, borç ödenmediği zaman malı kendiliğinden satmaya yetkili değildir. Çünkü rehin veren ve. rehin alan kişi ona tasarruf yetkisi vermemiş, sadece muhafaza etme yet­kisi vermiştir. Ancak onlar böyle bir yetki verirlerse veya akidde ´Adil kişi malı satabilir1 şartı koşulmuşsa malı satabilir. En sahih görüşe göre bu durumda rehin bırakan kişiye müracaat etmeden malı satabilir. Eğer rehin bırakan kişi onu azlederse azil geçerlidir. Azledildikten sonra borcun ödenme zamanı geldiğinde malı satamaz. Ayrıca kendisine rehin bırakılan adil kişi de kendisini bu İşten azlederek, malın satılmasını onlara bırakabilir.

d. Rehin malının kendisine teslim edildiği adil kişinin kusuru veya saldırganlığı nedeniyle mal telef olursa veya malı, taraflardan birinin izni olmadan diğerine verir, mal da telef olursa, malın bedeli veya misli adil kişiden alınır, alınan bedel başka birinin yanına bırakılır.

II. Âriye Olarak Alınan Malın Rehin Olarak Bırakılması

Rehin´in şartlarından söz ederken, rehin bırakan kişinin rehin bırak­tığı malın sahibi olmasının şart olmadığını, âriye olarak alınan malın rehin bırakılmasının sahih olacağını söylemiştik. Çünkü rehin bırakılan mal borcun vesikasıdır, garantisidir. Bu vesika, borçlunun malı ile sabit olduğu gibi, borçlunun mülkü olmayan şahit ve kefillerle de sabit olur. Rehinde, borcu ödeme mânâsı vardır. Kişi borcunu isterse kendi malından, isterse de -sahibinin izniyle- başkasının malından verebilir.

Âriye olarak alınan malın rehin bırakılmasıyla ilgili birtakım hüküm­ler bulunmaktadır:

a. Âriye´yi kayıtlandırmak.

Yani âriye olarak aldığı malın sahibine, o malı rehin olarak bırakaca­ğını, borcunun miktarını, cinsini, vasıflarını, âriye aldığı malı kimin yanına rehin bırakacağını söylemesi şarttır. Çünkü hedefler ve dolayısıyla teklifler bu tür vasıfların değişmesiyle, birlikte değişir. Meselâ âriye sahibi, bazen malının başkasına rehin verilmesine razı olur, bazen olmaz veya falan kişinin yanma rehin bırakılmasına razı olur, filan kişinin yanına rehin bırakılmasına razı olmaz. Zira insanların muameleleri farklıdır. Bazen de âriye sahibi, malını, ödenmesi kolay olan bir borca karşılık rehin bırakmaya razı olur, fakat ödenmesi kolay olmayan malını, borç için satılma tehlikesi bulunan borca karşılık rehin bırakmaya razı olmaz.

b. Bir malı âriye olarak alıp rehin bırakmak isteyen kişi, ya mal sahi -binin şartlarına uyar ya da uymaz. Eğer mal sahibinin şartlarına uyarsa rehin akdi sahih olur. Malını borca satan kişi bırakılan rehini kabzederse rehin akdi tamam ve lüzumlu olur. Bundan sonra ne o malı âriye olarak veren kişi, ne de rehin veren kişi malı alamaz. Bu akdin üzerine rehin akdinin -daha önce geçen- bütün hükümleri terettüb eder.

Ayrıca âriye olarak alman ve rehin bırakılan mal, rehin alan kişinin bir kusuru veya saldırganlığı olmaksızın zayi olursa, rehin alan kişi zamin olmadığı gibi, rehin veren kişi de zamin olmaz. Çünkü o malın zayi olmasıyla borcundan herhangibir şey eksilmez, zimmetinde olan borç aynen kalır. Fakat o malt âriye olarak alıp rehin bırakan kişi, âriye sahibinin şartlarına uymazsa, meselâ malı muayyen bir kişinin yanma bırakmak için alır da bir başkasının yanma bırakırsa, rehin akdi bâtıl olur veya Suriye parası karşılığında rehin bırakacağını söyler de Amerikan parası karşılığında rehin bırakırsa, akid yine bâtıl olur veya 1000 dolar karşılığında rehin bırakacağını söyler de 2000 dolar karşılığında rehin bırakırsa, akid yine bâtıl olur. Ancak 2000 lira karşılığında rehin bırakacağını söyler de 1000 lira karşılığında rehin bırakırsa, akid sahih olur.

c. Âriye olarak alınıp rehin bırakılmak istenen malın, rehin bırakmak İsteyen kişinin elinde telef olması.

Âriye olarak alınıp rehin bırakılan malın, rehin alan kişinin elinde -kusur ve saldırganlık olmaksızın- telef olması durumunda tazminat ge­rekmediğini söylemiştik. Fakat mal, rehin vermek üzere âriye olarak alan kişinin yanında telef olursa veya bir zarara uğrarsa, malı âriye olarak alan kişi zamin olur. Âriye olarak alınan mal, ister rehin alana vermeden önce telef olsun, isterse rehin akdi bittikten sonra telef olsun, ister âriye olarak alan kişinin kusur veya saldırganlığı nedeniyle telef olsun, isterse kendiliğinden telef olsun hüküm değişmez. Çünkü mal, alınma amacının dışında telef olmuştur, yani rehinde telef olmamıştır. Bu nedenle de malı âriye olarak alan kişi zamin olur. Nitekim bunu Âriye bahsinde izah etmiştik.

d. Malını rehin bırakılmak üzere âriye veren kişinin rehini kurtarması.

Rehin veren kişi, borcunu ödeyip rehin verdiği malı rehinden kurta-ramryorsa, malını rehin bırakılmak üzere âriye veren kişi borcu ödeyip malını rehinden kurtarma yetkisine sahiptir, rehin.alan kişi de bunu kabul etmek mecburiyetindedir. Çünkü âriye sahibi, borcu teberru olarak ödememektedir. Eğer âriye sahibi malını rehinden kurtarmak için borcu ödemek isterse, rehin alan kişi de bunu kabul etmezse, kabul etmesi için zorlanır. Zira âriye sahibi malını kurtarmak için verdiği parayı bilahare re­hin veren kişiden alır, zira borcu ihsan olsun diye ödemiyor ki ona min­net olsun. Âriye sahibi kendi malını rehinden kurtarmak, daha sonra onu esas borçludan almak üzere borcu ödemektedir. Ancak âriye sahibi bu borcu teberruan öderse, rehin alan kişi bunu kabul etmek mecburiyetin­de değildir. Çünkü âriye sahibi bu durumda ödediği parayı esas borçlu­dan alamaz:. Burada bir minnet sözkonusudur ve âriyeyi alan kişi bu sebeple bunu kabul etmeyebilir. Bu durumda âriye veren kişi, rehin bırakan kimsenin durumuna geçer ve vermiş olduğu parayı geri alır.

e. Malını âriye olarak veren veya o malı âriye olarak alan kişinin öl­mesi.

Âriye olarak mal alıp da rehin bırakan kişi vefat eder, borcunu Öde­yecek bir mal da bırakmazsa, rehin, bulunduğu hâl üzere kalır. Âriye olarak alınıp rehin bırakılan mal bu durumda satılmaz, ancak âriye sahibi satılmasına razı olursa satılabilir. Çünkü o ma! onun mülküdür. Âriye sahibi o malın satılmasına razı olur, onun parası da borcu ödeme­ye yeterse -rehin alan kişi razı olmasa bile- mal satılır. Çünkü rehin alan kişinin hakkı, alacağını tahsil etmektir ki bu da rehin bırakılan malın satılmasıyla mümkündür. Âriye olarak alınıp rehin bırakılan mal satıldı­ğında borcu ödemeye kafi gelmiyorsa, ancak rehin alan kişinin rızasıyla satılabilir. Çünkü rehin alan kişinin o malı yanında tutmakta menfaati vardır. Zira bu durumda âriye sahibi malına ihtiyaç duyabilir, bu nedenle de borcu ödeyerek malını rehinden