Lukata

Tarifi

Lukata lugatta, ´yerden alınan mal´ anlamına gelir. Kur´an-ı Kerim´de Hz. Musa hakkında şöyle buyurulmuştur:

Firavun´un adamları onu yitik olarak (denizden) aldılar.

(Kasas/8)

Lukata´nın ıstılahı anlamı ise, herhangibir kişiye ait olmayan bir mekânda bulunup sahibinin kim olduğu bilinmeyen ve korunma altında olmayan mal veya muhterem bir ihtisastır.

Burada ihtisas kelimesiyle, şer´an mülk edinilemeyen ve fakat kişinin elinin altına girmesinin ve kendisine ait olmasının mümkün olduğu -meselâ köpek gibi- şeyler kastedilmektedir.

´Muhterem´ kelimesiyle de malın ve ihtisas´ın vasfı sözkonusu edil­mektedir; yani bir malın muhterem olması demek, "şer´an muteber ol­ması" demektir. Bu bakımdan oyun-eğlence aletleri, içki, domuz, harbî kâfirin malı gibi şer´an mal sayılmayan şeyler muhterem değildir. Oysa meselâ av köpeği muhterem bir ihtisas´tır; böyle olmadığı takdirde muhte­rem de değildir.

´Korunma altında olmayan mal´dan maksat da malın, muhafazayı te­mine yönelik alâmetler taşımaması ve çevrili bir yerde veya binada olma­masıdır.

İltikat´ın (Lukata´nın) Meşruiyeti

Sahibi bilinmeyen kaybolmuş malı yerden almak caizdir. Hz. Pey-gamber´e yerde bulunan mal hakkında sorulduğunda şöyle buyurmuştur:

Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir yıl ilan et. Bu müddet zarfında sahibi gelirse (verirsin), sahibi gelmezse sen onunla faydalan.[1]

Lukata ile ilgili diğer hadîsler konu içerisinde zikredilecektir. Lukata´mn Meşruiyetinin Hikmet ve Nedeni

Birşey kaybeden kişinin üzüleceği şüphesizdir. İnsan kaybettiği şeyi, bazen nerede kaybettiğini hatırlamaz, bazen de bulunan mal yeterli şe­kilde tarif edilemez. Kaybolan mal bazen emin olmayan bir kişinin eline geçer ve böylece sahibinin elinden çıkar, bazen de kaybolan mal kısa sürede telef olur, kimse ondan faydalanamaz. Bu bakımdan yerde bulu­nan bir mah alıp İlan etmek, insanların maslahatı gereğidir. Böylece ma­lını kaybeden kişi malına kavuşur, malı bulan kişi bir kardeşine yardım etmiş olur, mal da telef olmaktan kurtulur.

İyilik etmek ve (fenalıktan) sakınmak husususunda birbirinîzle yar­dımlasın. Günah işlemek ve haddi aşmak (düşmanlık) hususunda birbirinizle yardımlaşmayın

(Mâide/2)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:

Müslüman bir kul, din kardeşinin yardımında bulundukça Allah da onun yardımında bulunur.[2]

Malını kaybeden kişi onu bulduğunda sevinir, üzüntüsü gider. Böylece mah bulup sahibine teslim eden sevap kazanır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Her kim bir mü´minin dünya gamlarından bir gamım giderirse, Allah da onun kıyamet gününün gamlarından bir gamını giderir.[3]

Böylece insanlar güven içinde huzurlu bir şekilde yaşarlar. Zira mal­larının korunduğunu, kaybolsa dahi tekrar bulunup kendisine iade edile­ceğini bilirler. Kalpleri sevgi ve kardeşlik hissiyle dolar.

İltikat´ın (Lukata´nın) Hükmü

Tarif ettiğimiz şartlar dahilinde kayıp bir malı bulan kişinin -eğer kendinden emin ise- onu alması müstehabdır. Malı alıp muhafaza et­melidir. Eğer malın telef olma tehlikesi yoksa, bulan kişi onu alıp alma­makta serbesttir. Malm telef olma tehlikesi varsa, kendisinden başka emin bir kimse yoksa bulan kişinin malı alması vacib olur. Çünkü müslümamn malının korunması vacibtir. Malı bulan kişi, sahibi çıkmadan önce onu yemekten emin değilse, malı alması mekruh olur. Bulduğu malı, sahibine vermeyip kendine alıkoyacağını bilen kimsenin de onu alması haram olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bulduğu bir mah ilan etmeden, ancak dalâlette olan bir kimse alır.[4]

Kaybolan Malı veya Hayvanı Almak

Kaybolan şey bazen mal, bazen de hayvan olur. Kaybolan şeyin hayvan olması durumunda dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

1. Kaybolan hayvan at ve deve gibi, kendini küçük yırtıcılardan ko­ruyabilen veya tavşan gibi hızlı koşan hayvani arda nsâ, onu alıp götür­mek caiz olmaz.

Zeyd b. Halid´in rivayet ettiğine göre bir kişi Hz. Peygamber´e şöyle sordu:

- Yitik devenin hükmü nedir?

- Ondan sana ne? O hayvanın su tulumu ve (gezecek) tabanı bera-berindedir. Sahibi onu bulunacaya kadar o kendi kendine suya varır ve ağaçlardan da yer.[5]

Kendini koruyabilen hayvanlar da deveye kıyas edilmiştir. Âlimler bu hadîsi mülk edinmek için almaya hamletmişlerdir. Çünkü deve ve benzeri hayvanlar genellikle otlamaya çobansız olarak gönderilir. Galip olan,

götürmek caiz değildir. Ancak sahibi için muhafaza etmek üzere götü-rülebilir, ilan edip sahibi çıkmayınca da mülk edinmek üzere götürü-lemez. Ancak bu hüküm asayişin olduğu dönemlerde geçerlidir. Bu dönemlerde kişi, hayvanı, sahibi için korumak maksadıyla götürür, mülk edinmek için gerekli olan süre zarfında hayvanı bulduğunu ilan ettikten sonra ona el koymak için götürmez. Kişi, hayvanı bir şehrin veya bir kasabanın evleri arasında bulsa da -hayvanın sahradaki durumuyla bura­lardaki durumu arasında fark olmasına rağmen- onu alabilir. Çünkü insanların şehir ve kasabaların arasında otlamaları için hayvanları tek başlarına ve çobansız olarak bırakıp gitmek âdetleri yoktur. Üstelik şehirlerde insanların -sahraların hilafına- çok kalabalık olduklarından, hayvanı tek başına dolaşırken gören bir kimse bundan endişe duyabilir. Oysa sahralarda gelip geçenler azdır.

Hz. Peygamber´in ´suya varabilir, ağaçtan yiyebilir, sahibi onu bulana değin idare edebilir´ sözü, bu yerlerin sahra olduğuna, oralarda su ve ağaç bulunmadığına delâlet eder. Onu oralarda alıp götürecek kimse de yoktur. Halbuki bu mânâ şehirler için geçerli değildir.

2. Kaybolan hayvan koyun ve benzerleri gibi kendini koruyama­yacak hayvanlardansa veya hasta ve yarahysa -meselâ ayağı kırılmış bir at gibi- onu alıp götürmek caizdir.

Bu tür hayvanları mülk edinmek üzere götürmek de caizdir.

Zeyd b. Halid´in rivayetine göre bir kişi Hz. Peygâmber´e şöyle sordu:

Yitik koyunun hükmü nedir?

- Yitik koyunu sen alır, ilan eder de sahibini bulamazsan o sana aittir. Sen almayıp mü´min kardeşin alırsa onundur, o da almazsa artık koyun kurdundur.

Kendini koruyamayan diğer hayvanlar da koyuna kıyas edilmiştir. Kaybolan hayvan dışındaki mallar da, kendini koruyamayan hayvan hükmündedir. Yukarıda söylediğimiz gibi duruma göre onu almak caiz de olabilir, vacib de olabilir.

Zeyd b. Halid´in rivayetine göre bir kişi Hz. Peygamber´e lukata´nın hükmünü sordu. Hz. Peygamber ´Onun kabını ve ağız bağını iyice tanı, sonra onu bir sene ilan et´ buyurdu.1

Daha önce geçmişti.

Ubey b. Ka´b şöyle rivayet ediyor: "Ben Rasûlullah (s.a) zamanında içinde 100 dinar olan bir kese buldum. Akabinde bu keseyi Rasûlullah´a getirdim. Rasûlullah ´Bunu bir sene ilan et, çevrene duyur´ dedi. Ben de bir sene onu ilan ettim. Fakat onu bilen birine rastlamadım. Sonra Rasûlullah´a geldim. Rasûlullah ´Onu bir sene (daha) ilan et´ buyurdu. Onu bir sene daha ilan ettim. Fakat bilen bir kimseye tesadüf etmedim. Sonra (üçüncü defa) Rasûlullah´a gelip durumu kendisine arzettim. Bu defa Rasûlullah ´Bu paranın miktarını, kesesini, ağız bağını hıfzet. Sahibi gelirse keseyi ona ver, gelmezse ondan faydalanabilirsin1 dedi. Ben de ondan faydalandım".[6]

Harem Dahilinde Bulunan Malın Durumu

: Harem´den maksat, Mekke ve Mekke´nin etrafındaki kısımlardır ki harem adıyla bilinirler. O kısımlarda avlanmak veya ağaç kesmek ha­ramdır. Harem dahilinde kaybolan bir malı bulan kişi onu ancak sahibi için muhafaza etmek üzere alabilir, onu temellük etmesi hiçbir zaman caiz değildir. Çünkü harem dahilindeki kayıp malda galip olan durum, sahibinin ne zaman gelirse gelsin onu orada bulacağıdır. Hz. Peygamber1 in Fetih Günü Mekke´de söylediği şu sözlerde buna delâlet eder:

(Mekke´nin) yitiğini kimse (elini uzatıp) alamaz. Meğer ki sahibini arayıp bulmak için olsun.[7]

Mekke´de bulunan malın ilan edilmesi için, bulan kişinin Mekke´de ikamet etmesi gerekir. Mekke´den göçmek istediğinde bulduğu malı hâkim´e veya vekiline teslim etmelidir. Böylece bulunan mal, sahibi için ilan ve muhafaza edilmiş olur.

Bulunan Mala Şahit Tutulması

En sahih kavle göre bulunan mal için şahit tutmak vacib değildir. Çünkü bu konuda varid olan hadîslerde şahit tutmanın vacib olduğun­dan bahsedilmemiştir. Birşey bulan kişinin -adil olsa dahi- şahit tutması müstehabdır. Böylece kişi ileride nefsine uyma tehlikesinden korunmuş, mirasçılarının mala sahip olmalarını engellemiş olur.

Şu hadîs, bulunan mal için şahit tutmanın müstehab olduğuna delâlet eder:

Her kim kaybolmuş bir malı bulup alırsa, adalet sahibi bir veya iki kişiyi şahit tutsun.[8]

Hadîste geçen ´bir veya iki adil şahit tutsun´ sözü, muhayyerliğe delâ­let eder. Bu da şahit tutmanın vacib olmadığını gösterir. Eğer şahit tutmak vacib olsaydı, bir şahitle yetinilmezdi. Malı bulan kişi, şahitlere malın va­sıflarının hepsini değil, bir kısmını söylemelidir. Bu hususta fazla açıklama yapması mekruhtur.

Bir mal bulan kişi, şahit tuttuğunda emin olmayan kişilerin haberdar olup onu zorla elinden alacaklarından endişe ederse, şahit tutmayabilir.

Bulunan Malın İlan Edilmesi

Bulunan mal bir hurma, bir lokma gibi kıymetsiz olursa -malın kıy­metli olup olmadığı örfe, zamana ve mekâna göre değişir- onu ilan etme­den mülk edinmek caizdir.

Enes b. Mâlik´in rivayet ettiği şu hadîs buna delâlet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a) bir hurma danesi bulduğunda şöyle demiştir:

Bunun sadaka malı olmasından korkmasaydım, onu muhakkak yerdim.[9]

Bulunan mal kıymetli ise; halk böyle bir kayıbı ararsa, onu ilan etmek vacib olur. Yukarıda zikrettiğimiz hadîsler açıkça buna delâlet etmektedir. En sahih kavle göre bulunan mal, ister muhafaza edilmek, ister muhafaza edip sonra mülk edinmek için alınsın, İlan edilmesi vacibtir.

Bulunan Mal Nasıl, Nerede ve Ne Kadar İlan Edilir?

Birincisi: Bir mal bulan kişi, bulduğu malın vasıflarına iyice dikkat etmelidir ki, malını arayan kişi onu tarif ettiğinde doğru söyleyip söyleme diğini anlayabilsin. Meselâ bulduğu bir kesenin ve kesenin ipinin nasıl olduğunu; kumaşını, şeklini, büyüklüğünü, küçüklüğünü, ipinin kalınlığını, uzunluğunu, kesenin içindeki paranın miktarını, cinsini bilmelidir. Hz. Peygamber´e bu hususta sorulduğunda şöyle demiştin

Onun kabını, ağız bağını ve miktarını iyice tanı.[10]

İkincisi: Bir mal bulan kişi onu ilan etmelidir. Fakat malını arayan ki­şinin dikkatini çekecek vasıfları söylememeli, fazla malumat vermemelidir ki mal sahibinden başka birisi gelip mala sahip çıkmasın. Aksi takdirde o malı haksız yere ve bâtıl olarak almış olur.

Üçüncüsü: Bulunan mal, sahibini uzun zaman üzecek birşey ise -hadîste varid olduğu üzere- onu bir sene ilan etmek gerekir.[11]

Nitekim bu mal bir yolcuya aitse, zann-ı galibe göre o yolcu, malı kaybettiği yerden bir yıldan önce ayrılmaz.. Bulunan kıymetli mal, birinci haftada günde iki defa, ikinci haftada günde bir defa, üçüncü haftadan yedinci haftaya kadar haftada bir defa, sonra her ayda bir defa ilan edil­melidir. İlk günlerde ilanın fazla olmasının sebebi, kaybeden kişinin ilk günlerde daha fazla arayacağıdır. İlanın bu şekilde yapılması, ictihadîdir. Âlimler bunu müstehab kabul etmişlerdir. Bulunan malın ilan edilme şekli en az malını arayan kişinin duyabileceği kadar olmalıdır. Bu da örf ve âdetlere göre değişir.

Bulunan malın kıymeti düşük olursa, zann-ı galibe göre sahibinin onu aramaktan vazgeçeceği zamana kadar ilan etmek gerekir. Yukarıda zikredilen hadîslerin karineleri buna delâlet etmektedir.

Hz. Peygamber´e, içinde 100 dinar bulunan bir kese, yitik koyun ve devenin hükmü sorulmuştur. Bütün bunlar kıymetli mallar olduğundan sahipleri bir seneden az bir zamanda onları aramaktan vazgeçmez. Allah hakikati daha iyi bilir.

Dördüncüsü: Bulunan mal, çarşı, pazar ve cami kapısı gibi umumi yerlerde ilan edilmelidir. Çünkü malını kaybeden kişi genellikle kalabalık yerlerde onu sorar. Bulunan malı cami´nin içinde ilan etmek mekruhtur. Çünkü bulunan mal ilan edilirken sesin yükseltilmesi gerekir ki bu da namaz kılanların, zikredenlerin huzurunu kaçırır, onlara vesvese verir. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Her kim, mescid içinde kayıp arayan bir kimseyi işitirse ´Allah onu sana geri vermesin´ desin. Çünkü mescidler bu gibi işler için bina

edilmemiştir.[12]

Mescİd-i Haram bundan istisna edilmiştir. Çünkü Mescid-i Haram dı­şındaki mescidlerde, bulduğu malı ilan eden kişi, onu mülk edinmek is­temekle itham edilebilir. Fakat bulduğu malı Mescid-i Haram´da ilan eden bir kişi için böyle bir itham sözkonusu değildir. Zira bulunan malın Mescid-i Haram´da ilan edilmesi, mal sahibinin maslahatı ve malın ko­runması İçindir. Çünkü Harem sınırları dahilinde bulunan mal -daha ön­ce de söylediğimiz gibi- mülk edinilemez. Bulan kişi ilan eder, sahibi çı­karsa malı ona teslim eder. Eğer sahibi çıkmazsa hâkim´e veya naibine teslim eder.

Günümüzde ise bulunan mallar hoparlör ile ilan edilmektedir ki bu caizdir. Ayrıca ezan da hoparlör vasıtasıyla okunmaktadır. Bulunan malı hoparlör ile ilan etmek, mescidde ilan etmek anlamına gelmez. Çünkü burada ses mescidde değildir, sesi yükselten makinalardan istifade edil­mektedir. Böylece ses, insanların sesinin ulaşamayacağı yerlere kadar ulaşır. Ayrıca ihtiyaç, hoparlör kullanmayı gerektirmektir, özellikle de bü­yük şehirlerde.

Bu bakımdan bulunan malları hoparlör ile ilan etmek lüzumsuz ve sakıncalı sayılmamalıdır. Her ne kadar hoparlör kullanmamak daha evla ise de hoparlör kullanıldığında buna itiraz edilmemelidir. Yâ rabbî! Bizi muaheze etme! Eğer kaybolan veya bulunan çocuk olursa, hoparlör ile ilan etmeyi vacib kabul ederiz. Çünkü burada nefislerin ihya edilmesi, çocuğun ailesinin üzüntü ve korkusunu gidermek, çocuğun gözyaşlarını dindirmek sözkonusudur. Bazen çocuk, annesi, babası veya ailesinden biri gelinceye kadar ağlamaya devam eder. Eğer hoparlörle ilan edilmez­se durum nasıl olur? Allah hakikâti daha iyi bilir.

Bulunan Malın İlan Edilme Masrafının Kime Ait Olduğu Hususu

Bir mal bulan kişi isterse onu kendisi ilan eder, isterse de onu ilan etmek için birisini tutar. Bulunan malın ilan edilmesinin bir masrafı olursa, bu, mal sahibine aittir. Çünkü bu masraf, onun malının maslahatı

için yapılmıştır. Malın ilan edilme masrafı -mal sahibi ortaya çıktığında ondan alınmak üzere- kadı veya malı bulan kişi tarafından veya birisin­den borç alınarak karşılanır veya kadı onun bir parçasını satarak ilan edilme masrafını karşılar. Malı bulan kişi kadı´nın izni olmadan, kendi malından ilan masrafını ve diğer masraflarını karşılarsa, teberru olur; mal sahibi ortaya çıktığında masrafları ondan alamaz.

Bulunan Malın Çeşitleri ve Onlarda Yapılacak Tasarruflar

Bulunan mal bazen hayvan, bazen de başka bir mal olabilir. Bulu­nan mal bazen uzun müddet kalır, bazen de kısa sürede bozulur, işe yaramaz hale gelir. Bunların herbirinin ayrı hükümleri vardır:

1. Bulunan mal, hayvan ise, bulan kişi isterse onu hayatının sonuna kadar yanında bırakır, hâkim´in izniyle onun masraflarını karşılar, sahibi çıktığında yaptığı masrafları ondan alır.

Hâkim yoksa, hayvana yaptığı masraflara şahit tutmalıdır. Aksi tak­dirde yaptığı masrafları teberru olarak yapmış sayılır; mal sahibinden masraflarını alamaz.

Hayvanı bulan kişi isterse onu hâkim´in izniyle satar, parasını muha­faza eder. Eğer satılması zor olan bir hayvan ise onu mülk edinir, mülk ettiği günkü değerini -sahibi ortaya çıktığında- sahibine verir.

2. Bulunan mal, hayvan değilse ve çabuk bozulan mallardansa, bulan kişi onu mülk edinip mal sahibine borçlu olmakla, hâkim´in izniyle malı satıp parasını muhafaza etmek arasında muhayyerdir.

3- Bulunan mal, hurma gibi kurutularak bekletilebilen, süt gibi peynir yapılarak muhafaza edilebilen mallardansa, sahibi için en yararlı olan yol tercih edilmelidir.

Bulan kişi hâkimin izniyle malın tamamını satıp parasını muhafaza edebilir veya teberru olarak kurutarak veya başka bir işlem yaparak bek­letebilir veya hâkimin izniyle malın bir kısmını satar, malın korunması için gereken muameleleri yapabilir. Bu yollardan hangisi, mal sahibi için yararlı ise o yapılmalıdır.

4. Bulunan mal, hiçbir şey yapılmadığı halde bozulmadan durabile­cek mallardansa, bulan kişi onu ilan edilme müddetinin sonuna kadar bekletmelidir.

Şu hususu belirtmekte yarar vardır: Bulunan mal, satılsa bile, ilan etme müddeti içinde ilan edilmelidir. Fakat mahn parası değil, bizzat ken­disi ilan edilmelidir.

Bulunan Malın Mülk Edinilmesi

Bulunan mal veya satılmışsa parası -ilan etme müddeti bittikten son­ra- mülk edinilebilir. Eğer sahibi ortaya çıkarsa, mülk edinildiği günkü kıymeti ona ödenir. Zira Hz. Peygamber, bir mal bulan kişiye ´Onu bir sene ilan et, sahibi çıkmazsa, onu mülk edin. Daha sonra sahibi çıkarsa, malının bedelini ona öde´ buyurmuştur.

Bulan kişi, bulduğu malı mülk edinmek istediğinde ´Ben onu mülk edindim´ gibi sarih bir lafızla veya ´Ben onu aldım1 gibi kinayî bir lafızla mülk edinebilir. Ancak kinayî lafızda niyet de gerekir. Ancak malın ilan edilme müddeti bitmeden önce mülk edinilmez.

Bir Mal Bulan Kişinin Mal Hususundaki Durumu ve Bulu­nan Malın Muhafaza Edilmesi

Bir mal bulan kişi onu, benzeri malların muhafaza edildiği bir yerde muhafaza etmelidir. Eğer malı muhafaza etmede bir kusuru olmazsa veya mala saldırganlık etmezse, mal telef olduğunda sorumlu olmaz. Çünkü bulan kişi, bulduğu malı Allah rızası için teberru olarak muhafaza etmektedir. Zira Hz. Peygamber, yitik bir mal bulan kişiye şöyle buyur­muştur:

O senin yanında emanet olsun.

Bu bakımdan bir mal bulan kişi, ilan etme müddeti esnasında telef olan maidan sorumlu olmaz. Ancak malı veya parasını temellük ettikten sonra, zamin olur. Daha önce de söylediğimiz gibi malı bulan kişi onu mülk edindiği günkü kıymetiyle zamin olur; mal sahibi ortaya çıktığında malın bedelini ona öder.

Bulunan Malın, Sahibi Olduğunu İddia Edene Verilmesi

Bir kişi gelip de bulunan malın sahibi olduğunu iddia ederse, malı bulan kişi malın vasıflarını ve özelliklerini tarif etmesini ondan talep eder, o da malın vasıflarını ve özelliklerini doğru bir şekilde tarif ederse, malı ona verebilir. Malı ona vermekle Hz. Peygamber´in şu hadîsine göre amel etmiş olur:

Eğer bir kişi gelir de bulunan paranın miktarını, kesesini ve kesesinin ipini söylerse, malı ona ver.[13]

Bir mal bulan kişi, o malı sahibi olduğunu iddia eden birine verirse, -iddia edenin daha sonra yalancı olduğu ortaya çıksa bile- sorumluluk­tan kurtulur, zamin olmaz. En sahih görüşe göre malı bulan kişi, o malın sahibi olduğunu iddia edene, malın vasıflarını doğru bir şekilde saydığı, kendisi de onun doğru söylediğine kanaat getirdiği halde malı ona ver­mek mecburiyetinde değildir. İsterse meseleyi kadı´ya götürür, iddia eden kişinin delillerine bakılır ve onu göre davranılır. Kadı delilleri yeterli bu­lup ´malı ona teslim et´ derse, teslim eder. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Eğer insanlara (beyyinesiz, şahitsiz) yalnız iddiaları ile haklan verilir olsaydı, bir takım insanlar diğerlerinin kanlarına ve mallarına (sahip çıkmak için) muhakkak davaya kalkışırlardı. Lâkin iddia edenin delil getirmesi lazımdır, yemin de müdeâ aleyhe (aleyhine dava açılana) düşer.[14]

Bu nedenle bir kişinin ´Bu benimdir1 demesiyle o şey kendisine ve­rilmez. Kendisinin olduğunu İddia ettiği mal hususunda delil veya şahit getirmesi gerekir. Ancak ondan sonra o mal kendisine verilebilir.

? Bir Uyarı

Kadı´nın izni veya ihbarı veya benzer bir durum zikredilirse ve bu da mümkün olursa, kadı´nın malı zulmen alması veya zayi olması sözkonusu değilse, bulunan mal kadı´ya teslim edilir. Aksi takdirde teslim edilmez. Allah hakikati daha iyi bilir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/2295, Müslim/1722

[2] Müslim/2699

[3] Müslim/2699

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV/3Ö0, (Cerir b. Abdullah´tan)

[5] Buharî/2296, Müslim/1722

[6] Buharî/2294, Müslim/1723

[7] Buharî/2301, Müslim/1355

[8] Ebu Dâvud/1709

[9] Buharî/2299, Müslim/1071

[10] Daha önce geçmişti.

[11]Hz. Peygamber önce üç sene ilan etmeyi emretmiştir. İmam Nevevî, Müslim Şerhinde Şöyle demiştir: ´Bu hadîs takva ve faziletin ziyadesine hamledilir. Çünkü âlimler bir sene ilan etmenin yeterli olduğunda icma etmişlerdir. Hiç kimse üç sene ilan edilmesi gerektiğini söylememiştir´.

[12] Müslim/568

[13] Daha önce geçmişti.

[14] Buharî/4277, Müslim/1711