Şufa

Şufa´nın Tarifi

Şu´fa lugatta, iki şeyi birbirine yapıştırmak, eşlemek, ilave etmek anlamına geİir. Şufa´nın ıstılahı anlamı ise üçüncü bir kişiye satılan bir şeyi ortaklık sebebiyle öncelikle satın alma-hakkıdır. Ortaklardan biri hissesini ortağından başka birine sattığı zaman, şufa hakkı olan diğer ortak satılan malı o kişinin ödediği parayı vererek alabilir. Meselâ iki kişi bir eve ortak olsalar, ortaklardan biri hissesini başkasına satsa, diğer ortak bunu işittiğinde malı alan kişiden -onun rızası olmasa dahi-ödediği parayı vererek geri alabilir. Bu, temellükte (mülk edinmekte) şer´an asıl olanın hilafinadır. Zira bir mal, şer´an ancak sahibinin rızasıyla mülk edinilebilir. Bu hakka şufa denilmesinin sebebi, ortakların mallarını birbirine bitiştirmeleridir.

Şufa´nın Meşruiyeti .

Şufa´nın caiz ve meşru olduğuna delâlet eden birçok hadîs vardır.

Cabir b. Abdullah´dan şöyle rivayet edilmiştir: Rasûiullah (sa.) taksim olunmayan herbir ortaklıkta, akarda ve bahçede şufa ile hükmederek ´Ortağına ilan etmedikçe diğer ortağın hissesini satması helâl olmaz. Diğer ortak ister malı alır, isterse bırakır. Ortağın biri diğerine ilan etme-1 den kendi hakkını satarsa, diğer ortak o mala sahip olmaya başkalarından daha hak sahibidir´ buyurdu.[1]

Tüm âlimler bu hususta ittifak ederek hadîsle amel etmişlerdir. Şufa konusundaki diğer hadîsler ileride zikredilecektir.

İslâm şeriatının hedefi, insanların maslahatlarını gözetip zararlarını ortadan kaldırmaktır. Bir ev veya araziye ortak olan iki kişi bazen çok iyi anlaşırlar. O iki ortaktan biri hissesini satmak zorunda kaldığında, diğer ortak bundan zarar görebilir. Şeriat hem hissesini satmak isteyen kişiye mani olmaz, hem de diğer ortağın bundan zarar görmesine mani olacak çerçeveyi belirler. Çünkü malı satın alan yeni ortak kötü ahlâklı olabilir veya malın taksim edilmesini isteyebilir veya yeni su yollan açmak, yeni masraflar çıkarmak isteyebilir. Böylece diğer ortak bundan zarar görür. Bunlar ortaklar arasında ihtilafa, ayrılığa, komşular arasında mücadeleye yol açar; maslahatlar yok olur, insanlar zarar görür. Bu yüzden Hz. Peygamber payını satmak isteyen ortağın onu önce diğer ortağına teklif etmesini, çünkü onun o malı almakta herkesten daha fazla hak sahibi ol­duğunu, eğer ortak almak istemezse başkalarına satmasını emretmiştir.

Kimin, herhangibir akar veya hurmalıkta bir ortağı varsa ortağına bil­dirmedikçe o malı satma hakkı yoktur. Razı olursa alır, kerih görürse Lerkeder.[2]

Amr b. Şerîd şöyle rivayet ediyor: "Sa´d b. Ebî Vakkas´ın yanına gitmiştim. Misver b. Mahreme de oraya geldi ve elini omuzuma koydu. O sırada Rasûlullah´ın azatlısı Ebu Râfi geldi ve şöyie dedi:

. - Ey Sa´d! Hanen içinde bulunan iki odamı (satmak istiyorum), ben­den bunu satın al!

- Vallahi ben o odaları satın almıyorum. Misver b. Mahreme de hemen şöyle dedi;

- Vallahi sen bu iki odayı alacaksın. Bunun üzerine Sa´d, Ebu Râfi´ye dedi ki:

- Vallahi ben sana 4000 dirhemden fazla veremem,, bunu da taksit taksit ödeyebilirim,

- Bu iki odaya karşılık bana (başkası tarafından) 500 dinar verildi. Eğer ben Peygamber´i ´Komşu komşuya en haklı bir şefî´dir´ buyururken işitmemiş olsaydım, 500 dinar teklif edilen o iki odamı sana 4000 dirheme vermezdim.

Bunun üzerine o iki odayı Sa´d´a verdi".[3]

Hz. Peygamber´in, insanlar arasındaki sevgi ve uyum yolunu açıkça gösterdiğini görüyoruz. Bu da muamelelerdeki en yüksek ahlâktır. Ashab-ı kiram´ın da zararlarına olsa bile Hz. Peygamber´in yolundan ayrılmadıklarım görüyoruz. Ashab-ı kiram ancak ´Dinledik ve itaat ettik´ derlerdi. Eğer kişi Hz. Peygamber´in yoluna uymaz da hissesini başka birisine satarsa, şeriat o kişinin parasını ödeyerek malı ondan alma hakkını diğer ortağa tanımıştır. Böylece insanların ihtiyaç ve maslahatları gözetilir, zarar görmeleri önlenir. Müslümanlar arasında kin ve buğza sebep olacak anlaşmazlıklar ortadan kaldırılmış olur. Bunun neticesi olarak da müslümanlar tek vücud gibi olurlar, birbirleriyle uyum içinde yaşayarak sağlam kale gibi olurlar.

.

Şufa´nın Rükûnları

Şufa´nın rükûnlarım şöyle sıralayabiliriz:

1. Şefi (Şufa Hakkına Sahip Olan Kişi)

Şufa hakkının, zararı ortadan kaldırmak için meşru kılındığını söy­lemiştik. Şufa hakkı, taksim edilmemiş olan ortak malda sözkonusudur. Meselâ bir eve, bir araziye ortak olan kişilerin şufa hakkı vardır. Nitekim Hz. Peygamber´in ´Taksim edilmeyen her malda şufa hakkı vardır´ sözün­den bu açıkça anlaşılmakladır. Ortak olan ev veya arazi taksim edildiği zaman ortaklardan biri kendi payını başkasına satarsa, o ev veya arazinin yolunda, su arkında ortaklıkları devam etse bile diğer ortağın şufa hakkı kalmaz. Çünkü hadîste ´Sınırlar belli olduktan, yollar açıldıktan sonra şufa hakkı yoktur´ buyurulmuştur. Bunlar hisselerini müstâkil olarak almışlardır. Yola, suya ve benzeri şeylere ortak olanlara ise şerik-i muhaîil (karışık ortak) denilmektedir. Karışık ortaklıkta şufa hakkı olmadığına göre, komşulukta şufa hakkı haydi haydi olmaz. Bölünme kabul etmeyen ortak mallarda şufa hakkı vardır. Zira şufa´nın amacı, ortakların zarar görme ihtimalini ortadan kaldırmaktır. Bazen şufa, şufa´dan başka şeylerde de mevcut olur. Çünkü şufa, şeriatta asıl olanın hilafına olarak meşru kılınmıştır ve şeriatta asıl olan, mülk sahibinin mülkünün onun elinden cebren alınmamasıdır. Oysa şufa hakkına sahip olan kişi, müşterinin aldığı malı onun parasını vererek cebren almaktadır. Asıl olandan maksat, hükümlerin çoğunda şeriatın belirlediği yoldur. Alimler buna hükmün illeti/nedeni adım verirler. Bazen bunun için kıyas kelimesini kullanırlar. İslâm şeriatında ´Aslın hilafına olan her hususta ancak nass ile hareket edilebilir. Ona hiçbir şey ilave edilemez´ kaidesi bulunmaktadır. Bu kaide bazen şu ibarelerle ifade edilir: ´Kıyasın hilafına sabit olan bir şeyin üzerine başkası kıyas edilemez´. Burada taksim edilmemiş ortak malda şufa hakkı bulunduğuna dair sahih ve sarih nass varid olmuştur. Bu bakımdan malını taksim eden ortaklar veya komşu bu hükme ilhak edilemez ve bunun üzerine kıyas yapılamaz. Hz. Peygamber´in ´Kişinin duvarına mertek başı koymakta, komşu herkesten daha fazla hak sahibidir´ sözü, komşunun şufa hakkı olmasında sarih değildir. Bu sadece komşunun komşuya İhsan etmesini teşvik etmektir. Ayrıca car kelimesi umumidir; hem ortağı hem de başkalarını kapsar.

Burada onu ortak olarak yorumlamak en uygunudur. Çünkü Ebu Râfi (r.a) onu bu mânâda kullanmıştır. Zira ortağının evinde bulunan iki odasını, onun satın almasını istemiştir. Evin taksim edilmediği de açıktır. Allah hakikati daha iyi bilir.

Şufa Hakkına Sahip Olanların İhtilaf Etmesi

Şefî´nin (şufa hakkına sahip olan kişinin) ortak olduğu anlaşılmıştır. Bazen hissesini satan ortağın birden fazla ortağı olur ve onların hisseleri, bazen eşit olur. Meselâ üç ortaktan biri malın 1/4´ine, diğeri de 1/4´ine, üçüncü ortak ise malın yarısına (2/4) sahip olursa, onlardan biri hissesini satmak isterse, ortaklar da onun payını almak istiyorlarsa, herbiri hissesine nisbetle alır. Çünkü burada istihkak sebebi mülktür. Onlar mülkte mütesavi oldukları için istihkakda da mütesavi olurlar.

Şufa Hakkının Parçalanması

Şufa hakkı tecezzi (parçalanma) kabul etmez. Bu nedenle şufa hakkına sahip olan kişi ortağının hissesinin ya tamamını alır, ya da ta­mamını bırakır. Eğer ortaklar birden fazla iseler ve onlardan biri satılan hisseyi almak isLemiyorsa onun şufa hakkı düşer. Geriye kalan ortaklar ise en sahih görüşe göre o hissenin tamamını alıp almamakta muhayyer­dirler. Satılan hissenin bir kısmını almak isterlerse bu sahih olmaz. Şufa hakkını düşürmeyen ortağın satılan hisseden kendi hissesi nisbetinde almaya hakkı yoktur. Çünkü böyle olursa satılan mal parçalanır, müşteri ise bundan zarar görebilir. Çünkü maslahat hissenin tamamını almakta veya almamaktadır. Satılan hissenin parçalanması maslahata aykırıdır,

Şufa Hakkına Sahip Oîan Ortaklardan Bazılarının Kayb­olması

Şufa hakkına sahip olan ortaklardan birinin veya birkaçının kayıp ol­ması durumunda, hazır olan diğer ortaklar şufa haklarını kullanarak sa­tılan hisseyi alan kişinin parasını ödemek suretiyle geri alırlar. Alınan hisse ortaklar arasında hisselerine nisbetle taksim edilir. Bunu daha önce de söylemiştik. Zira kayıp olan ortak, şufa hakkını kullanmayıp düşüren ortak hükmündedir. Hazır olan diğer ortaklara itiraz edecek kimse bu­lunmadığından onlar satılan hisseyi parasını ödeyerek alıp aralarında his­selerine göre taksim ederler. Onların satılan hisseyi kendi hisseleri nisbe­tinde almaya haklan yoktur. Çünkü kayıp olan kişinin gelip kendi hisse­sine düşen oranı almaması ihtimal dahilindedir. Bu durumda satılan´ hisse parçalanır ve alan kişi bundan zarar görebilir. Hazır olan ortaklar satılan hissenin tamamını alırlarsa, kayıp olan ortak geldiğinde o hissedeki payını talep etme hakkına sahiptir.

En sahih görüşe göre hazır olan ortaklar kayıp olan ortak gelinceye kadar satılan hisseyi şufa yolu ile almayı tehir edebilirler. Çünkü o kişinin burada açık bir hedefi bulunmaktadır ve hisselerin tümünü almaya kadir değildir veya ortada olmayan ortak geldiğinde alacağı malı almak istemektedir.

2. Meşfu Aleyh (Üzerinde Şufa Yapılan Kişi)

Meşfu aleyh, ortaklardan birinin hissesini alan kişidir. İşte şufa hakkı, bu hisse üzerinde cereyan eder. Bu hissenin, o kişiye bedel karşı­lığı intikal etmesi şarttır. Bu karşılık bazen mal olur. Mülk ona satın almak veya mâli bir bedel gerektiren bir cinayetten ötürü sulh yoluyla intikal etmiş olabilir. Meselâ ödemesi gereken bir diyet karşılığı, onunla sulh ya­parak ortak olduğu tarladaki hissesini vermiş olabilir. Ortak olan kişi bu hisseyi şufa yoluyla alabilir. Bazen de kişi ortak olduğu tarladaki hisse­sini mehir karşılığında veya hul´a bedeli olarak verebilir. Meselâ kadın ortak olduğu maldaki hissesini kocasına, boşanma karşılığı olarak vere­bilir. İşte bu durumlarda diğer ortaklar şufa yolu ile o hisseyi alabilirler, çünkü bu, bedel karşılığı elde edilen bir maldır ve alışverişe benzer. Şufa. hakkına sahip olan kişi satılan hisseyi, alan kişinin ödediği parayı vererek alır. Eğer bedel misil ise mislini vererek alır, eğer bedel elbise veya mehr-i misil gibi kıymetlendirilen şeylerdense, alışveriş günündeki kıymeti ne ise o kıymeti ödeyerek alır. Bunun payın kıymetinden fazla veya az olması hükmü değiştirmez.

Ortaklardan biri ortak olduğu maldaki hissesini karşılıksız olarak başka birisine verirse, diğer ortaklar o hisseyi şufa yolu ile alamazlar. Meselâ ortaklardan biri hissesini hibe etmişse veya sadaka olarak ver-mişse veya vasiyet etmişse veya o hisse örf yoluyla başkasına intikal et­mişse, diğer ortaklar onu şufa yoluyla alamazlar.

3. Meşfu Fih (Üzerinde Şufa Yapılan Mal)

Üzerinde şufa yapılan mal (meşfu fih), ortaklardan birinin sattığı, diğer ortakların ise şufa yoluyla almak istedikleri maldır. Bu malın ev, arazi ve benzeri gibi gayr-ı menkul mallardan olması şarttır. Hayvanlarda, ticarî eşyalarda ve benzeri şeylerde şufa hakkı yoktur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Şu fa, ortaklardan birisinin öbürüne arzetmeden satmak hakkını haiz olmadığı bir arazide yahut arsada, yahut bir bahçedeki ortaklık hak­kıdır.[4]

Şu fa, kıyasın hilafına olarak arazilerde nass ile sabit olmuştur. Bu bakımdan onun mânâsında olmayan başka mallar ona kıyas edilemez. Zira şufa, daimi olan kötü ortağın/komşunun. zararına mâni olmak için meşru kılınmıştır. Nakledilebilen ve tahvil edilebilen mallarda ise sürekli komşuluk ve zarar sözkonusu değildir. Arazi ile beraber satılan bina ve ağaçlarda da -araziye tâbi oldukları için- şufa hakkı vardır. Akar ve ben­zeri mallarda şufa´nın sabit olması için onun taksim edilmeye elverişli ol­ması şartlır. Taksime elverişli olmasından maksat, taksim edildiğinde fay­dasının devam etmesidir. Taksim ediicliğinde işe yaramaz hale gelen mal, taksim edilmeye elverişli değil demektir. Taksime elverişli olmayan mal­larda şufa hakkı yoktur. Meselâ küçük bir hamam veya küçük bir değir­men taksim edilirse, hiçbir işe yaramaz hale gelir. Hz. Peygamber, taksim edilmemiş ortak mallarda şufa hakkının olduğuna ve fakat sınırlar çizilip yollar açıldıktan sonra şufa hakkının ortadan kalktığına hükmetmiştir.

Bu hadîs, taksimi mümkün olan ve taksim edilmemiş olan her malda şufa hakkı bulunduğuna delâlet eder. Şufa hakkı; taksim, sınır ve yolların vereceği zararları önlemek amacıyla meşru kılınmıştır. Bu ise ancak taksim edilebilen mallarda sözkonusudur.

Bazı kimseler şöyle demişlerdir: Taksim edilmeye elverişli olmasa dahi arazi ve benzeri mallar taksim edilmedikçe onlarda şufa hakkı mev­cuttur´. Çünkü Hz. Peygamber´in ´Taksim edilmemiş olan her malda şufa hakkı vardır´ sözü umumidir. Ayrıca şufa, ortakların zarar görmelerine mani olmak için meşru kılınmıştır. Taksim edilmemiş mallarda ise zarar daha fazladır. Çünkü onlarda zarar süreklidir.

Şufa Yoluyla Almanın Şartlan

Yukarıda şufa´nın rükûnlarını ve her rüknün şartlarını zikretmiştik. Burada şufa yoluyla almanın şartlarını beyan edeceğiz:

1. Üzerinde şufa yapılan hisse, hissesini satan ortağın mülkünden ´ kesin olarak çıkmalıdır.

Meselâ ortaklardan biri hissesini başkasına satarsa ve alışverişte ken­disi için muhayyerlik şartı koşarsa, muhayyerlik zamanında şufa hakkı sabit olmaz. Satana veya satın alana şufa hakkının şart koşulması da böyledir. Çünkü satılan mal, henüz satan kişinin mülkünden çıkmamıştır.

Müddet bittikten sonra taraflar alışverişi feshetme haklarını kullanmamış-larsa, alışveriş tamamlanmış olur ve şufa hakkı sabit olur. Eğer alışverişte muhayyerlik hakkı sadece müşteriye aitse, onun aldığı hisse alışveriş ak­dinden sonra şufa yoluyla alınabilir. Çünkü satan kişi kendisi için muhayyerlik şartı koşmazsa, mücerred akidle mal mülkünden çıkar. Böylece anlaşılmaktadır ki şufa ile almak, temlik akdinin fasid (bâtıl) olduğunun ortaya çıkmasıyla subutiyet kazanmaktadır ki bunu satanın mülkü de henüz satılan maldan zail olmamıştır.

2. Şufa hakkı iddia eden kişi, ortağının hissesini sattığı vakitte kendi payına sahip olmalıdır ve bu sahiplik, şufa kendisi için hükme bağ-lamncaya kadar devam etmelidir.

Bu, en sahih görüştür. Eğer şufa hakkı iddia eden kişi, şufa kendisi için hükme bağlanmadan önce kendi hissesini satarsa veya hibe ederse, şufa hakkı ortadan kalkar. Bunu bilerek veya bilmeyerek yapması, satılan hisseyi şufa yoluyla almayı talep etmesi veya etmemesi hükmü değiştir­mez. Çünkü satılan hisseyi şufa yoluyla alma sebebi olan mal kendisinin mülkünden çıkmıştır. Zira şufa hakkının sebebi mala ortak olmaktır. Yeni ortaklardan biri diğerinin hissesini şufa yoluyla alamaz. Çünkü o, birinci temlik akdi yapıldığı sırada şufa hakkına sebep olan paya sahip değildi. Ancak şufa hükmü verilmeden önce ölen şufa hakkına sahip olan kişinin varisleri bu hükümden istisna edilmiştir. Çünkü şufa hakkı miras yoluyla elde edilen haklardandır.

3. Şufa hakkına sahip olan kişiden, şufa hakkını kullanmayacağına . dair bir söz çıkmamalıdır.

Şufa hakkına sahip olan kişi, şufa hakkını kullanmayacağını söylerse veya alan kişinin o hisseyi almasına rıza gösterdiğine delâlet eden bir söz söylerse veya kendisinden razı olduğuna dair bir fiil sadır olursa veya susarsa şufa hakkını kaybeder. Meselâ şufa hakkına sahip olan ortak, kendisinin de hazır bulunduğu bir mecliste, diğer ortağın kendi hissesini sattığına şahit olsa, satış akdine itiraz etmeden kalkıp gitse veya ortağının kendi hissesini sattığını duysa, herhangibir mazereti olmadığı halde uzun bir müddet şufa hakkını kullanmadan beklese, şufa hakkını kaybeder. Ancak birtakım durumlar -zamanında şufa hakkı talep etme­mesine rağmen- vardır ki kişiye şufa yoluyla malı alma hakkı verir. Bun­ları şöyle beyan edebiliriz:

a. Satılan malın bedelinin ortağa doğru haber verilmemesi.

Meselâ ortaklardan biri hissesini 90.000 dirheme satar da diğer orta­ğa 100.000 dirheme satıldığı söylenirse, o ortak da fiyatı yüksek bulup şu-´ fa hakkını kullanmazsa, sonra bedelin 90.000 dirhem olduğunu öğrenirse, satılan hisseyi şufa yoluyla geri aiabilir. Daha önce şufa hakkını kul­lanmaması razı olduğundan değil, fiyatı yüksek bulduğundan kaynak­lanıyordu. Öyleyse şufa hakkını daha önce kullanmaması, o hissenin başkasına satılmasına razı olduğuna delil olmaz.

b. Müşterinin doğru olarak haber verilmemesi.

Meselâ ortaklardan biri hissesini satsa, diğer ortağa hisseyi alan kişi­nin Ahmed olduğu söylense, o da şufa hakkını kullanmasa, sonra o his­seyi alan kişinin Ahmed değil de Mehmed olduğu ortaya çıksa, diğer or­tak o hisseyi şufa yoluyla geri alabilir. Çünkü insan bazı insanlarla ortak olmayı ister, bazılarıyla istemez. Bu yüzden daha önce şufa hakkını kul­lanmamış olabilir:

c. Satılan hisse taksitle satıldığı halde diğer ortağa peşin satıldığının söylenmesi.

Hisse taksitle satıldığı halde diğer ortağa peşin satıldığı söylenirse, o ( da peşin olduğunu düşünerek şufa hakkını kullanmazsa, sonra malın taksitle satıldığını öğrenirse, şufa hakkını kullanabilir. Zira taksitle satıldığı söylenseydi, diğer ortak o hisseyi alabilirdi.

d. Satılan malın miktarının doğru olarak söylenmemesi.

Meselâ ortaklardan biri hissesinin tümünü satsa, diğer ortağa yarı­sının satıldığı söylense, o da bu yüzden şufa hakkını kullanmazsa, sonra hissenin tümünün satıldığını öğrense, şufa. hakkı devam eder. Çünkü insan bazen malın tümünü değil, bir kısmını almak isteyebilir.

4. Şufa Hakkı Çabuk Kullanılmalıdır

Şufa hakkı, kıyasın hilafına olarak sabit olmuş fevri ve zayıf bir haktır. Hadîste ´Şufa, hayvanın yularını çözmek gibidir´1 diye varid ol­muştur. Bunun anlamı şudur: ´Şufa hakkı, acele olarak kullanılmazsa fevtolur´. Tıpkı yuları çözülen hayvanın uzaklaşması gibi. Bu bakımdan şufa hakkına sahip olan kişi, bu hakkını kullanmak istiyorsa, bunu örf ve imkân nisbetinde hemen, yapmalıdır. Eğer kişiye, ortaklardan birinin hissesini sattığı haberi gece gelirse, şufa hakkını kullanmayı sabaha erteleyebilir. Hasta veya memleketinden uzakta ise bu hususta vekil talep etmeli veya şufa hakkını kullandığına dair şahit tutmalıdır. Mazeretsiz olarak bu hususta gevşek davranırsa -zahir olan, görüşe göre- şufa hakkını kaybeder. Şufa hakkını kullandığının sabit olması için hâkimin hükmü, müşterinin hazır olması ve rıza göstermesi şart değildir. Ancak şufa hakkı, o hisseyi satılan bedelle almak istediğine delâlet eden lafızlarla ifade edilmelidir. Meselâ ´Ben onu mülk edindim´ veya ´Ben onu şufa yoluyla aldım´ gibi lafızlar kullanmalıdır. Tabii hisseyi alan kişinin parasının verilmesi de şarttır. Eğer hisseyi alan kişi, Ödediği paranın o malı şufa yoluyla alan kişinin zimmetinde olmasına razı olursa, şufa yine sahih olur. Bu hüküm hasıl olmadığında -ve kadı da mala şufa ile hükmettiğinde, kişi onu -en sahih görüşe göre- mülk edinmiş olur.

Şufa´nın Hükümleri

1. Şufa Hakkının Sakıt Olması

Şufa hakkının zayıf bir hak olduğunu, küçük bir sebeple sakıt olaca­ğını belirtmiştik. Bu sebeplerin şufa talebinden vazgeçmek, şufa hakkını çabuk kullanmamak, şufa hükmü-verilmeden önce hissesini mülkünden çıkarmak gibi sebepler olduğu yukarıdaki bahislerden anlaşılmıştır. Şufa hakkını iptal eden sebeplerden biri de şufa hakkı konusunda bir- karşılık üzerinde sulh yapmaktır. Meselâ şufa hakkına sahip oian kişi, şufa hakkından vazgeçmek üzere müşteri ile bir mal karşılığında sulh yaparsa, bu sulh bâtıldır. Kişi bu sulh ile hiçbir mala sahip olamaz ve şufa hakkını kaybeder.

2. Şufa Hakkı Bulunan Malda, Alan Kişinin Tasarrufta Bu­lunması

Bir arazi veya evin bir parçasını satın alan kişi, ortaklardan birinin şufa hakkını kullanıp kullanmayacağını öğrenmeden onda tasarruf etme­melidir. Çünkü şufa hakkına sahip olan kişinin hakkı, kendisinin hakkın­dan daha öncedir. Kendisinin hakkı, şufa hakkına sahip olan kişinin şufa hakkından vazgeçmesine bağlıdır. Ortak bir malın bir parçasını alan kişi, şufa hakkına sahip olan kişi şufa talebinde bulunmadan önce o malda tasarruf etse, tasarrufunun da haklı bir gerekçesi olsa bile şufa hakkını ortadan kaldırmaz. Şufa hakkı, içinde şufa olmayan her tasarrufu iptal eder. Meselâ alman mal hibe, vakıf ve icare yoluyla başkasına verilmişse, şufa hakkına sahip olan kişi onu alabilir. Bu tasarruflar şufa hakkını iptal etmez. Çünkü şufa sahibinin hakkı, bu tasarruflardan daha önce gelir. Eğer alınan mal, alışveriş gibi içerisinde şufa hakkı bulunan bir muamele ile- başkasına geçmişse, şufa hakkına sahip olan kişi muhayyerdir; isterse o malı şufa yoluyla alır, isterse onu ilk durumuna döndürerek kendisi için sabit olan önceki hakkını, kullanır. Bu muhayyerliğin faydası şudur: Şufa hakkına sahip olan kişi için malın bedellerinden birini ödemek daha kolay olabilir.

? Ortak Bir Malın Bir Parçasını Alan Kişinin Aldığı Parça­da Artış veya Eksikliğe Sebep Olan Bir Tasarrufta Bulun­ması

Meselâ ortak bir arazinin bir parçasını alan kişi araziyi ekerse veya araziye ağaç dikerse veya araziye bina yaparsa, şufa hakkına sahip olan kişinin bunların yıkılarak arazinin eski haline getirilmesini İstemeye hakkı vardır. Çünkü satın alan kişinin bu tasarrufları, haksız tasarruftur, yani hakkı olmayan bir arazide tasarruf yapmaktır. Şufa hakkına sahip olan kişi, dikilen ağaçlan veya binayı bedelini vererek alabilir. Meselâ bir yerde bina ve ağaçlar varsa, şufa hakkına sahip olan kişi binayı yıkmış ve ağaçlan kesmiş ise, o günkü değerleri üzerinden bedellerini ödeyerek o payı kendisine mahsus karşılıkla alabilir. Çünkü gerek bina, gerekse ağaçlar hükmen araziye tâbi iseler de payın bir kısmının karşılığıdırlar. Eğer arazinin bir kısmı sel veya erozyon nedeniyle telef olursa, telef olan miktarın bedeli düşer. Çünkü bu miktar, aslın bir parçasıdır ve kişi oniarı telef etmeyi kastetmemiştir. Eğer arazide bulunan bina veya ağaç kendiliğinden telef olursa, şufa hakkına sahip olan kişi bedelin tümünü alır. Zira karşılıklı ve bağlanan birşey sakıt olmaz. Çünkü bina veya ağaç araziye tâbidir. Akidde onların bahsi geçmese bile onlar arazi ile birlikte akde dahil olurlar.

3. Satılan Malın Bedelinin Eksiltilmesi veya Artırılması

Satıcı bedelin bir kısmını müşteri için eksiltirse veya bedeli artırdığı halde şufa hakkına sahip olan kişi onu şufa yoluyla almak isterse, bu eksiltmeden faydanabilir mi? O fazlalık ona yüklenir mi?

Buna şöyle cevap verilebilir: Eksiltme veya-artırma alışveriş akdinden sonra olursa, alışverişten cayma şartı.´Öa yoksa, taraftarlar akid meclisin­den ayrılmışsa, bu eksiltme veya artırma´şufa hakkına sahip olan kişi için sözkonusu olmaz. Çünkü bedelin eksiltilmesi alıcının hilesi olarak, bede­lin artırılması ise satıcının hilesi olarak kabul edilir. Bunların malın esas fiyatı ile ilgisi yoktur. Zira akid bunlardan önce tamamlanmıştır. Eğer ek­siltme veya artırma, alışveriş akdi kesinleşmeden önce veya alışverişen vazgeçme müddeti içerisinde olursa bu eksiltme veya artırma, şufa hak­kını kullanan kişi için de geçerli olur. Bu durumda satıcının müşteriden düşürdüğü miktar, malın fiyatından indirim yapmak anlamına gelir. Çünkü akdin kesinleşmesinden önce vaki olmuştur.

4. Satılan Malı Taksitle Almak

Ortaklardan biri hissesini taksitle satarsa, şufa hakkına sahip olan di­ğer ortak muhayyerdir; ister parasını peşin vererek malı alır, isterse ahcının taksitleri bitene kadar bekler ve ondan sonra alır. Taksitlerin bitimine kadar beklemek onun şufa hakkını İptal etmez, çünkü mazurdur. Eğer ona ´Parayı peşin ver malı al´ denirse, ona" zarar verilmiş olur. Çünkü müddet genellikle bedelin bir kısmının karşılığıdır. Bu bakımdan taksitle satılan mal, peşin satılan mahri fiyatından daha fazla olur. Nitekim satın alacak kişi, hisseyi taksitle almayı istese, bu sefer müşteriye zarar veriimiş olur. Zimmetler birbirlerinden farklıdırlar ve insanlar borcun kazasını muhtelif şekillerde öderler. Satıcıya parayı verip, şufa hakkına sahip olan­dan alacak olan müşteri de kendi isteğiyle onu bir süreye kadar satmaya razı olmaz. Bu konuda zorlanacak olsa, kendisine zarar verilmiş olur. Ancak -zikrettiğimiz üzere- muhayyer bırakılırsa, her iki taraftan da zarar defedilmiş olur.

5. Malı Alan Kişi ile Şufa Hakkına Sahip Olan Kişinin İhti­laf Etmesi

Bazen malı alan kişi ile şufa hakkına sahip oian kişi paranın mik­tarında ihtilaf ederler. Meselâ şufa hakkına sahip olan kişi ´Sen malı 1000 dirheme almışsın´ diyor, müşteri ise ´Ben malı 1500 dirheme aldım´ diyor. Fakat bu hususta bir delil yoktur. Bu durumda yeminle beraber müşteri­nin sözüne itibar edilir. Çünkü kaç paraya aldığını o herkesten daha iyi bilir. Eğer müşteri yemin etmeye yanaşmazsa, şufa hakkına sahip olan kişi müşterinin 1000 dirheme aldığına yemin eder ve parayı vererek malı geri alır. Eğer müşteri ile şufa hakkına sahip olan kişi satışın aslında ihtilaf ederlerse, meselâ müşteri satın aldığını inkâr ederse, şufa hakkına sahip olan kişi de aldığını iddia ederse, bu durumda yeminle beraber müşterinin sözüne itibar edilir; zira asıl olan alışverişin yokluğudur. Ancak satan kişi sattığını itiraf ederse mesele değişir. Aynı şekilde bu sefer müşteri, şufa hakkı olanın ortak olduğunu inkâr ederse, ortaklığı hususunda birşey bilmediğine dair yemin etmek zorundadır; zira aslolan, bunun olmamasıdır. Kim asl´a yapışırsa, söz onun sözüdür!

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/2138, Müslim/1608

[2] Müslim/1608, (Câbir b. Abdullah´tan)

[3] Buharî/2139

[4] Müslim/1608, (Cabir b. Abdullah´tan)