Özel Alışverişler

Yukarıda sözünü ettiğimiz alışverişler umumi alışverişlerdir, bunların özel bir adı yoktur. İnsanların çoğu bu şekilde alışveriş yaparlar. Bunların dışında özel birtakım isimleri olan bazı alışveriş şekilleri daha vardır. Bu alışverişlerin bir kısmı caiz, bir kısmı yasaktır. Yasak olan alışverişin bir kısmı vardır ki yasak ve günah olmakla beraber sahihtir. Şimdi bu özel alışverişleri beyan edelim:

1. Caiz Olan Alışverişler

Bu alışverişler, umumi alışveriş şeklinden biraz değişiktir. Fakat bu değişiklik bu tür alışverişin caiz olmadığı vehmine yol açtığı için fakihler bunların caiz olmadığı vehmini bertaraf etmek için onları izah etmiş ve özel isimler vermiştir:

A. Tevliye

Tcvliye, kişinin satın aldığı bir malı kaça aldığını belirtmeden yeni bir müşteriye satması veya müşteriye ´Seni bu akde velî kıldım´ demesidir.

B. İşrak (Ortak Etme)

İşrak da tevliye gibidir. Fakat burada malın tümünü satmak yerine, malın bir kısmına başkasını ortak etmek sözkonusudur. Meselâ ´Sen bu malın yarısını vereceksin´ demek, işraktır. Ancak kişiyi ne´ kadarına ortak ettiğini açıklamak gerekir. Eğer ´Seni bu malın bir kısmına ortak ettim´ denir de ortak edilen kısmın ne kadar olduğu belirtilmezse akid bâtıl olur. Ancak mutlak olarak ´Seni bu mala ortak kıldım´ denirse, akid sahih olur, kişi de malın yansına ortak olur.

C. el-Murabaha

Murabaha, satın alınan bir malı belli bir kâr ile başkasına satmaktır. Meselâ satıcının ´Şu aldığım evi % 10 kâr ile sana sattım´ demesi, mu -rabahadır. Fakat 100 liraya aldığı malı, 150 liraya aldığını söyleyerek, % 10 kârla satarsa, haram işlemiş olur. Kârın, verilen paranın cinsinden olması şart değildir; yani kişinin ´Şu evi aldığım fiyata sana devre­diyorum, ancak kâr olarak bana 5 kg. yağ vereceksin´ demesi caizdir.

D. el-Muhatate (el-Vedia)

el-Muhatate kişinin aldığı malı, zararla satmasıdır. Ancak zarar ettiği miktarı -meselâ % 10 zararla sattım gibi- belirtmesi gerekir. Bu durumda muhatate, murabaha´nın tam tersi olmaktadır.

İşte bu dört alışveriş türü caizdir. Bunların caiz olduğunun delilleri ise şunlardır: Bu akidler, bey1 akdinin rükün ve şartlarını haizdirler ve Allah Teâlâ´nın şu hükmünün, kapsamına girmektedirler:

Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır.

(Bakara/275)

Ayrıca şu hadîs de bu alışverişlerin bir kısmının meşru olduğuna de­lâlet etmektedir. Rivayet edildiğine göre Hz. Ebubekir, Hz. Peygamber´e ´Anam-babam sana feda olsun! Şu iki devemden birini al´ dediğinde,. Hz. Peygamber ´Ancak parasıyla alırım´ demiştir.[1]

Hadîsin zahirinden bunun tevliye akdi olduğu anlaşılmaktadır; yani Hz. Ebubekir deveyi aldığı fiyata Hz. Peygamber´e vermiştir. Allah daha iyisini bilir.

Bu alışverişlerin sahih olması için malın fiyatının ne kadar olduğu alıcı ve satıcı tarafından bilinmelidir.

Satıcı ve alıcının malın kaça alındığını bilmesi gerekir, biri veya ikisi malın kaça alındığını bilmezse ikinci akid sahih olmaz. Hatta ikinci akdin yapıldığı mecliste alıcıya bilgi verilse dahi akid sahih olmaz. Ayrıca şu hususa da dikkat edilmesi gerekir: Satıcı ´Ben bu malı aldığım fiyata sana satıyorum´ dese, sadece mala ödediği para bu akde dahil olur; malın masrafları aldığı fiyata eklenmez. Fakat satıcı ´Bu mah bana malolduğu fiyata sana satıyorum´ derse, malın nakil ücreti, depo ücreti ve diğer masrafları alıcıdan istenir.

Yasak ama caiz olan selem akdi, ribalı alışverişler ve sarraflıktaki alışverişler gibi bazı alışverişleri -yasak ve caiz olmayan alışverişlerden sonra- ileride beyan edeceğiz.

2. Yasaklanan Alışverişler

Şeriatın yasak ettiği birtakım alışverişler vardır ki şeriat ya bir zarar­dan veya onunla beraber meydana gelen bir kötülükten ötürü onları nehyetmiştir. Bu alışverişler a) bâtıl olan alışverişler ve b) haramlıkla beraber sahih olan alışverişler olmak üzere iki kışıma ayrılır:

A) Haram ve Bâtıl Olan Alışverişler

Bu alışverişler, şâri´nin rükün veya şartlarında noksanlık gördüğü alışverişlerdir. Sâri, bu tür alışverişten insanları sakmdırmıştır, fakihler de bunların bâtıl olduğuna hükmetmiştir. Onları şöyle sıralayabiliriz:

1. Memedeki Sütü Satmak

Koyunun yününü üzerindeyken, olmamış meyveyi dalındayken sat­mak da memedeki sütü satmak gibi yasaktır.

İbn Abbas´tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber olgunlaşmamış meyvenin dalındayken, koyunun yününün koyunun üzerindeyken, sütte bulunan yağı sütün içindeyken satılmasını yasaklamıştır.[2]

Bu tür alışverişlerin bâtıl olmasının nedeni, bunların ne olacağının ve ne kadar olacağının bilinmemesidir. Meselâ dalında bulunan olgun­laşmamış meyvenin ne olacağı, ne kadar olacağı bilinmemektedir. Me­medeki sütün ve koyunun üzerindeki yünün durumu da böyledir. Bu tür alışverişlerde aldatma ve aldanma ihtimali yüksek olduğundan bunlar yasaklanmıştır.

Biz olgunlaşmadan dalında iken satılan meyvenin alışverişinden tafsilatlı olarak bahsetmek istiyoruz. Çünkü günümüzde bu tür alışverişler sıkça yapılmaktadır.

Olgunlaşmamış Meyveyi Dalındayken Satmak (Daman)

Biz daman kelimesini de parantez içine aldık, çünkü halk bu tür alışverişlere günümüzde daman ismini veriyor. Bizi isim (=daman) değil, ism-i meful (=madmun) ilgindiriyor ki bu olgunlaşmamış meyveyi da­lındayken satmaktır. Hatta halk daha da ileri giderek çiçek halindeki ağaçların meyvelerini satıyor ve satın alıyor. Bu tür alışveriş günahı daha fazlalaştırır.

Şunu belirtelim ki Allah´a, Rasûlü´ne, mal ve evladın fayda vermediği ceza gününe iman eden kişi İslâm´ın emrine boyun eğmeli, şeriatın neh-yettiği bu tür alışverişlerden -bunda büyük bir kazanç olduğunu düşünse bile- uzak durmalıdır. Ayrıca bu tür alışverişlerde kâr değil, zarar vardır.

Olgunlaşmamış meyveleri dalındayken satmakta büyük bir aldatmaca vardır. Ayrıca malın miktarı belli olmadığından alışveriş de bâtıldır. Dolu, hastalık v.b. gibi afetlerden ötürü o meyvelerin hiç olmaması veya tamamen yok olması da mümkündür. Bu durumda ağaçların sahibi karşılıksız olarak insanların parasını almış olur ki bu halkın malını bâtıl yolla yemektir. Bu hususta Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Allah o meyveleri müsmir kılmadığı takdirde sizden herhangibiri, kardeşinin malını (parasını) neye karşılık alacak (veya helâl sayacak)tır?[3]

Öyleyse olgunlaşmamış meyveleri dalındayken satmak haramdır ve yapılan akid bâtıldır. Hz. Peygamber bu tür alışverişi kesin olarak yasak­lamıştır. Bu tür alışveriş yapan kişiler bunun günahını eşit olarak yüklenirler.

İbn Ömer´in şöyle dediği rivayet edilmiştir: ´Rasûlullah (s.a), salâhları meydana çıkmadıkça (ağaç üzerinde henüz olgunlaşmamış olan) yaş meyvelerin satışından nehyetmiştir. (Rasûlullah) hem satıcıyı, hem de alı­cıyı (bundan) nehyetmiştir´.[4]

Bu tür alışverişlerin yasaklanmasının, halkın maslahatına olduğu açıktır. Bu tür alışveriş yapıp da kavga etmeyen çok az kişi görürsün. Hatta bu tür alışverişler çoğu zaman kan akıtılmasına dahi sebep olmak­tadır. Bu da Allah´ın şeriatına muhalefet etmenin neticesidir. Bu bakım­dan mü´minler, hatta tüm insanlar için en uygun yol, Allah´ın şeriatına sarılmaktır. Ancak bu şekilde ebedi saadete eriiebilir, Allah´ın rızası kazanılabilir. Her kim Allah için (haram) birşeyi terkederse, Allah ona ondan daha hayırlısını ihsan eder.

Olgunlaşmış meyvelerin dalındayken satılması caizdir. Bahsi geçen hadîslerin mefhum-u muhalifleri buna delâlet ettiği gibi, bunun caiz olduğuna delâlet eden hadîsler de ileride gelecektir. Olgunlaşmamış meyvelerin dalındayken satılmasının yasaklanmasından, olgunlaşmış meyvelerin dalındayken satılmasının yasak olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni açıktır, zira meyveler olgunlaştıktan sonra kolay kolay zarar görmezler. Çünkü olgunlaşan meyvenin kabuğu kalın, çekirdeği büyük olur, bundan dolayı da zarar görmesi pek nadir olur. Olgun-

laşmamış meyvenin ise kabuğu ince, çekirdekleri küçük olduğundan çok çabuk zarar görür. Dalında olgunlaşan meyveleri, müşteri o memleketin toplama zamanına kadar dalında bırakabilir. Ancak meyveleri satan kişi, derhal toplamayı şart koşmuşsa durum değişir.

Meyvelerin Olgunlaşması ve Yemeye Uygun Duruma Gelmesinin Umumi Faydaları

Renkli meyvelerin olgunlaştığı, kızarma veya sararmalarından veya olgunlaşmanın diğer alâmetlerinin görülmesinden anlaşılır. Renkli olma­yan meyvelerin olgunlaştığı ise tadından anlaşılır. Hz. Peygamber´in, hur­maların alacalanma´dan (kızarıp sararmadan) satılmasını yasak ettiği riva -yet edilmiştir.[5]

Olgunlaşmamış meyveler, ağaçtan toplandığı takdirde satılabilir. Ancak bunlardan meşru olarak yararlanılması gerekir. Olgunlaşmadan toplanılan meyve herhangibir işe yaramıyorsa, satılması sahih olmaz. Olgunlaşmamış meyvenin toplanıp -işe´yaraması halinde- satılmasında al­datma sözkonusu değildir. Ziraî ürünler de meyve gibidir, çünkü her iki­sinin satışı da aynı amaca yöneliktir. Allah hakikati daha iyi bilir,

2. Kumar Gibi Olan Alışverişler

Bunlar satılan malın bilinmediği veya akid yapanın iradesinin tahak­kuk etmediği alışverişlerdir. Bu alışverişlerden üzerine sınır getirilenler­den biri de el-münâbeze veya el-mülâmese´dir. Bu alışveriş, akid yapan iki kişinin iki maldan birini belirtmeksizin alışveriş yapmalarıdır. Satıcı o mallardan birini atarsa veya alıcı onlardan birine dokunursa, o mal satıl­mış olur. Herhangibir elbiseyi karanlıkta sadece dokunmak suretiyle alıp-satmak da bu kabildendir veya satıcı ve alıcının muayyen bir malı alıp alışveriş akdini satıcının malı atmasına veya alıcının mala dokunmasına bağlamak da aynı şekildedir. Görüldüğü gibi birinci şekilde satılan mal bilinmemektedir. İkinci şekilde satıcı ile alıcının iradesi tam olarak tahak­kuk etmemektedir, çünkü satıcı alıcının o mala ne zaman dokunacağını veya alcı satıcının o malı ne zaman atacağını bilmemektedir.

Ebu Said el-Hudrî şöyle rivayet etmiştir: ´Rasûlullah (s.a) bizleri iki türlü alışverişten ve iki türlü giyinişten nehyetti: Mülâmese ve münâbeze suretiyle alışveriş yapmaktan nehyetti. Mülâmese, kişinin gece yahut gündüz arkadaşının kumaşına eliyle dokunmasıdır ki o bu kumaşı bundan başka bir suretle evirip çeviremez. Münâbeze de bir kimsenin kendi kumaşını diğer bir kimseye atması, diğerinin de kendi kumaşını

berikine atmasıdır. Bu atma, bakmadan ve karşılıklı nzalaşmadan onların alışverişi olur.[6]

Bey´ul- hesat denilen alışveriş türü de mânâ bakımından müîâmese gibidir. Bey´ul-hesat, satıcı ile alıcının tayin ettikleri mallara içlerinden birinin taş atması ve taşın isabet ettiği malın satılmış olmasıdır. Hz. Peygamber bunu yasaklamış, fakihler de bu alışverişin bâtıl olduğuna hükmetmişlerdir, çünkü burada mal bilinmemekte ve tarafların iradeleri tahakkuk etmemektedir.

Ebu Hüreyre şöyle rivayet ediyor: ´Rasûlullah (s.a) taş atma suretiyle yapılan alışverişten nehyetti´.[7]

Günümüzde yapılan bazı uygulamalar da tıpkı böyledir. Meselâ bir­takım eşyalar bazı mekânlara konmakta onların üzerine satış yapılmakta veya halka atılmakta ve halkanın üzerine geçtiği şey müşterinin olmak­tadır veya birtakım eşyalar için rakamlar konan çarklar ve dolaplar çev­rilmekte, çarkın ibresinin üzerinde durduğu rakamın işaret ettiği eşya müşterinin olmaktadır. Bunlar yasak ve bâtıl muamelelerdir.

3. Bir Alışverişte İki Alışveriş

Bir alışverişte iki alışveriş, kişinin akid sığasında iki akdi aynı za­manda söylemesidir. Meselâ satıcının ´Şu evi sana, parasını şimdi verirsen 1000 liraya, bir yıl sonra verirsen 2000 liraya sattım´ demesi, müşterinin de bunu kabul etmesi veya satıcının ´Şu arabayı sana 1 milyona sattım, ancak sen de daireni bana aynı fiyata satacaksın´ demesi, bir alışverişte iki alışveriştir. Bu tür alışverişler yasak ve bâtıldır. Çünkü birinci şekilde fiyat bilinmemekte, ikinci şekilde ise akid bir şarta bağlanmaktadır, oysa peşin alışverişte şart olmaz.

Ebu Hüreyre´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Rasûlullah (s.a) bir alış­verişte iki alışveriş yapmayı yasaklamıştır´.[8]

Taksitle Satış

Yeri gelmişken taksitle satışta bir sakınca olmadığını belirtelim. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi akid sigastnda iki fiyat söylenmemelidir. Akid sigasmda iki fiyat söylemek, bir alışverişte iki alışveriş yapmaktır, bunun yasak ve bâtıl olduğunu söylemiştik. Alıcı ve satıcı akidden önce peşin fiyatını ve taksitli fiyatını konuşurlar, sonra taksitle alışverişe karar verirlerse, akid sahih olur. Bu tür alışverişlerde günah ve haram işleme sözkonusu değildir. Hatta pazarlık esnasında malın peşin fiyatı söylense dahi alışveriş akdi tamamlandığında bunun mahzuru olmaz. Bu tür akidlerin riba olduğunu, aradaki fazlalığın müddetin karşılığı olduğu düşüncesini zihinlerden silmek gerekir. Çünkü riba bir fazlalıktır, muamele yapan iki kişiden biri, geçen zamana karşılık diğerinden verdiği malın cinsinden bir fazlalık alır. Meselâ kişinin 1000 dirhem borç verip bir ay sonra 1100 dirhem alması veya 1000 sa´ buğday verip bir veya birkaç ay sonra 1100 sa´ buğday alması ribadır. Bu husus riba konusunda izah edilecektir. Fakat değeri şu anda 1000 lira olan mal, iki, üç veya beş ay sonra ödenmek üzere 1500 liraya satılırsa veya taksitle verilirse bu, hiçbir şekilde riba olmaz. Bu işlem, muamelede bir kolaylık, bir müsamahadır. Çünkü tüccar mal veriyor ve karşılığında müşteri ona para veya başka birşey vermiyor, tüccar da müşteriden, verdiği malın cinsinden bir fazlalık almıyor. Nakid paranın, taksitle paradan üstün olduğunda şüphe yoktur. İnsanlar ´az olsun, nakid olsun´ der; yani peşin olarak verilen az para veya mal, gelecekte verilecek çok para veya maldan daha üstündür.

4. el-Urban

cl-Urban, kişinin sattığı malın parasının bir kısmını kapora olarak alması ve satış muamelesi yapılmadığında o kaporanın satıcının mah ol­ması, ancak satış akdi tamamlanırsa alman kaporanın malın fiyatına dahil edilmesidir. Bu alışveriş hem yasak, hem de bâtıldır. Çünkü burada fasid bir şart vardır.

Abdullah b. Amr şöyle rivayet etmiştir: ´Rasûlullah (s.a), Urban denilen alışverişten nehyetmiştir´.[9]

Ancak burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Bu muamelede haram ve bâtıl olan, akid esnasında kapora şartı koşulmasıdır. Akidde böyle bir şart olmazsa, akid tamamlandıktan sonra satıcının paranın bir kısmını istemesinde bir beis yoktur. Fakat akid feshedildiğinde satıcıya verilen para müşteri razı olduğunda ona helâl olur.

5. Borcu Borç ile Satmak

Meselâ bir kişinin başka birinde alacağı vardır, ikinci kişinin de üçüncü bir kişide alacağı vardır. Bu alacaklı olan iki kişiden biri, alacağını üçüncü kişinin borcu ile satar ki işte bu tür alışverişler yasak ve bâtıldır, çünkü satan kişi sattığı şeyi teslim etme imkânına sahip değildir.

İbn Ömer´den şöyle rivayet edilmiştir: ´Rasûlullah (s.a), kâli (borcu) borç ile satmayı yasaklamıştır´.[10]

Hadîste geçen kail kelimesi, borç demektir ve kele´e-yekhu kökünden gelip tehir etmek anlamındadır. Bazı âlimler bunu şöyle tarif etmişlerdir: Kişi belli bir müddet sonra parasını verip malı teslim almak üzere bir mal satın alır, malın teslim edilme zamanı geldiğinde satıcı malı teslim edemez ve alıcıya ´Bende bulunan malını üç ay bende kalmak üzere 1000 liraya sat´ demesi, müşterinin de, bunu kabul etmesidir, Bu borcu borç ile satmaktır ki haram ve bâtıldır.

Borcu borç ile satma şekillerinden biri de şudur: Kişinin, bir şahısta­ki alacağını hazır bir mala karşılık satması veya üçüncü kişilere satması .bâtıldır. Çünkü sattığı malı (alacağını) teslim etmeye gücü yoktur.

Kişi alacağını bir mal karşılığında borçluya satarsa, meselâ ´Sende bulunan bin liramı bir seccade karşılığında sana veriyorum´ veya ´Sende­ki bin liramı beşyüz lira karşılığında sana veriyorum´ dese, borçlu da çıkarıp verse akid sahih olur. Çünkü bu anlaşmadır, anlaşma da caizdir. Nitekim bu durumdan ileride bahsedilecektir. Bu tür akdin sahih oldu­ğuna Abdullah b. Ömer´in rivayet ettiği şu hadîsle de istidlal edilmiştir: "Baki de (Baki, Medine´de geniş bir sahanın adıdır; mezarlık yapılmadan önce burada pazar kurulurdu) deve satardım. Bazen dinar (altın para) mukabilinde satar ve yerine dirhem (gümüş para) alırdım. Bazen de dir­hem mukabilinde satar ve yerine dinar alırdım. Rasûlullah´a gelip bu me­selenin hükmünü sorduğumda ´Kıymeti mukabilinde olursa beis yoktur´ buyurdu".2-

İbn Ömer´in ´Ben dinar ile satıyorum´ sözünden maksat, dinar üze­rinden borca veriyorum, sonra dinar mukabilinde dirhem alıyorum de­mektir. İşte bu, borcu borçludan belli bir mala karşılık almaktır.

6. Satın Alınan Malın Teslim Alınmadan Tekrar Satılması

Kişinin satın aldığı malı teslim almadan önce bir başkasına satması da yasak ve bâtıldır. Çünkü alınan malın ele geçmeden tekrar satılma­sının bâtıl olduğunu ve kişinin onu satma yetkisinin bulunmadığını söylemiştik.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kim bir yiyecek maddesi satın alırsa, onu kabz etmedikçe başkasına satmasın.[11]

İbn Abbas ´Öyle sanıyorum ki herşey, kabzdan önce satılmamak hükmündeki yiyecek maddesi gibidir´ demiştir.[12]

Bu hüküm, alman malın eski sahibine değil de başkalarına satılması halinde geçerlidir. Alınan mal kabzdan önce aynı fiyatla eski sahibine verilirse bu bâtıl olmaz, ancak eski sahibine de başka bir fiyatla satmak bâtıldır. Çünkü bu da Hz. Peygamber´in nehyinin umumuna dahildir. Alınan malı aynı fiyatla mal sahibine vermek sahihtir, çünkü bu yeni bir alışveriş değil, mal sahibini eski alışverişten affetmektir. Bu, her ne kadar yeni bir satış gibi görünse de aslında yeni bir satış değildir.

B) Haram (Yasak) Olduğu Halde Bâtıl Olmayan Alışverişler

Bunlar haklarında yasak hükmü varid olan alışverişlerdir. Ancak bu yasaklık, rükün veya şartlarındaki bir eksiklikten değildir. Rükün ve şartla­rın haricinde birşeyden ötürü yasaklandıkları için haram olmalarına, ya­panın günahkâr olmasına rağmen alışveriş akdi sahihtir. Bu alışverişler şunlardır:

1. el-Müserrat

el-Müserrat, deve, sığır veya koyunun sütlü olduğu zannedilsin diye birkaç gün sağılmadan bekletilip satılmasıdır. Bu durum hayvanın fiyatı­nın artmasına sebep olur. Bu durumdaki hayvan satıldığında -satıcı gü­nahkâr olmakla beraber- akid sahih olur. Müşteri durumu farkettiğinde malı geri verme hakkına sahiptir, çünkü bu durum ayıplı mal hükmün­dedir. Müşteri malı iade ederken sağmış olduğu sütün yerine bir avuç hurma veya sağdığı sütü verir.

Müşteri bu hileye rağmen hayvanı almaya razı olursa, satıcıdan birşey talep etme hakkına sahip değildir. Bunun delili -daha önce de geçen- şu hadîstir:

Satışa çıkarılacak olan deve ve koyunların sütlerini sağmamak sure­tiyle memelerinde biriktirmeyiniz. Her kim sütü sağılmayıp göğsünde biriktirilmiş hayvan satın alırsa, alan şahıs bu alışveriş akdinin arka­sından kendisi o hayvanı sağdıktan sonra muhayyerdir. Eğer o hay­vandan razı olursa hayvanı ahkor, razı olmazsa hem hayvanı geri verir, hem de (sütünü sağması karşılığında) bir sa´ hurma verir.[13]

Burada deve ve koyun diğerlerine (eti yenen hayvanlara) kıyas edilir.

2. el-Necş

Necş (alışverişte müşteriyi yanıltmak) malın fiyatını artırmak için ma -lın iyi olduğu fikrini müşteriye vermektir. Necş, Örtmek anlamına gelir ki kişi maksadını örttüğü/gizlediği için bu alışverişe necş denmiştir. Bu tür alışveriş haramdır.

Abdullah b. Ömer şöyle rivayet ediyor: ´Rasûlullah (s.a) necş´den

(alışverişte müşteriyi yanıltmaktan) nehyetmiştir´.[14]

Fakat haram olmasına rağmen böyle bir alışveriş yapılırsa, akid sahih olur.

Satıcı ile alıcı gibi görünen kişi arasında malın fiyatını artırma husu­sunda bir anlaşma olursa her ikisi de günahkâr olur. Burada aldatma sözkonusu olduğundan müşterinin malı iade etme hakkı vardır. Ancak satıcı ile alıcı gibi gözüken kişi arasında böyle bir anlaşma olduğunun isbat edilmesi gerekir.

3. Yerli Tüccarın Yabancı Kişinin Mallarını Onun Adına Satması

Meselâ çölden veya yabancı bir yerden gelerek malım satmak isteyen kişiye, yerli tüccarlardan birinin ´Ben bu malı yavaş yavaş yüksek bir fiyatla senin adına satarım´ diyerek o malı alıp satmasıdır. Bu tür satış haramdır.

İbn Abbas´tan şöyle rivayet edilmiştir: ´Rasûlullah (s.a) meta getiren süvarilerin (pazar haricinde) karşılanmalarını ve şehirlinin bedevi namına malını satmasını nehyetti´. Ravi Tavus şöyle diyor: "Bunun üzerine İbn Abbas´a ´Şehirli, bedevi hesabına malını satmasın´ sözünün mânâsı nedir?" diye sordum. İbn Abbas ´Şehirli, bedeviye simsar olmasın demektir´ dedi.[15]

Bu alışverişin yasaklanmasının nedeni, halkı sıkıntı ve darlığa sürük-lemesidir. Burada şu hususu belirtelim ki bu hüküm, bugünkü aracıları, kabzımalları kapsamaz. Şehire getirilen malları onların satması, halkı.sı­kıntı ve darlığa sokmak anlamına gelmez. Hatta onların satmaları hem mal sahipleri, hem de halk için daha kolaylıktır.

4. Kervanları Karşılamak

Tüccarların şehirin dışına çıkarak ticaret kervanlarını karşılayıp piya­sanın fiyatını bilmeyen kervancıların mallarını ucuza kapatmalarıdır. .Bu tür alışveriş haram olmakla beraber akid sahihtir. Haram olmasının nedeni içinde hile bulunmasıdır. Yukarıda İbn Abbas´tan rivayet edilen hadîste ´Kervanları şehir dışında karşılamayın´ ibaresi de bulunmaktadır.

Kervan sahipleri çarşıya gelip fiyatları gördüklerinde alışverişi fes­hetme yetkisine sahiptirler. Ebu Hüreyre Hz. Peygamber´in satılmak üzere getirilmekte olan erzak ve ticaret maddelerini yolda karşılamaktan nehyettiğini bildirerek söyle demiştir: "Kim ticaret metaını yolda karşılar ve ondan satın alır da arkasından malını yolda satan mal sahibi çarşıya gelir, râyic fiyatı öğrendiğinde (aldandığını anlarsa) o malı geri almak hu­susunda muhayyerlik hakkına sahip olur".[16]

5. İhtikâr (Karaborsa)

İhtikâr, kişinin halkın zaruri ihtiyaçları sayılan gıda ve giyim eşyala­rını satın alıp fiyatların artmasını beklemek üzere depo etmesidir. Böyle yapmak haramdır. Uz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Günahkâr olandan başka hiç kimse ihtikâr yapmaz.[17]

Halkın zaruri ihtiyaçları karşılanamayıp sıkıntı başgösterdiğinde ihti­kâr yapan karaborsacı eiindeki mallan normal bir fiyatla halka satmak üzere zorlanır. Eğer satmaktan imtina ederse, kadı onun mallarını elinden alarak satar, parasını kendisine verir. Ancak şu hususu da belir­telim ki gıda maddelerini çarşı ve pazarlarda dolu iken alıp muhafaza etmek, sonra halkın istifadesine sunmak, ihtiyaç anında satmak için depo etmek ihtikâr değildir. Günümüzde tüccarların çoğu böyle yapmaktadır. Meselâ onlar peyniri alır depo ederler, fabrikatörler imal ettikleri gıda maddelerinin bir kısmını muhafaza ederler ki bolluk zamanından sonra halk onlardan istifade etsin. Bunlar ihtikâr ve karaborsacılık değil, meşru ´ ticarettir ve halk için faydalıdır. Bu bazen ülke için de faydalı olur. Hele bu mallan bolluk zamanında ´alıp koruma imkânı olmayanlar için koruyanlar büyük sevaba nail olurlar.

6. Bey´ Üzerine Bey( veya Sevm Üzerine Sevm Yapmak

Kişinin müslüman kardeşinin bey´i üzerine bey´ yapması şudur: Bir mal alıp alışverişten dönme müddeti içinde bulunan bir kişiye gelip ´Aynı paraya senin aldığın maldan daha iyisini sana veririm´ veya ´Aldı­ğın malın aynısını daha az paraya sana veririm´ diyerek kendi malını sat­maya çalışmaktır.

Kardeşinin sevm´i üzerine sevm yapmak da şudur: Müşterinin mal sahibi ile belli bir fiyat üzerinde anlaşacakları sırada, bir başkasının gelip, mal sahibine daha fazla Leklif etmesi veya müşteriye alacağı maldan daha iyisini aynı paraya veya alacağı malın aynısını daha düşük fiyata vereceğini vaadetmesidir. Bunların her ikisi de haramdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Müslüman bir kimse kardeşinin pazarlık yaptığı fiyat üzerine kıymet artırımı yapmasın.[18]

Müslüman bir kimse kardeşinin pazarlığı´ üstüne pazarlık yapmasın.[19]

Bu şekilde davranmanın haram olmasının nedeni,´ mürüvvetin yok edilip kalplerin kin ve buğzla dolmasına sebep olmasıdır. Bu tür davranışlar, nizaa sebep olup halk arasında düşmanlığın yayılmasına, sıla-yı rahim´in kesilmesine, toplumun sıkıntıya düşmesine sebep olmaktadır. Oysa İslâm, insanları birbirine yaklaştırmayı, aralarındaki bağlan güçlen­dirmeyi, insanlar arasındaki sevgiyi artırmayı hedeflemiştir.

7. Malını Haram Yollarla Kazanmış Kişiyle Alışveriş Yapmak

İçki, domuz, murdar et, köpek ve benzeri şeyleri satarak veya pi­yango, rüşvet gibi yollarla mal kazanmış olan kişiye birşey satmak veya ondan birşey almak haramdır. O kişiyle icare ve âriye gibi muameleler yapmak da, onun yemeğini yemek de haramdır. Ancak malının tamamı haram yollarla kazanılmamıfsa; bir kısmı haram bir kısmı helâl ise onunla sözkonusu muameleleri yapmak mekruhtur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Muhakkak helâl belli, haram da bellidir. İkisi arasında da (helâl mı, haram mı belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu onları bilmez. Her kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini de ır­zını da kurtarmış olur. Her kim şüpheli şeylere dalarsa harama dü­şer.[20] . .

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bubari/3692

[2] Darekutnî/42

[3] Buharİ/2086, Müslim/1555

[4] Buharî/2082, Müslim/1534

[5] Buharı. Müslim

[6] Buharî/5482, Müslim/1512

[7] Müslim/1513

[8] Tirmizî/1231, Nescî ve İmam Ahmed

[9] Ebu Dâvud/3502, İbn Mâce

[10] Dârekutnî/269

[11] Buharî/2028-2029, Müslim/1525, 1527, (İbn Ömer ve İbn Abbas´dan)

[12] Müslim/1525

[13] Buharî/2041, Müslim/1515, (Ebu Hüreyre´den)

[14] Buharî/2035, Müslim/1516´

[15] Buharî/2050, Müslim/1521

[16] Müslim/1519 ve diğer Sünen sahipleri (Ebu Hüreyre´den)

[17] Müslim/1605, (Ma´mer b. Abdullah el-Adcvîden)

[18] Buharî/2023, .Müslim/1515, (Ebu Hüreyre ve İbn Ömer´den)

[19] Buharı ve Müslim

[20] Buharî/152, Müslim/1599