Mestler Üzerine Meshetmek

Mest´in Tarifi

Mest deriden yapılan, topukları örten bir ayakkabıdır.

Mestler Üzerine Meshetmenin Hükmü

Mestler üzerine meshetmek bir ruhsattır. Erkekler ve kadınlar için her durumda; yazın, kışın, seferde, hazerde, hastalıkta, sağlıkta mestler üze­rine meshetmek caizdir. Mestler üzerine meshetmek, abdestte yıkanan ayakların yerine geçer. Mestler üzerine meshetmenin caiz olduğunun delili, Hz. Peygamber´in böyle yapmış olmasıdır. Cerir b. Abdullah el-Bücelî şöyle rivayet ediyor: ´Hz. Peygamber´i, küçük abdestten sonra ab-dest alıp mestleri üzerine meshederken gördüm´.[1]

Mestler Üzerine Meshetmenin Şartları

Mestler üzerine meshetmenin caiz olması için beş şartın olması gere­kir:

1. Mestlerin, abdest alındıktan sonra giyilmesi gerekir.

Mugire b. Şube şöyle anlatıyor: Bir seferde Hz. Peygamberle bera­berdim. I-Iz. Peygamber abdest almak istediğinde mestlerini çıkarmaya davrandım. Fakat Hz. Peygamber şöyle dedi:

Bırak onları! Ben ayaklarım temizken (abdestli iken) onları giydim. "... Daha sonra da Hz. Peygamber mestleri üzerine mesnetti"[2]

2. Mestler, ayakların yıkanması farz olan yerlerini kapatmalıdır. Çünkü yıkanması farz olan yerleri kapatmadıkça onlara mest denmez.

3. Yukarısından hariç, içine su girmeyecek kadar sağlam olmalıdır.

4. Mestler, mukim için 24 saatlik bir yürüyüşe, yolcu için ise 72 saat­lik bir yürüşe dayanacak kadar sağlam olmalıdır.

5. Mestler temiz olmalıdır. Tabaklanmış deriden yapılan mestlere meshetmek caizdir. Murdar olan hayvanın derisinin tabaklanmakla temiz olacağı hükmü yukarıda geçmişti.

Mest Üzerine Mesh´in Süresi

Mest üzerine mesh´in müddeti, mukim için bir gün bir gece, seferi için ise üç gün üç gecedir.

Şureyh b. Hâni şöyle rivayet ediyor: "Hz. Aişe´ye giderek mestler üzerine meshetmeyi sordum, Hz. Aişe bana ´Ali´ye git, bu hususu o benden daha iyi bilir. Çünkü o, Hz. Peygamber ile beraber daha çok sefere çıkmıştır´ dedi. Hz. Ali´ye sorduğumda şöyle dedi:

Rasûlullah, seferî için üç gün üç gece, mukim için ise bir gün bir gece vakit tayin etti.[3]

Kim mukim iken mestlerine meshedip sefere çıkarsa bir gün bir gece meshetmeye devam edebilir. Kim seferde iken mesheder ve sonra mukim olursa, mukim bir kimse gibi bir gün bir gece meshedebilir. Çünkü asıl olan ikâmet halidir. Mesh ise ruhsattır. Ruhsatın en kuvvetlisi hangisi ise ona uymak gerekir.

Mesh´in Süresinin Başlama Zamanı

Meshin süresi abdest tamamen alındıktan ve mestler giyildikten sonra abdestin bozulduğu andan başlar. Kişi sabah namazı için abdest alıp mestlerini giydiğinde ve sonra güneşin doğuş anında abdesti bo­zulduğunda süre başlamış olur ve mukim için ertesi gün güneşin doğuşuna kadar bu devam eder.

Mesh´in Keyfiyeti

Farz olan, az bir yer olsa dahi mestler üzerine meshetmektir.[4] Parmaklan açarak mestin hem üstünü, hem de altını meshetmek sün-net´tir.. Bu, sağ elin parmaklan açılarak sağ ayağın parmakları üzerine, sol

Mestler Üzerine Meshetmek

Elin parmakları açılarak sol ayağın topuk altına konularak ve sağ el ar­kaya, sol el öne doğru götürülerek yapılır.

Mesh´i Bozan Şeyler

Mesh´i üç şey bozar:

1. Mestlerden birinin veya ikisinin çıkarılması, mestlerden birinin veya ikisinin kendiliğinden ayaktan çıkması.

2. Mesh müddetinin sona ermesi. Mesh müddeti bittiği zaman, mest üzerindeki mesh bozulur. Eğer kişi abdestli ise mestleri çıkarıp ayaklarını yıkar ve tekrar mestleri giyebilir. Eğer abdestsiz ise abdest alır, isterse mestleri tekrar giyebilir.

3. Guslü gerektiren bir durum olursa, bu, meshi bozar. Bu durumda mestler çıkarılmalı, sonra kişi yıkanmalı ve sonra mestler giyilmelidir. Çünkü mestler üzerindeki mesh, abdestte ayakların yıkanmasının karşılığıdır. Bu nedenle guslederken mestleri çıkarmak gerekir.

Saffan b. Assal şöyle rivayet ediyor:

Yolculukta olduğumuz zaman Hz. Peygamber bize, mestlerimize üç gün meshetmeye izin veriyordu. Üç gün boyunca -cünüp olduğumuz zamanlar müstesna- ne küçük, ne büyük abdest yapar­ken ve ne de uyurken mestlerimizi çıkarıyorduk.[5]

Çünkü cünüplük bedenin tümünü yıkamayı gerektiren bir durumdur. Nitekim bu husus ileride gelecektir.

Cebair ve Asaib

Cebair kelimesi cebire kelimesinin çoğuludur. Cebire, yaralı bir azanın üzerine sarılan sargı bezi veya bu azanın üzerine konan ilaç de­mektir.

Asaib kelimesi esabe kelimesinin çoğulu olup, yara üzerine, iyileşinceye kadar onu kirden ve pislikten koruması için sarılan sargıdır, islâm kolaylık dini olduğundan ötürü hayatın bu yönlerini de gözetmiş; ibadetleri eda etmekle, insanın selametini korumak arasında uygunluk meydana getirecek hükümler koymuştur.

Cebair ve Asaib´in Hükümleri

Bir yeri yaralanan veya kırılan insan, yara ve kırığı bazen sarmak zo­runda kalır, bazen de kalmaz. Eğer sarmak durumunda kalırsa üç şeyi yapması gerekir:

1. Yaralanan veya kırılan azanın sağlam olan kısmını yıkamalıdır.

2. Cebire veya esabe´nin üzerini meshetmelidir.

3. Yaralanan veya kırılan azanın yıkama sırası geldiğinde, abdest ye­rine teyemmüm almalıdır.

Eğer yarayı veya kırığı sarmaya gerek yoksa, yıkama imkânı da bu­lunmuyorsa, sağlam olan yeri yıkamak, yaralı olan yeri de teyemmüm etmek vacibdir. Abdesti bozulmasa bile kişi her namaz kılacağı zaman bu teyemmümü tekrarlamalıdır. (Çünkü teyemmümle sadece bir farz namaz kılınabilir). Abdest bozulmadıkça, yaralı veya kırık azayı teyemmüm ederken diğer azaların tekrar yıkanması gerekmez.

Cebire Üzerine Mesh´in Meşru Olmasının Delili

Cabir b. Abdullah´ın şu rivayeti cebireler üzerine meshetmenin meşruiyetine açıkça delâlet eder: Bir seferde bizden birine taş isabet etti ve başını yardı. Sonra aynı kişi ihtilam oldu. Arkadaşlarına ´Bu durumda teyemmüm etmeme ruhsat var mı?´ diye sordu. Onlar ´Senin için ruhsat olduğunu bilmiyoruz. Sen su kullanmaya muktedirsin´ dediler. Bunun üzerine o da yıkandı ve bundan ötürü de öldü. Döndüğümüzde bu du­rum Hz. Peygamber´e haber verilince, Hz. Peygamber şöyle dedi:

Onu öldürdüler, Allah onları kahretsin! Biliniyorlarsa neden sormu­yorlar? Bilgisizliğin ilacı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasını bir bezle bağlayıp bez üzerine meshetmesi yeterliydi. Bedenin kalan yerlerini de yıkardı.[6]

Cebire ve Esabe Üzerine Yapılan Meshin Müddeti

Cebire ve esabe üzerine yapılan meshin belli bir müddeti yoktur. Özür mevcut olduğu müddetçe her abdest alışta onların üzerine meshedilebilir. Özür ortadan kalktıktan, yara veya kırık iyileştikten sonra onların üzerine meshedilmez. Yara veya kırığın üzerindeki sargıyı kaldırıp yerini yıkamak vacib olur. Kişi abdestliyken yarası iyileşip meshi bozulursa, meshedilen ve ondan sonra gelen abdest azalarını ikinci kez meshetmek veya yıkamak vacibdir. İster küçük, ister büyük hadesten ta­haret olsun (abdest veya gusülde) cebireler üzerindeki hüküm aynıdır. Ancak mesh, büyük hadesten ötürü bozulursa, sadece esabe veya ce-bire´nin yerini yıkamak vacib olur. Bedenin diğer kısımlarını yıkamak şart değildir.

Yara veya kırık üzerine sargı saran kimsenin üç durumda namazı kaza etmesi vacibdir:

1. Abdestsiz veya cünübken sarılan ve çözülmesi mümkün olmayan sargılardan ötürü namazı kaza etmek vacibdir.

2. Sargı teyemmüm azalarında (kollarda ve yüzde) olursa, yine na­mazı kaza etmek gerekir.

3. Sargı, yaranın haricinde kalan sağlam kısmı da kapatıyorsa, namazı kaza etmek gerekir.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buharî/1478; Müslim/272

[2] Buharî/203; Müslim/274

[3] Müslim/276 ve başka muhaddisler

[4] Hz. Ali şöyle demiştir: ´Eğer din rey ile olsaydı, mest´in altını değil, üstünü meshederdik. Oysa ben Hz. Peygamber´i, mestlerinin üzerine meshederken gördüm´. (Ebu Dâvud/162)

[5] Tirmizî/96; Neseî, 1/83

[6] Ebu Dâvud/336.