Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

ZEVİ'L ERHÂM'IN TARİFİ VE MÂHİYETİ

1959  Mûrisin (ölen kimsenin) ashâb-ı ferâiz ve asabesinden hiç kimsesi yoksa, akrabaları gündeme girer. Zevi'l erham; "Zü'r-rahim'in" çoğuludur. Lûgat manası; rahim beraberlik, akrabalık ve yakınlıktır.(100) Kur'ân-ı Kerîm'de: "Anne ve baba ile yakın hısımların bıraktıklarından erkeklere, anne ve baba ile yakın hısımların bıraktıklarından kadınlara; azından da çoğundan da farz edilmiş birer nasip olarak hisseler vardır"(101) buyurulmuştur. Ayette geçen "ve'lâkrebûne" (Akrabalar, hısımlar) kelimesi; mutlak olarak vârid olmuştur. Esasen savaşma gücü olmayan kadın ve çocukları; mirâstan mahrum eden, cahiliye düşüncesini ortadan kaldırmak için inzâl buyurulmuştur.(102) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Dayı, vârisleri bulunmayanın

ALLAHÛ TEÂLA (CC)'DAN GAYRİ İLE YAPILAN YEMİN'İN ŞARTLARI

2000 :
1) Yemin eden kimse; boşamayı veya köle azad etmeyi şart koşmuşsa, bu câizdir. Çünkü cezâ; yeminin bağlanmasının şartıdır.
2) Kendi üzerine yemin edilen şey; gelecekte yapılacak bir iş olmalıdır.
3) Allah'ın ismi; yeminin rüknünde söylenmelidir. İstisnâ belirten herhangi bir hüküm beyan edilmemelidir.

Ric'î talâk ve hükmü

Kelâmda asl olan, sarih olduğu gibi, talâkta asl olan dahi, rec'î olmaktır. Medhul biha zevcesine, talâkın sarih elfâzının biriyle, hitapta bulunan kimse, bir şeyi niyyet etsin etmesin, onu bir talâkı rec'î ile boşamış olur.

Talâkı baini, yahut birden ziyadesini, niyyet etmiş olsa da, sözle ifade etmiş olmadıkça, hükmü olmaz.

Salevât-ı Şerîfeler

Salevât-ı Şerîfeler Salât-ı Münciye ٱَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ سَيِّدِنَا



مُحَمَّدٍ صَلاَةً تُنْجِينَا بِهَا مِنْ جَمِيعِ ٱْلاَحْوَالِ وَٱْلاٰفَات



ِ وَتَقْضِى لَنَا بِهَا جَمِيعَ ٱلْحَاجَاتِ وَتُطَهِّرُنَا بِهَا مِنْ



جَمِيعِ ٱلسَّيِّئَاتِ وَتَرْفَعُنَا بِهَا عِنْدَكَ اَعْلَى ٱلدَّرَجَاتِ



وَتُبَلِّغُنَا بِهَا اَقْصَى ٱلْغَايَاتِ مِنْ جَمِيعِ ٱلْخَيْرَاتِ فِى

KISA BİR DEĞERLENDİRME VE HÂTİME

2062 Kur'ân-ı Kerîm'de: "İnsanlar (Yalnız) inandık demeleriyle bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar? Andolsun, biz onlardan evvelkileri de imtihan etmişizdir. Allah elbette sâdık olanları bilir, elbette yalancı olanları bilir. Yoksa kötülük yapanlar bizden (Kaçıp) savuşacaklarını mı sandılar? Ne fenâ hükmediyorlar. Kim Allah'a kavuşmayı umarsa, şüphe yok ki Allah'ın tâyin ettiği o vakit, herhalde gelecektir. O hakkı ile işiten, kemâliyle bilendir. Kim cihad ederse; ancak kendisi için cihad etmiş olur. Zira Allah, elbette alemlerden müstağnidir. İman edip de, sâlih amellerde bulunanların kötülüklerini herhalde (afv ile) örteriz ve her halde o işlemekte olduklarının daha güzeliyle onları mükâfatla

Elfâz-ı sarîha ve onların hükmü

Talâk kelimesinin müştemil olduğu harflerden teşekkül etmiş olan ve Arapçada, zevce boşamaktan başka bir mânâda kullanılmayan kelimeler, talâka âit sarih elfâzdır.

REHİN'İN TARİFİ, MÂHİYETİ VE HÜKMÜ

2042 Rehin'in "Emânet'le" ilgisi açıktır. Zira rehin bırakılan mal, (kendisine rehin bırakılan kimsenin elinde) "Emânet" hükmündedir. Rehin; lûgatta mutlak sûrette alıkoymak demektir.(165) İslâmi ıstılâhta: "Maldan alınması mümkün olan bir hak sebebiyle; alış-verişe konu olan (mütekavvim) bir malı, hak yerine getirilinceye kadar alıkoymaya (Habsetmeye) rehin denilir"(166) târifi esas alınmıştır.

İddet nafakası

Nafaka, kitabı nikâhın sonunda zikrolunduğu üzere: taam ve giyim ve süknadan (mesken) ibaret olmak üzere, tarif olunur ise de, İddete âit olan nafakadan — müddet ekseriyetle mümted olmadığı için — giyim sâkıttır.

(Çocuk olduğuna göre, hadane hakkı için, babına bakılsın.)

Zevcenin nafakası, erkeğin nezdinde, hapsi nefs etmiş olmasının mukabili (karşılığı) olmak üzere, zevc üzerine vâcip olduğu cihetten, ivaza benzer (1), bir sıla olduğu gibi, iddet nafakasında dahi, zikrolunan — hapsi nefs — mânâsı melhuzdur. Onun için nafaka İddetin lâzimesinden olmuştur.

Her firkat — ki, iddeti mûcip ve zevce canibesinden taksîratsızdır — nafakayı mûciptir (2).

ATA DİNİ - I

Soru: "Fıkıh köşesinde, bir suale cevap verirken "Allah-u Teala'nın (cc) varlığına inanan, indirdiği hükümlere teslim olan ve bunu diliyle ikrar eden kimselere müslüman, reddedenlere de gayr-i müslim denilir. (..) Atalarını öne sürerek; İslam nizamını reddedenler ile cahiliye dönemindeki müşrikler arasında bir fark yoktur" dediniz (..) 'Atalar dini' şeklinde vasıflandırdığınız inancın delili nedir? Türk müslümanlığı şeklinde ifade edilen din anlayışı, atalar dinine girer mi?"

HUDUD KAVRAMININ MAHİYETİ

1245 HUDUD; Had kelimesinin çoğuludur ve men-etmek manasına gelir.(1) Kapıcı, ve gardiyana "Haddad" denilir. Kapıcı başkasının içeri girmesini; gardiyan ise içerden dışarı çıkılmasını men eder. Bir şeyin mahiyetini tarif ve tayin eden şeye de "Had" denilir. Çünkü tarif, girmeyi ve çıkmayı meneder. Hane gibi, gayri menkullerin nihayetlerine, yani sınırlarına da "Hudud" denilir.(2) Nitekim devletlerin de birer "Hudud"ları vardır. İslâmi ıstılahta: "Allahû Teâla (cc)'nın hakkı olmak üzere yerine getirilmesi farz olan ve kat'i nasslarla takdir edilmiş bur ukûbat (cezâ)'dır"(3) Had kelimesi aynı zamanda "esirgemek" manasına da gelir.(4) Çünkü Allahû Teâla (cc) kullarını zarara uğradıkları şeylerden, bunlarla korumuş, esirgemiştir. İb

Kelime-i Şehâdet

Kelime-i Şehâdet İslâm'ın birinci şartı olan kelime-i şehâdet şudur: اَشْهَدُ اَنْ لاَ اِلٰهَ اِلاَّ ٱللهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ



وَرَسُولُهُ

Gasl (yıkama) ile temizleme

Gasl ki, yıkamaktır (1). Tathir olmak (ve tabiatında kalmak) şartiyle (Alel-itlak) su ile olur. Gerek mutlak, gerek mukayyed veya müstamel olsun. Çünkü, su nev'inin -mütenahî olan- necaset cüzülerini izalede kuvveti vardır. Ve mevcudün ehveni olmakla, elde edilmesinde güçlük yoktur. Gül ve sair çiçek suları ve sirke gibi, ezhar, esmar ve bakliyye nevilerinden, çıkarılan sular, ve içinde nohut ve bakla gibi temiz şeyler ıslatılarak -rengi dönmüş ise de- safiyyetine halel gelmemiş olan sular, dahi necaset giderme işlerinde su hükmündedir.

Necaset ile taharet, birbirine zıt olup, şey ise zıddıyle sabit olamayacağından, şarap gibi temiz olmayan şeylerle taharet hasıl olmaz.

MEZHEPLER NASIL VE NİÇİN KURULMUŞTUR

Soru: "Bir televizyon programında (...) isimli Profesör, 'Kur'an'ın ayetlerini mezhep imamları kendilerine göre yorumlamışlardır. Gayeleri Kur'an-ı Kerim'i yorumlamak değil, görüşlerini doğrulatmaktır. Dört hak mezhep iddiası küfürdür. Bütün mezhepler ve tarikatlar Kur'an'dan sapmadır' iddiasında bulundu.(...) Resul-i Ekrem (sav)'in vefatından sonra ortaya çıkan ihtilafları, Kur'an-ı Kerim'den sapma olarak değerlendirebilir miyiz? Fıkhi mezheplerin teşekkülü, Kur'an-ı Kerim'in tahrif edilmesi sonucunda mı ortaya çıkmıştır?"

İZİN KAÇ DEFA İSTENİR?

1761  Ayette izin istemenin sayısı üzerinde durulmamıştır. Muhammed Ali Sabuni: Resulûllah (sav)'ın sünneti izin istemenin üç kez olduğunu beyan etmiştir. Buna delalet eden hadisler şunlardır: Ebû Hureyre (ra)'den: "İzin istemek üçtür. Birincisinde haberdar olurlar. İkincisinde kendilerine çeki düzen verirler. Üçüncüsünde giriş izni verirler veya reddederler" Ebû Musa El Eş'ari (ra) ile Hz. Ömer (ra) arasında geçen şu hadise de, iznin üç defa istenmesi gerektiğine delalet eder. Bu hadise Buhari ve Müslim'in rivayetlerine göre şöyledir: Ebû Said El Hudri (ra)'den: "Ensarilerin bir meclisinde oturuyordum. Ebû Musa El Eş'ari (ra) korkuyla içeri girdi. "Seni korkuya düşüren nedir?" diye sorunca: Ömer b. Hattab (ra) yanına gelmemi emretmi

Mevakit (mîkatler)

İhrama girmek için, belli mevziler vardır ki, onların her birine (Mîkat) denir. Cemî (Mevâkît) gelir. Mevâkîti, ihramsız geçmek, cinayettir(1).

Onlar, şu beş yerdir: Zülhüleyfe, Zâtî irk, Cahfe, Karen, Yalemlem Medîne ehli. Zülhuleyfeden ve Bağdat ve Basra ahalisi, Zâti ırktan ve Şam ahalisi, Cahfeden ve Ehli Necid, Karenden ve Yemen ahalisi, Yalemlemden, ihrama girerler.

Kızıldenize, bizim gibi, Süveyşten giren huccac, (Râbiğ) hizasında ihram bağlar ki, Şam ahalisinin mîkati olan (Cahfe) yakınındadır.

Zikr olunan mevziler, Haremi beyti muazzamın hududu demek olmakla, Mekkei Mükerremeye gidenler, bu yerleri ihramsız geçemezler.

Nâbî:

Olicak vâsılı haddi mîkat İki ihramdan aç; iki kanat

------------------