Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

DELİLLER VE İSBAT MECBURİYETİ

1851 Adâletin tam olarak tecelli edebilmesi için; dava edilen hakkın isbat edilebilmesi şarttır. Çünkü Kadı (hâkim); tarafların getireceği ve ortaya koyacağı delilileri esas alarak bir hüküm vermek mecburiyetindedir. Davacı haklı bile olsa; varlığını isbat edemediği müddetçe, hakkını elde edemez. İslâm fıkhında isbat mecburiyeti dava açan kimsenin üzerindedir. Davalı inkâr ederse, yemin teklif edilebilir. Nitekim bir Hadis-i Şerifte: "Beyyine (Delil ile isbat) dava eden kimse üzerinedir. Yemin etmek ise; inkâr edene teklif edilir"(164) hükmü beyan buyurulmuştur. Hakkı kat'i olarak ortaya koyacak her delil (Beyyine) Hâkim'in (Kadının) hükmüne mesned teşkil edebilir. Bunlar şehâdet, yemin, ikrar, yeminden nükûl, yazılı vesikâlar, emârel

Binâ-i İslâm (İslâmın Binası)

Bir kimse, erkânı imânı böylece tasdik ve itikat etmiş olduğu halde, Hazreti Hâtemül-enbiyâyı dahi tasdik ederse Allah katında müslim olmuş olur. Zâhiren dahi müslim tanınmak ve nûr-i imânı ekmel ve etem olmak için, (İslâmın binâsı )tâbir olunan şeyler ile, amel etmek dahi lâzımdır. Peygamber efendimiz buyurmuşlardır ki; İslâm beş şey üzerine bina olunmuştur.

Namazın bozulmasını veya tehirini gerektiren şeyler

Başlanmış bir namazı bozmak, haram ise de, şer'i ârizaya mebni. bazan câiz ve bazan vâcib olur (1).

Melhufun istigaasesi üzerine, igaaseye kadir olan musâllî, namazı — farz dahi olsa — katetmek vâcib olur (2). Sonra yeni baştan başlar.

(Melhuf: bir müteaddî tasallut etmek, yahut suya düşmek ve yahut hayvan saldırmak gibi, kendisine yeter ve kaygu olan bir şey, isabeti ile, başı sıkılan kimsedir. İstigaase: Feryat edip, yardıma çağırmaktır.İgase: yardıma koşup kurtarmaktır.)

MELEKLERE İMAN

176 Önce "Melek" kelimesi üzerinde duralım. Arapça bir kelime olup "elûk" veya "elûke" kökünden gelir. Haber götüren manasınadır.(123) İslâmi ıstılâhta: Allahû Teâla (cc)'nın emrine asla isyan etmeyen; erkeklik ve dişilik gibi özellikleri bulunmayan nurani ve latif varlıklara melek denir" tarifi genel kabul görmüştür. Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler, gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insan ile taş'dır. (O ateşin) Üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır ki, onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler. Neye de memur edilirlerse yaparlar"(124) buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'de meleklerin kat'i itaat içinde bulundukları serahaten beyan edilmiştir.

"FAİL-İ MEÇHUL" CİNAYETLER VE KASAME

1347 İslâm toplumunda (Darû'l İslâm'da) hiçbir ferdin kanı heder edilmez. Faili meçhul bir cinayetten; başta Ulû'lemr olmak üzere, mü'minler ve gayr-i müslimler (zimmiler) mesuldürler. Zira şer'i bir sebeb olmadan bir kimseyi öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir. "Kasame'nin" lugat manası güzelliktir. Aynı zamanda "kasem" manasına da kullanılır. "İksam" ise; yemin etmek, manasınadır. İslâmi ıstılahta: "Katili bilinemeyen ve üzerinde katl (öldürülme) alametleri bulunan maktulün; bir mahalde bulunması üzerine, orada mukim bulunan kimseler üzerine muayyen bir miktarda ve özel surette yaptırılan yemine kasame denir.(236) şeklinde tarif edilmiştir.

Sadaka-i fıtır (Fitre) (1)

Bu babın mesaili, sadakai fıtrin hakikatine, sıfatına, cinsine, miktarına, hükmüne, sebebine, rüknüne, masrifine, vücubü vaktine ve istihbabına dairdir.

Sadakai fıtrin hakikati: Ancak geçinmeği mütezammin, bir ibadet olmasıdır (2). (Sadaka) tesmiye olunması ve sâim için tuhra (yâni pak) olması, ve edasında niyyetin meşrut bulunması, onun ibadet olmasını göstermektedir.

Onda geçinme mânâsı dahi bulunduğundan, malî ibadette meşrut olan, ehliyyet kemali şart kılınmamıştır. Zengin olan sabî ve mecnunun malına da terettüp eder (3).

Sadaka: verilmesiyle — Allah indinde — sevap kasdolunan atiyyedir.

1. KADININ DİKKAT EDECEĞİ MUÂŞERET ESASLARI

1678 Kur'ân-ı Kerîm'de: "(Vakar ile) Evlerinizde oturun. Evvelki cahiliyet (devri kadınlarının kırıla döküle) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin"(116) hükmü beyan buyurulmuştur. Mü'min bir kadın için asıl olan evinde oturmasıdır. Kocasının sarih izni olmadığı süre içerisinde; ihtiyaç için dahi olsa, evinden çıkamaz.(117) Nikâh bahsinde de beyan ettiğimiz gibi; evin bütün ihtiyaçlarını ve geçimini (nafakayı) sağlamak erkek üzerine vâcip kılınmıştır.(118)

İmanın Şartları

Îman Îman, Peygamber Efendimiz (s.a.v) in Hazret-i Allâh tarafından getirip tebliğ buyurduğu hususların tamamını kabul ve tasdik etmektir. İman, bu tasdikten ibarettir. Fakat kişinin, hayatında ve ölümünde kendisine müslüman muâmelesi yapılması için kelime-i şehâdeti dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmesi şarttır. İmanın şartları altıdır. Bu altı şart aşağıda Arapça aslını ve tercümesini göreceğimiz Âmentü'de açıklanmıştır. اٰمَنْتُ بِٱللهِ وَمَلآَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَٱلْيَوْمِ ٱْلاٰخِر



ِ وَبِٱلْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ ٱللهِ تَعَالٰى وَٱلْبَعْثُ بَعْدَ

Yemin

Eytam, yetimin cem'i olduğu gibi, eyman da yeminin cem'idir.

Yeminin tarifinden evvel, muradiflerini bilmeliyiz ki, lâfzından iştikak vâki olmadığı cihetle, onların kendilerine ihtiyaç vardır: Kasem ve halif, yenlinin muradifleridir.

Kasem, if'âl babından kullanılır. (Lâ uksimu) âyeti kerimesinde olduğu gibi.

Halif, hanın fethi velâmın kesri iledir. Hanın kesri ve lâmın sukunu ile Half dahi, söylenir. İkinci baptan tasrif olunur. Ve muteaddisinde tahlif ve ihlâf ve İstihlâf, denilir.

Yemin, tâlika dahi şâmil olmak üzere (1), şöyle tarif olunur: Haberin, iki taraftan birini - muksemun bih - ile takviyedir (2).

MÜFSİD:

271 Esasen meşru olduğu halde, gayr-i meşru bir şeye bağlantısı sebebiyle meşruiyet hududundan çıkan fiillere "müfsid" denir. Bu fiiller aslen caiz olduğu halde, vasfen caiz olmaz.(36)  Sıhhatini kaybeden ve bozulan ibadete "Fasid" denir. Bir ibadetin edasının şartları bulunmaksızın yerine getirilmesi "Batıl" olur. Abdestsiz kılınan namaz batıldır!.. Abdest alarak namaz kılarken; kahkaha ile gülen veya konuşan kimsenin namazı "Fasid" olmuştur. Halbuki namaz aslen meşrudur. Kahkaha ile gülme veya konuşmaya bitişince, bu vasıf yüzünden fasid olur. Meselâ: Nikâh meşrudur. Ancak bir kimse nikâh kıyarken, şarabı mehir olarak vermeye kalkarsa "Fasid" olur.

Develerin zekâtı

Saime olan develerin, beşten az olanına zekât lâzım gelmeyip (1), üzerlerinden sene aşan, beş saime devede bir şat (koyun veya keçi) verilir ki, beş devenin zekâtı odur. Yirmi beş deveye kadar, her beş devede - bir şat - verilip, iki nisap arası, mâfûv olur.

Develerin adedi, tam yirmi beş oldukta, bir binti mahat (iki yaşına, girmiş bir dişi deve) vermek lâzım gelir. Otuz beşe kadar, verilecek zekât budur.

Develer otuz altı oldukta bir binti lebun (Üç yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Kırk beşe kadar, verilecek zekât budur. Develer kırk altı oldukta bir hikka (4 yaşına girmiş bir dişi deve) verilir. Altmışa kadar verilecek zekât budur.

KİMLER EMAN VEREBİLİR?

780 "Eman'ın" kelime manası: korkusuzluk, rahatlık, endişeden beri ve emin olmaktır. İslâmi ıstılâhta; emniyete ve güvenliğe kavuşması hususunda düşmana verilen söz veya yapılan işaret demektir. Hür bir erkek veya hür bir kadın; kâfire eman verdiği zaman onlarla savaşmak sahih olmaz. Zira müslümanlardan hür bir erkeğin veya kadının "Eman" vermesi sahihtir.(148) Resûl-i Ekrem (sav): "Müslümanların kanları birbirine eşittir ve onlardan herhangi birisinin ahidleriyle amel edilir"(149) buyurmuştur. Mü'minler kuvvet ve şevket ehlidirler, kâfirler onlardan çekinir. Eman verebilmesinin sebebi imana dayandığı ve imanın da cüzlere bölünmezliği esas olduğu için; hür bir mü'minin (Erkek veya kadın) tek başına verdiği eman sahihtir. Ancak müke

Delk (sürtmek) ile temizleme

Delk ki, sürtmektir, bilhassa ayakkabı hakkında temizlik vasıtasıdır. (Delk, ovmak mânâsına da gelir).

Mest ve pabuç emsâli, ayakkabıları cirimli (görünen) necaset ile (1) müteneccis oldukta, onu su ve sair izale edici mayi ile, temizlemek mümkün olduğu gibi, yaş bile olsa, yere sürtmekle dahi tathiri mümkün olur (2).

Delk ile tathir, ayakkabına ve onda olan mer'î necasete muhtas olduğundan, libasa ve bedene isabet edeni yıkamak lâzım olduğu gibi (3) cirmi olmayan, yâni görünmeyen necaseti, ayakkabında dahi olsa, yıkamak lâzımdır (4).

------------------

(1) Onun cirimli olması, gerek asli ve zati olsun, gerek yaş iken toz veya külyapışmak suretiyle, ârizî ve iktisabi olsun.

HACCIN EDEBLERİ

963 Hacc gitmeye niyyet eden mükellef'in; borçlarını ödemesi esastır. Bilhassa üzerinde Zekât ve Öşür borcu varsa, mutlaka bunları edâ etmelidir. Dürri'l Muhtar'da "Haccın nevileri" üzerinde durulurken: "Hacc bir defa farzdır. Çünkü onun sebebi Beytullahtır. O ise birdir." Birden ziyadesi nafile olur. Bazen de vacib'tir. Nitekim Mik'atı ihramsız geçerse böyledir. Çünkü ileride izah edeceğimiz vechile o kimseye iki ibadetten biri vacip olur. Eğer haccı tercih ederse, vücûbla vasıflanır. Bazen haram olmakla da vasıflanır. Haram malla hac böyledir. Kerahetle vasıflandığı da olur. İzni gereken kimseden izinsiz hacca gitmek böyledir. Nevazil'de beyan edildiğine göre, çocuğun henüz sakalı bitmemişse sakalı bitinceye kadar babası haccına mani

Orucun Farzları

Oruç Oruç, ibâdet niyetiyle imsaktan güneş batıncaya kadar, yemekten, içmekten ve cinsî münâsebetten kendini men etmektir. Orucun Farzları Niyet etmek Niyetin ilk ve son vaktini bilmek, İkinci fecirden itibaren güneş batıncaya kadar, orucu bozan şeylerden kendini tutmaktır. Oruca başlama zamanına "imsak", orucu açmaya da "iftar" denir.