Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

İHMAL SONUCU ORTAYA ÇIKAN CİNAYETLER

1365 Kat'i nasslarla yapılması emredilen bir fiili yapmamak; insanlara zarar veriyorsa, edâ etmeyen mükellef cezalandırılır. Mesela: "Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. Tayin edilmiş bir vakte kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir yazıcı da doğrulukla (onu) yazsın. Katib, Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Ûzerinde hak olan (borçlu) da, yazdırsın. Rabbi olan Allah'tan korksun, ondan (borcundan) hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer üstünde hak bulunan (borçlu) bir beyinsiz veya bir zaif olur, yahud da bizzat yazdırmaya gücü yetmezse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahid yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa, o halde razı olacağınız şahidlerle bir erkekle, iki kadın (yet

İNSANLARIN TERCİH HAKLARI VE HUKUK NİZAMI

Soru: "Bizim üniversitede okuduğumuz yıllarda, ideolojik mücadele ön plandaydı. Kendimi bu mücadelenin ortasında buldum. 12 Eylül darbesinden sonra, uzun süre cezaevinde kaldım. (...) Cezaevinde iken Allahu Teala (cc)'nın lutfu ile hidayet nimetine kavuştum. Şimdi eski dava arkadaşlarıma, İslam'ı anlatmaya çalışıyorum. Bu arkadaşlarımdan bazıları: "Biz de Müslümanız, fakat şeriatçı değiliz. Şeriat devletinde, bizim siyasi haklarımız, seçme ve seçilme hürriyetimiz olmayacaktır. İktidar sahipleri; kendilerine muhalefet ettiğimiz zaman, bizi ya asi, ya mürted diye öldürebilirler. Böyle bir siyasi rejimi niçin isteyelim?" diyorlar. (...) Osmanlı- saltanat rejimi ile İslam arasında bağ kuruyorlar. Bu arkadaşlarıma, İslam fıkhının sal

Tâlâkı Mariz

Hastalık dimağda olmadıkça, kavli tasarrufata mâni olmadığından (3), hastanın talâkı vâki ve sahihtir.

Malına hakkı taallûk eden, yâni ikisi de hür ve - dinleri bir - olmakla, yekdiğere vâris olabilen, Zevceynden marîz zevcin, marazı mevtinde bile (4) zevcesine verdiği talâkı rec'î sıhhat halindeki talâkı rec'îye müsavi olup (5), mevtinden sonra iddet bâki oldukça, irse mâni olmadığı gibi (6), zevcin marazı mevtinde, zevcenin talep ve muvafakati olmayarak, ika ettiği talâkı bain dahi, iddet devâmınca irse mâni değildir (7).

HACC-I KIRAN

1008 Önce kelime üzerinde duralım. Molla Hüsrev: "Kıran lûgat'ta iki şeyin mutlak bir sûrette bir araya gelmesidir. Fûkahanın örfünde ise "İhlâl" manasınadır. İhlâl; hac ile umreyi beraber yapmak için tekbir ile sesi yükseltmektir"(175) hükmünü beyan ediyor. Dürri'l Muhtar'da: "Kıran lûgat'ta iki şeyi bir araya getirmektir. Şer'an ise; hacc ve umre için birlikte ihlâl yapmak, yani yüksek sesle telbiye getirmektir. Bu hakikaten olduğu gibi hükmen de olur"(176) denilmektedir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Ey Âl-i Muhammed!.. Hac ve umre için birlikte telbiye getirin"(177) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası; "Hacc-ı Kıran, Hacc-ı Temettü ve Hacc-ı ifrad'dan efdaldir. Hacc-ı Kıran'ın sıfatı; mikat'ta umreye ve hacca birlikte niyyet etmektir"(

KUMARDAN ELDE EDİLEN KAZANÇ

1596 Kur'an-ı Kerim'de: "Ey iman edenler!.. İçki, kumar, (tapmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki, muradınıza eresiniz. Şeytan, içkide ve kumarda ancak aranızda düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz (hepiniz) vazgeçtiniz değil mi?"(361) hükmü beyan buyurulmuştur.

İylâ

İylâ (if'âl babındandır) yemin mânâsınadır, zevceye yaklaşmamak üzere edilen yemine, ıstılah olmuştur (1).

İylânın: Sebebi, şartı, rüknü, hükmü vardır, bunlar âtîdeki ifadelerden anlaşılacaktır.

Bu bapta, asl olan «Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler, dört ay bekleyebilirler.» (Bakara: 226) âyeti kerimesidir.

Câhiliyye Arapları kadınlar hakkında, tehakkümât cümlesinden olarak, darıldıkları zevcelerine, senelerce uzak durup, takarrup etmezler ve etmeyeceklerine, yemin ederlerdi.

Kadınlar bundan mutezarrir ve gönülleri incinmiş olmalariyle, şer'î munîr onları, himayeten mezkûr yemine bir hudut tâyin buyurmuş, ve o haddin tecavüzünü, talâk saymıştır. Şöyle ki:

EMANET'İN TABİİ SONUCU: CİHAD

711 KUR'AN-I KERİM'DE: "Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de; onlar bunu yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan(a gelince, o tuttu) bunu sırtına yüklendi. Çünkü o zülûmkâr, çok cahildir"(1) hükmü beyan buyrulmuştur. Müfessirler bu ayet-i kerime'de geçen "Emânet'in"; Allahû Teâla (cc)'nın tekliflerinin tamamına verilen bir isim olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.(2) Hz. Abbas (ra)'dan gelen rivayette de; "Emanet, Allahû Teâla (cc)'ya taattır, kulluktur. Hz. Adem (as) Allahû Teâla (cc)'ya emanet'in ne olduğunu sormuş, Allahû Teâla (cc) "İyilik edersen mükâfat, kötülük edersen ceza görürsün" buyurmuştur. Hz. Âdem (as) kendi rızası ile emâneti yüklenmiştir.(3) Usûl-i Fıkıh'ta "Emânet"; Al

FAZİLETLER

Cubeyr b. Mut´im´den (r.a.) rivayet edildiğine göre:

Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Ben Muhammed´im. Ben Ahmed´im. Ben o Mahiyim ki küfr benimle mahvedilir. Ben o Haşir´im, ki insanlar benim arkamda toplanır. Ben Akıb´im. Akıb, kendisinden sonra hiçbir Peygamber bulunmayandır."
Sahih-i Müslim´deki hadis numarası: 4342

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:

Fasid (Geçersiz) Nikâh

1649 - Ali Efendi Fetvalarından: "Velisi evlenmesine izin vermemiş bir matuh (bunak)ın evliliği sahih olmaz" (H.Ec. c. 1/35)
Açıklama: Bunamış bir kimse, iyiyi kötüden ayırt etmekten aciz olduğundan, evlenmesi velisinin izni ile geçerli ve sahih olur. Bu hüküm, bağlayıcı bir müeyyide olmayıp, onun şahsını ve malını korumak için verilmiştir.
1650 - Soru: Fasid bir nikahın hükmü nedir?

Hac ve omre

(Hac ibâdeti) ömürde bir defa olmak hasebiyle, herkesin bilmediği, bir ibâdettir. Onu, hülâsa olarak bilmek için, önce bu husustaki tâbirleri ve İstılâhları beyân edecek. Mesâil ve vesâilin beyânından sonra da hac fiillerini, terkip edeceğiz.

Malûm olsun ki, bir hac, bir de omre vardır. Bunların ikisi de, ehli İslâmın kıblesi olan, Kâbei Mükerremeyi, ve onun civarında bulunan müşerref yerleri, ziyaretten ibarettir.

(Ziyâret): Görmeğe varmak ise de, burada maksat, ihram üzere tavaf ve sâyden ibaret olan, (Fiili mahsus) tur.

O (fiili mahsus), belli vakitte olur ve vakfeyi dahi, hâvi bulunur ise, (HAC), ve vakti mahsusa tâbi olmayarak, yalnız tavaf ve sâyden ibaret olursa, (OMRE) adını alır.

PEYGAMBERLERE İMAN

159 İmam-ı Matûridi (rha): "Biz Allahû Teâla (cc)'yı inkâr eden bir kimse ile; Allahû Teâla (cc)'nın varlığını ispat etme hususunda münazara ederiz. Zira Allahû Teâla (cc)'nın; peygamberlerini göndermesi hususunda münazarada bulunmanın mümkün olması; ancak o kimsenin Allahû Teâla (cc)'ya iman etmesinden sonradır. Bununla beraber her iki hususun aynı anda münazara konusu yapılması, peygamberlerin mucizeleriyle mümkün olur."(87) hükmünü zikretmektedir.

MÜSTEHAB:

269 Umumi veya husûsi olarak güzel bir delili bulunup, Resûl-i Ekrem (sav)'in tavsiye ettiği amellerdir. Bunların da yapılması istendiğinden ve sevab umulduğundan bunlara "Mendub, nafile, tatavvu ve edeb" de denir

CİHAD KAVRAMI VE MÜCAHEDENİN KEYFİYETİ

Soru: "Müslümanlar cihadın bir ibadet olduğuna inanıyorlar. Bazıları bunu İslam düşmanlarıyla savaş, bazıları ise insanın kendi nefsi ile mücadele etmesi şeklinde anlıyorlar. (...) Düşmanla savaşı küçük cihad, nefisle mücadeleyi büyük cihad olarak değerlendiren kardeşlerimiz de vardır. Delilleri, Peygamberimiz (sav)'in savaştan dönen sahabelerine, 'Hoş geldiniz!..Ama küçük cihaddan büyüğüne geldiniz' mealindeki hadisidir. Bazıları bunun zayıf olduğunu iddia etmektedirler. (...) Kur'an-ı Kerim'de cihad kavramı, hangi manalarda kullanılmıştır? Bazı kaynaklarda, 'Hakiki mücahid, nefsine karşı savaş açan kimsedir' mealinde bir hadis-i şerife yer verilmektedir. Bu hadis-i şerif sahih midir? Sahih ise kaynağı nedir?"

Günah Hastalığından Kurtulmanın İlâcı: Tevbe ve İstiğfar

Günah Hastalığından Kurtulmanın İlâcı: Tevbe ve İstiğfar Maddî kirleri sabun ve su giderdiği gibi kalbi karartan, insanı cehennemlik yapan, mânevî hastalık ve kirleri de tevbe, istiğfar ve Allâh'tan korkarak gözlerden akıtılan nedâmet yaşları giderir. Doğuştan, insan gâyet temiz ve güzel yaratılmıştır. Peygamber Efendimiz, insan kalbinin fıtraten ayna gibi beyaz yaratılmış olduğunu beyân buyuruyor. İnsan, bu kalbi karartır, içine şüphe, vesvese, fitne, fesat, kin, intikam ve hased gibi zulmânî hisler doldurursa o insan korkunç bir hastalığa tutulmuştur. Bu hastalıktan kurtulamazsa Allâh korusun gideceği yer cehennemdir. Bu hastalıktan kurtulmanın çâresi de tevbe ve istiğfar etmek, ayrıca kalbinden kötü niyet ve hisleri atarak, pi