Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

MİRÂSTA "BABA BİR KIZ KARDEŞİN" (UHT LİEB) DURUMU

1939 Anne baba bir kız kardeş yoksa; baba bir kız kardeşin aynı şartlarda onun yerine kâim olacağı icmâ ile sâbittir. Çünkü Ayet-i Kerime'de geçen kız kardeş (uht) kelimesinin; baba bir kız kardeşi de kapsamına aldığı bilinmektedir. Anne bir erkek ve kız kardeş hakkında ise özel hüküm bulunmadığı için, onlar ayetin kapsamına giremez. Mûrise (ölen kimseye) karâbet noktasında yakınlık oldukça önemlidir. Daha önce de (çizelgede) belirttiğimiz gibi; baba bir kız kardeşin yedi hali vardır. Şimdi bunları gündeme getirelim:

MİKATLAR (İHRAM'A GİRME YERLERİ)

965 Önce kelime üzerinde duralım. "Mikat"; sınırlanmış vakit manasına gelir ama, yer için istiare edilmiştir. Yani ihrama girme yeri manasınadır.(66) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hiç kimse mikat'a tecavüz edemez, ancak oradan ihramlı olarak geçebilir"(67) buyurduğu bilinmektedir. Bu Hadis-i Şerifi esas alan Hanefi fûkahası; "İster hacc, ister umre, isterse başka bir niyyetle olsun (ticaret, seyahat vs.) hiç kimse mikatlardan ihramsız olarak geçemez. Zira ihramın vacip olması, o mekâna ta'zim ve hürmet içindir. Dışardan gelen kimseler Resûl-i Ekrem (sav)'in beyan buyurduğu mikatlara geldikleri zaman, ihrama girmeleri farz olur"(68) hükmünde ittifak etmiştir.  966 İbn-i Ömer (ra)'den rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav): " Medine'lile

Fevat, fesat ve İhsar

Fevat, Haccın fevt edilmesidir ki,arafe vukufunu fevt etmekle olur.

Fesad, Haccın veya Omrenin fasid olmasıdır. Haccın fesadı, hali ihramda, arafattan evvel, ve omrenin fesadı, hali ihramda tavâftan evvel, mucamaatledir.

KELAM BİNEFSİHİ:

157 Allahû Teâla (cc)'nın; sese, harflere ve bu harflerden meydana gelen cümleleri tertiplemeye muhtaç olmadan konuşmasına "Kelâm bi nefsihî" denir. Kur'an-ı Kerim'in "Kelâmullâh" olduğu hususunda bütün İslâm alimleri müttefiktir. Kelâm'ın zıddı "Dilsizlik"tir ki, O'nu bundan tenzih ederiz. Allahû Teâla (cc) mütekellim'dir.

geovisit();

"IMAM" DA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR

489 Imam'da bulunmasi gereken vasiflari kendisinde toplayan kimsenin; insanin önüne geçerek onlara namaz kildirmasina "imamet", bu görevi yapan kimseyede "imam" denilir. Namazlarini imamlarin namazina baglayanlara da "Cemaat" veya "Muktedi" adi verilir. Simdi "Imam" da bulunmasi gereken vasiflar üzerinde duralim.

  1. Erkek olmak: Molla Hüsrev: "Erkek namazda kadina veya çocuga iktida edemez. Kadina uymamasinin sebebi Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Allah'in onlari (kadinlari) geriye biraktigi gibi, siz de onlari geriye birakin. Zira kadinlarin namazda öne geçirilmesi caiz degildir" kavli serifidir. Çocuga da iktida olunmaz. Zira çocugun namazi nafiledir. Bu durumda farz kilan kimsenin nafile kilan kimseye iktidasi caiz degildir"(224) hükmünü zikreder.

YAZILI BEYYİNELER

1866  Kur'ân-ı Kerîm'de; hukuki ve ticâri akidlerin, yazı ile tesbit edilmesi, âdil bir kâtibin de yazmaktan çekinmemesi (ve şâhidlerle bu belgenin güzelce düzenlemesi) istenmiştir. İbn-i Kesir bu âyetin en son gelen hükümlerden birisi olduğunu kaydetmektedir.(209) İslâm ûleması ticâri ve hukuki akidlerin yazılmasının "farz mı, yoksa müstehab mı" olduğu hususunda ihtilâf etmiştir. Zira Âyet-i Kerîme'de "borcu yazın" ve "İki şâhid tutun" hükümleri, emir sığasıyla gelmiştir. Unutma veya yanlış hatırlama soncu; ortaya çıkabilecek her türlü ihtilafı önleme bakımından, akidlerin yazılması müslümanlar için hayırlıdır. İmam-ı Serahsi; "Resûl-i Ekrem (sav)'den kendi zamanına kadar ticâri, hukuki akidlerin, muamelelerin, idâr

BAĞ - BAHÇE ORTAKLIĞI( MÜSAKAT)

1532 Önce kelime üzerinde duralım. Musakat: "Saky" kökünden olup, mufaale babındandır.(276) "Sulamak" manasına gelir. İslami ıstılahta: "Bahçe sahibinin; ağaçlarını, mahsulünün bir kısmı mukabilinde, onları ıslah etmek üzere bir kimseyle ortaklık kurmasıdır" şeklinde tarif edilmiştir. Mecelle'de: "Musakat; bir taraftan eşcar (ağaçlar) ve diğer taraftan terbiye olmak ve hasıl olan meyva aralarında (beyinlerinde) taksim olunmak üzere bir nevi şirkettir"(277) hükmü kayıtlıdır.

KEFÂLET'İN TARİFİ VE MÂHİYETİ

2015 Önce kelime üzerinde duralım. Kefâlet lûgatta; bir şeyi diğer bir şeye mutlak surette eklemek manasınadır.(98) Resûl-i Ekrem (sav)'in parmaklarını göstererek: "Yetime kefil olan ve ona bakan kişi, cennette bu parmağın bu parmağa yakın olduğu gibi bana yakın olacaktır" demesi, yani yetimi kendi ailesine bir ferd olarak ekleyen kişi, onun sorumluluğunu üstlenen kişi demektir.(99) İslâmi ıstılâhta. "Bir şeyin (Mal, nefis veya borç) mutâlebesi (taleb edilmesi) hakkında bir zimmeti, diğer bir zimmete eklemeye kefâlet denilir"(100) tarifi esas alınmıştır. Bir kimsenin şahsına kefil olmaya (Kefâlet-i binnefs), bir malın edasına kefil olmaya (Kefâlet-i bi'lmal) ve bir malın teslimine kefil olmaya (Kefâlet-i bi't-teslim) denilir. Alış-verişte

İLİM

Hz. Aişe (r.ah.) şöyle anlatır:

Allah Resulü (a.s.) şu ayeti okudu: Sana kitabı indiren O´dur. Onun bir kısım ayetleri muhkemdir ki bunlar kitabın esasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalblerinde eğrilik bulunanlar, sırf fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşabihlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini Allah´tan başkası bilmez. İlimde yüksek payeye erenler ise: Biz ona inandık. Hepsi Rabbimiz katındandır derler. (Bunları) aklı selim sahiplerinden başkası iyice düşünmez.Aişe devamla: Bundan sonra Allah Resulü: "Kur´an´ın müteşabih ayetlerine uyan kimseleri gördüğünüzde (ki Allah onları Kur´an´da zikretmiştir) onlardan sakınınız!" buyurdu, demiştir.

MÜKELLEF OLAN KİMSENİN FİİLLERİ

264 Allahû Teâla (cc)'nın imtihan için beyan buyurduğu emir ve nehiylerin tamamına "Teklif" adı verilir. Malûm olduğu üzere insanın lehindeki ve aleyhindeki haklarına sahip olabilmesine de "Ehliyet" denilmiştir.(22) Allahû Teâla (cc)'ın tekliflerine muhatab olabilmek için ehliyet şarttır. Her mükellefin yapmak veya yapmamak hususunda sorumlu tutulduğu İslâmi fiillere "Ef'âl-i Mükellefin" (Mükellef olan kimselerin fiilleri) denir. Bunlar başlıca sekiz çeşit olarak tesbit edilmiştir:

İÇECEKLER

Ali b. Ebu Talip (r.a.) şöyle anlatır:

Hz. Peygamber (a.s.) ile beraber bulunduğum Bedr gazası günü yaşlı bir deveyi ganimet olarak aldım. Hz. Peygamber bana bir yaşlı deve daha vermişti. Bir gün bu develerimi Ensar´dan bir kimsenin kapısı önünde çöktürdüm. Bunlara boya otu yükleyip satmak ve parasıyla Fatıma´nın düğün yemeğine yardım etmek istiyordum. Kaynuka kabilesinden bu işe vâkıf bir kuyumcu da benimle beraberdi. Bu sırada Hamza b. Abdu´l-Muttalip bu Ensari´nin evinde içki içiyor ve beraberinde de şarkıcı bir kadın şarkılar söylüyordu. Bu şarkıcı kadın:

Gemide vefat eden müslim hakkında

Gemide vefat eden müslim, kara uzak olduğu, ve cenaze durdukça, bozulmaktan korkulduğu takdirde (2), yıkanıp kefenlendikten ve namazı kılındıktan sonra, sağ canibi üzere kıbleye karşı olarak denize bırakılır. Ve imam Ahmed bin Hanbel hazretlerinden, menkul olduğu üzere, denizin dibine batmak için, ona ağır bir şey bağlanır.

Dârı harbe, yâni yabancı milletler sahillerine yakın olan denizler için, Şafiî imamlarından dahi, menkul olan budur.

Dârı harbe yakın değilse, sular onu, bir sahile atarak, islâm sahiline ulaştırmakla, onlar defnederler, diye meyyit iki tahta arasına sıkıca bağlanıp denize bırakılır. Bizim mezhebimizde de böyledir.

-------------

DARÛ'L İSLÂM'IN, DARÛ'L HARBE DÖNÜŞMESİ

735 Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle hükmedilen bir İslâm beldesi'ni bekleyen üç tehlike sözkonusudur: Birincisi: Kâfirler işgal veya istilâ edebilir. İkincisi: Bir şehir veya bölge halkı topluca irtidat ederek, işgal edebilirler. Üçüncüsü : Ulû'lemr'e zimmet akdi ile bağlı olan gayr-i müslimler, zimmet akdini bozarak bulundukları beldeleri istilâ edebilirler.(64) Bu üç halde de mü'minler üzerine cihad "Farz-ı Ayn" olur. Zira her üç halde de, İslâm beldesi kâfirlerin istilâsına uğramıştır.(65) Ancak istilâ ile birlikte, "Darû'l İslâm", Darû'l Harb'e dönüşür mü? İbn-i Abidin: "Kâfirlerin elindeki beldeler İslâm beldeleridir, harb beldeleri değildir. Çünkü kâfirler orada küfrün hükmünü ortaya atamamışlardır.

MİRÂS'IN ŞARTLARI

1906  Muhakkak ki bir kimse hayatta iken malı mirâs olarak dağıtılmaz. Dolayısıyla mirâs'ın ilk şartı; mûris'in hakikaten veya hükmen ölümünün sâbit olmasıdır. İkinci şartı; Vârisin hakikaten veya takdiren hayatta olması gerekir. Takdiri hayattan kasıd; anne rahmindeki çocuktur. İslâm ûleması; ölen kimsenin; karısının rahminde bulunan çocuğun da, vâris olacağı hususunda müttefiktir. O çocuk; takdiren hayatta kabul edilir.(18) Üçüncü şart: Vârislerde; mirâsa mâni olan hallerden, birisinin bulunmamasıdır. Eğer mirâsa mâni hallerden herhangi birisi sözkonusu olursa; vâris hiçbirşey alamaz!.. Bu konu oldukça önemlidir.

İmanın Şartları

Îman Îman, Peygamber Efendimiz (s.a.v) in Hazret-i Allâh tarafından getirip tebliğ buyurduğu hususların tamamını kabul ve tasdik etmektir. İman, bu tasdikten ibarettir. Fakat kişinin, hayatında ve ölümünde kendisine müslüman muâmelesi yapılması için kelime-i şehâdeti dili ile söyleyip kalbi ile tasdik etmesi şarttır. İmanın şartları altıdır. Bu altı şart aşağıda Arapça aslını ve tercümesini göreceğimiz Âmentü'de açıklanmıştır. اٰمَنْتُ بِٱللهِ وَمَلآَئِكَتِهِ وَكُتُبِهِ وَرُسُلِهِ وَٱلْيَوْمِ ٱْلاٰخِرِ وَبِٱلْقَدَرِ خَيْرِهِ وَشَرِّهِ مِنَ ٱللهِ تَعَالٰى وَٱلْبَعْثُ بَعْدَ ٱلْمَوْتِ حَقٌّ اَ