Söze sadakat gerekir

Sözünde durmak büyük bir erdemdir insan için. Zaten olgun ve yüce bir yaratılışı olan insanın fıtratında vardır “sözüne sadık” olması… Tabiri caizse insan; verdiği sözleri yerine getirdiği ölçüde insandır. Çünkü Hz. Adem’den (a.s) bu yana gelen tüm peygamberler, tüm ilahi dinler muhakkak sözüne sadık olmayı emreder biz insanlara. Nitekim Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz “…Verdiğiniz sözleri yerine getiriniz. Çünkü verdiğiniz sözlerden sorumlusunuz” (İsra, 34) buyurarak, biz kullarına bu işin basit bir meseleden öte, ciddi bir sorumluluk olduğunu hatırlatmıştır.

HAYATIN HIZI UNUTTURDU SÖZÜ

Sürekli bir koşuşturmanın içinde, hayatın hızına yetişmeye çalışırken bizler, maalesef zor oluyor sözümüze sadık kalmamız. Kur’an’da ve sünnette sıkça yer verilmiş olmasına rağmen çoğu zaman gözardı ediyoruz bu emri. Kaç defa “Söz, bak şu saatte durakta olacağım” deyip beklettik arkadaşımızı. Kaç kere “Seni bu akşam arayacağım” diye söz verip annemize, günün telaş ve yorgunluğu ile ertesi güne bıraktık onu aramayı da birçok işimiz gibi. Kaç kere “Bu gün ödevlerini yaparken yardım edeceğim” diye söz verip çocuğumuza; “Neyse yarınkine birlikte bakalım, bak ütü yapıyorum, daha bulaşık yıkayacağım” dedik.

Birçoğumuzun kulağına tanıdık gelen bu basit diyaloglar günlük hayatımızın rutinleri arasında ne yazık ki… Daha da önemlisi biz farkına varmasak da bu ve benzeri durumların her biri bizi “sözlerimize sadık” olmaktan bir adım daha uzağa taşıyor. Peki ama bizleri sözüne sadık olmaktan alıkoyan “şey” ne? Faturalarımızı bile oturduğumuz yerden yatırabilecek kadar kolaylaşmışken hayat; “vurdumduymazlık”tan başka bir kelime karşılık olabilir mi bu sorunun cevabına?

İnsanoğlu hayatının her devresinde çeşitli işlerle uğraşmış, koşturmuş, bazen yorulmuş ama hayat mücadelesinden asla vazgeçmemiştir. Esasında verdiğimiz sözler de bizim için kazanımı büyük olan birer mücadeledir. Bir insan söz verdiği vakit nefsi ile mücadeleye başlar çünkü. Nefis ona her defasında sözünde durmasa da bir şey olmayacağını salık verirken, içimizde bir yerlerden bunun yanlış olduğu fısıldanıp durur kulağımıza.
Verilen söze hayli önem veren büyüklerimiz de bu konu ile ilgili pek çok söz söylemişlerdir. Atalarımız; “ölmek var dönmek yok, söz bir Allah bir” gibi vecizelerle ahde vefanın önemini vurgulamışlardır asırlar boyu.

SÖZÜMÜZ REFERANSIMIZDIR

Evet, söz önemlidir; çünkü mümin çoğu zaman verdiği söze göre değerlendirilir. Hepimiz şahit olmuşuzdur bir insan için “Sözünde bile durmuyor, sonra da bize dinden, ahlaktan bahsediyor” dendiğine. Ya da tam tersi “O adam söylediyse doğrudur, sözünün eridir o, yapar söylediğini” gibi ifadelerle sözün hakkını verenlerin zihinlere nasıl bir güven telkin ettiğine.

Yani sözlerimiz bizim kimliğimiz, ismimizin önüne geçen referanslarımız gibidir. Zaten Allah Rasulü de (s.a.v) bu konunun önemine binaen; “Münafıklığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, emanete hıyanet eder, söz verdiğinde yerine getirmez” buyurmuştur. Öyle ise bize düşen hayatımızın her anında; yorgun da olsak yahut meşgul de, verdiğimiz sözü yerine getirmektir. Gerçekten önemli bir mazeretimiz olduğunda da, en azından sözümüzü önemseyip meydana gelebilecek aksaklıktan ilgili kişileri haberdar etmektir. Ancak böyle yaparsak gerçek anlamda “sözünün eri” kimseler sayılabiliriz ve gittiğimiz her yerde bizden önce sözümüze olan sadakatimizden bahsedilir.

MAZERETİMİZ ÖLÜM MÜ, FELAKET Mİ? YOKSA HİÇBİR ŞEY Mİ?

Büyük şair Mehmet Akif Ersoy ve arkadaşı Eşref Edip öğle yemeği yemek üzere sözleşirler bir gün. Yemek Eşref Edip’in evinde yenecektir ve Edip’in evi Vaniköy’de Akif’inki ise Beylerbeyi’ndedir. Sözleştikleri gün şiddetli yağmur yağması üzerine Eşref Edip, Akif’in gelmeyeceğini düşünerek komşusuna gider. Akif ise yağan şiddetli yağmura rağmen Edip’in evine gelir ve onun çıktığını öğrenir. Sırılsıklam bir halde içeri dahi girmeden tekrar döner. Eve geldiğinde Akif’in gelmiş olduğunu öğrenen Edip çok üzülür ve ertesi gün hemen Akif’in yanına gider. Kendisine kırılmış olan arkadaşından özür dilemeye, gönlünü almaya çalışırken Akif ona şu unutulmayacak sözü söyler: “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir.”