Yeniden ümmet olmak zorundayız

Şubat sonunda Katar'ın başkenti Doha'da İslâm dünyasının tanınmış 300 aydın, düşünür ve İslâmi hareket liderlerinin katılımıyla yapılan "Uluslararası Saldırganlığa Karşı Küresel Direniş" konferansı, Evangelist-Siyonist saldırı karşısında fiili direnişe ek olarak ümmetin zihinsel planda direnişini öncelemesi bakımından hayli önemliydi.

Yeniden ümmet olmak zorundayız



Başlığı okuyunca; "Zaten biz ümmet değil miyiz?" şeklinde tepki vermiş olabilirsiniz. O zaman soruyu şöyle soralım: "Peki, biz gerçekten bir ?ümmet' olduğumuzun farkında mıyız?" Yani günümüz Müslümanlarının gerçek bir ümmet bilincine sahip olduğunu söyleyebilir miyiz? Ve Ümmet-i Muhammed'in vahdetini; yeniden ümmet olmasını nasıl sağlayabiliriz?

Meseleye olumsuz cihetten yaklaşırsak; üstad Cevdet Said'in tespit ettiği gibi, ümmetin Cemel ve Sıffin savaşlarıyla rüşd'ünü kaybettiği ve hâlâ reşîd hâle gelemediği; bir türlü aklını başına devşiremediği bir gerçek. Doğrusu, oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış devasa bir topluluğun vahdetini temin etmek kolay bir iş değildir. Buna bir de tarihsel süreç içinde ümmetin arasında oluşmuş kimi farklılıkları eklersek, iş daha da zorlaşır.

Ancak, meseleye olumlu cihetten yaklaşmak da mümkündür ve günümüzde öncelenmesi gereken de budur: Bir kere, Müslümanların tarihinde -Hıristiyan/Batı tarihinde görüldüğü gibi- kanlı mezhep çatışmaları hiç olmamıştır. Bazı devletler arasındaki çıkar çatışmaları (mesela Osmanlı-Safevi) asla bu çerçeve içinde değerlendirilemez. Siyasi çekişmeler bir yana; Müslüman halklar arasındaki sosyal, ekonomik, kültürel ilişkiler, diğerleriyle kıyaslanmayacak oranda sıkı ve ?kardeşçe' olmuştur. Hac ibadeti ümmet bilincini sürekli diri ve zinde tutmuştur; medreseler, cemaatler, tarikatlar, evlilikler.. Müslüman halklar arasındaki sınır ve devlet engellerine asla takılmamışlardır. Bütün olumsuz şartlara rağmen ümmetin ?iman kardeşliği' zedelenmemiştir.

İslâm tarihine baktığımızda, şöyle bir vakıayla karşılaşırız: Rüşd'ünü yitirmesine rağmen Emevi-Abbasi döneminde birkaç asır siyasi birliğini muhafaza eden ümmet, tam da dağılma ve iç çekişmeler yüzünden gücünü kaybetmeye başladığı bir sırada, yaklaşık iki asır boyunca (11-13. asırlar) önce Batı'dan Haçlıların, sonra da doğudan Moğolların korkunç yağma ve istilasına uğrar. Böylece ?ümmet' bilincini yitirmenin bedelini çok ağır ödeyen İslâm dünyası, iki asırlık bir çöküş döneminin ardından kendi aslî dinamiklerine dayanarak direniş ve diriliş sürecine girer ve tarihin akışını değiştirir. Haçlılara karşı ?ümmet' bilinci ile direnen Selahaddin Eyyûbî'lerin, Kılıçarslan'ların oluşturduğu humuslu topraklarda (Eyyûbilerin devamı olarak) Memlûkler ve (Selçukluların devamı olarak) Osmanlılar doğar. Memlûkler Moğolları tarihte ilk kez mağlup edip Haçlı saldırılarına da kesin olarak son verirler. Osmanlılar Avrupa'yı Viyana'ya kadar fethederken, İspanya'da Endülüs Emevileri en parlak devirlerini yaşamaktadır. Bunlara bir de kuzeyde Altınordu, Hindistan'da Delhi İmparatorluğu'nu eklersek; iki yüzyıllık Haçlı-Moğol tahribatının ardından kuşanılan ?ümmet' bilincinin ne bereketli ürünler verdiği anlaşılmış olur.

İmdi, Müslümanların neredeyse tamamını bir tek ?Halife'nin şemsiyesi altında birleştirmeyi yaklaşık beş yüzyıl boyunca başarmış bulunan Osmanlı Devleti'nin çöküş sürecine girmesiyle yeniden sömürgeci Batının istilasına uğrayan ve 1. Dünya Savaşı'yla da müstevliler arasında tamamen paylaşılan İslâm ümmeti, yaklaşık yüzelli yıllık bir inkıta döneminin ardından yeniden ümmet olmanın sinyallerini vermektedir. Toplumların kaderini belirleyen şaşmaz yasalar (sünnetullah) işlemeye devam etmekte ve ümmet yine harici bir tokatla ?ümmet' olduğunun farkına varmaktadır. 1969'da Siyonistlerin Mescid-i Aksâ'yı yakma girişimi üzerine ilk kez bir araya gelip İslâm Konferansı'nı kurabilen İslâm âlemi, şimdi ABD'nin başlattığı Yeni Haçlı/Moğol istilası karşısında yeniden ümmet olmaktan başka çare olmadığını keşfetmektedir.

Şubat sonunda Katar'ın başkenti Doha'da İslâm dünyasının tanınmış 300 aydın, düşünür ve İslâmi hareket liderlerinin katılımıyla yapılan "Uluslararası Saldırganlığa Karşı Küresel Direniş" konferansı, Evangelist-Siyonist saldırı karşısında fiili direnişe ek olarak ümmetin zihinsel planda direnişini öncelemesi bakımından hayli önemliydi. Konferansta El-Kardavi, F.Huveydi, M.Ammara, F.Yeken, A.Medeni, H.Meş'al, M.H.Fadlallah gibi öncülerin ümmet bilincinin yeniden ihya edilmesinin altını çizmeleri ve bu meyanda Cumartesi günü İHH'da bir araya gelen Iraklı İslâmi partilerin temsilcilerinin Şii-Sünni, Kürt-Türk-Arap gibi sun'i ayrılıkları mahkûm eden ?ümmetçi' bir yaklaşımla Irak'ta bir iç savaşa asla izin vermeyeceklerini deklare etmeleri, yeniden ümmet olma yolunda atılan önemli adımlardır.

Abdullah Yıldız
Vakit