Nikahı küffar (Kâfirlerin nikâhı)

Kâfirlerin nikâhları sözü müşriklerin ve ehli kitabın nikâhlarına şâmildir.

Ehli islâm arasında câiz olan nikâh, ehli küfür arasında dahi câiz ve sahihtir (1). Sonradan ihtida etseler, yine o nikâh üzere, bulunurlar (2).

Müslimler arasında câiz olmayan nikâh iki nevi olup, ya kişi kendi mahremini nikâhlamak gibi, mahal hürmetine mebni câiz olmaz olur, veyahut akit, şahitsiz olmak yahut nikâhlanan kadın henüz iddet içinde bulunmak gibi, şartın bulunmamasına mebni, gayrı câiz bulunur.

Küffar kendi dinleri üzere, kalıp, islâm hükümlerini talip olmadıkça, halleri üzere metrûk olmakta, zikrolunan iki suret, müsavidir (3).


Dinleri üzere kalmayıp, müslim olmak yahut islâmî hükümleri talip bulunmak takdirinde, iki suret arasında, şu fark vardır ki, birinci surette, zevceynin arası tefrik olunur (4) ve ikinci surette, onları, o nikâh üzere mukarrer kılınır.

İslâmi hükümleri talep hususunda, zevceynin birlikte, talep ve terafuu. tefrik için şarttır. Müslim olmak hususunda, Zevceynden yalnız birinin islâm olması, kâfidir.

Sayd ve Zebâyih kitabında geçtiği ve muharremat faslında dahi açıklanmış olduğa üzere, dinî mübîni İslâma karşı, milleti vahide, sayılan küfür envai, nikâh ve zebayih babında, ehli kitap ve ehli şirkten ibaret olmak üzere, ikiye ayrılıp, ehli kitap ile ehli islâm arasında - erkek müslim olmak şartiyle - gayri sahih, ve ehli şirk ile ehli islâm arasında izdivaç - kat'iyyen - gayri sahih olduğu gibi, müslimenin, ne müşrik ve ne kitabî, bir gayri müslim veya dinsiz ile, izdivacı dahi, ne iptidaen, ne de ipkaen câiz değildir (5).

Buna binaen, ehli şirk olan Zevceynden biri müslim - muhtedî -oldukta, diğerine islâm arz olunur (6). Eğer o dahi, müslim olursa, aralarındaki nikâh - zevce zevcin mahremi olmadığına göre - bâki bulunur. İslâmı kabulden imtinaı halinde (7) ise, araları tefrik olunur.

İslâmı beyan sırasında sahih olanın, arz esnasında imtinaı dahi sahih olduğundan, temyiz sahibi olmak şartiyle, sabî ve sabiyyenin dahi bu hususta hükmü birdir. Mâtuh dahi, mümeyyiz sabî hükmündedir. Gayri mümeyyiz sabînin, temyiz edebilecek yaşa, yani dinleri teakkûl edebilecek vakte gelmesine intizar olunur. Mecnunun ifakatine intizar olunmayarak, ebeveynine arzı islâm olunur. Onlardan biri islâmı kabul ederse, mecnun ona tâbi olarak müslim sayılıp, nikâh - mahalli hürmet olmadıkça - olduğu hal üzere kalır. Hiç biri, islâmı kabul eylemezse, araları tefrik olunur. Mecnunun eğer anası ve babası yok ise, hâkim, onun tarafından müslim veya zimmî bir vâsî ikame ederek, firkati ona hükmeyler.

Ehli kitaptan olan zevcin, zevcesi müslim oldukta dahi, meselenin hükmü budur ki, zevcenin islâmı sûretinde, gayri müslim zevc dahi, müslim olursa, nikâhın tecdidine hacet olmayarak, onlar nikâhları üzere, ipka olunurlar. Zevc müslim olmadığı ve kendisine hâkim tarafından arz olunan islâmı da kabul etmediği sûrette, araları tefrik olunur (8).

Tefrikten evvel vefat vukubulursa, mehir vâcip, ve küfür mâniası dolayısiyle, tevarüs sâkıt olur.

Ayırmak, hâkimin fiili olup, hükme muhtaç olan firkatte, tarafların huzuru şart olmakla, kocası başka beldede iken şerefi islâm ile müşerref olan, gayri müslimenin zevci hazır olup, kendisine İslâm arz olunmadan araları tefrik olunamaz.

Firkat, sırf islâm ile değil, arzdan sonra islâmdan ibâ (çekinmek) ile olacağından, gayri müslime zevcenin, islâmı üzerine, gayri müslim zevc ibâ etmeksizin (meselâ bir gün sonra müslim olmakla) aralarındaki zevciyyet zâil olmaz (9).

Arz halinde, zevcin islâmdan imtinaı, talâkı bâindir. Hem, talâk adedi onunla eksilmiş olur ve hem de zevc ondan sonra, müslim dahi olsa, ric'ate sahip olmayıp, zevciyyetin onlar arasına avdeti, yeni nikâha muhtaç bulunur.

Mümeyyiz sabînin, ve mecnuna göre ebeveynden birinin imtinaı suretinde, hâkimin tefriki dahi, talâktır.

Kitabiyye olmayan zevcenin, islâmdan imtinaı, talâk değildir. Çünkü, kadın tarafından talâk olmaz. Hâkim nikâhı fesheder.

Kitabiyye olan kadının zevci müslim olmak sûretinde, nikâh bâki olur (10). Velev ki, mecûsiyye veya veseniyye iken, zevcin islâmı üzerine Yahudi veya nasrani olmak gibi ehli kitaptan olsun.

İslâmın arzı hususu, dârı islâmda mümkün olabileceğinden, zevceyn ehli şirkten olduklarına göre, onlardan her hangi birinin, ve ehli kitaptan olduklarına göre, zevcesinin islâmı, ehli İslâmın vilâyet altında olmayan, darı harpte vukubulmuş olursa, diğerine islâmı arz etmek - ikisi beraberce burada bulunmadıkları için - (11) mümkün olmamakla, onun küfür üzere bekası takdirinde, aralarında firkat, vukuu, kadın gebe ise, doğurmak ve gebe olmayıp ta, - âdet gören kadınlardan - olduğuna göre, üç âdet görmek ve - âdet görmemekte ise - üç ay geçmek zamanına, gecikir. Bu müddet geçmedikçe, onlar yekdiğerinden ayrılmış olmayıp, o zaman güzeran ederse, diğeri islâmdan - arzdan sonra - imtina etmiş sayılır ki, ayrılmak şartı olan - müddet geçmesi - firkat sebebi olan, imtina makamına ikame olunmuş demektir (12).

Zimmî olmayan küffâra göre, zevceyn arasında dareynin tebâyünü, zıddiyet ve firkat sebebidir. Çünkü, dârı harp ehli, bize mukabil ölü hükmündedir. Diri ile ölü arasında ise, zevciyyet kalmaz.

(Dareynin tebâyünü) iki dârın tebâyünü demek ise de, murat dârı harp ehlinden olan Zevceynden birinin (zevcin) orada ve diğerinin (zevcenin) burada - rücû çaresi olmaksızın - bulunmasıdır: Gerek seby ve istirkak olunarak (13), dârı İslâma ithâl edilmek veyahut, müslim veya zımmî olarak kendisi çıkıp gelmek tarikiyle, gerek kendi istek ve arzusu ile buraya, geldikten sonra, ihtida veya İslâmın zimmetini, kabul ederek kalıp, bir daha dârı harbe dönmemek üzere, dârı İslâma yerleşmek suretiyle, olsun.

Birinci surette, o kadın teserri veyahut azat edilerek, tezevvüç olunmak câiz olduğu gibi, ikinci sûrette dahi, gebe bulunmadığına göre, iddetsiz bâyin olduğundan hemen, ve gebe bulunduğuna göre, (iddet için değil, rahmi gayrin hakkı ile meşgul bulunduğu için) doğumdan sonra, tezevvüç olunmak câiz ve helâl olur.

Amma, dârı İslâma aman ile gelen ve kendi din ve tabiiyyetinde kalan evli kadın, burada - rücu etmek üzere - bulunduğu için, zevcinden muvakkaten cûdâ olmakla, kocasından ayrılmış demek olmadığı gibi, gerek isteyerek ve gerek istemeyerek, dârı İslâma - beraber - gelmiş veya getirilmiş ve rücû etmek kayt ve şartiyle burada kalmış bulunan, zevceyn dahi, yekdiğerinden mufarık olmadıkları için, zevceyi zevcinden ayırıp almak câiz olmaz.

Zevceyn arasında ayrılmayı icap ettiren, seby değil, belki hakikaten ve hükmen dâreynin tebâyünüdür.

Dâreynin hakikaten tebayünü: Zevceynin şahıslarının uzak bulunmaları, yâni birbirlerinden ayrı düşmeleridir.

Hükmen tebayünü: Onlardan birinin dahil bulunduğu dârı islâmda - rücû tariki üzere - bulunmayıp, belki - karar tariki üzere - bulunmakta olmasıdır. Hattâ, dârımıza aman ile giren harbî hükmen kendi darında, demek olduğundan, onun zevcesi, kendisinden bâin düşmez. Meğer ki, kendisi zimmeti kabul etmiş ola.

Müslimin, kitabiyye ile izdivacı câiz ise de, müslim zevcenin - irtidat ile - kitabiyye olması, kitabiyye zevcenin, müşrike veya dinsiz olması misilli, gayri câizdir ki, o halde, onların zevciyyeti kalmaz.

İrtidat: İslâm dininden dönmektir. Hangi dine dönerse dönsün, isterse dinsiz olsun, dönen erkek ise (mürted) ve kadın ise (mürtedde) diye isimlendirilir (14).

Mürtedin hükmü, katl ve mürteddenin hükmü, İslâma gelinceye değin hapis olunmak ve mürted evli ve mürtedde kocalı ise, aralarındaki nikâh derhal bâtıl olmaktır.

Zevceynden birinin - neuzü billâhi teâlâ - irtidadı, âcilen fesihtir ki talâk sayısı eksilmiş ve hâkimin hükmüne mütevakkıf olmaz.

Zevce - medhûl biha - olduğuna göre, irtidat eden, gerek o, ve gerek zevc olsun, mehri müsemmanın tamamı veya mehri misil ve iddet nafakası lâzım olur (15).

Hükmen olsun - medhûl biha - olmadığına göre, eğer irtidat, zevcte vâkî olmuş ise, yarım mehri müsemma veya müt'â lâzım gelir.İrtidat, eğer zevcede vâkî olmuş ise, mehir hakkı sâkıt olup, iddet olmadığı için, nafaka da, lâzım gelmez.

Zevceyn ikisi, bir anda mürted olup ondan sonra, yine bir anda, müslim olurlar ise, aralarındaki nikâh bâki olur. Eğer biri, diğerinden evvel müslim olmuş olursa, nikâh fâsit olup, kadın bâin düşer (16) ve islâmda, geç kalan zevce olduğuna göre, - duhulden evvel (17) - ise, mehir lâzım gelmeyip, zevc olduğuna göre, yarım mehir veya müt'â lâzım olur (18).

Mürtedin zikrolunan hükmü mucibince, dini islâmda nikâh, iyman üzerine müessis olmakla, iymam ihlâl eden şeyler, hem de nikâhı mühildir. Dini zarûretlerden olan yâni, dini mübince, sübûtu kat'î surette malûm bulunan hususlardan birini, meselâ emri âhireti ve namaz ve oruç... gibi, farzları inkâr veya bunlardan birini istihfaf etmek, ve mushaf ve kâbe ve şeriat ve mescit misilli dinî muhteremattan birini hakîr görmek, küfürü mucip olduğu gibi, - bilâ zaruretin - küfür alâmeti olan şeyi kullanmak ve kefere ile, el tutuşup, onların âdetleri ve âyinleri üzere, hora tepmek ve «sin, kaf» maddesiyle din ve îymana sövmek dahi fetva kitaplarında, müslimden suduru küfür, ve tecdidi iymanı ve tecdidi nikâhı mucip olan, şeylerden olmak üzere, mezkûrdur.

(Ben şer'a gitmem), (Ben fetvâ bilmem), (Benim şeriat ile işim yoktur, ben işimi kanun ile görürüm), sen müslüman değil misin? diyene cevaben - yanılmış olmayarak - «Değilim» demek, Ali Efendi fetâvâsında ve: helâlinden ye, diyene: «Bana haram daha sevgilidir», sen Allahtan korkmaz mısın? diyene, cevaben «Ben müslim değilim, Allahtan dahi korkmam», kendisine: Beş vakit namazı edâ eyle, belki bu marazdan halâs olursun, denilen hasta: «Ben böyle hasta iken, ne namaz kılarım, ne Tanrıya minnet ederim, bugünden sonra, şeytanlara minnet ederim zevcinden talâk isteyen kadın, emeline nail olamamak üzerine «Allahu teâlâ şanuhû sağlıkla, tatlîki erkeklere tahsis etmeyeydi, ne fena etmiş» demek, Behçetül-fetâvâda o cümleden olmak üzere, tasrih olunmuştur.

Mürtede, hiç bir kadın, ve mürteddeye, hiç bir erkek, inkâh ve tezviç olunmaz. Nitekim, muharremat faslında zikrolunmuştur.

Çocuk, rikkiyyet hususunca valideye (19) ve din hususunca ebeveynin hayırlısına tâbidir (20). Kitabiyye ile evlenen, müslimin sulbünden gelen erkek ve kız evlât, hep müslim oldukları gibi, Zevceynden birinin islâmı suretinde dahi, arada küçük çocuk mevcut (21), ve yahut diğerine islâm arz olunmadan veya arz olunduktan sonra, çocuk doğarsa, hükmen olsun, - dârın ittihadı - şartiyle, müslime tâbi olur (22).

Çocuğun, müslim olan ebeveyninin biriyle beraber, dârı islâmda ve yahut dârı harpte bulunması, dârın - hakikaten - ittihadıdır. Yalnızca dârı islâmda bulunması da, dârın hükmen ittihadıdır. Çünkü, onun müslim olarak, dârı harpte kalan babası yahut validesi, hükmen, dârı islâm ehlindendir. Amma çocuk, dârı harpte olup ta, burada kalan babası müslim olursa, çocuk ona tâbi olamaz. Çünkü, müslim olarak dârı islâmda bulunan vâlidi, dârı harp ehlinden kılmak mümkün olmadığı gibi, dârı harp, ehli islâm hükmünde olmamak hasebiyle, oradaki çocuğu, buradaki vâlidine tâbi kılmak dahi, mümkün olamaz (23).

Çocuk, dînen ebeveyninin hayırlısına tâbi olmak kaidesinde, ehli kitap ile ehli şirk arasında, doğan çocuk kitâbidir. Müslim için onun zebîhasını yemek ve kız olduğuna göre, onu tezevvüç etmek câiz olur.

Yahudi ile Nasrânî arasında doğan çocuk, Yahudidir (24).

------------------

(1) «Sahih değildir» diyen, imam Malik hazretlerinin sözünü Tebbet sûresindeki «vemraetuhu = karısı» kavli kerimi, reddeder ki, müşrik olan ebû Lehebinmüşrik olan nikâhlısına karısı buyurulmuştur.

(2) Onların nikâhının sıhhatine, şu mesele dahi teferru eder ki, tahtı müslimde bulunan nasraniyyeyi zevci olan müslim, üç talâk ile tatlik edip ondan sonramezbure kendi gibi bir nasrani ile evlenip, ona medhule olduktan sonra, talâk veyavefat ile ondan ayrıldıktan ve iddetinin icrasından sonra, evvelki zevci olan müslime, nikâhla avdet edebilir.

(3) Yahudi tâifesinin dinlerinde, kardeş kızını almak câiz olmakla, YahûdiZeyd, kardeşi kızı Yahudi Hindi tezevvüç eylese, Zeyd ve Hind hâkime müracaatetmedikçe, Hind Zeydden tefrik olunur mu? Cevabı: Olunmaz.

(4) Yahudi Zeyd, zevcesi Hindin kız kardeşinin kızı Zeynebi, Hind üzerine tezevvüç ve Hind ile cemettikten sonra, Zeyd islâm olsa Zeynep Zeyd'den tefrikolunur mu? Cevabı: Olunur.

(5) Zimmî Zeyd, müslime Hindi tezevvüç eylese, Zeyde ne lâzım gelir? Cevabı: Şediden tazir olunup tefrik olur. Kadın bilerek varmış ise, o da, ukubet görür. Arada vasıta olan, erkek veya kadın dahi ukubetlenir. Zimmî bununla, ahdini bozmuş olmadığı cihetle, katlolunmaz.

(6) İslâmın arzı: İcbar edilmeyerek, müslümanlık kendisine teklif olunur.

(7) İmtinaı tasrih etmek sûretinde, arzı islâm hususu, tekrar edilmeyerek, aralan tefrik edilir. Eğer arz edildikte, bir şey söylemeyip sükût ederse, hâkim ona, arzı islâm hususunu, üç kerreye kadar tekrar eder, mücerret susmak, imtina sayılmaz.

(8)Dokuz yaşında olup, dini teakkûl eden sagîr Zeydi Nasrâninin zevcesi Hind,şerefi islâm ile müşerref olup, sonra Zeyde dahi, islâm arz olunup, imtina eylese,Hind Zeydden tefrik olunur, bülûğuna intizar olunmaz.

Zimmî Zeydin zevcesi, Nasrani Hindden doğmuş oğlu, Amr mecnûnun zevcesi Nasranî Zeynep, şerefi islâm ile müşerref oldukta hâkim, Zeyde ve Hinde islâm arz ettikte, Zeyd İslâma gelse, Zeynep Amrdan tefrik olunmaz ve Anıtın babası Zeyde tâbi olarak, islâmına hükm olunur. İslâma gelmeyip imtina eylerse, hâkim Zeynebi Amr'dan ayırır.

(9)Nasranî Zeydin zevcesi Nasrânî Hind, şerefi islâm ile müşerref olduktansonra, hâkim tarafından Zeyde islâm arz olunmayıp, Zeyd küfür üzere iken, Hindüç âdet görse, onların arasında ayrılıp vâkî olur mu? Cevabı: Olmaz. Bu sûretteZeyd ile Hindin aralarını islâmdan imtinaı ile hâkim tefrik etmiş değil iken, Hindnefsini, müslim Amre tezviç eylese, bu akid sahih olur mu? Cevabı: Olmaz. Busurette Hind nefsini, Amre tezviç ettikten sonra, Zeyd şerefi islâm ile müşerref olsa,hâlen Zeyd, Hindi hâkime tefrik ettirip, Hind ile izdivaç muamelesine, kaadir olurmu? Cevabı: Olur.

(10) Zimmî Zeyd, şerefi islâm ile müşerref oldukta, zevcesi Hind, İslâma gelmese, Zeyd nikâhı yenilemeden Hind ile muamelei zevciyyeye kaadir olur mu? Cevabı: Olur. (Hind, Zeydin mehariminden olmamak şartiyle.;

(11) İkisinin de orada olmasına veyahut birisinin orada ve birisinin burada bulunmasına şâmildir.

(12) İslâmın arzı mümkün iken, bu olmaz. Meselenin hükmü, gayri medhulbihazevce hakkında dahi câri olmakla, mezkûr müddet, iddet değildir. Eğer iddet olsa,- medhul bihaya - muhtas olmak lâzım gelirdi.

(13) Sebyi; sürüp götürmek, istirkak: rakîk=köle edinmektir. Keşşafta mezkûrdur ki, bu mesele, ve bir de, yemîni-lâğv meselesi, Hasan Basri hazretlerinden, sorulduğu vakit, orada bulunan meşhûr şâir Ferazdak, bu hususta okuduğu şiir ilemüşarünileyhin takdirini kazanmıştır.

(14) Redde, irtidaddan isimdir. Şuuruna sahip olmayan sarhoşun, irtidadına itibar olmadığı için, zevcesi istihsanen bain düşmez.

(15) Âdet görenlerden ise, (hürre olmak şartiyle) üç âdet, ve sagire yahut âdetgörmemekte ise, üç ay ve gebe idiyse doğurma ile iddet sona ermiş olur. Hürredeğilse gebeliğin gayride iki âdet veyahut bir buçuk ay bekler. Eğer zevce - irtidaddansonra - iddeti içinde vefat eylerse, zevç ona istihsanen vâris olur.

(16) Birinin, islâmından sonra, diğerinin islâmdan imtinaı gibi.

(17) Çünkü, duhulden sonra mutlaka bir şey sâkıt olmaz.

(18) Yarım mehrin lüzumu, mehri müsemma olduğuna ve mütanın lüzumumüsemma olmadığına, göredir.

(19) Nikâhı rakîk faslına bakınız.

(20) Çocuk, cedde tâbi olmaz ve onun islâmı ile müslim sayılmaz, velev ki,babası vefat etmiş bulunsun.

(21) Büyük çocuğun islâmı, kendi ihtiyarına bağlı olduğu için, çocuğun sıfatı,küçüklüktür.

(22) Çocuğun ebeveyninden müslim olanına tâbiiyyeti, gerek âkil ve mümeyyizolsun ve gerek olmasın, çocukluğu müddetincedir. Âkilen bâliğ veya binefsihi müslim olmadıkça, tabiiyyeti kesilmez. Eğer mecnun olarak bâliğ olursa, tâbiiyyetiyine devam eder.

(23) Mezkûr surette, ne hakîkaten ve ne hükmen ittihadı-dâr olmadığı için,veled, müslim vâlidine tâbi olamayarak, onun - indelistilâ - sebyi sahih olur.

(24) Aksini, söyleyen de var.