Nikâh (evlenme)

Dini islâmda, izdivacın iki yolu vardır ki, biri teserrî ve diğeri istinkâhtır. Üçüncü bir yol yoktur. Bu da, müsliminin hür olanları içindir. Teserrî, — mülke binâ edilmiş olduğu için — mala malik olamayan memlûklerin, hür olmayanları izdivaçları, ikinci tarika münhasır kalır (1). Yani ancak nikâh yolu ile olur.

Teserrî: «Sürriye» ittihaz etmek yâni, odalık cariye edinmektir. Hür müslim, kendinin müstakillen memlûkü olan cariyenin rakabesi, zımnında, mütâsına dahi, malik bulunur.

Kudretli olan hür, dilediği kadar, teserrî edebileceği gibi, dört zevce dahi, istinkâh eyleyebilir.


Teserrî, istinkâha muhtaç değildir (2). Ve bu erkeğe mahsustur. Kadın, kendi kölesine nefsini teslîm edemez, ve âzât etmedikçe, ona varamaz.

İstinkâh: Nikâhlamaktır.

Nikâh: Kasden, milki müt'ayı ifade eden bir akiddir.

(Kasden) tâbiri, teserri için, cariye satın almağa, şâmil olmamak içindir ki, onda asıl maksat, milki rakabe ve bunda, milki müt'adır.

Milki rakabe, zata malikiyyettir. (Milki müt'a) (3) kadının menfaati mahsusasına malikiyyettir ki, nikâhı memnû olmayan kadından, erkeğin istifadesi, helâl olmaktır (4). O istifadeye, istimtâ' (faydalanmak), tâbir olunur.

Bu bapta akid: tarafların izdivaç hususunu, iltizam ve teahhüt etmeleridir ki, icab ve kabul ile, olur.

İcâb: Mezkûr iltizama dair, başlanan sözdür.

Kabul: Ona dair, başlanan sözü müteakip, söylenen sözdür.

Taraflar: Zevc ile zevceden veya onların velî veya vekillerinden ibaret olup, birbirine muhatap olanlardır ki onlara (akıdeyn) dahi denir.

Nikâhın; sebebi, rüknü, şartı, hükmü, sıfatı vardır.

Nikâhın sebebi: İnsan nevinin, ekmel vech üzere bekasının, ona müteallik olmasıdır.

Âlemin umranının sebebi olan, âdem oğlunun tenasülünün intizamı, tenakühunun intizamı nisbetindedir (5).

Çünkü şerîatte her hükmün bir sebebi vardır. Neslin sıhhatinin korunması da şeriatin bir kanunudur.

Nikâhın rüknü: İcap ve kabuldür. Tarafeynden biri, nefsimi yahut müvekkilemi ve yahut kızımı, sana tezviç ettim, deyip diğerinin dahi; ben de tezevvüç eyledim, yahut nefsim veya müvekkilim ve yahut oğlum için kabul ettim, demesi gibi.

İcap veya kabul, tezviç veya nikâh lâfzına münhasır olmayıp, hibe ve temlik ve tesadduk gibi aynen temlike mevzu, her lâfız ile nikâh münakit olur (6).

Aktin, bir zamana muzaf olmaması ve meşiyyetullaha (7), veya olmayan bir şartla, muallak (2) bulunmaması ve kullanılan siyganın, muzarii müstakbel, olmaması lâzımdır.

Nikâhta, muhayyerlik câri olamaz. (Gelecek faslın evveline bakınız). Rehn ve vedîa gibi, mülk ifade etmeyen, ve icare yahut iare ve yahut vasiyyet misilli, ya aslen veya halen, ayniyette temlik mevzuu olmayan, elfaz ve tâhirat ile, nikâh münakit olmaz (9).

İcap veya kabul kelimesi bulunmaksızın, ita veya kabzimehir misilli, bir fiil ile, teatiyen dahi nikâh münakit olmaz.

Hazırın, kitabetiyle dahi, nikâh münakit olmayıp, — toplantıda hazır olmayanın — kitabeti ve mealine, şahitlerin ittilâı ile, münakit olur.

İcap ve kabul sırasında, mehir tesmiyesi, nikâhın rüknü yahut sıhhatinin şartı değildir (10). «Mahalle imamının (akdettim) demesine de hacet yoktur» (11). Eğer mehrin tesmiyesi, icabı vasıl olunursa, kabulün ona göre olması lâzım gelir (12).

Nikâhın şartı: Zevc ve zevce, şerî mânîden hâlî bulunmak ve âkidler, yekdiğerinin; icap ve kabulünü, işitir olmak ve akit sırasında, onların icap ve kabule dair olan sözlerini işitici, hür ve mükellef iki müslim şahit ve yahut — o sıfat üzere — bir müslim ile iki müslime hazır bulunmaktır. Velev ki, şahitler tarafeynin usul veya füruundan olsunlar (13).

Ehli kitaptan olan, yâni Musevî ve İsevî dininde bulunan kadını, müslimin tezvirinde, şahitlerin islâmı şart olmayıp, ehli kitaptan iki kişinin bulunması dahi, kâfidir. Velev ki, onlar kadının kendi milletinden, olmasınlar.

(Allahü teâlânın ve Resûlünün yahut meleklerinin, şahadetiyle nikâh etmek, sahih olamaz).

Zevcin şer'î mânii, hür olduğuna göre, dört ve hür olmadığına göre, iki menkuhası olmak yahut kendisi, gayri müslim yahut mürted veya dinsiz bulunmaktır.

(Ricâl iddetiyle, iddetli bulunmak dahi, zevc için, şer'î mânîdir. Ricalin iddeti bahsine bakınız).

Zevcenin, şer'î mânii, başkasına nikâhlı yahut henüz iddetli (14) ve yahut müşrike (putperest veya ateşperest), olmaktır. Aharın memlûkesi olmak veya Yahudî ve Nasâra dininde bulunmak, mânî değildir.

İrtidat (15), kadın için dahi, nikâhın akdine mânidir.

Arada nesep veya süt yoluyla yakın karâbet veya musaharet olmak ve kendi zevci hakkında zevce üç talâk ile mutallâka bulunmak dahi, iki taraf için, şer'î mânidir. (Muharremat faslına bakınız.)

Kadın, bâliğ ve âkil hürre olduğuna göre, onun, ve küçük ve o hükümde bulunanlar hakkında, mezkûr sıfat üzere olan — müslim velînin rızası — nikâhın sıhhatine, ve zevcte kefaet (16) nikâhın lüzumunda (17), şarttır.

Lâkin, bu bapta rızanın şart kılınması mânâsı, sureti ûlâda, velinin, baliğ hürre üzerine, cebri veliliği olamamak demektir. Yoksa, rızanın yokluğunda, ikrah, nikâhın sıhhatine mâni değildir.

Sagir ve sagîrenin — bilvelâye — nikâhı sahih olmakla zevceynde, ve mümeyyiz olan sabinin vekâleti sahih olmakla, akdin başlangıcında, bülûğ şart değildir (18).

Asıl olsun olmasın, akidde temyiz şarttır. Mecnunun ve mümeyyiz olmayan sabînin, mübaşeretiyle, nikâh münakit olmaz.

Bülûğ ve hürriyet, başkası için değil de (19) kendi nefsi için, akde mübaşir olanda, nifazın şartıdır (20). Mümeyyiz sabînin ve memlûkün akdi, velî ve mevlânın icazetine, mevkuftur (21).

Nikâhın hükmü: Helâliyyet, musaheret hürmeti, verasettir.

Zevceyn aralarında zevciyyet kaim oldukça, şer'an kendisinde mezûniyyet olan vech üzere, yekdiğerinden müstemti olurlar (22). İşte, helâliyyet budur. Buna (hill) dahi denir.

Zevcin usul ve fürûu, zevceye ve zevcenin usul ve fürûu, zevce mahrem olup, artık onlarla nikâhlanamazlar ki, musaheret hürmeti de budur (23). Bir kimse, yetişmiş üvey kızını veya kayın validesini, başka his ile okşayıp öpse, zevcesi kendisine haram olmak, ve bir kadın yetişmiş üvey oğlu veya kayın pederi ile, böyle bir muamelede bulunsa, zevci kendisine haram olmak dahi, musaheret hürmeti muktezasıdır. (Muharremat faslına bakınız).

Zevceynden birinin vefatında, diğeri ona farîza takdiri veçhile vâris olur. İşte veraset de budur.

Bunlar, hep sahih akde göredir ki, vâki olan nikâh — isticmâ şurûtu ile — sahih oldukça, zevce hakkında, diğer akde mâni olmak ve zevce, zevcin nef'i için, nefsini tutmak ve binaenaleyh, evden ancak, zevcin izni ile çıkabilmek ve mehir ve nafaka zevce ait olmak dahi, nikâhın hükümlerindendir. Âtiyen tafsil olunur.

Nikâhın sıfatı: İndet-tevekan (arzunun şiddeti halinde), vâcip ve belki farz, ve itidal halinde, sünneti müekkede, ve havf ve cevr halinde mekrûh, cevrde şüphesi olmadığı surette, haram olmaktır.

Vâcip olan, mehire malik ve nafakaya kaadir olmak ve cevr edici olmamak şarttır.

İtidal hali: «Zinâda vâki olacak derecede, tevekan üzere, olmamak ile beraber, mehîre ve nafakaya kudret» ile müfesser, ve onda dahi cevr etmemek için, nefsinden emin bulunmak şartı, muteberdir.

Nikâh akdi: Nikâhın akdi, cuma günü olmak ve mescit içinde icra olunmak menduptur (24). İki bayram arasında dahi, nikâh ve zifaf kerahetsiz câizdir.

Rüknünde zikredildiği üzere, nikâhta muhayyerlik cari olmayacağından, görme hiyarı (25), ve kusurlardan salim olma hiyarı (26) müddetle mukayyet olmak hiyan (27) ve vasıf hiyarı (28) muteber olamaz. Taraflardan biri veya ikisi, akitte bunlardan birini ileri sürseler dahi nikâh câiz ve şart hükümsüz olur. Binaenaleyh, Zevceynden biri diğerinin, körlükten ve çolaklıktan ve kötürümlükten salim olmasını veya, şu veçhile güzel veya hünerli bulunmasını, ve zevc zevcenin bekâretini, şart kılsa da, hilâfı zuhur eylese, muhayyerlik kalmaz (29). Nikâh sübut bulmuş olur.

------------------

(1) Efendi, köleye cariye vererek, onu — cimaa — mezun etmekle dahi, köleye, onunla —birleşmek— helâl olmaz. İbni Âbidin, bunu (nikâhı rakîk) te tasrihetmiştir. Usulde mukarrerdir ki, (rikk) mala malik olmağa münafidir. Rakik, maldan bir şeye —efendisi ona temlik dahi etse— malik olamaz.

(2) Nikâhı tenzihi için, muharremat faslında, tahrim sebeplerinden olan, mülke müracaat ediniz.

(3) Eşyaya malik olmak gibi değildir.

(4) Mezkûr helâliyyete mahal olan kadına (halîle) tâbir olunur ki, zevceye vecariyeye şâmildir. (Zevc), eş mânâsına geldiği için, Zevceynden her birine, itlâkolunur. Fakat söz açıkça anlaşılsın diye fıkıh kitaplarında erkeğine (zevç) ve kadınına (zevce) denile gelmiştir. Bilhassa, zevce lâfzının cemî, zevcat olduğu gibi,her iki mânâda olan, zevcin dahi cemî, ezvaçtır.

(5) Doğum istatistikleri, buna şahittir. Zinâ, mefâsîdin her türlüsünü müştemildir. Tefsiri Razînin, surei isrâ kısmına müracaat oluna.

(6) Türkçedeki aldım, verdim lâfızları nikâh mânâsında sari olmamakla hitbeve mehir tesmiyesi gibi, karineye muhtaç olduğu, Ali efendi nakillerinde mezkûrdur.Nikâhla aldım nikâhla verdim, tâbirine diyecek, yoktur.

(7) Talâk kitabının, istisna bahsine bakınız.

(8) Çünkü, mevcut şarta incâzı, tâliktir. Bunlar ehlinin malûmudur. Talâkıntâliki bahsine bakınız.

(9) Vasiyyet, ölümden sonraya muzaf olan temliktir. Hal ile mukayyet olanvasiyyet üzerine, akit sahih olur.

(10) Mehr zikredilmeksizin, ve hattâ mehrin nefyi ile, nikâh sahih olur. Akdinsıhhatine, mehri misil, terettüp eder.

(11) Olan akdin, vesikaya raptı müstahap olmakla, imam, o mecliste işi, yazarak tevsik eder. Nikâhın akdi, kızın bulunduğu mahalle imamına, gart değildir.

(12) Meselâ, baba kızımı sana, şu kadar mehr mukabilinde tezvic ettim, diyeicap etmiş olmak takdirinde, zevc olacak âkidin dahi, o veçhile kabul etmesi lâzımiken: nikâhı kabul ettim, amma mehri kabul etmedim, demesi akdi iptal eder. Akdin yekdiğere mutabık olan icap ve kabul ile, tamamından sonra mehirde, hibe veyatenzil yahut tezyit tarikiyle, tasarruf câiz olur. Nitekim, beyanı gelecektir.

(13)Zeyd, Amra: küçük kızım Hindi, oğlun küçük Bekire nikâhla verdimdeyip Amr dahi, Bekir için aldım kabul ettim, deyip. Lâkin o mecliste Amrin büyük oğulları Beşir ve Hâlid bulunup, onlardan başka, kimse bulunmasa, mezkûrnikâh münakit olarak, Hind ile Bekirin, işbu nikâhları sahih olur mu? Cevabı: Olur.

(14) İddet teklemekte olan kadındır ki, zevcinin vefatı veya duhulden sonra talâk üzerine, malûm müddette, tevakkufta bulunmuş olur.

(15) İrtidâd: dini islâmdan dönmektir ki, dinsiz olmağa da, şâmildir.

(16) Kefâet, faslı mahsusunda beyan olunur. Mehr ve nafakaya kudret dahi,o cümleden olmakla, onları nakl, netice veçhile ayrıca zikre hacet yoktur.

(17) Lüzum: Sıhhatin üstünde bir mânâdır. Âtide nifaz ile beraber —hâmişte—tarif olunur.

(18) Veli tarafından kıyılan nikâh bilâhare bülûğ: ile iptal de olmaz.

(19) Çünkü, vekâlette bülûğ şart olmadığı gibi, hürriyet dahi şart değildir.Behcetül-fetavâmn, vekilin nikâhı faslında şöyle mezkûrdur: Hind, nefsini Amretezvic murat ettikte, Amrin kulu Bekiri, .tezvice tevkil edip, Bekir dahi, iki şahithuzurunda Hindi Amre tezvic eylese, o akid, sahih olur mu? Cevabı: Olur.

(20) Nifâz, müessir olmaktır. Binaenaleyh, lüzum gibi, sıhhatin üstünde, birmânâdır ki, tasarruf cezasının yekdiğere irtibatından ibaret olan, inikade, terettübüeseridir. Meselâ, fuzuli satış münakittir. Fakat nâfiz değildir.

Lüzum: Mezkûr terettübün, rizasız kaldırılması mümkün olmamaktır. Bir akdin nifazı, ona başkasının hakkı taallûk etmemekledir. Muhayyerlik lüzumundan ârî, olmakladır.

(21) Menfaat ve mazarrat arasında deveran eden, her tasarrufun nifazı için,bülûğ ehliyyeti yahut velî reyinin inzimamı, şarttır. Mümeyyiz sabinin ve memlûkün, bu bapta tevkili dahi, böyledir. Nitekim, âtîdeki faslın müntehası sıralarındamezkûrdur.

(22) Müstemtî': Faydalanan demektir. İstifade, zevceye de şâmildir.

(23) Sahih nikâh semeresi olan, mezkûr hürmet, zinâ ve rida' ile dahi, sabitolur. Muharremat faslında tafsil olunacaktır.

(24) Mescit içinde olmasının mendubiyyeti, halka ilânından dolayıdır. Cumagününde olmasının mendubiyyeti, cuma gününün yedi günün eşrefi olmasına mebnidir.

(25) Görünceyedek muhayyer olmak.

(26) Ayıp ve kusurdan salim olmak üzere, muhayyerlik.

(27) Taraflardan biri veya ikisi, belli müddet içinde, nikâhı feshetmek, yahuticazet ve infaz eylemek, muhayyerliğinde bulunmak.

(28) Bir mergup sıfatla, ittisaf, muhayyerliği ileri sürmek.

(29) Bir mergup vasfa mebni, mehrî misilden ziyadeyi, tesmiye etmişse, onunfıkdanı, mehrin ziyadesine müesir olur.