Yemenin helâl olması

Avın yenmesinin halâl olması için on beş şart vardır: Onun beşi avcıya, beşi ava, diğer beşi de av âletine aittir.

Avcıya âit olan beş şart şunlardır: Avı, zekât ehli yani boğazlama usulüne vâkıf olmak, tesmiyeyi terk etmemek, av âleti, kendi tarafından gönderilmek, gönderme ile alma arasında, başka bir şeyle iştigal etmemek, âletin irsalinde, kendisine av haram olan kimse (ihramlı gibi) ortak olmamaktır.

Ava âit olan şartlar, şunlardır: Eti yenen hayvanlardan olmak, insandan kaçan yabanî hayvan olmak, haşerattan olmamak, su mahlûku olduğuna göre balık cinsinden olmak, boğazlanmasına yetişilemeyerek avlanmak ile ölmüş bulunmak.


Av köpeğine ait olan şartlar şunlardır: Kelb talimli olmak, gönderildiği yolda yani usulde avlanmak, avı yaralayarak öldürmek, ondan yememek, avlanması halâl olmayan hayvan, almada ona müşarik olmamak.

Bu icmal, gelecek tafsilât ile açıklanacaktır.

Zekât —zebayih kitabında mezkûr «zebh» ve «nahr» nevilerine şâmil olmak üzere— boğazlamaktır (1).

Zekâtın, ihtiyarî ve iztirarî kısımları vardır.

İhtiyari olanı; hayvanı mûtad üzere, boğazından kesmektir ki, onun rüknü, zebh olunacak olanın zebhi, ve nahr edilecek olanın natırıdır. Zebh boğazından ve Nahr, göğüs üstünden olur: Deve, nahr; sığır, ganem ve kuşlar ise zebh olunur.

iztirarî olanı: Hayvanı her neresinden olursa olsun, vurup öldürmektir: Onun rüknü, yaralamaktır.

Avlanmak: iztirarî zekâttandır (2).

İhtiyarî zekât işinin ehli olan kimse, iztirarî zekâtın dahi. ehlidir. Evvelkine ehil olmayan, diğerine de ehil değildir.

Itlâki üzere, zekât ehli: Zebh ve tesmiyeyi bilen, ehli İslâm ve ehli Kitaptır.

Zebh ve tesmiyeyi bilmeyen, küçük çocuğun ve delinin boğazladıkları yani keserek veya vurarak öldürdükleri hayvan, mekûl ve ekli halâl olmadığı gibi, ehli İslâm ve ehli Kitap olmayanların kestikleri dahi, halâ! değildir.

Mûsevî ve İsevî, ehli kitap oldukları için (3), onlar ehli İslâm gibi, ehli zekâttırlar. Binaenaleyh, onların dahi şartınca olan zebihaları, yenir.

Putperest ve ateşperest olanlar, ehli kitap olmadıklarından, ehli zakât dahi değillerdir. Onların - kestikleri ve avladıkları - yenmez.

Dini inkâr eden, dinsizin, yahut islâmdan irtidad ile (4), ehli kitap dinine giren mürtedin dahi, zebihası yenilmez.

Zekât ehli olmak için bülûğ ve erkeklik çağı şart değildir. Temyiz ve teakkûl kâfidir. Ehli İslâm veya ehli kitaptan olan, kadınlar, ehli zekât olduğu gibi, zebh ve tesmiyeyi bilen küçükler dahi, ehli zekâttır.

İhtar: Avcının muhrim ve avın, harem dahilinde olmaması dahi, yenme halâliyetinin şartları cümlesinden olmakla, muhrimin avladığı yenilmediği gibi (5),halâlın yâni muhrim olmayanın harem dahilinde avladığı dahi yenilmez.

Tesmiye terk olunarak kesilen, zebihanın dahi yenmesi menhi olmakla, ehli zekâtın, zebih sırasında olduğu gibi, avlanma halinde dahi. tesmiyeyi terk etmemesi, yani tüfeğini ateşlerken yahut köpeğini salıverirken «Bismillâh» demesi şarttır. (Terk, kasdi olmamak şartiyle besmeleyi unutmuş olmak takdirinde, beis yoktur).

Ehli zekât, avlanmayı talimli köpek ile yapmak sûretinde, köpeği besmele ile - kendisi sevketmiş olması dahi, meşrut bulunduğundan onun sevki ve kışkırtması olmayarak (6), köpeğin görüp, kendiliğinden, üzerine vararak öldürdüğü avın dahi, yenmesi helâl olmaz.

Talimli köpeğini - sevkten sonra - oturmayıp, ve başka iş ile meşgul olmayıp, araştırmak dahi, şart olduğundan arkasını aramayıp oturur veya başka bir şey ile meşgul olur ve sonradan, avı ölmüş bulursa, başka bir sebep ile ölmüş olmak ihtimaline mebni, onun da yenilmesi, helâl olmaz.

Ehli zekâtın salıvermesine, ehli zekât olmayanın, sevki karışarak, iki kelbin birlikte yakalayıp öldürdükleri av dahi, helâl olarak yenmez, İşe karışan köpek, talimsiz olmak, veyahut - besmelesiz - salıverilmek dahi, ehli zekât olmayan kimse tarafından sevk edilmiş olmak gibidir.

Yenme helâliyyetinin, ava âit olan şartları mucibince, avın eti yenilen vahşî hayvanlardan olması, yani kurt ve çakal gibi, sivri dişli ve kaplan ve dağ kedisi gibi, hem sivri dişi ve hem pençesi olan vahşilerden ve kara kuş ve atmaca gibi yırtıcı; karga ve kartal gibi leş yiyici kuşlardan olmaması ve insandan kaçınmakla, kanatlarıyla yahut ayaklarıyla kendini korur olabilmesi lâzımdır. O çeşit canavar ve leş yer olan, yabanî hayvan ve kuşların yenilmesi helâl olmadığı gibi, eti yenen ehlî hayvanların ve hattâ - aslında ehlî değilken - insana alışarak, ehlî gibi olmuş olan (7), yenen av hayvanının meselâ alışık geyik, karaca ve ada tavşanının dahi, avlanarak yâni - iztirarî zekât ile - yenilmesi helâl olmaz. Tuzağa düşüp ve yahut kanadı veya bacağı kırılıp - kendini korumaktan -çıkmış bulunan - yenen avın - dahi, avlanarak yenmesi helâl olmaz. Bu gibilerin, ve bundan evvel zikr olunan vahşî - alışkının ihtiyarî zekât vechile, boğazlanması lâzım olduğu gibi, vurulduktan sonra - zebh olunan hayvanın, o halindeki hayatına faik bulunan bir hayat ile - diri olarak yetişilen avın dahi, boğazlanması lâzım olduğundan, vurulan avın boğazlanmaksızın yenmesi helâl olabilmek için, boğazlanmasına yetişilemiyerek ölmüş olması da, ava ait olan, yenme helâliyyetinin şartlarındandır (8). Kanadından vurulan kuşun boğazlamak yerine kafasını koparıp atmak, onun yenmesini haram kılar.

Çekirgeden mâdâ, haşerat yenmez.

Kara avında, avın haşerat neviden olmaması, yenmesinin helâliyyetinde şart olduğu gibi, sulardaki avda dahi, avın balık cinsinden olması şarttır. Balık cinsinden olmayan hayvanlar : Yengeçler, midyeler, istiridyeler, İstakozlar: helâl olarak yenilmez.

Balığın her nevi ve hattâ yılan balığı dahi yenilir (9).

Balık, temiz olmayan suda doğmuş olmak, yenilmeğe mâni değildir.

Yenilme helâliyyetinin şartı: Âfet ile ölmüş olmasıdır.

Ağ ve olta, âfet olduğu gibi, balık suyun sıcaklığı veya soğukluğu sebebiyle veya suyun çekilmesiyle, yahut bir yere kısılarak veyahut üzerine bir şey atılarak, ölmek dahi, âfet ile ölmektir (10).

Böyle bir âfete uğramaksızın, suyun yüzüne sırtı üzerine gelen (11) balık, yenilmez.

Bir balığın içinde zuhur eden balık - sağlam ise - ikisi dahi yenilir. Sağlam değilse, ona zarf olan balık yenir.İçinden çıkan balık yenmez,

Meselâ: Balığın karnında bulunan inci, bulana helâldir. Yüzük ve altın helâl değil, bulunmuş nesnedir. Bulan kimse, onu halka bildirmek ve duyurmak lâzım olur.

Nitekim, emsâli delâletiyle, yabâni olmadığı bilinen, güvercin yahut ayağında zil bulunan doğan ve boynunda tasma bulunan geyik, tutulsa, sahibi zuhurunda verilmek üzere, tutan kimse, onu, halka duyurmak lâzım gelir, Yenme helâliyyetinin av köpeğine dâir olan şartlarına gelince: Av köpeğinin (12) muallem olması, üç defa, yemeyi terk etmesiyle malûm olur, yâni teallümü tuttuğu avı yemediği, üç defa vâkî olmasiyle sabit olabilir (13). İlk terki, tokluğuna ve ikinci terki, şüpheye mahmul olup, üçüncü terkinde teallüm, tehakkuk etmekle, dördüncü avı yenilir.

Doğan gibilerin (14), teallümü, davete uymak ile, yani salıverildikten sonra, çağırıldıkta, dönüp gelmesiyledir. Tuttuğu avdan, yemesi zarar vermez.

Talimli olan doğan - davet edilince - icabeti kabul etmezse, ve muallem olan köpek yemeği terk eylemezse, öldürdükleri av, helâl olarak yenmez (15). Tâ ki, ikinci kerrede talimli oldukları, sâbit ola.

Muallem köpek, avladığı hayvanın kanından içmek, zarar etmez (16). Bir tarafını koparıp atmak dahi, zarar etmez (17). Avdan sahibinin attığı bir parçayı yemek ve hattâ avı sahibi ele aldıktan sonra, onu yemek dahi mânî değildir.

Av köpeğinin yediği av, helâl olarak yenmediği gibi, yaralamayarak, boğduğu ve çarparak veya belini kırarak öldürdüğü, av, dahi helâl olarak yenilmez (18).

Avı, avcının gönderdiği tarafta aramayarak sağa ve sola sapıp, ve av aramaktan başka bir şey ile oyalanıp geldikten sonra, kendiliğinden tutup öldürdüğü av, yeniden irsâl ve iğrâ edilmiş olmadıkça, yenilmez.

Avlanması helâl olmayan (19), başka bir köpeğin, avı alıp getirmekte, ona iştirak etmiş olması dahi, mâni değildir. Nitekim, avcıya âit olan şartların sonunda dahi, zikrolunmuştur.

Avın tâyini şart olmadığından, bir ava şartınca salıverilen köpek, onu avladıktan sonra, başka bir avı dahi, avlamak sûretinde, ikisinin de yenmesi helâl olur.

Üzerine gönderileni tutmayıp, başka bir avı tutup öldürmek takdirinde, onun yenilmesi helâl olur. Dönüp geldikten sonra yeniden sevkedilmeden tuttuğu av, yenmez. Çünkü köpek her seferinde yeni sevk edilmeğe muhtaç bulunur.

Bir ava atılan mermi, ona isabet ve nüfuz ettikten sonra, diğer bir ava dahi, isabet etmek veyahut ona değmeyerek diğerine dokunmak dahi, böyledir ki, her iki sûretin saydı helâl olarak yenilmez.

Müteaddit avlar üzerine - bir besmele ile - salıverilen köpek, onların hepsini tutup, ve kümeye - besmele ile - atılan saçma, onların hepsini vurup, öldürürse hepsi de helâl olur (20).

Vurulan av, su kuşu olmadığı halde, suya düşerek veya bir satha çarptıktan sonra yere yuvarlanarak veyahut dikili bir mızrağa saplanarak ölse, haram olur.

Bir kimse bir ava atıp, onu mecalsiz bir hale getirdikten sonra, diğer bir kimse atıp öldürse, yenmesi haram olup - çünkü ihtiyarî zekât edilmek lâzım gelip - av evvelki şahsın milki olmakla, ikinci avcı onun yaralı olarak kıymetini birinci avcıya tazmin eder.

Eğer evvelki avcı onu, mecalsiz hale sokmamışsa, ekli helâl ve o av ikinci avcının olur (21).

Ehli zekâttan iki şahsın, bir av üzerine - besmeleyle - salıverdikleri iki köpek dahi, bu hükümdedir ki, onlardan biri avı yere çarparak, mecalsiz bıraktıktan sonra, diğeri öldürse, av evvelki köpeğin sahibinin olup, sevkin ikisi bir zamanda olduğuna göre, bunda yenmek hürmeti dahi yoktur. Çünkü, irsâl - avın mecalsiz hale sokulmasından evvel - vukubulmuştur. Eğer, ikincisinin irsâli, birincinin avı mecalsiz bıraktıktan sonra olmuşsa remiy meselesinde olduğu gibi, hürmet ve tazmin lâzım gelir.

Nişana atılan mermi, ava rast gelip onu öldürse, o av yenilmez.

------------------

(1) Kitab-ut-taharenin mutahhirat faslında geçmiştir. Malt ibadetten olan zekât, ze harfi ile olup, bu ise zâI harfi iledir.

(2) iztirarî zekât, bir de ehlî hayvanların azgınlarında vâki olur ki, vahşi vesaldırıcı olanları zarurî olarak, vurulup öldürülür.

(3) Çünkü, onlar dahi, — iddiâ ettikleri gibi — tevhit dini üzeredirler.

(4) Ehli islâm olmayanların, dinini ve mezhebini değiştirmeleri, irtidâd sayılmaz. Onlar, geçtikleri dinde ipka olunurlar. İsevi olan Musevinin veya Musevi olanİsevînin, zebihaları yenildiği gibi, zekât vaktine itibar olunmak cihetiyle, Nasranîveya Yahudi olan mecusînin dahi, zebihası yenilir. Bunun aksi, câiz olamaz.

(5) Hacının ihramda olmayanına (helâl) denildiği, hac kitabında zikr olunmuştur.

(6) İrsâl: Salıvermek, iğrâ: kışkırtmaktır. İğrâ, irsâlden sonradır. Ava kendiliğinden varan köpeğin arkasından — edilen iğrâ — dahi, irsâl hükmündedir.

(7) Buna «alışkın vahşî» ve karşılığına da (ehli güre) denir. Evvelkisi ihtiyarî zebh ve ikincisi, iztirarî zebh olunmak, lâzım gelir.

(8) Avcı bir kimsenin, ekli helâl olan ava — besmele ile — tüfek atıp, avı vurupyaralayarak, düşürdükten sonra, kendisi varıncaya kadar av, o yaralamadan ölmekle,zebh eylemese, tüfek atımının cerhinden öldüğü belli olunca, yenmesi helâl olur mu?Cevabı: Olur. F 38

(9) Yunus balığı denilen hayvanın yenilmesi helâl olur mu? Cevabı: Olur.

(10) Bir kimse, gölde olan balıkları avlamak için, o göle balık otu attıkta, göldeolan balıklar, atılan otu yemeleriyle — tutulmadan — ölseler, o balıkların yenilmesihelâl olur mu? Cevabı: Olur.

Kılıç ve morina balıkları avlanıldıkta, sudan çıkarılmadan bağlarına tokmak ile vurulduğundan, su içinde ölseler, şer'an yenilmeleri helâl olur mu? Cevabı: Olur.

Av için, denize atılan ağa tutularak, kurtulmağa kudreti olmamakla ağın içinde ölen balığın yenilmesi, helâl olur mu? Cevabı: Olur.

(11) Eğer sırtı yukarı ise, yenir.

(12) Talime kabiliyyeti olan, her azılı hayvan, ava âlet olur. Pars ve maymun gibi. (13) Çünkü üç sayısı, muhayyerlik müddeti olduğu gibi, deneme ve yetiştirme özürleri içinde darb-ı mesel gibidir.

(14) Meselâ, şahin ve atmaca ve delice doğan. Bunları, diri kuş ile ava alıştırmalı mekruhtur.

(15) Bu söz, sonraya dâir olduğu gibi, evvelce dahi şâmildir ki, yemeden avladığı dahi, teallümü sabit olmadan, avlamış demek olmak cihetiyle, milkinde bâki olmak suretinde, haram olur. Mevcut olmayıp, yenmiş ve istihlâk edilmiş olmak suretinde, yerinin belli olmamasına mebni, hürmet, ittifakla zahir olur. Mülteka şarihinin beyanına göre, meselede hürmetin hükmü, hazreti imamın mezhebine göreolup, onun teallümü, ittihat ile bilinmişti. İkinci bir ictihat, onu bozamaz.

(16) Belki, onun son derece talimli olduğuna delâlet eder ki, sahibine yaramayanı alıp, yarayanı alakoymuştur.

(17) Avı aldıktan sonra gelip, o parçayı yese dahi zarar etmez. Avı almadankopardığın parçayı yerse, avı nefsi için, tutmuş olmak sebebiyle yenmez.

(18) Iztirarî zekâtta, yaralama şart olduğundan, ava atılan şeyin, meselâ, tasınve yassı harbenin ağırlığı ile, yaralanmamış olan av dahi, yenilmez.

(19) Yâni, ya bir putperest veya ateşperest tarafından veyahut tesmiye terkedilerek, salıverilmiş olan, yahut talimli olmayan.

(20) İhtiyarî zebihte, bir besmele, iki zebîhaya — ikincisinin zebhi ikinci birfiil olduğundan — kifayet etmezse de, meselemizde fiili vahit gibi olmakla, ona birbesmele, kifâyet eder.

(21) Mülkiyetin sübûtu faslında (Av tutanındır) kaidesini unutma.