Salât-ı misafir (yolculukta namaz)

Bu bap, misafirin ve seferin tarifelerine ve bunların ahkâmına ve sefer halinde kılınacak namazların, infirat, iktida, eda ve kazâ: suretlerine göre olan, hükmüne ve müsaferet mukabili olan ikamete ve ikamet menziline dairdir.

Misafir, yolcudur. Mukabiline mukîm tâbir olunur. Sefer ve müsaferet, yolculuktur. Mukabili hazar ve ikamettir (3).

Sefer, lûgatte mutlak mesafe katetmektir ki, müddet ile mukadder değildir. Şerîatte, mahsus ve muayyen mesafenin kat'îdir ki, müddet ile mukadderdir. Sefer müddetinin en azı: mutedil gidişle, üç günlük, yâni on sekiz saatlik mesafedir (4).

Mutedil gidiş ki, seyri mütevassıt dahi denir. Ağır ve sür'atli seyirden, kaçınmaktır.


Ağır seyir: Kağnı tâbir olunan, araba seyridir ki, öküz arabasının gidişidir.

Sür'atli seyir: Posta seyridir ki, at seyridir.

Bunlar arasında mütevassıt olan seyri-mutedil dahi, yaya ve deve gidişidir.

Deveden, kafile devesi maksuttur ki, yaya gidişine müsavi olan odur.

Bu da, düz yere göredir. Dağın çıkışı ve inişi ve dar ve sarp yeri olur. Münasibi, itibar olunur.

Hem kara, hem deniz yolu olan, mesafelerde, yolcunun gittiği yola itibar olunur. Nitekim, biri mesafei sefer ve diğeri, - ondan daha kısa iki kara yolu olan mahallin yolcusu dahi, ancak mesafei sefer olan yola sülûkünde, şer'an misafir olur.

Müsaferet sefer mesafesini - fiilen yürümekle değil - onu seyretmek azmiyle misafirin ikametgâhı umranından, ayrılışından itibaren başlar (5).

Müsaferet için, zikr olunan sefer mesafesinden en aza, itibar olmadığı gibi, azmi-sefer olunmayarak, mezkûr mesafe, katedilmiş olmağa da, itibar olmayıp, umran yerinden - niyyetsiz - ayrılmış olan kimse, dünyayı dolaşsa, misafir sayılmaz (6). Nitekim, fiilen, misaferet olmadıkça mücerret niyyete dahi itibar olunmaz.

Umranı mukam (7) ikametgâh mamûresi demektir ki, belde veya köyün, menazil ve meskenlerinden - göçebe olduğuna göre de - obalarından ibarettir.

Sefer azmîyle, çıktığı cihetten, onları tecavüz etmiş olmak, misaferet için, kâfidir (8). Diğer cihetten, onlara mühazî bulunmak zarar etmez. Umranı mukam, onun gözünden gaip olmak dahi meşru değildir (9).

Fena ki, bina vezninde olarak, şehir kenarı mânâsına olup, şehrin hayvan koşturmak ve mevta defnetmek misilli, işleri için, ayrılmış ve hazırlanmış olan mekânıdır. Şehirden ayrı olmadıkça, şehre mülhaktır (10). Eğer, tarla ve ova ile şehirden - üç dört yüz adım kadar - ayn ise, (umranı-mukamdan) mâdud olmamakla, misaferette, onu geçmek aranmaz.

Rabad ki, beldenin etraf ve civarındaki evler ve menzillerdir. Umrandan olmakla, onu tecavüz etmek, misaferette şarttır.

Şehir dışında olan bağ ve bostanlar, şehrin ebniyesine muttasıl bile olsa, ve belde ehli, bütün yıl, yahut senenin bâzı aylarında, onlarda sâkin dahi olsalar, belde mâmûresinden sayılmaz. Bekçilerin ve ekincilerin hanelerine ve bağ evlerine - ittifaka - itibar olunmaz.

Sefer niyyetinin sıhhati için, gidilecek mesafenin, zikrolunan miktardan az olmaması şart olduğu gibi, niyyet edenin, baliğ ve hükmünde müstakil olması dahi şarttır. Sefere âzim olarak, ikametgâhı mâmûresinden ayrılmış olan kimse, henüz baliğ olmamış bulunur ve yahut hükümde gayri müstakil olursa sefer hükümleriyle âmil olamaz. Mihri muaccelini ödemiş olan zevc maiyetinde zevce (11), ve efendi maiyetinde köle, ve kumandan maiyetinde asker gibi (12) ki, bunlar hükümlerinde müstakil değil, tabidirler. Sefer niyyeti ve ikamet, onların ancak metbularından muteber olur.

Efendi yanında hizmetkâr ve usta ile beraber bulunan çırak ve tutuk olarak götürülmekte olan esir (13) ve zorla götürülen zorba yanındaki mükrih ve teberruan yedicilik eden kimse âmâ dahi tâbidir. Eğer yedici âmânın ücretli adamı ise, o halde muteber olan âmânın niyyetidir.

------------------

(3) Misbahta beyan edilmiştir ki, misafir lâfzı, müsaferetten, ismi faildir.Müsaferet, sefer mânasındadır. Sefer, yolculuk mânâsına olup, cem'i esfardır. Yolculuğa, sefer denilmesi, yolculuğun, kişinin huyunun keşfine, medar olmasındandır.

(4) Sefer müddeti, müellifin ifadesine göre, gün ile mukadder olup, merhaleler ve fersahlar ile mukadder değildir. Onu, üç merhale ile takdîr edenler olmuştur ki, bu da, üç güne yakındır. Çünkü, gidişte mûtâd olan, gün bir konak olmaktadır. On beş fersahı, kırk beş mil ile takdir edenler dahi olmuştur. Gece,gündüz yolculuk edilemeyip, yolculukta, nüzûl (konmak) ve istirahatler dahi,olacağından, sefer mesafesi, günde altı saatten ziyade, gidilmemek üzere, hesapolunur. Ve yılın kısa günleri nazara alınır ki, yolculuk uzun günlerde dahi olsa,sefer müddetinin en azı olan, üç gün, yine en kısa gün, itibariyle hesap olunur.Asılda ve dürer haşiyesi, Tahtâvîde böyle mezkûrdur. İbni Abidinin nakline göre,En doğrusu, günleri olduğu gibi bırakmak yâni seferin yapıldığı günler - uzun, kısa,orta - her ne ise, hakikisine itibar olunmaktır, dedi.

(5) Kıyas muktazası, seferin hükümleri, sefer müddetinin güzerânından sonra, sabit olabilmektir. Çünkü, illetin hükmü, ondan evvel sabit olamaz. Lâkin bu,kıyası-isre mebni, metruk olmuştur ki, o da, Aleyhisselâm efendimiz hazretlerinden ve sahabeden - meşhûr olarak - rivayet edildiği üzere, onlar umran makamlarından, müfarekatlanndan itibaren, sefere mahsus ruhsatlar ile, amel eder olmalarıdır.

(6) Düşmana karşı çıkan, kumandan gibi ki, düşmana nerede yetişeceğinibilemediği surette, giderken namazı maiyyetiyle beraber tam kılar. Dönüşte, - sefermesafesi ise - namazı kasreder.

(7) Mukam, ikametgâh mânâsına, mekân ismidir.

(8) Çıktığı cihette, şehirden ayrı, bir mahalle bulunsa ki, o mahalle, zatenşehre muttasıl olsa, onu geçmedikçe, misafir olmaz.

(9) Ali bin Rabîatül-esedîden mervi olan şeye binaen ki, müşârünileyh: Bizhazreti Ali ile beraber, Küfeden çıktık, farzı iki rekât olarak kıldırdı. Halbuki,biz Kûfeyi görüyor idik. Dönüşümüzde dahi, Küfe göründüğü halde, farzı yine ikirekât kıldılar. Dört kılmayalım mı? dedik, şehre girelim de öyle, buyurdular demiştir.

(10) Müellifin beyanına göre, hem bu kısımda ve hem cuma namazı bâbında,ona mülhaktır ki, sefer niyyetiyle oradan ayrılan: misafir, ve oraya vâsıl olanmukîm, olur. Ve orada cuma dahi kılınır. Bâzı kütüpte, fena, cuma namazı hakkında, şehre ilhak olunur ise de, sefer hakkında ilhak olunamaz. Zîra, cuma şehirişlerindendir. Fena, şehir havayicinden olan İşlerde, şehre ilhak olunursa da, kasrisalât ise bu gibi işlerden değildir, denilmiştir.

(11) Eğer, mihri muaccelini ifa etmemişse, zevcesine dahil olmuş bile olsa,hakkı-mehr için, zevce - indel-imam - kendisini müdafaa edebildiği cihetle, tâbisayılmaz. İndel-imameyn, bâded-dühul zevcede mümaneat hakkı kalmadığıdır.

(12) Maksud, gönüllü olmayandır ki, rızkı kendinden veya beytül-mâldendir.Harpte gönüllü bulunan kimse, talebi-rızık için, dilediği yere gidebildiği için, tâbîsayılmaz.

(13) Lâkin, gidilecek mahallin, sefer mesafesinde olduğunu sorup anladıktansonra, onun salâtı kasr etmesi lüzumunu Muhaşşi Dirâye ve Hâniyeden naklen zikretmiştir. Teaddiyyen bir yere götürülen kimse gibi ki, nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorup ta, cevap alamadığı halde, salâtı itmam edip, üç gün gittikten sonra,kasreder.