Namazda hades vukuu

Namazda hades, namaz içinde hades vâki olmak (2) demektir. Bu, sebk ve amd suretlerine şâmildir. Namazda abdestin — ihtiyarsız — bozulmasına (sebki hades) ve — kendi ihtiyariyle — bozulmasına da (hadesi amd) tâbir olunduğu gibi, namazı bıraktığı yerden başlayıp kılmağa da (bina) ve yeni baştan kılmağa (istinaf) tâbir olunur (3).

(Sebki hades) suretinde (bina) câizdir ki, namazda iken ihtiyarsız abdesti bozulan kimse, hemen — konuşmadan — gidip en yakın sudan abdest alarak, yahut — şartı mütehakkak ise — teyemmüm ederek, gelip bıraktığı yerden başlayıp hades vâkî olduğu rüknü — meselâ rükû veya sücudü — iade eyleyerek, salâtı itmam edebilir.


(Hadesi amd), ittifaka (bina) etmeğe mânidir. Sebki hades sûretinde, binanın cevazı dahi, alelitlâk değil, âtîde sayılan şartlarla mukayyeddir. Şâfii mezhebinde: hades, salâtı münâfî olduğu ve kıbleden ayrılmak ve yürümek, namazı müfsit bulunduğu için (bina) câiz değildir. İstinaf lâzımdır.

Kıyasın muktazası dahi budur. Ancak, biz (Hanefîler), bu kıyası, âtideki rivayete mebni terk etmişizdir. «Namazda kendinden kayy veya mezi gelen, yahut burnu kanayan kimse, gitsin abdest alsın ve tekellüm etmedikçe namazı bina etsin» meâlindeki hadisi şerif, buna mesnet ittihaz edilmiştir (4).

Meâli, malûm olan hadisteki, «men» umumî elfazdan olmakla, münferide ve imama ve muktedîye şâmildir.

Kendisine sebkı hades vâki olan musâllî, münferit ise, bina ve imam ise, İstihlâf ve bina eder. Muktedî ise (5), lâhik olarak bina eyler.

Şu kadar ki, mezkûr olduğu üzere, hilâfiyye olduğundan, hilâf şüphesinden — sakınılarak — her halde salâtı istinaf etmek efdâldir.

Alâ kavlin, muktedi hakkında bina, cemaat faziletini siyanet için istinaftan evlâdır. Bu da, başka cemaat bulamamak kaydiyle mukayyettir.

Binanın cevazının şartları on üçtür:

1 — Hades, semavî olmak.

2 — Musâllînin bedeninden zuhur etmek.

3 — Güslü, mucip olmamak.

4 — Vukuu nadir olmamak.

5 — Musâllî, hades haliyle, bir rükün edâ etmiş olmamak.

6 — Yürüme Halinde, rüknü eda etmiş olmamak.

7 — Salâta münâfî iş yapmamak.

8 — Lâbüd olmayan işi yapmış olmamak,

9 — Hades vukuundan sonra, özürsüz gecikmemek.

10 — Sebkı hadesten sonra, musâllînin, geçmiş hadesi zahir olmamak.

11 — Musalli, - sahibi tertip - olduğu halde, üzerinden geçmiş namazolduğunu hatırlamamak.

12 — Muktedî namazını, mekânın gayride itmam etmemek.

13 — İmam, imamete salih olmayanı istihlâf etmemek.

Bu icmalin tafsili şöyledir ki, (hades, semavi olmak) demek kulun onda ve onun sebebinde ihtiyarı olmamak demektir: sun'u olmayarak, kendinden yel çıkmak, burnundan kan gelmek gibi.

Adde ve darbe (6) sebebiyle kan çıkmak, amden olan hades misilli işin zatinde, kulun ihtiyarı olmak hasebiyle, semavî hadesten hariç olduğu gibi, damda birinin gezmesiyle taş düşüp, musâllînin başı yarılmak dahi, sebebinde kulun ihtiyarı bulunmak hasebiyle, hariçtir. Çünkü, taşın düşmesi ihtiyarî değil ise, onun sebebi olan, yürüme ihtiyarîdir.

(Musâllinin bedeninden çıkmak) kaydi, hariçten necaseti mânia isabetinden ihtirazdır ki, kendisine hariçten, necaseti mânia isabetiyle, namazı fâsit olan musâlli, salâtına (bina) edemez (7).

(Güslü mucip olmamak) kaydı, namazda uyuklayıp da ihtilâm olmak ve yahut nazar ve tefekkür gibi bir hal ile, inzal vuku bulmak misillî, büyük hadesten ihtirazdır ki, bunlar (binayı) mânidir.

(Vukuu nadir olmamak) kaydi, kahkaha ve bayılma (8) gibi namazda vukuu nadir olan şeylerden ihtirazdır ki, bu yolda sebkı hades mânii binadır. Delilik dahi böyledir.

«Musâllî, hades halinde, edai-rükün etmiş olmamak) kaydi, sebki hades kıyamda vâkî olduğuna göre, musâllî kıraeti kesmeyip, abdesti yenilemeğe giderken dahi, kıraet etmekten, ve sebkı hades rükû veya sücut halinde vuku bulduğuna göre, kasdi-edâ ile (9) baş kaldırmaktan ihtirazdır ki, bunları yapan musâllî, hades haliyle (namazın rüknünü edâ ederek) namazını ifsad eylemiş olmakla, bina etmeyip, — abdestten sonra — istinaf eylemek lâzım gelir. Bina edebilmek için, kıyamda, sebkı hadesi müteakip, kıraeti kesmek (10) ve rükû veya sücudda, sebkı hadesi müteakip, namazdan çıkmak lâzımdır. Ve rükû veya sücud, sonra idâe olunur (11).

(Yürüme halinde rükün edâ etmiş olmamak) kaydi, abdest alıp gelirken kıraet etmekten ihtirazdır ki, salâtın rüknü olan kıraeti, hades halinde etmek, binayı mâni olduğu gibi, abdestten sonra, yürüme halinde okumak dahi, binayı mânidir.

(Salâta münafi iş yapmamak) kaydi, hadesi-semâvîden sonra, hadesamidde bulunmak, yahut yeme, içme veya kelâm söyleme gibi, salâta münafi olan, bir şeyi yapmaktan ihtirazdır. Avret yerini açma dahi, salâta münafi olmakla, istinca lâzım gelmişse, onu elbise altından yapar. Eğer, elbisesini açarak istincâ ederse, namazı fâsid olup, aldığı abdestle, onu bina ve itmam edemez (12). Hades zanniyle, camiden çıkmak ve harice göre, saflar mevziini tecavüz etmek dahi, salâta mânafi olan müfsidattan olmakla, binayı mânidir.

(Lâbüd olmayan işi yapmış olmamak) kaydı, abdesti yenilemek için, kendine yakın olan suyu bırakıp ta, iki saflık mesafeden ziyade, ondan uzağa gitmek gibi, lüzumsuz iş yapmaktan, ihtirazdır ki, bu da binayı mânidir. Meğer ki, yakın olan suyu unutup, geçmiş ve yahut yakın olan su, kuyuda olmak gibi, alıp istimali külfetli bulunmuş ola (13).

(Hades vukuundan sonra, —özürsüz— gecikmemek) kaydi, sebki hadesten sonra, bir rükün edâ edecek kadar, özürsüz terahî etmekten, ihtirazdır ki, salâtın bir cüzünü, hades halinde eda demek olduğu için binayı mânidir. Özürsüz kaydi, izdiham sebebine veya hadesin kesilmemesine mebni, gecikmek ve sebkı hadesin, uyku sebebiyle, vukuu takdirinde, bir müddet sonra uyanmak, binayı mâni olmadığı içindir. Çünkü, uyuyan, uyku halinde, bir şey eda edici değildir.

(Sebkı hadesten sonra, musâllînin geçmiş hadesi zâhir olmakla) kaydı, mesih müddeti geçmiş bulunmak gibi şeylerden ihtirazdır ki, meselâ: Musâllî, özür sahibi olmakla, namaz vakti çıkmak, ve musâllî, müteyemmim olduğuna göre, suyu ele geçirmek, ve mesh edici bulunduğuna göre, meshi müddeti geçmiş olmak, binayı mânidir.

(Sahibi-tertip olan musâllî, sebkı hades esnasında, fevt olan namazını hatırlamamak) kaydı, ya kendinin veya kendi gibi, sahibi-tertip bulunan, imamın geçmiş namazı olduğunu hatırlamaktan, ihtirazdır ki, geçmişi hatırlamak mebhasinde mübeyyen olduğu üzere, fesadı mucip ve buna binaen, mânii-binadır (14).

(Müktedî namazını mekânın gayride, itmam etmemek) kaydi, şunun içindir ki, namazda kendisine, sebkı hades vâki olan kimse, münferit ise, namazını abdestten sonra, hemen bulunduğu mevzide itmam edivermek ile, namazın mevziine gelip itmam eylemek beyninde muhayyer'dir (15). Efdâlinde, ihtilâf olunmuştur. Muktedî ise — ki, bu tâbir hadesli imama dahi şâmildir — (16) imamı ve kendi imam olduğuna göre, namaz mevziine avdet etmeyerek, hemen abdest mevziinden iktida edebilir. Arada hail, yâni iktidaya mâni bulunduğuna göre, namaz mahalline avdet ederek, iktida etmek lâzım gelir. Eğer avdet etmeyerek, iktidası sahih olmayacak mevziden (meselâ kadın safının arkasından), iktida ederse, namazı fâsit olur. Zira iktida, kendisine vâcip iken, onu sahih olmayan mevziden yapmıştır. İnfiradı da câiz olamaz. Çünkü, iktida mevziinde infirad, salâtı müfsiddir. Kendisi abdesti yenileyinceye kadar imamı namazdan fâriğ olmuş bulunursa, namaz mahalline avdet etmez (17).

(İmam, imamete sâlih olmayanı istihlâf etmemek) kaydı, kadını yahut sabîyi ve yahut ûmmîyi İstihlâf etmekten ihtirazdır ki, bunlar gibi, imamete salih olmayanı İstihlâf eden imamın, hem kendi namazı ve hem cemaatin namazı fâsid olmakla, istinaf lâzım gelir. Zira bu İstihlâf, salâtın amellerinde olmayan, çok işlerdendir.

İstihlâf meselesi dahi, binanın cevazı meselesine müteferrî olmakla zikrolunan, binanın cevazı şartları, onda dahi aynen, riâyeti gerektirmekle, istihlâfın sıhhati için, imamın camiden, yahut namazgâhtan dışarıya çıkmış olmaması ve sahrada bulunduğuna göre, safların mevziini ve ileri doğru yürümek takdirinde, sütre mevziini, tecavüz etmemesi dahi meşruttur. Nitekim, salâtın müfsidatında zikr olunmuştur.

--------------

(2) Müellif merhum burada, namazın müfsidatı bahsine geçerek, müfsidlerin,binaya mâni ve istinâfı mucib olanını olmayanından tefrik etmemiş ve bir çokmesaili dahi fevt etmiş olduğundan, biz, o karışıklığa ve mealin fevtine, meydanvermemek için, bu babta kendilerine peyrev olmayıp, salâtta hades, istihlâf, isnaaşeriye, meselelerinden başlayarak, müfsidatı onlardan ayırmış ve en sonraya bırakmıştır.

(3) İstinafe, istikbal dahi denir.

(4)İbni Nuceym der ki, hadîsi-mezkûrun, mürsel olarak sıhhatinde nizâ yoktur. O da bizce ve ehli-ilmin ekserince, hüccettir.

(Emri bina) Hazreti Aişe, İbni Abbas, Ebû Bekir, Ömer, Ali, İbni Ömer, İbni Mes'ûd, Selmân Fârisî radiyallahü teâlâ anhüm hazeratından mervidir ki, bunlar ecillei ashaptandır. Ve Alkame, tâvûs, Sâlim bin Abdullah, Saîd bin Cübeyr, Şuâbi, îbrâhîmi Nahaî, atâ', Mekhûl, Saîd bin Müseyyib rahimehümüllah teâlâ hazaratmdan dahi mervidir ki, bunlar ecillei tâbiîndendir.

(5)Muktedi tabirinin, hades sahibi imama dahi şümulü olacaktır. Nitekim,binanın cevazı şartlarının on ikincisinin şerhinde beyan edilmiştir.

(6)Darbe, vurmak ve Adde, ısırmaktır. Gerek kendi kendini ısırmak, gerek başkası onu ısırmak veya vurup kan çıkarmak. Çünkü, kuldan, iki taraf indinde musâlliye ve diğerine şamil olan mânâ maksuddur. İmam Ebû Yûsufça,maksud musâllîdir.

Dürrü Muhtârda, ağaçtan ayva düşüp zedelemek ve aksırıp hadeslenmek dahi — alet-tashih — Mânîi-bina olmak üzere mezkûrdur. Lâkin, Dürrü Muhtârda Remeliden naklen: Tenahnuh ile hâsil olan hades mânîi-bina ise de, attas (aksırık) ile hâsîl olan hades mânîi-bina olmamak azhardır, demektir. Hazreti Faruk efendimiz mihrapta bıçaklanmaları üzerine, Abdurrahman bin Avf hazretleri istinafen imamet etmişlerdir. Radiyallahü teâlâ anhümâ.

(7) Lâkin, necaseti hariciyyeye, hades itlâk edilmiş oldu ki, tesamühtür. Bununla beraber ki, sebkı hadesin gayri bir sebep ile necaseti-mânîanın musâlliyeisabeti, gerek onun bedeninden, gerek hariçten olsun, mânîi-binadır. Musâllî onuizale ve salâtı istinaf eyler.

(8) Bunlardan kahkaha, namaz içinde olmak ve salât, kâmile, musâllî baliğve uyanık, bulunmak, şartiyle, ve iğma ki, bayılmaktır, her halde, abdesti bozar.Kitâb-ut-tahâreye bakınız.

(9) Kasdi-eda kaydi, Bahirden alınaraktır. Haşiyelerde yazılıdır. Lâkin, bahirde Müctebanın, ifadesinin zahiri, kasdi-edânın şart kılınmadığı dahi mezkûrdur.

(10) Tesbih etmek mânî değildir. Tesbihten maksat, Kur'ânın gayri olan zikirdir ki, tehlîl ve istiğfara dahi şâmildir. Nitekim, Muhaşşi salâtın müfsidatının45 incisinde beyan etmiştir. Çünkü, bunlar salâtın erkânından değildir.

İbni Nüceym der ki, erkândan olan kıraet dahi kıyam halinin gayride rükün olmadığından rükû veya sücudunda sebkı hades vâkî olan musâllî gidip gelme esnasında, Kur'ân kıraet etmekle, namazını ifsad etmiş ve mânîi-bina bir halde bulunmuş olmaz.

(11) Sebkı hades, son kaadede vuku bulduğuna göre, onun iadesi için, bir rivayet yoktur .

(12) Kadın kısmı abdest almak için, kolunu açmağa muztar olmak dahi keşfiavret olmakla, onlar için, bina mümkün olmayacak demektir. Meğer ki, âzâsınıaçmayarak abdest almak, kendisine mümkün ola.

(13) Çünkü, müfsidat 48 de mübeyyen olduğu üzere, başka su mevcud iken,kuyudan su çekmek, binaya mânidir.

(14) Çünkü, hatırlamayı müteakip, onu kazâ ederse-ki, meşru olan da budur vaktiyle fâsid olur. Tehir edip te, namazın vakti çıkarsa, sahib-i tertip olmaz. Ohalde, bina sahih olur.

(15) Çünkü, birinci surette, az yürümek, ve ikinci surette namazı ayni mekânda kılmak vardır.

(16) Çünkü, kendisinde hades vâkî olup ta, İstihlâf etmiş, bulunan imam dahi,abdestten sonra kendi müstahlifine, muktedi olur.

(17) Mecmeul-enhurden ve Dürrü Muhtârdan anlaşılan, avdet etme veya etmeme arasında, münferid gibi muhayyer olmaktır. Tahtâvî ise, Bahirden naklen: Eğer avdet ederse, onun namazının fesadında ihtilâf ettiler, demiştir. Müfsidâtın 50 ncisindeki hamişi okuyunuz.