Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

HANGİ MALLAR ZEKÂTA TABİDİR?

899 Önce "Mal" ve Milkiyet" kavramları üzerinde duralım. Kur'an-ı Kerim'de "Yeryüzünde neler varsa hepsini sizin için yarattı"(95) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu ayet-i Kerime'yi esas alan İslâm ûleması: "İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak için Allahû Teâla (cc) tarafından yaratılmış ve istenildiği zaman elde edilib kullanılabilen insandan maada (gayri) şeylere mal denir"(96) tarifini esas almıştır. İmam-ı Şafii (rh.a) haramı ihtiyaç olarak kabul etmediği için "İhtiyaçlarımızı karşılayan şeylere mal denir" tâbirini benimsemiştir.(97) Dikkat edilirse; her iki tarifte de ortak nokta; insanların ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. "Mülkiyet" ve "Milkiyet" kavramlarına gelince!.. Arapçada (M-L-K) kökünden gelen bu kelime hem "Mülk"

Özel Alışverişler

Yukarıda sözünü ettiğimiz alışverişler umumi alışverişlerdir, bunların özel bir adı yoktur. İnsanların çoğu bu şekilde alışveriş yaparlar. Bunların dışında özel birtakım isimleri olan bazı alışveriş şekilleri daha vardır. Bu alışverişlerin bir kısmı caiz, bir kısmı yasaktır. Yasak olan alışverişin bir kısmı vardır ki yasak ve günah olmakla beraber sahihtir. Şimdi bu özel alışverişleri beyan edelim:

1. Caiz Olan Alışverişler

Bu alışverişler, umumi alışveriş şeklinden biraz değişiktir. Fakat bu değişiklik bu tür alışverişin caiz olmadığı vehmine yol açtığı için fakihler bunların caiz olmadığı vehmini bertaraf etmek için onları izah etmiş ve özel isimler vermiştir:

A. Tevliye

2. SÜNNET

32 Önce sünnet kelimesi üzerinde duralım. Lugat manası; "adet, makbul olsun veya olmasın takip edilen yol, yüz, yahut yüzün görünen kısmı, siret, tabiat" manalarına gelir. Cahiliyye döneminde Araplar "Sünnet" kelimesini takip edilen (çiğnenmiş)  yol manasına kullanıyor ve biliyorlardı. Sahabe-i Kiram, Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Size benim sünnetime sarılmanızı tavsiye ederim"(44) emrini işitince, buradaki sünnet lafzından "O'nun umumi ve hususi hayatındaki davranışlarını ifade ettiğini" bildikleri için hiçbir şey sormamışlardır. Çünkü bu kelimeye yabancı değillerdi.

HİCRÎ AYLARIN TESBİTİ VE ASTRONOMİ İLMİ

Soru: "Türkiye'de her yıl Ramazan-ı Şerif ayı girerken ve çıkarken, Müslümanlar rüyet-i hilal konusunu tartışıyorlar. İnsanoğlunun aya gittiği bir dönemde, bu tartışmanın bir faydası var mıdır? (..) Bazı usul kitaplarında; şer'i hükümler tahlil edilirken, temel hedef- (makasıd) ve vasıtalar (vesail) üzerinde durulmaktadır Rüyet-i hilal'den maksad, Ramazan-ı Şerif ayının girip-girmediğini tesbitten ibarettir. Modern astronominin, bu meseleyi çözemediğini söyleyemeyiz. (..) Zihnime takılan husus şudur: Maksad Ramazan-ı Şerif ayının tesbiti midir? Eğer maksad bu ise; hem rüyet-i hilal, hem takvim vasıta hükmündedir. (..) Rü'yeti hilal meselesi ile ilgili tartışmaların siyasi bir sebebi var mıdır? Arap alemi ile Türkiye arasında

Şeytan Taşlama

1400 - Soru: Mina'da cemreleri taşlarken yönümüzü nereye döneceğiz, Kıble'ye mi?
Cevap: Halkın arasında şeytan taşlama, diye ifade edilen taşlar atılırken sol tarafımız Mekke'ye gelecek şekilde durup taşları atmak, sünnete uygun olan şekildir.
1401 - Soru: Şeytan taşlamanın hükmü nedir?
Cevap: Vacibtir.
1402 - Soru: Hacda ne için şeytan taşlanıyor?
Cevap: Bu hareket, temsili olup, insandaki menfi ve şeytanın vesvesesi ile doğan hisleri defetmek için yapılmaktadır. Böylelikle şeytan kahrolmakta ve insanı iğvadan ümit kesmektedir.
1403 - Soru: Şeytan taşlamakta kullanılacak taş, ne için Müzdelife'den toplanıyor?

Teravihin kemmiyet ve keyfiyeti

Teravih, — ashabın icmaı ile — yirmi rekâttır (1). Ve mütevares olduğu veçhile, on selâm iledir. Yâni her iki rekâtta selâm verilir (2). Selâm vermeyerek, rekâtları, birbirine vasl ile kılıp, sonunda, selâm vermiş olmak suretinde, musâllî her iki rekâtta, kuud eylemiş olur ise, esah olan budur ki. (3) eğer amden vasletmiş ise, mekruh olup (4) teravih sahih, ve tamamı yerine kaim olur. Ve eğer iki rekâtta bir, oturmayarak vasleder ve yalnız her dört rekâtta bir, oturursa, o dört rekât, bir selâm menzilesinde kalarak, her kıldığı dördü, iki kılmış olur. Yalnız yirminci rekâtında oturmuş olursa, yalnız iki rekât kılmış olur.

Namazda İstihlâf

Namaz esnasında, kendinden sebkı hades vâki olan kimse, imam ise, namazı binâ ve itmam etmek üzere yerine başkasını geçirir ki, buna: (İstihlâf) tâbir olunur ve yerine geçen kimseye (müstahlef) denir.

Kendisinde, sebkı hades vâkî olan imam, hemen, gecikmeksizin (2) burnu kanıyormuş gibi, eğilerek ve elini burnuna tutarak, mevkiinden ayrılır ve kendine karib olan cemaatten, imamete salih olan bir kimseyi (3), ya işaretle, yahut tutup mihraba çekmekle, yerine geçirir (4). Söz ile, İstihlâf etmez. Eğer, söz söylerse, hepsinin namazı fâsid olur.

Müstahlef olan kimse, imameti kalben niyyet ederek, namazı tamamlar (5).

İstihlâf, imamın hakkıdır.

Telkin keyfiyyeti

Definden ve zikrolunan tilâvet ve duâdan sonra, bir salih kimse kalarak, kabrin baş tarafına, medfun meyyitin, vechi mukabelesine durarak, ona hitaben, ismiyle: (meselâ, ya Muhammed, yâ İbni Gülsüm) diye (2), üç kere nidadan sonra:

$

(Üzkür mâ künte aleyhi min şehâdeti en lâilâhe illallah ve enne Muhammeden resûlullahi ve enneke radîte billâhi rabben ve bil-islâmi dinen ve bi-Muhammedin sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem nebiyyen ve bil-kur'âni imâmen) der.

Korku Namazı

Korku Namazının Mânâsı ve Meşruiyetinin Esası

Bu namazın mânâsı ve meşruiyetinin esası şudur: Korku, emniyetin zıddıdır. Korku namazından maksat, savaş durumunda kılınan namazdır. Bu namazın birtakım ruhsat ve kolaylıkları vardır. Bu kolaylıklar cemaat için daha da fazladır. Bu ruhsat ve kolaylıklar başka namazlarda bulun­mazlar. Bu namazın meşru olduğunun delili ayet ve hadîslerdir ki bunlar korku namazının hâl ve keyfiyetleri bahsinde görülecektir.

Korku Namazının Halleri

Korku namazının savaş durumuna nisbetle iki hâli vardır:

Birinci Hâl

DEPREM FELAKETİ, KADER VE SÜNNETULLAH

Soru: "Marmara bölgesi'nde maydana gelen deprem, hepimizi derinden yaraladı. Bu depremde ölen Müslümanlara Allahü Teala'dan (cc) rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.(...) Cumhurbaşkanı depremin bir takdir-i ilahi olduğunu belirtiyor. Jeoloji uzmanları ise, deprem hadisesini yer altında bulunan fay hatlarında biriken enerjiye bağlıyorlar. Deprem, bir takdir-i ilahi midir ? (...) Bir televizyon kanalında, depremin sebebleri üzerinde duruldu. İlahiyatçı Dr. Hasan Elik; "Deprem hadisesini, işlenen günahların neticesi veya Allah'ın azabı olarak değerlendirmenin doğru olmadığını" belirtti ve "Kur'an-ı Kerim'de azaba uğradıkları belirtilen kavimlerin özelliği, peygamberlerin tebliğini reddetmeleri ve mu'cizelere şahit oldukları halde inkara

Kıyamet alametleri

2293 - Soru: İnandığımız kıyametin alâmetleri nelerdir?
Cevap: Deccal'in çıkması, Hz. İsa'nın semâdan yeryüzüne inişi. Yecüc ve Mecüc'ün çıkması, güneşin batıdan doğması, Dabbetü'l-Arz'ın çıkışı gibi şeylerdir. Bunlar, kıyametin kopmasından önce meydana gelecektir. Daha geniş ve etraflı bilgi için Ömer Nasuhi Bilmen merhumun "Muvazzah İlm-i Kelâm" adlı eserini okumanızı tavsiye ederiz.
2294 - Soru: Katır denilen hayvanın yavru yapmasına kıyamet alâmetidir diyorlar. Böyle bir şey var mı? Varsa hangi kitapta yazıyor?
Cevap: Böyle bir şey yoktur. Söylenen bu sözün dini bir kaynağı mevcut değildir.
2295 - Soru: Kıyamet kopmazdan önce ne gibi şeyler olacak?

Ahkâm-ı Cenaiz (cenazenin hükümleri)

Ahkâmın, cenaize izafeti, şeyin sebebine, izafetidir. Çünkü, meyyite mütalâllik, ahkâmın kâffesi, meyyit sebebiyle, müterettip ve onlarda, meyyitin vücudu, lâbüddür.

Cenaizin müfredi bulunan, cenaze lâfzında fetha ile (cenaze) câiz, fâsîhi, kesr ile (cinaze) dir (1).

Muhtazarı (2) yâni, nezi' halindeki hastayı, ona meşakkat olmadıkça, kıbleye karşı, sağ tarafına çevirmek, sünnettir (3).

Yüzü, oldukça kıbleye gelmek üzere - başı yükseltilerek - kıbleye doğru, arka üzeri, yatırmak dahi caizdir (4). Muhtazara, kelimei-tevhîdi telkin etmek dahi, sünnettir (5).

Telkini eden kimse, hastanın ölümüne sevineceklerden olmamak ve ona hüsnü-zannı bulunmak gerektir.

1. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

(1) Abdülaziz El Buhari-Keşfû'l Esrar-İst: 1308, C: 4 Sh: 238.
(2) El Ahzab Sûresi: 72.
(3) Mecmuat'u't Tefasir-ist: 1979, Çağrı Yay. C: 5, Sh: 142-143.
(4) Molla Hüsrev-Mir'at El Usûl fi Şerhi'l Mirkat El Vüsûl-İst: 1307, C: 1, Sh: 591.
(5) İmam-ı Serahsi-Temhidû'l Füsûl fi İlmû'l Usûl-Beyrut: 1393, C: 2, Sh: 332.
(6) Kur'an-ı Kerim: El Bakara Sûresi: 30, El En'am Sûresi: 165.
(7) Sünen-i Tirmizi-İst: 1401, Çağrı Yay. K. Tefsirû'l Kur'an, bab: 50, C: 5, Sh: 389, Had. No: 3270, ayrıca Sünen-i Ebû Davud-K. Edeb, C: 5, Sh: 340, Hd. No: 5116.
(8) İbn-i Kesir-Tefsirû'l Kur'an'il Azim-Beyrut: 1969, D. Marife Neşri, C: 2 Sh: 42-43.

BULUNTU EŞYA

Zeyd b. Halit Cühenî (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:

Hz. Peygamber´e bir kimse gelerek buluntu eşyanın hükmünü sormuştu. Peygamber (a.s.): "Onun kabını ve ağız bağını muhafaza et!, sonra onu bir sene süreyle halka ilan et. Bu süre zarfında sahibi gelirse verirsin, gelmez ise sana kalır" buyurdu. O kişi: "Yitik koyunun hükmü nedir, kime kalır?" diye sordu. Peygamber: "Sana bir başkasına ya da kurda kalır" cevabını verdi. O kişi bu defa: "Yitik deve ne olacak?" dedi. Peygamber: "Ondan sana ne? O hayvanın su tulumu ve gezecek papucu beraberindedir. Sahibi ona kavuşuncaya kadar o kendi kendine suya varır ve ağaçlardan yer" cevabını verdi.
Sahih-i Müslim´deki hadis numarası: 3247

Ubey b. Kaab (r.a.) şöyle nakletmiştir:

FIKIH İLMİNİN ESASLARI - BEYAN MESELESİ

Soru: "Kitap ve Sünnet'te yer alan hüküm ile ictihada dayanan bir hükmün aynı değerde olmadığını biliyoruz. Beyan açısından, farklı keyfiyeti haiz hükümler vardır. (...) Teşri açısından beyanların mahiyetini ve tasnifini izah eder misiniz? Hükümlerin dereceleri nedir? (...) Bu konuları, ulu orta tartışmanın vebali var mıdır?"