Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

Kader ve Kazâya İman

Kader ve Kazâya İman Îmanın altıncı şartı kadere inanmaktır. (Kader ve kaza meselesi bazan zor anlaşıldığından, kolay kavrayabilmek için, önce insandaki irâde-i cüz'iyye'yi izah edelim.) İrâde-i Cüz'iyye İrâde-i cüz'iyye: Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği mahdut bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zira insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, şerre sarf ederse şerri yaratır. Bu itibarla insan, Cenneti de, Cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Cenâb-ı Hakk'tır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan'dır. İnsana verilen irâde-i cüz'iyye otomobilin direksiyonu gibidir . İnsan direksiy

İstikbâl-i Kıble

İstikbâl-i Kıble Namazın şartlarından dördüncüsü istikbâl-i kıbledir. İstikbâl-i kıble, Mekke'de Kâbe'yi görenler için tam Kâbe'ye doğru dönmektir. Uzakta olmaları sebebiyle Kâbeyi göremeyelerin ise Kâbe tarafına dönmeleri kâfîdir.

Kerâhet Vakitleri

Vakit Namazın şartlarından beşincisi vakit, yâni her namazı vakti girince kılmaktır. Vakti girmeden kılınan namaz edâ edilmiş olmaz. Namaz vakitleri her beldeye göre hazırlanan takvimlerle tesbit edilmiştir. Kerâhet Vakitleri Üç vakit vardır ki bu vakitlerde namaz kılınmaz.. Güneş doğduktan sonraki 32 dakika içinde, Güneş tam zevâl vaktinde iken, yani öğle nama-zından evvelki 15-20 dakika içinde, Güneş batarken, yani akşam namazından evvelki 45 dakika içinde. Bu vakitte ancak o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Bu üç vakitte; kazaya kalmış farz namazlar, vâcip namazlar, kerâhet vaktinden önce hazırlanmış cenazenin namazı kılınmaz. Yine önceden okunmuş bir secde âyetinden dolayı tilâvet secdesi de yapılmaz. Aksi takdirde

MADENLERİN VE DEFİNELERİN (RİKAZ'IN) ZEKÂTI

914 Önce "Rikaz" kelimesi üzerinde duralım. Bu kelime "Rekiz"den alınmadır, türemiş değildir. Yerin altında gömülü olan, maden ve definelerin tamamını içine alan bir ıstılâhtır. "Maden" kelimesi "adn"dan alınmadır. "Adn", bir yerde oturmak, karar kılmak manasınadır. Allahû Teâla (cc)'nın arzı yarattığı zaman, onun terkibine kattığı cüzler manasına meşhur olmuştur. "Mâden" denince akla bu gelir.(135) Molla Hüsrev: "İster Allahû Teâla (cc)'nın yaratması sonucu tabii olarak bulunsun, isterse insan tarafından gömülmüş olsun, mutlaka yer altında bulunan mala "Rikaz" denir. Mâden ise, Allahû Teâla (cc)'nın yer altında yarattığıdır. "Kenz"e gelince, o toprak altına gömülmüş definedir"(136) hükmünü beyan etmektedir. Mâden ocaklar

Yenilmesi içilmesi kullanılması caiz olan bazı şeyler

2996 - Behce Fetvalarından: "Kullanılması yaygın bulunan kahvenin içilmesi helâldir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kahvenin İslâm aleminde yayılmaya başladığı sıralarda, Müslümanlar arasında, kahve içmenin caiz olup olmadığı münakaşası yapılmıştır. Bazı şahıslar, kahveyi keyif verici bir madde olarak göstermekte ve içilmesinde mahzur aramaktaydı. Birtakım kimseler de kahvenin yandığını ileri sürerek içilmesinin haram olduğu görüşünü savunmaktaydı.

Resûlullah Efendimizin (a.s.) Mübârek İsimleri ve Mânâları

Mevâhib-i Ledünniye isimli kitaptan 99 adedi alınmıştır. Bu kitapta diğer 301 ismini bulabilirsiniz

Abdullah
Allah´ın kulu

Âbid
Kulluk eden, ibadet eden

Âdil
Adaletli

Ahmed
En çok övülmüş, sevilmiş

Ahsen
En güzel

Alî
Çok yüce

Âlim
Bilgin, bilen

Allâme
Çok bilen

Âmil
İş ve aksiyon sahibi

Aziz
Çok yüce, çok şerefli olan

Beşir
Müjdeleyici

Burhan
Sağlam delil

Cebbâr
Kahredici, gâlip

Cevâd
Cömert

Ecved
En iyi, en cömert

Ekrem
En şerefli

Emin
Doğru ve güvenilir kimse

Fadlullah
Allah-ü Teâlanın ihsânı, fazlına ulaşan

Fâruk
Hakkı ve bâtılı ayıran

Fettâh
Yoldaki engelleri kaldıran

Gâlip
Hâkim ve üstün olan

Ganî
Zengin

ABDESTİN ÇEŞİTLERİ

319 1. FARZ OLAN ABDEST: Farz olsun, nafile olsun namaz kılmak için abdest almak farzdır.(130)  Kur'an-ı kerim'i elle tutmak ve tilavet secdesi yapmak için abdest almak da "Farz-ı amelî"dir. İslâm ûleması: "Kur'an'a tam manasıyla temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz"(131)  ayet-i kerimesini esas alarak; abdestsiz ve cünüp olan kimsenin Kur'an-ı Kerim'e dokunmasının helâl olmayacağı hususunda ittifak etmiştir.(132)  Resûl-i Ekrem (sav)'in: Abdestsiz olan kimsenin Kur'an-ı Kerim'e dokunmamasını" emrettiği de bilinmektedir.(133)

 320 2. VACİP OLAN ABDEST: Kâbe-i Şerif'i tavaf için abdest almak vaciptir.(134)   Bir kimse Kâbe-i Şerif-i abdestsiz tavaf etse, tavafı caizdir. Ancak vacibi terk ettiği için mes'ul olur.

İmanın Devamının Şartları

İmanın Devamının Şartları Dünyada insan için birinci derecede lüzumlu olan imandır. Her insan iman etmek ve bu imanı âhirete götürmekle mükelleftir. Bunun için de, bütün müminlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi lâzımdır: Gaybe inanmak. Gayb, beş duyu ile anlaşılamayan şeylerdir. Allâh, melek, Cennet, Cehennem ve cin gibi. Helâlin helâl olduğuna inanmak. Yâni helâl şeylere haram dememek. Haramın haram olduğuna inanmak. Yâni haram olan şeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dahil alkollü içkilere, faize ve diğer haram olan şeylere helâl dememek. Dâima Allâh'dan korkmak. Mukaddesâta (İslam'ın mukaddes saydığı şeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak. Allâh'ın rahmetinden ümidini kesmemek. Kâfiri kâfir bilmek, mü'mi

Nikâh (evlenme)

Dini islâmda, izdivacın iki yolu vardır ki, biri teserrî ve diğeri istinkâhtır. Üçüncü bir yol yoktur. Bu da, müsliminin hür olanları içindir. Teserrî, — mülke binâ edilmiş olduğu için — mala malik olamayan memlûklerin, hür olmayanları izdivaçları, ikinci tarika münhasır kalır (1). Yani ancak nikâh yolu ile olur.

Teserrî: «Sürriye» ittihaz etmek yâni, odalık cariye edinmektir. Hür müslim, kendinin müstakillen memlûkü olan cariyenin rakabesi, zımnında, mütâsına dahi, malik bulunur.

Kudretli olan hür, dilediği kadar, teserrî edebileceği gibi, dört zevce dahi, istinkâh eyleyebilir.

VAKFIN ŞARTLARI

2013 Dürri'l Muhtar'da: "Vakfın sahih olmasının şartı diğer teberrularda olduğu gibi hür ve mükellef olmaktır. Vakfın haddi zatında kurbet, mâlum, muayyen ve müneccez olup, ta'lik edilmiş olmamasıdır. Fakat haddi zatında mevcut olan şeye ta'lik edilmiş olursa, bu ta'likin zararı olmaz. Vakıf, gelecek zamana nisbet edilmemelidir. Vakıf, muvakkat olmamalıdır. Vakıf'ta hıyar-ı şart bulunmamalıdır. Bir de vakfedenin; vakfettiği şeyin satılıp parasının kendi ihtiyacına sarfedilmesini şart koşmamasıdır. Eğer vakfeden böyle bir şart koşarsa bâtıl olur"(93) hükmü kayıtlıdır. Dikkat edilirse; vakfın sahih olabilmesi için; hem vakfeden şahısta, hem vakfedilen malda, hem vakfın zamanı hususunda (ve vakfın gayesi noktasında) birtakım şart

TALAK'TA (BOŞANMADA) DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

1169 Kur'an-ı Kerim'de: "Ey Peygamber, kadınları boşayacağınız vakit, iddetlerine doğru boşayın. O iddeti de sayın. Rabbiniz olan Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Meğer ki apaçık bir kötülük (meydana) getirmiş olsunlar. Bunlar, Allah'ın hudududur. Kim Allah'ın hududunu (çiğneyip) aşarsa, muhakkak ki kendisine yazık etmiş olur."(198) hükmü beyan buyurulmuştur. Resûl-i Ekrem (sav), Sahabe-i Kiram'a, hanımlarını boşayacakları zaman; hayız halinden temizlendikten sonra yapmalarını ve iddet müddeti içerisinde bir daha boşamamalarını buyurmuştur.(199) Hanefi fûkahası; talakı "sünnete uygun olan talak ve bid'at olan talak" olmak üzere ikiye ayırmıştır: "Sünnet'e uygun olan talak da kendi arasında

GÜNAHLARIN TASNİFİ VE TEKFİR MESELESİ

Soru: "Fıkıh köşesini takip ediyorum. Kafama takılan bir hususu sormak için bu satırları kaleme alıyorum. (...) isimli eserde, 'İman; kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve mucibince ameldir' şeklinde tarif edilmektedir. (...) isimli eserde ise, 'Resul-i Ekrem (sav) döneminde, sahabe-i kiramın her çeşit günahı aynı telakki ettiği' değişik kaynaklar gösterilerek belirtildikten sonra; 'günahların büyük ve küçük şeklindeki tasnifinin, Hz. Osman (ra)'nın şehadetinden sonra ortaya çıktığı' belirtilmektedir. Kafir, zalim ve fasık kavramları arasında bazı farkların olduğu izah edilmesine rağmen, tamamının 'Allahu Teala (cc) tarafından sevilmediği ayetler getirilerek ispat ediliyor. Bir yerinde de, kafir ile eşanlamlı olduğu üzerinde duruluyo

ABDEST'İN SÜNNETLERİ

290 Abdestin ve guslün vacipleri yoktur.(78) Mütûn'da abdestin on üç sünneti olduğu beyan edilmiştir.(79) Şimdi bunları zikretmeye gayret edelim.

 291 NİYET: Niyet bir şeyi yapmaya kalbin azim ve irade etmesidir. Kalbten niyet etmeden, yalnız dil ile niyeti söylemek kâfi değildir. İmam-ı Merginani: "Abdest alan kimse için tahareti niyet etmesi müstehaptır. O halde abdeste niyyet bize göre (Hanefi fûkahası) sünnettir. İmam-ı Şafiî (rha) katında ise farzdır"(80) buyurmaktadır. Zira Safiî Fukahası; başlı-başına bir ibadet kabul etmiştir. Bu sebeble niyetsiz olması mümkün değildir. Hanefi fûkahası; Abdest'i, namaz için bir anahtar olarak ele almıştır. Niyetin vakti yüzün yıkandığı zamandır.(81)

Necâsetten Tahâret

Necâsetten Tahâret Namazın şartlarından ikincisi necâsetten tahârettir. Yani namaz kılacağı yerde, bedeninde veya elbisesinde namazın kılınmasına mâni olacak pislik varsa temizlemektir. Necaset iki kısımdır: Ağır (galiz) necâset: İnsanın ön ve arkadan çıkan pisliği, eti yenmeyen hayvanların sidiği, dışkısı ve salyası, tavuk, kaz ve ördeğin dışkısı, kan, irin, meni, mezi, vedi, ağız dolusu gelen kusuntu, şarap ve diğer haram içkiler. Bu necâsetlerden katı olanların 3,2 gramdan fazlası, sıvı olanların ise el ayası kadar veya daha fazlası namaza manidir. Hafif necâset: Atın sidiği, eti yenen ehil ve yabani hayvanların pisliği, eti yenmeyen kuşların dışkısıdır. Bu necâsetler, isabet ettiği uzvun veya elbisenin dörtte birinden

ANNE VE BABAYA İTAATİN SINIRI NEDİR?

Soru: "Müslüman olduklarını söyleyen, fakat İslam'ı bilmeyen bir ailenin tek çocuğuyum. Annemin ve babamın herhangi bir gelirleri yoktur. İki ay öncesine kadar birlikte oturuyorduk. (...) Gerek babam ve gerekse annem, diğer akrabalarımızın gıybetini yapıyorlar. Bir gün sinirlerime hakim olamayıp 'Gıybet etmeye devam ederseniz, yemin olsun sizinle aynı evde oturmam' dedim. Her ikisi de çok üzüldüler. Annem odasına çekildi ve ağladı. (...) Bir gün ben işte iken, gizlice köye gitmişler. (...) Şimdi ne yapacağıma karar veremiyorum. Hanım ve çocuklar, onları savunuyorlar. Benim hata ettiğimi söylüyorlar. (...) Anne ve babaya itaatin sınırı nedir? Bir Müslüman genç, haram işleyen annesine veya babasına nasihat edemez mi?"