Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

İSLÂM'A DAVET ZORBALIKLA YAPILMAZ

717 Kur'an-ı Kerim'de: "Dinde zorlama yoktur. Hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tağut'u tanımayıp da, Allah'a iman ederse, o muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkı ile işitici ve her şeyi kemali ile bilicidir"(20) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu Ayet-i Kerime'de hem İkrah'ın, (baskı ve zorlamanın) olamıyacağı, hem de "İman" ve "küfrün" açıkca meydana çıktığı zikredilmiştir. Bir insan; ya Allahû Teâla (cc)'ya iman eder ve Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlere göre hayatını düzenler, ya da Tağut'a teslim olup, O'nun (Tağut'un) heva ve heveslerine göre yaşar!.. Bu iki halin dışında üçüncü bir hal yoktur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "İman edenler, Allah'ın yolunda

İmametin Önemi ve Hükmü

İmametin Önemini ve Hükmünü ve İslâm Toplumunun Ayakta Durmasının İmametin Selâmetine Bağlı Olduğunu Beyan Etmek İçin Bir Mukaddime

İmamet´ul-Uzmâ dinî bir mertebe ve nübüvvetin halefidir; yani imam (halife) Rasûlullah´in halifesidir, müslümanların idaresinde Peygamber´i temsil etmektedir. Fakat bir fark ile ki Rasûlullah (s.a) ümmeti ilzam eden kanunları vahiy olarak alırken, imam, bu kanunları Kur´an ve Sünnet´in sabit olan nasslarından, ümmetin icmasından almakta veya İslâmî kaidelere göre ictihad etmektedir.

İmamet (hilafet) mertebesi, müslümanların manevî varlığının tesbitinde en büyük ehemmiyeti taşımaktadır. Bu bakımdan bir imam (halife) seçilmesi, şu sebeplerden ötürü gereklidir:

ZEKÂT İBADETİ NASIL EDÂ EDİLİR?

870 Molla Hüsrev: "Allahû Teâla (cc)'nın emrine kat'i olarak ittiba ve O'nun rızası için zekât'ı vermek esastır. Zira bu bir ibadettir. Allahû Teâla (cc): "Halbuki onlar ancak Allah'a, O'nun dininde ihlâs erbabı olarak ibadet etmelerinden... başkasıyla emrolunmamışlardır" hükmünü beyan etmektedir. Bu durumda, zekâtı edâ eden mükellef için ihlâs lâzımdır"(32) diyerek, en hassas noktaya işaret etmektedir. Çünkü insan; gerçekten mala düşkündür ve cimrilik sıfatıyla tanınır. Kur'an-ı Kerim'de: "Kendileri cimrilik yapıp, insanlara da cimriliği emredenler, bir de Allah'ın hazinesinden kendilerine verdiği nimetleri gizleyenler yok 'mu? Biz o nankörlere hor ve hakiyr edici bir azab hazırlamışızdır. Allah'a ve ahiret gününe inanmadıkları ha

"RÜYET-İ HİLÂL" MESELESİ

802 Kur'an-ı Kerim'de: "(O sayılı günler)  Ramazan ayıdır ki, Kur'an o ayda indirilmiştir. (O Kur'an ki) İnsanlara (Mahz-ı) hidâyet'dir. Öyle ise içinizden kim o aya (Ramazan'a)  erişirse onu (orucunu)  tutsun"(27) hükmü beyan buyurulmuştur. Görüldüğü gibi oruç ibadeti'nin Ramazan ayında "Farz" olduğu kat'i nass'la sabittir. Bu durumda; o aya girilip, girilmediğinin nasıl tesbit edileceği önemlidir.

CİHAD'IN SEBEBİ NEDİR?

714 Kur'an-ı Kerim'de: "Müşrikler sizinle nasıl topyekün harb ediyorsa, siz de onlarla topyekün harb ediniz"(12) hükmü beyan buyurulmuştur.  Hanefi  fûkuhası, bu Ayet-i Kerime'yi esas alarak; müşriklerle ve kafirlerle yapılması emredilen cihad; onların İslâm'a karşı savaş açmalarının sebebiyledir.(13) hükmünde ittifak etmiştir.  İmam-ı Merginani; savaşın farziyeti ile ilgili olarak bu Ayet-i Kerime'yi zikrettikten sonra: "Ve Resûl-i Ekrem (sav): "Cihad kıyamet gününe kadar devam edecektir" buyurmuştur. Bununla bâkî olan bir farzı murad etmiştir."(14) hükmünü beyan etmektedir.

Kusuf ve Husuf Namazı

Tarifi ve Teşrî Kılındıkları Zaman

Küsûf lugatta güneşin bir kısmının veya tamamının birşeyin arkasına gizlenmesi (tutulması) demektir. Husuf da ay´ın bir kısmının veya ta­mamının gizlenmesi (tutulması) demektir. Bu iki kelimenin herbiri iki an­lama da ıtlak edilebilir.

Buharî/882; Müslim/76l

2 Beyhakî, 11/496 ve başka muhaddisler, (sahih isnadla)

3 Mâlik, Muvatta, 1/115

Küsûf ve Husuf namazları muayyen bir sebepten dolayı meşru kılınan namazlardır. Müslüman bu namazlarda Allah´a sığınarak güneşin ve ayın ışığını geri vermesi için Allah´a yakarır. Küsûf namazı, hicretin ikinci yılında teşrî kılınmıştır. Husuf namazı ise hicretin .beşinci yılında teşrî kılınmıştır.

Sabah Erken Kalkmak

Bazı Dualar Sabahleyin evden çıkarken okunur: بِسْمِ ٱللهِ تَوَكَّلْتُ عَلَى ٱللهِ لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ اِلاَّ بِٱللهِ



ٱلْعَلِىِّ ٱلْعَظِيمِ

"Bismillâhi tevekkeltü alellâah lâa havle velâa kuvvete illâa billâahil aliyyil azıym." Sabahları, bilhassa çarşı ve pazarda okunur: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ ٱللهُ وَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ ٱلْمُلْكُ وَلَهُ



ٱلْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَىٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ ٱلْخَيْرُ



وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ

KÖTÜLÜKLERE KARŞI NE YAPILMALI

Soru: "İslam'ı öğrenmeye gayret eden bir kardeşinizim. (...) Sünen-i Tirmizi'de yer alan bir Hadis-i Şerif'te, "Nefsim yed-i kudretinde tutan Allah'a and olsun ki; siz ya iyiliği emredip kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız, ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz, fakat dualarınız kabul edilmez" buyrulmaktadır. Feteva-ı Hindiyye'de ise, herkesin bu salih amel ile meşgul olamayacağı belirtilmektedir. (...) Buna göre, avamın iyiliklere sevinmesi ve kötülüklere kalben buğz etmesi kafi midir?"

Kafamdaki Tanrı, Böyle Bir Kâinat Yaratamazdı

ADIM HELENA. Kendini Hıristiyan addeden, ancak aslında dinle pek de alâkası olmayan bir ailede yetişmiş bir İsveçli’yim.

Bu nedenle gerçek anlamda mutlak bir tanrı inancının hayatımızda ciddi bir etkisi olduğunu söyleyemem.

“Kafamdaki Tanrı, Böyle Bir Kâinat Yaratamazdı”

Tercüme: Ayten Yadigâr

ADIM HELENA. Kendini Hıristiyan addeden, ancak aslında dinle pek de alâkası olmayan bir ailede yetişmiş bir İsveçli’yim.

Bu nedenle gerçek anlamda mutlak bir tanrı inancının hayatımızda ciddi bir etkisi olduğunu söyleyemem.

Müfti'nin Verdiği Fetva İle Kaadi'nin Vereceği Hüküm Arasındaki Fark

Müfti'nin verdiği fetva ile Kaadi'nin vereceği hüküm dini birer vecibedir. Bu ikisinin fazilet ve sevabı pek büyüktür. Faziletlerinin büyüklüğü nisbetinde sorumlulukları da vardır. Gerek müfti gerekse kaadi aynı kaynaklardan hüküm çıkarıp alâkalılara tebliğ ederler. Bununla birlikte, müftinin verdiği fetva ile kaadinin vereceği hüküm arasında farklar vardır. Şöyle ki:

Encas (pislikler)

Temiz olmayan şeye necis tâbir olunur ki, encas onun cem'idir. Bunun lûgatte meşhûru, neces ve necistir.

İki okunuş arasındaki fark şudur ki; neces, pisliği ârıza olmayana mahsus olup, necis, alelitlâk temiz olmayan demek olup, zâtî ve ârızîye şâmildir. Meselâ: İnsan tersi, hem neces, hem necistir. Pislenmiş elbise, yalnız necistir.

Necise, necaset dahi denir. Necis ve necaset, hakikî olduğu gibi hükmî dahi olur ki, necaseti hükmiyye, hadesten ibarettir. Necaseti hakikiyyeye, habes dahi denilip, cem'i ahbas gelir.

Mevlana’yı tanıdı, Müslüman oldu

Mevlana’nın 728. yıldönümü etkinliklerinde dikkat çeken Fransız bayan Florence Breuillac’ın 12 yıldır Müslüman olduğu ortaya çıktı.

Mevlana’yı tanıdı, Müslüman oldu

Mevlana’nın 728. yıldönümü etkinliklerinde dikkat çeken Fransız bayan Florence Breuillac’ın 12 yıldır Müslüman olduğu ortaya çıktı.

1989’da Mevlana törenlerini izlemek üzere Fransa’dan Konya’ya gelen Florence Breuillac, Mevleviliği tanıdıktan sonra Müslüman olduğunu söyledi.1989’da Mevlana törenlerini izlemek üzere Fransa’dan Konya’ya gelen Florence Breuillac, Mevleviliği tanıdıktan sonra Müslüman olduğunu söyledi.

Kadınlara Mahsus Haller

Kadınlara Mahsus Haller Kadınlara mahsus üç hal vardır: Hayız, Nifas, İstihâza. Hayız: Kadınlık çağına ulaşmış birinin rahminden, muayyen müddetler içinde gelen kandır. En erken 9 yaşında başlar, en geç 55 yaşında biter. Bu sûrette gelen kana "hayız kanı", bu hâle "hayız hâli" veya "aybaşı hâli"denir. Nifâs: Doğumdan hemen sonra kadının rahminden akan kandır. Lohusalık kanı da denir. İstihâza: Hayız görmekte olan bir kadından üç günden eksik, yahut on günden fazla gelen kana istihaza kanı denir. Lohusa kadından ise, 40 günden fazla gelen kan istihâza kanıdır. Bu kan, kadının namazına, orucuna ve diğer ibâdetlerine mâni olmadığı gibi, cinsî yakınlığa da engel teşkil etmez. İstihâza kanı gelen kadın, her vakit b

İNSANLARLA KONUŞURKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?

1766 Allahû Teâla (cc)'nın insanlara verdiği nimetlerin başında; duygu ve düşüncelerini anlatabilme kaabiliyeti gelir. Nitekim Rahman Sûresi'ndeki "Allemehû'l Beyan" (konuşmayı o öğretti) hükmü; söz söyleme kaabiliyetinin fıtrat olarak bahşedildiğinin delilidir.(282) Bilindiği gibi insanlar doğuştan herhangi bir ilme sahip değildirler. Ancak "Emânet"i yüklenmesi sebebiyle; diğer canlılardan farklı olarak yaratılmıştır. Kur'ân-ı Kerîmde: "Allah sizi, annelerinizin karnından, kendiniz hiçbirşey bilmiyorken çıkardı"(283) hükmü beyan buyurulmuştur. Dolayısıyla insan; dünyaya gelirken, hangi dili konuşacağına kendisi karar veremez. Fakat ruhlar aleminde iken; Allahû Teâla (cc) ile "Tevhid akidesine" bağlı kalacağına dair "Mîsak" (mâne

Ariye

Âriye´nin Tarifi

Lugatta âriye, geçici olarak ve iade edilmek üzere alınan nesnedir. Bu mânâyı tazammun eden akde de âriye denir. Âriye kelimesi, tedavül anlamını ifade eden teavür kelimesinden alınmıştır. Bu ise ´elden ele inti­kal etmek´ anlamına gelir. Âriye´nin ıstılahı anlamı ise malın aslı sahibine ait olmak üzere yararlanılması helâl olan bir malından yararlanmayı baş­kasına mubah kılmaktır. Bu bakımdan âriye akdi, malı emanet olarak alan kişi için aldığı maldan istifade etmeyi içermektedir: Malı emanet ola­rak alan kişi sadece ondan istifade edebilir, onu başkasına kiralayamaz, hibe edemez, vakfedemez, satamaz. Sadece kendisinden yararlanılması mubah olan bir nesneyi emanet olarak vermek sahih olur.