Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

SULH SONUCU ELDE EDİLEN TOPRAKLAR

1520 Sulh yoluyla elde edilen toprakların fıkhı; "Sulh Şartlarıyla" sınırlıdır. Bu şartlara birşey ilave edilemez.(260)

1521 Bir ülkenin halkı; tebliğ sonucu kendiliğinden müslüman olursa toprak mülkiyeti aynen devam eder. Nitekim Feteva-ı Hindiyye'de: "Halkı kendiliğinden müslüman olmuş bulunan her beldenin arazisi, öşür arazisidir."(261) hükmü kayıtlıdır.

ZİRAATLE MEŞGUL OLMAK

1497 Rızk elde etme yollarından birisi de ziraatle meşgul olmaktır.(233) Kur'an-ı Kerim'de: "Allah gökleri ve yeri yaratandır. Üstten (bulutlardan) su indirip, onunla size rızk olarak türlü mahsuller, meyvalar çıkarandır. Emr ve izni ile gemileri denizden yürümek için size râm edendir. Akarsuları da yine, sizin (faydanıza) müsehhar kılandır. Güneşi, ayı adetlerinde daim (ve hizmetlerinize kaim) olarak size teshiyr eden O, geceyi, gündüzü sizin (faydanıza) tahsis eyleyen O'dur. Allah, size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Eğer (Allahû Teâla'nın) ni'metini birer birer saymak isterseniz (ne mümkün?) siz (nimetleri) icmal sûretiyle bile sayamazsınız. Hakikat insan çok zulümkâr, çok nankördür"(234) hükmü beyan buyurulmuştur.

Sarf ve sarraflık

2763 - Netice Fetvalarından: "Zeyd'in, Amr'dan ödünç aldığı altınların fiyatı düşmüş olsa, aynen teslimi lâzım gelir, kıymetini veririm diyemez" (H.Ec. 2/22)
Açıklama: Altın olarak alınan borçlar, altının fiyatı düşse veya çıksa da altın olarak ödenmesi gerekir. Bu esastan ayrılmak, iki taraftan birini zarara sokabilir. Müslüman ne zarara uğramalı ne de başkasına zarar vermelidir.
2764 - Ali Efendi Fetvalarından: "Zeyd, Amr'dan şu kadar lira borç alıp işlerine sarf ederek tükettikten sonra, kıymetine denk altın verse Amr da kabul etmiş olsa, dönüş yapılmaz" (H.Ec 2/22)

Gusül

İnsanda daha bâzı hâller vardır ki, o hâllerde, namaz kılmak ve Kur'ân okumak ve camiye girebilmek için, yalnız abdest almak kâfi gelmeyip, gusül etmek lâzım gelir: insan ihtilâm olursa, zevc ile zevce birleşirlerse, kadın kısmı aybaşı âdetinden ve lohusalıktan kurtulursa, gusül lâzımdır.

CEMAAT'E KATILMAMAYI MESRU KILAN ÖZÜRLER:

488  Hastaya, kötürüm olan kimseye, topala, eli ve ayagi çaprazvari kesilmis olan kimseye, yürümeye güç yetiremeyen felçliye, aciz olan ihtiyara ve Ebû Hanife (rha)'ye göre, kör olan kimseye cemaat vacib olmaz. Sahih olan kavle göre; yagmur, çamur, siddetli soguk ve fazla karanlik sebebiyle de vücûbiyet düser. Tebyin'de de böyledir. Zifiri karanlik gecede esen; siddetli rüzgar sebebiyle de, cemaate katilmamak mesru bir özürdür. Fakat gündüz esen rüzgar özür degildir.(223)  

geovisit();

YEMİNİ BOZMAK VE KEFFÂRET

2006 Allahû Teâla (cc)'ya itaat etmek ve sâlih ameller işlemek hususunda; yemin eden bir kimsenin, yemininden rücû etmemesi gerekir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: "Karşılıklı muahede yaptığınız vakit, Allah'ın ahdini yerine getirin. Sapasağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın. (Nasıl olur ki) üzerinize Allah'ı kefil yapmışsınızdır. Şüphe yok ki Allah ne yapacağınızı bilir"(74) hükmü beyan buyurulmuştur. Allahû Teâla (cc)'nın adını anarak ve O'nu kefil yaparak; İslâm'ın meşrû kabul ettiği bir işi yapmak için, yemin eden kimseye muhayyerlik yoktur. Eğer yeminini bozarsa; keffâret gündeme girer. Keffâret'in mâhiyeti üzerinde daha önce durmuştuk!..(75) Şimdi yemin keffâretini izaha gayret edelim.

Abdestsizlik

Bozulmadıkça, bir abdestle birkaç namaz kılınır. Abdest küçük ve büyük kazâ-i-hacet ile, uyumak ile, insandan yel gelmek ve bir yeri kanamak ve çıbanı deşilmek ve yarası işlemek ile bozulur. Abdesti bozulan kimse, namaz kılmak, Mushaf okumak veyahut camiye girmek için abdest alır. Abdestsiz, namaz kılamaz.

BEKAA SIFATI:

147 Allahû Teâla (cc)'nın ebedi olması, yani varlığının sonu olmamasıdır. Kur'an-ı Kerim'de: "Kâinatta herşey fani (yok olucudur) yalnız Celâl ve İkram sahibi olan Rabbin (zatı) bakidir (ebedidir)" buyurulmuştur.(72) Bekaa'nın zıddı "fena"dır, yani bir sonu olmaktır.

geovisit();

CİHAD SONUCU ELDE EDİLEN TOPRAKLAR

1508 Hz. Ömer (ra)'in hilafeti dönemine kadar; cihad sonucu elde edilen topraklar mücahidler arasında taksim ediliyordu. Hz. Saad b. Ebi Vakkas (ra)'ın komutasındaki İslâm ordusu Irak'ı fethedince, elde edilen ganimetlerin taksimi gündeme girdi. Şimdi bu husustaki gelişmeyi İmam-ı Yusuf (rha)'un "Kitabû'l Haraç'ın"dan özetleyerek izaha gayret edelim: "Medineli alimlerden pek çoğu bana şöyle anlattılar: "... Sonra Hz. Ömer (ra) Irak ve Şam taraflarından Allahû Teâla (cc)'nın müslümanlara ihsan ettiği arazilerin taksimi hususunda Resûlullah'ın ashabı ile istişarede bulundu. Bazıları; ganimetlerin ve fethedilen arazilerin taksim edilmesini istediler. Hz. Ömer (ra): "- Sizden sonra gelen müslümanlar ne olacak? Onlar, arazilerin ahalisiyle beraber taksim

MUDARİBİN (İŞLETİCİNİN) HAKLARI

1488   Sermaye sahibinden almış olduğu "mudaraba sermayesi"; emanet hükmündedir. Nitekim Mecelle'de: "Mudarib emindir. Onun elindeki sermaye vedia (Emanet) hükmündedir. Sermayede tasarruf etmesi noktasında Rebbü'lmal'in (sermaye sahibinin) vekilidir."(220) Hükmü yer alır. Kâr ortaya çıktığı zaman, anlaştıkları oranda "Kâr Hakkı" vardır.(221).

1489 Sermaye sahibinin iznini almak şartıyla va'deli şatış yapabilir.(222) Ancak bu va'de; o beldedeki ticari örfle sınırlıdır. Ticaret ehli arasında ma'ruf olmayan uzun vade ile mal satamaz.

1490 Yapmaya güç yetiremiyeceği bazı işleri yaptırmak için vekil olarak birini tutma hakkı vardır.(223)

BAŞLIK

Soru: "Mal, bir imtihan vesilesidir. Meşru yoldan kazanan ve bunu Allahu Teala (cc)'nın rızası uygun şekilde harcayan Müslümanlar, malları ile cihad etmiş olurlar. Tıpkı Hz. Ebubekir (ra) gibi. (...) Çevremizdeki bazı zengin Müslümanlar, hem İslam'a hizmetten bahsediyorlar hem de cimrilikten vazgeçmiyorlar. Cömert olarak anılmak için, futbol kulüplerine bağışta bulunuyor ve gösteriş yapıyorlar. Bu israf değil midir? (...) Tanıdığım bir Müslüman, kendisi öldükten sonra malının üçte birininin fakir öğrencilere verilmesini vasiyet etti. Geçtiğimiz yıl öldü. Fakat varisleri, bu vasiyet yazılı olmadığı için yerine getirmiyorlar. (...) Zengin olan Müslümanların, malı ile cihad etmesi ve cömert olması zaruri midir? Vasiyet etmek mi, yo

Ferk (ovalamak) ile temizleme

Ferk ki, ovalamaktır, insan menisi hakkında temizleyicidir ki, kurumuş olan meni velev kadın menisi olsun, ovalamakla, olduğu yerden zâil ve orası tahir olur.

İsabet ettiği yer, libas veya beden olmakta - zahirî rivayetçe - fark yoktur. Libasın yeni veya yıkanmış olmasında ve astarlı olup olmamasında fark yoktur.

Meninin yaşı, ancak yıkamakla zâil olur (2).

Kuru olan meninin ovalanmasından sonra, mahalline su isabet etmek, kurumakla tahir olan arzın ıslanması, debagatı hükmiyye ile sepilenmiş olan meyyite derisine su dökülmesi, pislenmiş olan kuyunun soyu çekildikten sonra gelmesi gibidir ki, bunların kâffesinde evlâ olan: Taharettir. Metinlerin ifadesi budur ve tahirin, kendi gibi tahire mülâki olması, pisletmeyi mucip değildir.

YEMEĞE BESMELE İLE BAŞLANILMALIDIR

1627  Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te Resûl-i Ekrem (sav): "Sizden biriniz yemek yemeğe başladığı zaman besmele çeksin. Başlarken besmeleyi unutursa "başlarken ve sonunda bismillah" desin"(30) buyurmuştur. Hanefi fûkahası; yemeğe başlarken besmele çekmenin sünnet olduğunda müttefiktir. Zirâ Resûl-i Ekrem (sav) bunu hiç terketmemiştir.(31) Ancak "haram" olan herhangi birşey yenir veya içilirse; kat'iyyen besmele çekilmez.

Bâin talâk ve hükmü

Kinayeli sözlerle verilen talâk, bâin olduğu gibi, o sûretlerde, sarih elfâz ile, olan talâk dahi bâindir (2).

Bu iki suret arasındaki fark, birinde niyyet ... lâzım ve diğerinde gayri lâzım olmasındadır. Sarih bâinin, niyyete ve karineye ihtiyacı yoktur. Talâkı bâin: zevcenin iddeti bâki olsa da, zevcin ric'ata hakkı olmayan talâktır (3).

Talâkı bâin vermeğe (ibane) ve o zevceye (mübane) denir ki, İbane ayırmak ve mübane, ayrılmış demektir (4). Aslı masdar olan beynunet ayrılmaktır. Onun âtîdeki veçhile, târif ve taksiminden, talâkı bâînin hükmü meydana çıkar.

------------