Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

Allâhü Teâlâ'ya İman

Allâhü Teâlâ'ya İman Îmanın altı şartından birincisi, Allâhü Teâlâ'ya imân etmektir. Şöyle ki; Allâhü Teâlâ vardır. Onun zâtı, bütün kemâl sıfatları ile muttasıf (Yani, bütün güzelliklere eksiksiz olarak sahip), bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve uzaktır. Hz. Allâh'ın sıfatları, sıfât-ı zâtiyye ve sıfât-ı sübûtiyye olmak üzere iki kısımdır. Sıfât-ı Zâtiyye Hz. Allâh'ın Sıfât-ı Zâtiyyesi 6'dır: Vücud: Var olmak. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak. Vahdâniyet: Birlik. Zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur Muhâlefetün lilhavâdis: Sonradan olanlara hiç benzememek. Kıyam binefsihi: Var olmasında başka bir şeye muhtaç olmamak. Sıfât-ı Subûtiyye Allâhü Te

Kırâat

Kırâat Namazın rükünlerinden üçüncüsü kırâattır. Bu da namaz kılanın kendisi işitecek derecede Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinden bir mikdar okumasıdır. Kırâat, vitir ile nâfilelerin ve iki rek'atli farzların her rek'atinde, dört rek'atli farzların ise ilk iki rek'âtinde farzdır. Son iki rek'âtinde okumak ise sünnettir. Farz olan kırâat miktarı, üç kısa âyet veya bu miktarda uzun bir âyettir.

Guslün âdâbı

Guslün âdâbı, ayniyle abdestin âdâbıdır. Şu kadar ki, gusülde kıbleye karşı durulmaz. Çünkü, ekseriya avret yerinin açılması ihtimali vardır. Söz dahi söylenilmeyeceği gibi dualar da okunmaz.

Yıkanırken, avret yerleri örtülmekle beraber, avret yerine bakmak kendisine helâl olmayan bir kimsenin görmeyeceği bir mekânda bulunmak dahi, müstehaptır ki, ya yıkanırken veya giyinirken, avret yerinin zahir olması ihtimali olur.

Erkek kısmı, erkekler yanında, örtünecek bir şey bulamaz ise, öylece yıkanır ve kendince, en ziyade örtünmeyi mûcip hal ne ise, o hali ihtiyar eder.

Kadın dahi, kadınlar yanında öyledir. Günah, bakanadır.

12. BÖLÜMÜN DİPNOTLARI

(1) İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar-İst: 1982 C: 1, Sh: 40.
(2) İbn-i Manzur-Lisanû'l Arab-Beyrut: 1955 C: 4, Sh: 574. Ayrıca Asım Efendi-Kamûsu'l Muhiyt-İst: 1305, C: 1, Sh: 134.
(3) İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkamû'l Kur'an-Kahire: 1967 C: 2, Sh: 43.
(4) İbn-i Hümam-Fethû'l Kadir-Beyrut: 1316 C: 4, Sh: 213-214.
(5) Sahih-i Buhari-İst: 1401 Çağrı Yay. C: 7, Sh: 188, K. Rikaak: 34.
(6) El İsrâ Sûresi: 70.
(7) El Bakara Sûresi: 30 (Hani Rabbin meleklere; muhakkak ben yeryüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza memur) bir halife yaratacağım demişti..."
(8) Et-Tîyn Sûresi: 9.
(9) İmam-ı Kurtubi-El Camii Li Ahkamû'l Kur'an-Kahire: 1967 C: 20, Sh: 114.

HISIMLAR BİRBİRİNE DAHA YAKINDIRLAR (RED YOLUYLA MAL ELDE ETMEK)

1956 Önce "Red kelimesi üzerinde duralım. Lugatta "geri çevirmek, kabul etmemek ve iâde etmek gibi" manalara gelir. Fıkıhta: "Muayyen hisse sâhipleri (yani ashâb-ı ferâiz) hisselerini aldıktan sonra, kalanı alacak asabe yoksa ve terike'de artmış ise, bu artanın aynı mirasçılara hisseleri oranında verilmesine reddiye denilir"(94) tarifi esas alınmıştır. Ancak karı ve kocaya red yoluyla hisse verilemez. Çünkü bunlar nikâh sebebiyle (Neseb noktasından değil) Ashâb-ı Ferâize dahil olmuşlardır. Bunlara "Menlâ yüreddû aleyh" (Üzerlerine red yapılamıyanlar) denilir. Kur'ân-ı Kerîm'de: "Hısımlar Allah'ın kitabında (hükmünde) birbirine daha yakındırlar"(95) hükmü beyan buyurulmuştur. Hanefi fûkahası; onlar hısımlık sebebiyle birbirinin mi

Orucu Bozup Sadece Kazâ İcap Ettiren Şeyler

Orucu Bozup Sadece Kazâ İcap Ettiren Şeyler Oruç hatırında iken boğazına birşey kaçmak, Ağzına aldığı veya burnuna çektiği su boğazına kaçmak, Niyetin vakti geçip öğleden sonra niyet etmek, Unutarak yedikten sonra, orucu bozulmadığı halde herhangi birşeyi kasden yemek, Ağzına giren kar veya yağmur suyunu yutmak, İğne vurdurmak, Burnuna ilâç çekmek, Kulağına yağ akıtmak, Fecr-i sâdık doğmadığı zannı ile sahur yemek, Güneş battığı zannı ile iftar etmek, Kusmuğunu ağzından çıkarmayıp yutmak, Arkadaşının veya zevcesinden başkasının tükrüğünü yutmak, Kendi tükrüğünü dışarı çıkarıp sonra yutmak, Su veya yağ ile ıslanmış parmağını ayıp yerlerine sokmak, Dişi kanayıp kanı, tükrüğünden fazla veya tükrü

HİBENİN RÜKNÜ

1576 : Şurası muhakkaktır ki; hibe meşrhu olan bir akiddir. Bu hususta icma hasıl olmuştur.(338) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Müslümanın malı, ancak kendi gönül rızası ile (başkasına) helal olur"(339) Hadis-i Şerifini esas alan fûkaha; hibenin rüknü icab ve kabuldür" hükmünde ittifak etmiştir. Zira, icap ve kabul olmadan akid tamamlanmış olamaz. Fakat hibe; karşılıksız olarak bir malı başkasına mülk edindirmek olduğu için, farklı bir özelliğe sahiptir. Hanefi fûkahası: "Hibe ancak, malı teslim almakla caiz olur"(340) hadisini esas alarak; mülkün sabit olması için teslim almak şarttır hükmünü beyan etmiştir. Nitekim Mecelle'de: "Hibe; icab ve kabul ile mün'akid ve kabz (malı teslim almak) ile tamam olur"(341) hükmü kayıtlıdır. Hibe'de

ADÂLET SİYÂSETİ

1793 Kur'ân-ı Kerîm'de: "Allah, peygamberlerden şöyle misak (söz, ahid) almıştı: "-Andolsun ki size kitap ve hikmeti verdim. Sonra size yanınızda bulunan (Kitabı ve hikmeti) tasdik edecek bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanacak ve yardım edeceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu hususta ağır ahdi üzerinize aldınız mı? "-Kabul ettik" dediler. (Allah) buyurdu ki: "-Öyleyse (birbirinize ve ümmetlerinize karşı) şâhid olun. Ben de sizinle beraber (Bu mîsakınıza, sözünüze) şâhidlik edenlerdenim"(18) hükmü beyan buyurulmuştur. İbn-i Kesir: "Ayette peygamberler zikredilmiştir. Fakat onların sâdece kendileri değil, ümmetleri de bu misaka dahildirler. Binaenaleyh Allahû Teâla (cc) peygamberleri vasıtasıyla onlara tâbi olan ümmetlerinden daha sonra

RIZK TEMİN ETMENİN (KESB'İN) SIFATI

1379 Hanefi fûkahası: "Bir mükellefin; kendisine, ailesinin nafakasını temine ve borçlarını ödemeye yetecek kadar kazanması farzdır. Fakir olan mü'minlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına ikram etmek için; bundan fazlasını kazanması müstehabtır. Güzel ve müreffeh bir hayat sürmek için, rızık teminine gayret sarfetmek ise mübahtır"(11) hükmünde ittifak etmiştir. Başkalarına karşı tekebbür etmek dünyevi hırsa kapılarak yarışa çıkmak, azgınlık ve taşkınlık için kazanması; helal yolla kazansa dahi, mekrûh ve haramdır.(12) Elbette burada, mükellefin "niyeti" önemlidir. Mü'minlerin; tağuti güçlere karşı daha güçlü bir şekilde cihad edebilmesi için, hırsla kazanan ve kazancını cihada harcıyan mü'min, sürekli ibade

VAKIF'IN TARİFİ, HÜKMÜ VE MÂHİYETİ

2008 Önce kelime üzerinde duralım. Vakıf; "Habsetmek" manasına olup "Vakafe" fiilinin masdarıdır. Bundan dolayı mahşerde insanların hesap vermeleri için hapsedildikleri yere "Mevkıf" denilmiştir. Çoğulu "Evkâf"dır.(79) Istılâhta: "Bir mülkün menfaatini insanlara tahsis edip; aslını Allahû Teâla (cc)'nın mülkü hükmünde olmak üzere, mülk edinme veya edindirmeden alıkoymaktır"(80) şeklinde târif edilmiştir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha) indinde vakıf; tıpkı âriyet gibi câizdir, lâzım değildir. İmameyn'e göre; "vakıf lâzım ve sabittir, vakfedenin onu iptal etmesi caiz değildir."(81) Fûkaha; fetvanın İmameyn'in kavline göre olduğunu tasrih etmiştir.

DAVA'NIN HÜKMÜ

1843  Davalının; davacıya karşı "Kabul" veya "Red" etme hakkına sahip olması, dava'nın hükmüdür. Eğer davalı (Davacının hakkını) ikrar ederse, iddiâ olunan (hak) sâbit olur. Şâyed inkâr ederse Kadı; davacıya hitaben; "-Beyyinen (Delilin) var mıdır? diye sorar. Eğer o: "-Hayır, delilim yok" derse, bu defa "-Yemin eder misin?" sualini sorar. Bu sual karşısında davacı susar, "Evet" veya "Hayır" demezse, Kadı (Hâkim) onun davasını inkâr ettiğini kabul eder. Şâyed beyyinesi (Delili) varsa, davası dinlenir. Serahsi'nin Muhiyt'inde de böyledir."(146) daha sonra Beyyine (Delil'den) kasdın neler olduğu izah edeceğiz.

HAC

İbn Ömer (r.a.) şöyle haber vermiştir:

Bir kimse Resulüllah´a, (a.s.) ihrama giren kişi ne gibi elbise giyebilir? diye sordu. Hz. Peygamber (a.s.) "Gömlek, sarık, kilot, bornoz, mest giymeyin. Ancak biriniz ayakkabı bulamazsa o zaman mest giysin. Ama mestleri topuktan aşağısından kessin. Zağferan yahut vers (alaçehri) ile boyanmış olan bir şey giymeyiniz" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim´deki hadis numarası: 2012

İbn Abbas (r.a.)

Resulüllah´tan (a.s.) şöyle işittiğini haber vermiştir: Allah Resulü hutbe irat ederken ihrama gireni kastederek: "Şalvarlar (donlar), izar bulamayanlar için, mestler de ayakkabı bulamayanlar içindir" buyurmuştur.
Sahih-i Müslim´deki hadis numarası: 2015

Yaala b. Umeyye (r.a.) şöyle anlatır:

Dâî (Evlâtlık)

Daî: Oğulluk ve edinilmiş evlâd demektir. Fakat çocuk, firaş sahibinin olup, firaş ise izdivaç (1) ile, hâsıl olabileceğinden, evlâtlık edinilen çocuk demek olan daî, çocuk değildir (2). Yâni, bir kimse, nesebi başkasından sabit olan bir çocuğu, kendisine evlât edinmekle, o çocuk, onun kendi çocuğu olmuş olmaz.

Nafakası ve hadâne ücreti, ona âit olmadığı gibi, çocuk erkek olduğuna göre, onun mutallâka veya muhallefesini (3), ve kız olduğuna göre de (4), kendisini tezevvüç etmek, dahi haram olmaz. Onlar yâni evlâtlık çocuk ile babalık, yekdiğerine sıhr olabilirler, amma vâris olamazlar.

Fıkıh bilmecelerimizden

Mesele: Ayın evvelinden ve âhirinden — alet-tevali — birer gün, oruç tutmak nezrim olsun, diyen kimse, ne yapmalıdır?

Cevap: On beşinci ve on altıncı günleri tutmalıdır.

Mesele: Hangi mükelleftir o ki, filân iş olduğu gün, oruç tutmak nezrim olsun diye bir husus tâyin ederek, savmı nezri, ona talik etmiş ola da, günün birinde, o husus vukua gelmiş olduğu ve o gün ramazan ve bayram olmadığı (4) halde, onun oruç tutması lâzım gelmeye?

Cevap: — O kadındır ki, nesrini kendi âdetini göreceği güne, tâlik etmiştir. Savmı kabul etmeyen bir güne muzaf kıldığı, için nezir sahih olmamıştır.

------------------

Mehir

Mehir - ki zevcenin sahih akid ile, müstehak olduğu malden ibarettir. Zevce, hürre olduğuna göre, mehri kendisine, ve başkasının memlûkesi olduğuna göre, mevlâsına, yâni efendisine yahut hanımına âit olur.