Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

VASİYET NE ZAMAN YAPILMALIDIR?

1920 Resûl-i Ekrem (sav)'in: Hiçbir müslümanın; vasiyet edeceği birşey varken, vasiyetini yazmadan iki gece (dahi) yatması doğru değildir"(48) buyurduğu bilinmektedir. Vasiyet ederken; akrabası olduğu halde, vâris durumunda olmayan ve hakikaten ihtiyaç içinde olan kimseler tercih edilmelidir. Hanefi fûkahası: "Malı, fakir olan akrabaya (vâris olamamak şartıyla) vasiyet etmek efdaldir. Çünkü Resûl-i Ekrem (sav): "Sadakanın efdali; (Mahrum edildiği zaman) kin tutacak zi-rahme (akrabaya) verilendir" buyurmuştur. Vârislerin mâli durumu iyi değilse veya mirâs kalacak mala ihtiyaçları varsa, vasiyeti terketmek daha evlâdır. Vârislerin ihtiyacı yoksa; yakın akrabaya vasiyet etmek daha efdaldir"(49) hükmünde müttefiktir. Bilindiği gibi Vasiyet'in hükmü

İmânın Şartları

Otuziki Farz İmânın şartları Altı İslâmın şartları Beş Abdestin farzları Dört Guslün farzları Üç Teyemmümün farzları İki Namazın farzları Oniki Yekûn: Otuz iki İmânın Şartları Allâh'ın varlığına ve birliğine inanmak, Allâh'ın meleklerine inanmak, Allâh'ın kitaplarına inanmak, Allâh'ın peygamberlerine inanmak, Âhiret gününe inanmak, Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allâh (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak. İslâmın Şartları Kelime-i şehâdet getirmek, Namaz kılmak Zekât vermek, Oruç tutmak, Haccetmek. Abdestin Farzları Yüzünü yıkamak, Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak, Başının dörtte birini meshetmek, Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak. Guslün Farzları Ağzına su vermek, Burnuna su ver

YEMİN'İN ÇEŞİTLERİ

 2001 Âyet-i Kerîme'de: "Allah sizi yeminlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz" buyurulmuştur. Dolayısıyla önce "YEMİN-İ LAĞV" üzerinde duralım. Esâsen Hanefi fûkahası; Allahû Teâla (cc) adına yapılan yemini üçe ayırmıştır. Birincisi: Yemin-i Lağv. İkincisi: Yemin-i Gâmus. Üçüncüsü: Yemin-i Mün'akide'dir.(60)

AHİRETE İMAN

192 Önce kelime üzerinde duralım. "Ahiret"; son, sonra olan manasınadır. Bu kelime lafız bakımından Arapça bir sıfattır. Arap dilinin kaidelerine göre bazen sıfat mevsufu yerine geçer. Mevsuf hazfedilerek sıfat, isim gibi kullanılır. Meselâ: "Dünya" kelimesinin manası Arapça'da "en yakın" demektir. Bunun mevsufu da hayattır veya "ed'dar"dır. Bu şekilde "Hayatü'd-dünya" (En yakın ev), içinde bulunduğumuz alemdir. Bu şekilde "El-Ahir" veya "Ahire" mefhumu da; "El Yevmi'l ahir" Ve'l Hayatü'l ahir", "Veddarü'l ahir"; yani sonraki gün, sonraki yaşayış, sonraki ev demektir. Hali hazır hayatından, yaşayışından sonra gelecek olan başka bir hayattır."(144) Bu kelime Kur'an-ı Kerim'de bu manalarda 113 yerde tekrarlanmıştır. Ölümden sonra başlayan "

MUDARABANIN SONA ERMESİ

1494  Mudaraba şu on sebebten birisiyle münfesih olur. Bunların bir kısmı iradi, diğer bir kısmı da irade dışında cereyan eder.
  1) Sermaye sahibinin ölmesi.
  2) Müdaribin (Emek sahibinin) ölmesi.
  3) Sermaye sahibinin akli melekelerini yitirmesi.
  4) Müdaribinin (işleticinin) cinneti.
  5) Sermaye sahibin sefeh veya hacr sebebiyle mahcuriyeti. (Tasarruf hakkının elinden alınması.) Buna "kadı" karar verebilir.
  6) Müdaribin mahcuriyeti, tasarruf hakkının elinden alınması.
  7) Belli bir zamanla sınırlandırılmış mudaraba akdinde, sürenin dolması.
  8) Sermaye sahibinin, müdaribi (emek sahibini) azletmesi.
  9) Müdaribin (emek sahibinin) istifa ederek işi bırakması.

İslâmın Şartları

Otuziki Farz İmânın şartları Altı İslâmın şartları Beş Abdestin farzları Dört Guslün farzları Üç Teyemmümün farzları İki Namazın farzları Oniki Yekûn: Otuz iki İmânın Şartları Allâh'ın varlığına ve birliğine inanmak, Allâh'ın meleklerine inanmak, Allâh'ın kitaplarına inanmak, Allâh'ın peygamberlerine inanmak, Âhiret gününe inanmak, Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allâh (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak. İslâmın Şartları Kelime-i şehâdet getirmek, Namaz kılmak Zekât vermek, Oruç tutmak, Haccetmek. Abdestin Farzları Yüzünü yıkamak, Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak, Başının dörtte birini meshetmek, Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak. Guslün Farzları Ağzına su vermek, Burnuna su ver

ASABE'NİN TARİFİ VE TASNİFİ

1942 "Asabe" kelimesi âsıbun'un çoğulu olup; lugat manası yardım etmek, korumak, zabt etmek ve takviye etmektir. Baba tarafından olan akrabalara "Asabe" denilmiştir. Akrabalığa "Usûbet" denildiği gibi; bir şahsa asabe mirâsı vermeye de "Ta'sib" denilir. Asabe Tabiri; kuvvet ve şiddet manalarını da içine alır. Baba tarafından olan akraba arasında; kuvvetli bir irtibat hasıl olup, bir müdâfaa gücü ortaya çıkacağından bu isim verilmiştir. Nitekim sinirlere "âsâb" denilmesi de; vücûdun cüzlerini (organlarını) birbirine bağladığı ve takviye ederek hizmet ettiği içindir. Ferâizde: "Kur'an ve sünnette belirli bir payı olmayıp; ashâb-ı feraizden arta kalanı alan ve yalnız bulunduğu takdirde terikenin tamamına hak sahibi olan vârise asabe deni

İŞ GÜCÜ ŞİRKETİ

1457 Fıkıh kitaplarında; tekabül, senayi, amel, ebdan ve muhterife gibi isimlerle anılan şirket; mahiyet olarak aynıdır. Farklı isimler verilmesinin sebebi; ortakların bağlı olduğu iş durumudur. "Ebdan" denilmesi; ortakların iş güçlerini ortaya koymaları sebebiyle teşekkül etmesindendir. "Tekabül" denilmesi; her ortak iş kabul etmede, diğer ortağın vekili olduğu içindir. "Sanayi, Amel" denilmesi; herkesin sanatlarını "iş sermayesi" olarak ortaya koymalarını beyandır. Bu şirketi şu şekilde tarif etmek mümkündür: "İki veya daha fazla kimsenin, belli bir iş yapma veya iş kabul etmede, iş güçlerini ve sanatlarını ortaya koyarak ortaklık tesis etmeleridir. Anlaştıkları esas üzere kârı paylaşırlar"(169) Eğer kâr nisbeti eşit olursa mufa

FETANET:

171 Peygamberler akıllı, zeki ve kuvvetli rey sahibi olan kimselerdir. Akıl noksanlığı, ahmaklık veya herhangi bir hastalık sebebiyle kavrama güçlerinin zaafa uğraması gibi hallerden münezzehtirler.(110) Zira; heva ve heveslerine kapılarak Allahû Teâla (cc)'ya karşı isyana yeltenen tağuti güçlerin bütün iddialarını ortadan kaldırmakla görevlendirilmişlerdir. Vahyi dosdoğru tebliğ için bu husus zaruridir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de buna delâlet eden birçok Ayet-i Kerime vardır: "Allah kendisine mülk (ü saltanat) verdiği için (şımararak) İbrahim ile Rabbi hakkında çekişeni (Nemrud'u) görmedin mi? Hani İbrahim: "- Benim Rabbim hem diriltir, hem öldürür" deyince o (Nemrud): "- Ben de diriltir, öldürürüm" demişti. İbrahim: "- Allah güneşi

MUHÂKEME USÛLÜ (NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?)

1839 Ulû'lemr'in vazifesi; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerin hakkı ile tatbik edilmesini sağlamaktır. Konunun daha iyi kavranması için Hz. Ömer (ra)'in, Ebû'l Musa El Eş'ari (ra)'ye yazdığı mektubu gündeme getirelim. İmam-ı Serahsi bu mektubu "Kazâi Talimatnâme ve Hüküm Vermenin Esasları" olarak değerlendirmiştir.(136) İmam-ı Kasani aynı mektubu "Siyasi Talimatnâme"(137) olarak kabul eder. Mektub "Besmele, hamdele ve salvele'den sonra şu hükümleri içine alır: "Şüphesiz kazâ muhkem bir farz ve takip edilen bir sünnettir. Sana dava olarak getirilen hususları inceden inceye düşün!.. Senin nezdinde hak ortaya çıkınca derhal hükmünü ver ve icrâ et!.. Zirâ icra edilmeyen bir hakkın hiçbir kıymeti ve fâidesi yoktur. Davacı ve dava

MEKFÛLÜ'N BİH'LE (KEFİLİN TAAHHÜD ETTİĞİ ŞEY'LE) İLGİLİ ŞARTLAR

2020 : Kefâletin sahih olması için; kefilin ödenmesini veya teslim edilmesini taahhüd ettiği (Mekfûlü'n bih'de) hususta, bazı şartların bulunması gerekir.

Ashâb-ı Kirâm

Ashâb-ı Kirâm Ashab, Peygamber Efendimizi bir kere bile olsun iman gözüyle görüp, sohbetinde bulunan müslümanlardır. Ashâb'ın hepsi çok büyük derece sahibidirler. Çünkü onlar, Peygamberimizi gözleriyle görmüş, en zor zamanlarda onun etrafında kenetlenip mallarıyla, canlarıyla İman ve İslâm'ın yayılması için cihâd etmişler, büyük gayretler göstermişlerdir. Böylece Peygamberimizin en büyük teveccühünü kazanmışlardır. Hepsi de tepeden tırnağa adetâ nur hâline gelmişlerdir. Ulvî dinimizin yayılmasında onlar önderlik etmişlerdir. Bu devirde bir insan tek başına bütün dünyayı fethetse, dünya dolusu altın tasadduk etse, yine de ashâbın en küçüğünün mertebesine erişmesi mümkün değildir. Biz müslümanlar, Ashâb-ı Kir

YEMİN-İ GÂMUS

2003 : Bir kimsenin yalan olduğunu bile bile ve kasden yaptığı yemindir. İnsanları aldatmak için; kendisi, aksinin sâbit olduğunu bildiği halde, Allah (cc)'ın adını kullanarak yemin eden kimse "Gâmus (Büyük, Günâha sokan) yemin" yapmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Bir kimse yalan yere yemin ederse, Allahû Teâla (cc) onu cehennem ateşine koyar"(63) buyurduğu bilinmektedir. Bunun dışında Abdullah b. Amr b. As (ra)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (sav) bir bedevinin büyük günâhlarla ilgili sualine cevap verirken, bunlar arasında "Yemin-i Gâmus'u" da zikretmiştir. Bedevi, yemin-i gâmus'un ne olduğunu sorunca Resûlullah (sav): "- Gâmus yemin; müslümanın malını elinden almak için yapılan hileli yemine denir" buyurmuştur. Hanefi fûkahas

KADI TAYİNİNİN HÜKMÜ

1829 Hz. Ömer (ra)'in Ebû Musa El Eş'ari'ye yazdığı mektupta: "Kazâ şüphesiz ki muhkem bir farz ve takip edilen bir sünnettir"(105) hükmü yer almaktadır. Hanefi fûkahası kadı tâyin edilmesinin farz olduğunda ittifak etmiştir.(106) Muhakkak ki kadı tayin etmek; müslümanların en mühim işlerinden birisidir.