Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

MİRÂS'IN RÜKÜNLERİ

1905  Öldükten son; geriye mirâs bırakan kimseye "Mûris" denilir. Dolayısıyla mirâs'ın birinci rüknü: Mûris'in bulunmasıdır. İslâm fıkhında; hakikaten veya hükmen ölüm sözkonusudur. Hakikaten ölmek eceliyle kesin olarak âhiret'e intikâl etmektir. Hükmen ölüm ise; uzun yıllar ortadan kaybolup; nerede bulunduğu ve hayatta olup-olmadığı bilinmeyen kimse hakkında "Kadı'nın" (Hâkim'in) verdiği karardır. İkinci rükün: Vâris'in bulunması ve hayatta olmasıdır. Şer'i delille; ölen kimsenin malının verileceği kimseye "Vâris" denilir. Üçüncü rükün: Ölen kimsenin vârislerine intikâl edecek mal veya servetinin bulunmasıdır.(17)

HIRSIZLIK VE SOYGUNCULUK

1604  Başkasına ait olan bir malı gizlice almaya hırsızlık denir. Fûkaha, hırsızlığı; 1) Büyük hırsızlık, 2) Küçük hırsızlık olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bu yolla elde edilen mal; hırsızın mülkiyetine geçmez. Bu konu üzerinde daha önce ("ûkûbat" bölümünde) titizlikle durmuştuk!..(370).

TEVHİD MÜCADELESİNİN TEMELİ: ADÂLET

1787 HZ. ADEM (AS)'DEN, Resûl-i Ekrem (sav)'e kadar devam eden dönem içerisinde bütün peygamberler; yeryüzü müstekbirlerine karşı cihad etmiş ve adâleti ayakta tutmaya çalışmışlardır. Kur'ân-ı Kerîm'de; "Andolsun ki biz peygamberlerimizi açık açık belgelerle gönderdik ve insanların adâleti ayakta tutmaları için beraberinde kitabı ve mizanı da indirdik"(1) hükmü beyan buyurulmuştur. Adâletin, "ayakta tutulabilmesinden" maksad; Allahû Teâla (cc)'nın indirdiği hükümlerle amel edilmesidir. Zirâ insanların hevâ ve heveslerinden kaynaklanan kanunlar; kuvvetli olanın gâlibiyetini beraberinde getirir. Sonuçta "Zulüm" ortaya çıkar. Mizan'dan murad; adâlet terazisidir ve kitaba bağlı olarak zikredilmiştir.(2) Allahû Teâla (cc)'nın emrini emre

"HEDY"İN TARİFİ VE MAHİYETİ

1052 Hareme hediye edilen ve kurban olma vasfına sahip bulunan hayvana "Hedy"  denir.(300) Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hedy'in en azı bir koyundur"(301) Hadis-i Şerifini esas alan Hanefi fûkahası: "Hedy üç çeşittir. Bunlar deve, sığır ve koyundur" hükmünde ittifak etmiştir.(302)  1053 İmam-ı Merginani: "Nafile, Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı Temettû hedy'lerinin (Kurbanlarının) etlerinden yemek caizdir. Zira bunlar ibadet niyetiyle akıtılan kandır. Tıpkı Udhiyye (Kurban bayramında kesilen) kurbanı gibidir. Sahih olan rivayete göre Resûl-i Ekrem (sav) hedy'nin (Kestiği kurbanın) etinden yediği ve onunla pişirilen çorbadan içtiği bilinmektedir. Bu sebeble tetavvû, mut'a ve kıran hedylerinin etinden yemek müstehaptır. Geri kalan hedy'lerden (Kesilen kurbanla

A) İHTİYAÇLARIN KARŞILANMASINDA ÂDAB-I MUÂŞERET

1622 Allahû Teâla (cc) insanları; fiziki ve ruhi yönden belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır. Hayatlarını devam ettirebilmek için; yeme, içme, giyinme ve bunun gibi ihtiyaçlarını elde etmek mecburiyetindedirler. Rızk temin etmenin (Kesb'in) sıfatını izah ederken, bu konu üzerinde kısaca durmuştuk!..(20) Elde edilen kazancın; yeme, içme, giyinme ve bunun gibi ihtiyaçlara, nasıl tahsis edileceği üzerinde duralım.

SIDK (Doğruluk):

169 Peygamberler her hususta mutlaka doğruyu söylerler ve kendilerinden asla yalan sadır olmaz. Malûm olduğu üzere Resûl-i Ekrem (sav) kendisine vahiy gelmeden önce de; çevresinde doğruluğu ile ma'ruftu. Herkes onun için "Muhammedü'l Emin" diyorlardı. İslâm'a düşmanlığı ile meşhir Ebû Cehil bile Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben "Biz sana yalancı demiyoruz. Çünkü senin ne kadar emin sadık olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz ancak Allah'ın ayetlerini inkâr ediyoruz"(104) demiştir. Nitekim bunun üzerine Kur'an-ı Kerim'de: "(Habibim) Şu hakikati çok iyi biliyoruz ki, onların söyleyegeldikleri (sözler) seni herhalde tasaya düşürüyor. Onlar hakikatte seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler bile bile Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar"(105) buyurulmuştur.

GENEL BİR DEĞERLENDİRME

1375 Farzların terkedilmesi veya haramların işlenmesi sonucu ortaya çıkan bütün hadiseler ve hadiselere sebeb olan kimselere uygulanan cezalar; insanların can, mal, nesil, akıl ve din emniyetini sağlamak içindir. Had'lerin ikame edilmediği ve hükümlerinin uygulanmadığı toplumlarda; insanlar zaruri olan maslahatlarını kaybederler. İmameyn'in kavline göre; "Hududların tatbik edilmediği ve hükümlerin uygulanmadığı" siyasi coğrafyalara, "Darû'l Harp" denir.(272) Bir İslâm beldesi küffarın veya mürtedlerin istilasına uğrar uğramaz Darû'l Harp olmaz. Ancak o beldedeki, mü'minler kendi içlerinden harp emiri ve kadı seçmez (kendi aralarında) İslâmi hükümlere tabi olmazlarsa "Darû'l Harbe" geçiş tahakkuk eder.(273) İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed

MİRÂSTA "KOCA'NIN" DURUMU

1932  Kur'ân-ı Kerîm'de: "Karılarınızın çocuğu yoksa, terikesinin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size terikesinden (düşecek hisse) dörtte birdir" buyurulmuştur. Dikkat edilirse; Ayeti Kerime'de iki hal sarih olarak beyan edilmiştir. Mûrisin (ölen kadının) çocuğu yoksa; kocasına, malının yarısı (1/2), çocuğu varsa dörtte biri (1/4) verilecektir.