Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

ŞARTA BAĞLI OLAN TALAK

1180 Bir şarta bağlı olarak yapılan boşamalarda; şart yerine geldiği zaman talak vaki olur. Meselâ: Talaka ehil olan koca, karısına: "- Eğer sen babanın evine benim iznim olmadan gidersen, boş ol" veya "Falan işi yaparsan, boşsun" derse, kadın babasının evine izinsiz gittiğinde veya "falan" işi yaptığında boş olur. Zira talakın (boşanmanın) bağlı olduğu şart tahakkuk etmiştir.(226) Şart lafızları; dilden dile farklılık arzeder.(227) Şartın geçerli olabilmesi için bazı mahiyetlerin bulunması gerekir. Bunlar;
  a) Şartın gelecekte vuku bulması imkân dahilinde olmalıdır. Meselâ: "Eğer deve iğnenin deliğinden geçerse, sen boş ol" demek mümkün değildir. Çünkü koşulan şartın vukuu imkânsızdır.

Kasm

Erkekler evlenmiş oldukları kadınlar ile, iyi geçinmeğe memur olmakla beraber, hür olanlara göre dördü, ve erikkaya göre ikiyi tecavüz etmemek üzere, müteaddit zevce, tezevvücüne de mezundurlar.

Müteaddit zevce edinmeğe müptelâ olanlar (1), onlar arasında adalet etmekle mükelleftirler.

İşte kasm: Nikâhlıları arasında adâlet ve müsavat icrasından ibarettir. Birden ziyade karısı olanlar hakkında, bu da başka bir vâciptir: (2). Zevc onları sohbet ve muvanesette bulundurabilmek için, beraberce beytutette (3), müsavi tutar. Aralarında müsavat üzere, birer veya ikişer ... gün veya gece, tâyin ederek, her biriyle - nöbetleşe - beraber bulunup, ünsiyet eder. Hiç birinin nöbetini, diğerine geçirmez.

MÜSLÜMANLARI TENKİD ÂDÂBI

Soru: "Bazı dini cemaatlerin; medyanın önemini kavraması ve televizyon yayınına başlaması, sevindirici bir gelişmeydi. Ancak bu sevincimiz kursağımızda kaldı. Keşke hiç bu işe bulaşmasalardı. Bu televizyon kanallarından bazıları; kadın şarkıcıları, gece kıyafetleri ile Müslümanların huzuruna çıkarıyorlar. Fitnenin yayılmasına ve fesada vesile olmak büyük günah değil midir? (..) Bazen sinirleniyor ve "Bunlar İslamcı ama herhalde Müslüman değil" diyorum. Bu cemaatlere mensup olan Müslümanlar, niçin bu yayını yapan televizyoncuları ikaz etmiyorlar? Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan değil midir?"

DAVALAR NE ZAMAN VE NASIL SONUÇLANIR?

1876 Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Elinizden geldiği kadar müslümanlardan cezalarını kaldırınız. Eğer zanlı için bir çıkar yol varsa, hemen salıverin. Zira imamın veya kadı'nın (Hâkim'in) afv etmekte hata etmesi, cezâları tatbik etmesinde yanılmasından çok daha hayırlıdır"(235) buyurduğu bilinmektedir. İslâm ûleması; şüphenin, daima sanığın lehine olduğu hususunda müttefiktir. Zira insan için asıl olan; Suçluluk değil, mâsumluk (suçsuzluk)tur. Suçsuzluğu isbata muhtaç değildir. Ancak suçluluğu isbata muhtaçtır. İsbat edilmediği an (en ufak bir şüphe'de) bırakılıvermesi tavsiye olunmuştur.Yine diğer bir Hadis-i Şerif'te; had cezâlarının, şüpheli durumlarda uygulanmaması emredilmiştir.(236) Bilindiği gibi hudud cezaları; Res

4) KADININ ERKEĞE KARŞI AVRETİ

 1669 Hz. Aişe (R.anha) validemizden rivayet edilen şu Hadis-i Şerif'te kadının avreti beyan edilmiştir. Hadis-i Şerif şudur: "Hz. Ebu Bekir (ra)'in kızı Esma (R.anha) ince bir elbise ile Resûlullah (sav)'in yanına geldi. Onu görünce Resûl-i Ekrem (sav) yüzünü çevirerek: "Ey Esma!.. Kadın büluğa erdi mi (yüz ve ellerini işaret ederek) şu ve şunun haricinde, vücudunun görünmesi haramdır"(98) buyurdu. Dolayısıyla kadının eli ve yüzü hariç bütün vücudunu örtmesi farzdır. Namaz kılarken ve ihramlı iken; elin ve yüzün açık bırakılması da; bu iki uzvun avret olmadığının delilidir. Dürri'l Muhtar'da: "Genç kadının erkeklerin arasında yüzünü açması men edilir. Fakat bu avret olduğu için değil, fitneden korkulduğu içindir"(9

HABERLERİ TAHKİK ETMEK

1784 Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman edenler!.. Eğer bir faasık size bir haber getirirse onu tahkik edin. (yoksa) Bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz"(316) hükmü beyan buyurulmuştur. İmam-ı Ahmed (rha) Haris b. Dırar El Huzai'den şöyle rivayet eder: "Resûlullah (sav)'a gittim. Beni İslâm'a dâvet etti. Onu da kabul ettim. Resûlullah (sav)'dan kavmime gidip onları İslâm'a dâvet için izin istedim. "Kavmimden İslâm'ı kabul edenlerin zekâtlarını da toplarım. Siz bana bir elçi gönderirseniz, topladığım zekâtı ona teslim ederim" dedim. Aramızda gönderilecek elçinin vaktini tayin ettik!.. Haris; kavminden müslüman olanların zekâtını topladı. Tayin edilen vakitte elçiyi beklemeye başladı. Resûlullah (sav) Velid b.

HÜKMÜN İCRÂSI VE CEZÂSININ İNFAZI

1883 Mü'minler arasındaki ihtilâf; afv, haklardan ferâgat veya sulh yolu ile giderilemezse, dava "Hüküm"le sonuçlanır!.. Hükümlerin icrâsı ve hadlerin ifâsını; hassasiyetle tâkip etmek görevi, kadı'ya (Hâkime) âittir. Had cezalarının nasıl infaz edildiğini "Ukûbatlar" bahsinde izah etmiştik!.. Burada hukuk davalarının hükümlerinin icrâsı üzerinde duralım.

MİRÂSTA "KARI'NIN (ZEVCE'NİN)" DURUMU

1933 Kur'ân-ı Kerîm'de: "Eğer çocuğunuz yoksa bıraktığınızdan dörtte biri onların (karılarınızın)dır. Şâyed çocuğunuz varsa terikenizden sekizde biri yine onlarındır" hükmü beyan edilmiştir. Ayetteki çocuk kapsamına; oğul, oğlun oğlu... kız veya oğlun kızı da dâhildir.
Birinci hal; mûrisin (ölen kocanın) çocuğu yoksa, karısının dörtte bir almasıdır. Şöyle gösterebiliriz:

Mûrisin (ölen kocanın);anne-baba bir erkek kardeşi veya kızkardeşi ile beraber,kadın mirasçı olursa durum şöyle olur:

İLİM:

153 Kur'an-ı Kerim'de: "Allah her şeyi en iyi bilendir"(79) buyurulmaktadır. Yine bir başka Ayet-i Kerime'de: "(Allah) Gözlerin hain bakışlarını ve kalblerin gizleyeceği her şeyi bilir"(80) hükmü yer almıştır. Allahû Teâla (cc) kainatta vaki olmuş, olan ve olacak her şeyi (gizli veya aşikâr) daima ve tam olarak bilir. İlmin zıddı: Cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Allahû Teâla (cc) için muhaldir. Çünkü O'nun ilmi ebedi ve ezelidir. Hiçbir şey Allahû Teâla (cc)'nın ilminin dışında kalamaz.

geovisit();

Rükû

Rükû Namazın rükünlerinden dördüncüsü rükûdur. Rükû, kıyamda kırâatı bitirdikten sonra, baş ile arka düz olacak şekilde eğilmektir. Bu esnada kadınlar, parmaklarını dizkapakları üzerine kor. Erkekler ise, parmaklarıyla kavrayarak diz kapakları üzerine kor. Oturarak namaz kılan, rükû' için başını dizleri hizâsına kadar eğer.

KEŞİF

1868  Kadı; hukuk ve had davalarında, keşif yaparak dava hakkında bir takım deliller bulmaya gayret eder. Resûl-i Ekrem (sav)'in; bir arâzi ve ev ihtilâfı ile ilgili olarak, Hz. Huzeyfe b. El Yeman'i (ra) keşif yapması için gönderdiği bilinmektedir. Hz. Osman (ra); Hz. Ali (ra) ile Talha b. Ubeydullah (ra) arasında arazi sebebiyle çıkan ihtalâfı, bizzat arâzınin bulunduğu yere giderek, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra hükme bağlamıştır.(217) Hz. Ömer (ra) bir cinâyet davasında; olayın vukû bulduğu yere giderek, gerekli incelemeleri yapmış ve kâtili tesbit etmiştir!.. Bütün bunlar; gerekli durumlarda keşif yapılmasının zarûri olduğunu ortaya koymaktadır.

DİYETİ KİM ÖDER? (AKILENİN ÖNEMİ)

1344 İslâm ûleması: "Diyetin kim tarafından ve nasıl ödeneceğini" izah ederken "akıle" üzerinde durmuştur. "Akl" kelimesi; men etmek, tutmak ve korumak manalarına gelir.(230) Suç işleyen kimseden; "diyet" borcunu kaldırmak ve onun bir daha suç işlememesini kontrol etmek, baba tarafından en yakın akrabaların görevidir. İmam-ı Azam Ebû Hanife (rha) ister hazır, ister gaib olsun, "asabe" (mirascı) durumunda olan kimselerin, akıleye dahil olduğunu esas almıştır. Ayrıca suçlunun da aralarında bulunduğu; bir kütüğe yazılı olan ve aynı yerden maaş alan divan ehli de, "akıleye" dahildir. Hz. Ömer (ra)'in "divanlar" kurduktan sonra, Sahabe-i Kiram'ın huzurunda diyeti divan ehline yüklediğini ve hiçbirisinin buna itiraz etmediğini esas alan Hanefi fû

Haccı kıran, temettü ve ifrad

Haccın fasılasız omre ile birleşmesine (Haccı Kıran) ve fasılalı içtimaına (1), (Haccı Temettu) ve omresiz olanına (Haccı îfrad) tâbir olunup, işleyenlerine İsmi fail sigasiyle: (Karin), (Mütemettî), (Müfred) denir.

Mekkîler - ekseriyetle - (Müfred) ve afâkiler (Mütemetti) bulunur. (Karin) olanları da olur. Ciddeden doğruca, Arafata çıkan - deniz yolcuları - gibi, (Müfred bil-hac) afâkîler ve mütemetti, yahut karin mekkîler dahi, bulunur.

İhramlı olarak edilen tavaf ve saiy fiilleriyle, her ne vakit olsa, bir omre hâsıl olur. Hac etmek için, vaktinde intizar olunur.

----------

BİRBİRİNE MİRÂSÇI OLMA SEBEBLERİ

1904 Hanefi fûkahası: "İnsanların birbirine mirâsçı olmalarının sebebleri; neseb (akrabalık), nikâh ve velâ olmak üzere üç kısımda incelenir"(15) hükmünde müttefiktir. Ölen kimseye; neseb cihetiyle yakınlığın bulunması, mirâsına hak kazanmak için şarttır. Esasen karı ve koca müstesnâ; diğer sınıfların hepsi (Ashab-ı Ferâiz, Asabe ve Zevi'l-erham) akraba durumundadır. Sahih nikâh; karı-koca arasında, birbirine mirâsçı olma sebebidir. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Hangi erkek; hür veya câriye bir kadınla zinâ ederse, doğan çocuk veled-i zinâdır. Kendisi (Veled-i Zinâ) vâris olmaz, kendisine de varis olunmaz"(16) buyurduğu bilinmektedir. Dolayısıyla bâtıl nikâh, muvakkat nikâh ve mut'a nikâhı; mirâsçı olmak için sebeb teşkil e

248 ESAS OLAN "BEYNE'L HAVF VE'R RECA" HALİDİR:

Kur'an-ı Kerim'de: "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Zira hakikat şudur ki; kâfirler güruhundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez"(234) hükmü buyurulmuştur. Mü'minler; Allahû Teâla (cc)'nın yaratmış olduğu nimetlerin bile sayılamayacağının şuurundadırlar. Dolayısıyle bunca lütûf ve ihsânı dikkate alarak; lâyıkı ile kulluk yapamadıklarını îtiraf ederler. Bu sebeble korku içerisindedirler. Ancak kat'iyyen Allahû Teâla (cc)'nın rahmetinden ümitlerini keserek, yeis içine düşmezler. İmtihânı kazandığı sabit olmayan hiç kimse de; Allahû Teâla (cc)'nın azabından emin olamaz. Bu sebeble hayatlarını "Beyne'l havf ve'r Reca" (Korku ile ümit arasında) esâsına göre tanzîme gayret ederler.

geovisit();