Fıkıh Sayfası

Hicret.Org Fıkıh Sayfası, Nurulizah, Hidayet Güneşi, Fıkıh Kitapları

Ölüm Hali Cenaze

Fani hayatı son bulan Müslümanlara karşı, hayatta bulunan iman sahiplerinin birtakım mükellefiyetleri vardır. Bunların bir kısmı, hakkıyla bilinmediği için, halk arasındaki tatbikatında hatalı olarak yapılmaktadır.
Bu hususla ilgili şifahi veya yazılı soruları cevaplandırmış olmak için ve din kardeşlerimizin tereddütlerini gidermek maksadıyla bu satırları karalama ihtiyacını duyduk.
Bir vazifenin yapılmasına gösterilecek ehemmiyet kadar, yapılacak işin İslâm'a uygun olmasına da dikkat göstermek gerekir. İslâmi hududu aşan ve bid'atlara bulaşan işlerin değeri yoktur. Bu itibarla, göze çarpan ve işitilen hatalı şeyleri belirtmekte fayda ummaktayız. Şöyle ki:
a) Su salâsı:

Satış Satışın Gerçekleşmesi İçin Gerekli Şartlar



İnsan, gerek yiyecek ve içecek, gerekse giyecek vesair ihtiyaçlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu ihtiyaçların bir kısmını bizzat yetiştirmeye veya imal etmeye muvaffak olan Ademoğlu, birçoğunu da satın almak suretiyle temin etme zorunda bulunmaktadır.
Karşılıklı rıza esasına dayalı alışveriş muameleleri, icap (teklif) ve kabul ile tamam olur. Buna rağmen, satıcı ve alıcının birçok hususlarda dini hükümleri bilme zarureti vardır.
İki kişinin alışverişte karşılaştıkları tereddütlerin, İslâmi hükümler muvacehesinde halledilmesi için, İslâm fıkıh bilginleri tarafından pek çok fetvalar verilmiş bulunmaktadır.

Bazı şeyler

2996 - Behce Fetvalarından: "Kullanılması yaygın bulunan kahvenin içilmesi helâldir" (H.Ec. 2/161)
Açıklama: Kahvenin İslâm aleminde yayılmaya başladığı sıralarda, Müslümanlar arasında, kahve içmenin caiz olup olmadığı münakaşası yapılmıştır. Bazı şahıslar, kahveyi keyif verici bir madde olarak göstermekte ve içilmesinde mahzur aramaktaydı. Birtakım kimseler de kahvenin yandığını ileri sürerek içilmesinin haram olduğu görüşünü savunmaktaydı.

Şeytan ve şerler niçin yaratıldı?

İnsan, nefsine uymaz ve şeytanı dinlemezse manen terakki eder ve meleklerden daha yüce bir makama erebilir. Aksini yaptığı taktirde de hayvanlardan daha aşağılara düşebilir.

Aslında yaptıklarından ve yarattıklarından dolayı “kimse Allah’a hesap soramaz” (Enbiya, 21:23) Ancak bizler, insan olmanın gereği olarak her konuda olduğu gibi, bu konuda da Hz. İbrahim (as) gibi, “kalbimizin tatmin olmasını” (Bakara, 2:260) istiyoruz. İşte bu yüzden de aklımıza ister istemez şu soru geliyor:

Öyleyse neden, Allah şeytanı ve kötülükleri yaratmış da bize musallat etmiş? Kötülüğü yaratmak kötü, şerri yaratmak da şer değil mi?

İstinca

İstinca ve Âdabı

İstinca, sidik ile dışkının çıkış yerlerindeki necaseti temizlemektir. ´Eziyetten kurtulmak´ mânâsına gelen neca kökünden veya ´yüksek arazi´ mânâsına gelen necve´den veya ´dübürden çıkan´ anlamına gelen ne-civ´den alınmıştır. İstinca eden eziyetten kurtulduğu ve bunu da çoğu kez yüksek arazilerin arkasına gizlenip yaptığı için ıstılahta bu ismi almıştır.

İstinca´nin hükmü vacib olmasıdır. Bu hükmün delili, ileride gelecek olan hadîstir.

İstinca Yapılacak Şeyler

İskat-ı salata dair

İskat ki, düşürmek demektir. Farz ve vâcib olarak, ölünün zimmetinde kalan namazlara taâllûk eder ki, gece ve gündüz farzlarından her vakit namazı ve bir de, salâtı vitir için olur. Yevmi altı namazdır.

Mükellef, bunları îmâ ile olsun, edaya kaadir iken, edâ etmediği gibi kazâ dahi etmeyerek, ömrü encama ererse, ona bunların iskatini, vasiyyet etmek, lâzım gelir.

Bedene hâs ibadet, niyabet kabul etmez olduğundan, salâtının sevabını biri, — ölü ve diri — diğerini bağışlayabilirse de, kimsenin namazını, kimse kılamaz. Hadîsi şerifte: «Bir kimsenin orucunu, başka bir kimse tutamaz ve namazını kılamaz ve lâkin, tarafından tesadduk eder.» buyurulmuştur.

Takavvur (oymak) ile temizleme

Takavvur, oyulmaktır. Maksut takvirdir ki, oymak demektir. Semen makulesinde olur: Donmuş olan yağa necaset isabet ettikte, yalnız orası pislendiğinden çevresiyle oyularak atılır. Gerisi temiz kalır.

Yağın mayii, çok olmadıkça, necasetin isabetinde, külliyen pislenmiş olmakla yıkanılarak, ve pekmez gibi şeyler de kaynatılarak, tathir olunur. Netekim beyan olundu.

(Bu hususta, yağı balla bir tutanlar, isabet etmemişlerdir). (4)

------------------

Çinli Ai, İslâmı seçti

Çin’den 5 sene önce İzmir’e gelen Jian Hua Ai, çevresinden ve çalışanlardan etkilenerek Müslümanlığı kabul etti.

Babasının vefat ettiğini belirten Ai, önce camilere gittiğini, İslâm dinini kabul ederken annesindende izin aldığını söyledi.

Türklerin ılımlı ve sevecen kişiliğinin altındaki sebepleri araştırdığının altını çizen Jian Hua Ai, bunu Müslümalık olduğun gördüğünü söyledi.

Bu yoldan dönüş olmadığını belirten Ai, “Ben hiç bir dini kabul etmiyordum, hiçbir ibadet şekli de bilmiyordum. 1999 yılında İzmir’e geldim. Chinese Restorant Sahibi Haşim Işık ve iş arkadaşlarım bana çok iyi örnek oldu. Onlarla camilere gittim, araştırdım, Müslümanlığı inceledim. Annemle de uzun uzun görüştüm.” dedi.

Chinese Restorant’ta düzenlenen ihtida töreninde Menderes İlçe Müftüsü Mustafa Temel ve Ai’nin iş arkadaşları hazır bulundu. Kelime-i şehadet getiren Ai, ismini daha sonra değiştireceğini söyledi. Müftü Temel, Ai’ye İngilizce Kur’ân-ı Kerîm meali ve dinî kitaplar hediye etti.

Kefen

Kefen Kefen; vefat eden müslümanın, sarılıp kabre konulduğu bezdir. Kefen; erkekler için, kamis, izar, lifâfe; kadınlar için ise, kamis, izar lifâfe, baş örtüsü ve göğüsler üzerine bağlanan bezden ibarettir. Kâfi miktarda bez bulunamayacak olursa, erkekler için izar ve lifâfe, kadınlar için de izar, lifâfe ve baş örtüsü kafi görülür. Bu kadar da bulanamazsa, cenâze bir beze sarılıp gömülür. Kefenin beyaz ve pamuk kumaştan olması efdaldir. Cenâze Nasıl Kefenlenir Cenâze, kamis ile boynundan ayağına kadar, izar ile de başından ayağına kadar kefenlenir. Lifâfe ile de baştan ayağına kadar sarılıp dürülür ve iki ucu bağlanır. Kefende, sol taraf sağ taraf üzerine dürülür. Cep ve yaka yapılmaz ve kenarları dikilmez. Kadınlarda;

GAYRİ MÜSLİMLERLE TİCARET

Soru: Mektubunuza "-Teknolojinin gelişmesi sonucunda dünya, küçük bir köye dönüşmüştür. Bu köyde; Müslümanları dost, gayr-i müslimleri düşman bilirseniz, ihracat yapmanız mümkün olamaz" diye başlamış ve bu zihniyetin değiştirilmesi gerektiğini" belirtmişsiniz.

Farz namazlardan sonraki duâ ve tesbihler

Farz namazdan sonra, vârid ezkârın, sıfatına ve faziletine ve sâireye dair (1)

Son sünneti olan namazlara göre, farzı müteakip, onu takip eden sünnete kıyam etmek sünnettir. Farz ile sünnetin arasını, yalnız

$

«AlIahümme entes-selâm ve minkes-selâm tebârekte yâ zel-celâli vel-ikrâm (2) senasiyle fasl etmek müstahab olur.

Bundan, (3) ve Sahihayndeki rivayete (4) göre;

$

«Lâ ilâhe illalldhü vahdehu lâ şerike lehû, lehül-mülkü ve lehül-hamdü ve hüve âlâ külli şey'in kadir.

AlIahümme lâ mânia limâ âtayte velâ mûtiye limâ menâte velâ yenfeu zel-cedde minkel-cedd.»

Ve Sahihi Müslimde, mezkûr rivayet, Hazreti İbni Zubeyre göre, ses yükseltilerek:

$

İctihad ve Müctehidlik Şartları



Müctehid, fıkıh ilminin ıstılahatında, fer'i derecedeki dini bir hükmü delilinden istinbât hususunda takatini tamamen sarf eden kudretli din alimine denilmektedir. Bu tarifin unsurları arasında görülen "fer"i tabiri ile, itikad ve inançlar ile alâkalı mevzular, açık ve kesin naslarla sabit bulunan ibadetler ve diğer hususlarla alâkalı hükümler tarifin dışında kalmıştır. "Dini" kayd-i ihtirâzisi ile de akli veya hissi olan hükümler, tarifin dışında bırakılmış olmaktadır. Çünkü onları anlamak hususunda sarf edilen gayret, fıkhi bir ictihad değildir.

İBÂDET'İN MÜDDETİ VE DERECELERİ

256 Ehliyet sahibi olduğu müddetçe; büluğa ermiş olan bir mükelleften,  ölüm ânına kadar ibâdetler sâkıt olmaz!.. Allahû Teâla (cc)'nın bahşetmiş olduğu nimet ve ihsanlar sürekli olduğuna göre, ibâdetler de sürekli olacaktır. Kur'an-ı Kerim'de Resul-i Ekrem (sav)'e hitâben: "Sana yakin gelinceye kadar rabbine ibadet et!.."(8) emri verilmiştir. Bütün müfessirler bu ayet-i kerime'de geçen "Yakîn" kelimesinin, ölüm manasında olduğu hususunda müttefiktirler.(9) Zira Resûl-i Ekrem (sav) "Yakîn" kelimesinin ölüm manasında olduğunu beyan buyurmuştur.(10) Âyet-i kerîme'de emrin Resûl-i Ekrem (sav)'e hitaben verilmesi, hükmün umumiyetine mani değildir. Kaldı ki hiçbir kul; Resûl-i Ekrem (sav)'in derecesine yükselemez. O dahi; ölüm anın

Gerçeğe Doğru - Aldulvahid Bruce Paterson'un Hidayeti

Yahudi ve Hıristiyan metinlerinde yapılan tahrifat nedeniyle bu dinlerde asıl kaybolmuştu. Düşündüm; ve yanlıştan yola çıkarak doğruyu bulmanın mümkün olamayacağına karar verdim. Hıristiyanlığı terk ettim. Sonrasında Doğu dinleri ve felsefeleriyle ilgilenmeye başladım. Uzunca bir süre Budist tapınaklarında meditasyon yaptım ve keşişlerle sohbet ettim. Meditasyonun bana hoş duygular yaşattığını itiraf etmeliyim. Fakat benim varoluş hakikatiyle ilgili sorularıma cevap vermiyordu. Aksine, bu konularda konuşmanın bile aptalca olduğu ve bu tür sorulardan kaçınılması gerektiği düşünülüyordu.

BENİM gerçeği arayış maceram birkaç yıl önce başladı. Özellikle varoluşumuzun ardında yatan gerçeği öğrenmeyi istiyordum. İnancım, hayatı doğru anlamanın bugün karşı karşıya olduğumuz dünyevî problemlerin çözümü için bir anahtar vazifesi göreceğiydi. Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştim. Kitab-ı Mukaddes� okumaya ve sorular sormaya başlamıştım. Ancak ısrarlı sorularım karşısında rahibin bana söylediği tek şey, �nanmak zorunda olduğun için inanmalısın!�oldu. Bu yetmiyormuş gibi, Kitab-ı Mukaddes okumalarım sırasında çok açık çelişki ve yanlışlarla karşılaşıyordum. Kafam allak bullak oluyordu.

Sigara haram mı mekruh mu?

2228 - Soru: Sigara hakkında bazı kimseler mubah derken, bazı kimseler ise mekruh demekte ve bu hükmü harama kadar götürmektedir. Doğrusu nedir?
Cevap: Peygamber (sav) Efendimiz'in şereflendirdiği asırda ve müctehidlerin devrinde sigara yoktu. Bu sebeple, sigara içmenin hükmünde farklılıklar göze çarpmaktadır. İslam alimlerinin görüşlerinde ortaya çıkan değişik hükümler, meselenin tetkikinde seçilen nokta-i hareketin birbirinden farklı olmasından ileri gelmektedir.